Aradan birkaç gün geçmişti. Masamune tam olarak düşündüğü gibi olmasa da Gölgelerin Efendisi stilinin büyük bir kısmını kusursuz bir şekilde kullanabiliyordu. Duyma yeteneği bile sadece odaklandığı zaman kullanılacak kadar gelişmişti. Adımları bir gölge gibi sessiz ve hafifti. En ince ağaç dallarından bile dalı kırmadan geçebiliyordu. Kendi gölgesine girerek tıpkı büyük savaştaki Galltiel gibi hareket edebiliyordu. Birkaç yeteneği daha kusursuz biçimde kullanmayı öğrenmişti. Kendini dağdan çıkmaya hazır hissediyordu.
Mağaradan çıkmadan önce bir kere daha Lilith'in heykeline baktı. Çatlak olduğu gibi duruyordu. En hafif bir dokunuş belki de onu büyütecekti. Masamune bu süre içinde bir kere daha dokunmadı bu yüzden.
Bulutların üzerindeyken ağır adımlarla ilerlemeye başladı. Normalde beyaz olan bulutlar sanki onun geçmesini istemiyormuş gibi o her yaklaştığında kararıyordu. O ise yıldırımlara aldırmıyor ve içlerinden geçmekten korkmuyordu. Bedenindeki yanıklar her seferinde iyileşmişti.
Bir kere daha bulutların içinden geçerken yürümeyi kesti. Yıldıımlar bedeninde dolaşırken onların verdiği acıyı iyice hissetmeye çalıştı. Acı onu ayakta tutacak şeylerden biriydi. Acı hala hayatta olduğunun ve yapabileceği şeylerin bitmediğinin bir habercisiydi. Acıdan korkmuyordu, acı onun dostuydu.
Yıldırımlar bedeninde dolanmaya devam ederken sürekli oluşan yaraları sürekli iyileşti. Bir süre sonra çıkmaya karar verdiği zaman yavaşça yürüdü ve bulutları geride bıraktı. Burada geçirdiği zamanda bu dağı iyice tanımıştı.
Lanetli Dağ diyordu insanlar buraya. Bu bilgiyi hayat enerjisini çalmadan önce birinden duymuştu. Adam ölmeden önce onu bu dağa getiren kişilere lanet etmişti. Bu dağ belki de milyonlarca lanetliyi üzerinde barındırıyordu ve bu lanetlilerin güçleri zirveye yaklaştıkça artıyordu. Yine de dağın en alt katmanlarındaki lanetliler bile Kudret Alemi'ndeydi. Bu durumda dağa gelen hiç kimse zayıf olmamalıydı. Onları bu kadar kolay öldürebilmesi Masamune'yi seviyelerini kontrol etmeye itti ve gücündeki artışı gördü.
Savaşçı ve büyücü seviyeleri Yükseliş Alemi'nin zirvesine dayanmıştı. Bunun sebebi yemin veya tanrıları kıskandıracak güçlenme isteği meselesi olmalıydı. Masamune de şu an öyle bir istek yoktu ve herhangi bir tanrıya yemin etmemişti. Bu yüzden 300. Seviye sınırında kalmıştı. Kara Büyücü gücü ise tam 35. Seviye olmuştu. Bu ona Yükseliş Alemi'nin ötesinde bir kara büyü gücü verecekti. Bu durumda Yükseliş Alemi'ni yeni geçmiş olan kişilerin bile onun karşısında şansı olmayacaktı.
Ama ne yazık ki fark ettiği şeyler arasında kötü bir şey de yer alıyordu. O da Ruh Avcısı sınıfının artık var olmayışıydı. Masamune hiçbir ruh hissedemiyordu ve seviyelerini kontrol ettiğinde ruh avcılığına dair herhangi bir şey bulamamıştı. Ne etrafındaki ruhları hissedebiliyordu ne de bir ruh çağırabiliyordu. Artık ruh avcısı değildi.
Bu durum Masamune'nin zayıflaştığını da hissetmesine neden oldu. Yılandan ve özümsediği diğer ruhlardan gelen tüm fiziksel güç yok olup gitmişti. Ama yine de gücünü tam anlamıyla bilmediği bir özelliğe sahipti. O, Lanetli Kral'dı ve en zayıfından en güçlüsüne karşılaştığı kimse lanetli güçleri karşısında en ufak bir şey yapamamıştı. Bu bir sınıf olmadığı için Masamune seviyesini öğrenemiyordu ama en azından kara büyü gücü kadar güçlü olabileceğini düşünüyordu. Yoksa Yükseliş Alemi'nden üstün lanetliler neden onun önünde eğilecekti?
Her halükarda eskisine oranla onlarca kat güçlü bir hale gelmişti. Artık yapılması gereken şeyler yapılmalıydı.
Zirveden bir kere daha aşağıya baktığı zaman