7. Bölüm “Ceylan’ın Geçmişi Ve Geleceği”

1349 Kelimeler
7. Bölüm “Ceylan’ın Geçmişi Ve Geleceği” Teyzemin ölümüne sebep olan kişi aynı adamdı. Sosyal hizmetler, teyzemin vefatından sonra beni yetimhaneye yerleştirdi. O andan itibaren yalnızdım; hayatımın gölgesi yetimhane duvarlarına yansıdı. Adam teyzeme zarar vermek istediğinde, beni ayrı bir kafese kapatırdı; gözlerimin önünde teyzeme olmadık işkenceler yapardı. Küçüktüm, korku içimde büyürdü. Ne olduğunu anlamaya çalışırdım, ama sadece çaresizce ağladığımı ve bağırdığımı hatırlıyorum. Dünyam, o küçük kafesin demirleri kadar soğuk ve karanlıktı. Teyzemin ölümü ve sosyal hizmetlerin yetimhaneye beni göndermesiyle yalnızlığım iyice derinleşti. Ama hayat bazen ufak ışıklar da bırakır. Yetimhanede ilkokula başladım ve orada Elif’le tanıştım. O an, hayatımın yönü değişti. Elif’i o kadar sevdim ki, küçük kalbim onun yanında güven buldu. Annesi Bejna, yetimhaneden geldiğimi duyunca Elif’e nasıl sahip çıkıyorsa bana da aynı şekilde sahip çıktı. Devlet okulunda okuyor olması, benim şansım olmuştu; Bejna teyzem, “Okuyacak insan her şartta okur,” derdi. Elif’i de bu yüzden devlet okuluna yazdırmıştı. İlk günlerde herkes annesinin gitmemesi için ağlarken, ben annem olmadığı için sessizce kendi hüznümle başbaşa kalıyordum. Sınıf öğretmenim durumumu fark etti; yetim olduğumu öğrendiğinde, Elif ve Bejna’nın yanımda olmasını sağladı. Onlar bana kızları gibi sahip çıktılar. Evlat edinemediler belki, ama yetimhanedeki yalnızlığımı hissettirmemek için ellerinden geleni yaptılar. Ve ben, sadece kendim değil, yanımda bulunan birçok çocuk da bu sevgiden nasiplendik. Karan beni dikkatle dinliyordu. Gözleri, anlattığım her kelimeyi yudumluyor gibiydi. Bir ara konuşmak istediğini hissettim; dudakları hafif kıpırdadı, gözleri bana sorular soruyordu adeta. Ama parmağımla hafifçe “sus” işareti yaptım; bu cesareti bir daha kendimde bulamayabilirim. Başlamışken durmadan anlatmak istiyordum ona her şeyi. Karan, bunu fark etmiş olmalıydı; sessizce, saygıyla dinliyordu. Bazen birinin sadece dinlemesi, sözcüklerden daha çok güven verirdi insana. O an, o sessizlik, kelimelerimin en değerli bekçisi olmuştu. “Elif’le neredeyse birlikte büyümüştük; yaşadıklarımı ona ara ara anlatıyordum. Onlarda kaldığım gecelerde hep kabuslar görürdüm. Bejna teyze gelir, uykumdan uyandırır, sarılır, öper, koklardı. Kabusumu unutur, kendimi güvende hissederdim. Elif’e anlattıklarımı, Elif de Bejna teyzeye anlatırmış meğer. Farkında olmadan, aslında Bejna teyzeyi de işin peşine düşürmüştükq. Liseye geldiğimizde Elif, evde annesinin bazı dosyalarını bulmuş. Teyzemin resimlerini görünce merak edip okumaya başlamış. Bejna teyze, o adamın peşini hiç bırakmamış; teyzemin ölümünü intihar olarak göstermiş adam. Ceza alması için uğraşmış. O günü asla unutamıyorum. Can havliyle teyzem balkona çıkmıştı. Ben, o kafesin demirlerini açmaya çalışıyor, ona yetişmeye uğraşıyordum. O yaşta, o adamın elinden teyzemi kurtarmak istiyordum. Ama o adam bana öyle bakmıştı ki, Karan… o bakışı asla unutmayacağım. Ve sonra teyzemi boşluğa itti. Beni kafesten çıkarıp kafesi başka bir yere sakladı. Polisler geldiğinde ilk beni aldılar. Adam, teyzemin psikolojik sorunları olduğunu, intihara meyilli olduğunu, benim sorumluluğumu kabullenmek zorunda olduğu için psikolojisinin bozulduğunu söylemişti. Ama Bejna teyze pes etmemiş; peşine düşmüş ve tekrar ceza almasını sağlamış. Sonunda adam, “ruhsal sağlığım bozuk” diyerek kendini akıl hastanesine attırmış. Bunu öğrendiğimde son sınıftaydık. Elif’e, o adamla yüzleşmek istediğimi söyledim. Başta kabul etmedi. Hastaneye gitmiştik ama orada yoktu. Bizim gittiğimiz gün oda hastaneden kaçmış meğer. Biz ziyaret etmeye gidene kadar, kimse adamın o gün hastaneden kaçtığını fark etmemişti. O gün, o eve gitmeye karar verdim. Kesin oradaydı. Her katil, cinayet mahalline illaki dönerdi. Ve o da dönecekti. Elif, tedbir amaçlı babasının silahını da evden almıştı. “Ne olur ne olmaz.” demişti, çantasını kapatırken. Ama Karan… hiç kullanmayı planlamıyorduk. Ben sadece o adamın yüzüne bakıp haykıracaktım: “Teyzeme ne yaptın? Onu neden öldürdün? Neden bizi cehennemin içine attın?” Çocuk aklı işte… O zamanlar adaletin nasıl işlediğini bilmezsin; kalbindeki yangının doğruyu ve yanlışı yakıp küle çevirdiğini sanırsın. Elif’le birlikte yola çıktık. Ben anlatırken, Karan endişeyle bakıyordu ama gözlerimdeki kararlılık onu susturuyor devamını merakla bekliyordu. “Düşündüğüm tek bir şey vardı: Teyzemin düşerken çıkardığı o son çığlık. Her gece uykumun boğazına yapışan, nefesimi kesen o çığlık. Adamın evi… Çocukluğumun gölgesi. Duvarlarının arasında annem yerine teyzem vardı, ev yerine bir kafes, aile yerine korku vardı. Kapının önüne geldiğimizde, sadece bir bina değil; bütün çocukluğum karşımda dikiliyordu. Elif çantasından silahı çıkarıp beline yerleştirdi. Sadece tedbir, sadece korkutarak uzak durmasını sağlamak için… Yüzüne bakınca titremiyordu; ama gözlerinin altındaki karanlık halka, onun da iç dünyasında ne kadar savaştığını fısıldıyordu. Ben ise ellerimi yumruk yaptım. İçimdeki bütün kelimeler, bütün kabuslar, bütün çocukluğum… Balkondan düşen bir kadının ardından gökyüzüne savrulmuş o haykırış gibi, boğazımda düğümlenmişti. Ve sonra kapıya gittik. Zil sesi… içimdeki fırtınayı tetikleyen ilk damlaydı. “Kapının önünde durduğumda içimde bir ses fısıldadı: Sakın çalma. Ama ben çaldım… çünkü geçmişim, o kapının ardında hâlâ nefes alıyordu.” “O evden kurtulmuştum, ama kader beni yine aynı kapıya getirdi. Bu kez ne çocukluğum kaldı, ne korkum… yalnızca silahın tetiği ve adaletin sesi.” “Adam kapıyı açtığında beni gördü ilk. Bana bakışı o iğrenç gülüşü. Aklımdan çıkmıyor. Teyzeme yaptığını ödemeliydi. Bu kadar kolay kurtulmazdı. Elifin belindeki silahı aldım ve ona doğrulttum. Beni kafese kapatan adamı vurduğumda, içimdeki korku da öldü. O an anladım; geçmişimden değil, kendimden kaçıyordum. İlk kurşunu ben sıkmıştım. Adam yaralanmıştı. Donup kalmıştım, kalbim deli gibi atıyor, ellerim titriyordu. Ama adam geri çekilmedi. Üzerimize doğru saldırmaya başladı. Elif, silahı elimden kaptı, gözleri kararlı, nefesi kesik kesikti. Tetiğe bastı… Bu sefer adam olduğu yere yığıldı, hareketsiz kaldı. Elif silahı çantasına geri koyup elimden tuttu. “Hadi, hızlı olmalıyız!” dedi. Koşuyorduk ama nereye koştuğumuzu bilmiyorduk. Yalnızca kaçmak… yalnızca nefesimizi toparlamak… Nefes nefese kalınca Elif durdu. “Annemin yanına gidelim, bize o yardım eder.” dedi. Taksi durdurduk. Birlikte Bejna teyzenin ofisine gittik. O kadar korkmuştuk ki ne yapacağımızı, ne anlatacağımızı bilmiyorduk. Ofise geldiğimizde odada biri vardı. Bejna teyzenin yanindaki adami Elif tanıyordu. İkimizin rengi de bembeyaz olmuştu korkudan. Bejna teyze yanımıza gelip “Gelin, yabancı değil… Cihan amcanız,” dedi. Bana bakarak ekledi: “Cihan amca, senin bursunu veren kişi, seninle tanışmak için geldi. Gel bir merhaba de.” Ama konuşacak halimiz yoktu. İkimiz de gözyaşları içinde sessizce titriyorduk. Bejna teyze, halimizi görünce yüzü buruştu, korktuğunu gizleyemedi. Cihan amca da sessiz kaldı, endişeyle baktı. “Kızlar, iyi misiniz? Biri size bir şey mi yaptı?” Elif çantasını açıp silahı gösterdi Bejna teyzeye. Gözlerindeki korkuyu, şaşkınlığı asla unutamam. “Ne yaptınız siz, kızlar?” dedi, sesi titriyordu. Elif olanları yarım yamalak anlatmaya başladı. Tedirgindi. Korkuyordu. Ama korkunun ötesinde bir kararlılık vardı gözlerinde… Korkuyordu… ama doğru olanı yapmıştı. Karan Ceylan konuşurken sesi titremiyordu ama kelimelerin ağırlığı, boğazına düğümlenen bütün yılları taşıyordu. Ben sadece dinliyordum… ilk defa birinin ruhuma bu kadar çıplak konuştuğunu görüyordum. “Anlayacağın Karan… Elif ve ben aynı adamın katiliyiz.” Gözlerini kaçırmadı. Sanki o cümleyi yüzlerce kez zihninde söylemiş ve sonunda dünyaya bırakmaya karar vermiş gibiydi. “Bizi buraya Cihan Amca gönderdi. Ama arkamızdan nasıl toparladılar inan hiçbir fikrimiz yok. Sadece ‘Biz çağırana kadar gelmeyin’ dediler. Belki de… bir daha çağırmayacağız.” Gülümsedi ama o gülüş bir yara kabuğu kadar inceydi. “Kendinize orada düzen kurun. Biz ölene kadar arkanızdayız.” dediler. Ve sonra bİi apar topar buraya gönderdiler. Sen göz kulak olursun düşüncesi ile. “Bunu ne Ertuğrul Amcan biliyor… ne de bir başkası. Sadece Elif, ben, Cihan Amca ve Bejna Teyzem.” Bir süre rüzgârın ağaçların yapraklarında dolaşan sesinden başka hiçbir şey yoktu parkta. “Anlayacağın… ben sonumu bilmiyorum.” Bir an, gözleri karşımda değilmiş gibi boşluğa baktı. Sanki geleceğini kendi mezar taşından okuyormuş gibiydi Ceylan. “ Bir gün gelip elime kelepçeyi takarlarsa… Ruhan’ı yüzüstü bırakmak istemiyorum. Yalnızlık çok zor, Karan.” Adımı ilk kez böyle söyledi bir suç ortaklığı gibi değil, yalın bir güven gibi. “Ona böyle bir hayal kırıklığı yaşatamam. Sadece bana bağlanmasın diye o şekilde davranıyorum.” Yutkundu. Ağlamakla gülmek arasında ince bir çizgide duruyordu. Dudaklarında acı bir itiraftı Ceylan için. “Ve bu anlattıklarımı hiç kimse bilmeyecek.” Sonra bakışları bir anda sertleşti; okulda olan şeyin öfkesi göz bebeklerine geri döndü. İçindeki o ateş… o küçük kızın kafesin içinden gördüğü bütün kabuslar… “Bugün Elif’i ve beni okulda çok rencide ettiler. Sen bize ceza kestin ama zaten biz cezamızı çekmeye geldik bu ülkeye. Edward’a ve diğerlerine ne yaptım bilmiyorum… ama Elif de ben de bunu haketmiyoruz. Bizi onların hedefine koyman okul hayatımızın bitmesi demek. Onların acıması yok. Kaç öğrencinin geleceği ile oynadılar bilmiyorsun. Ve şimdi hedeflerine biz varız. Okula çoktan isimlerimizi duyurmuşlar. Kimse bunlara yaklaşmayacak diye. Cansu mesaj attı seni beklerken. Bize yapacaklarının sınırı yok… Bil istedim.”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE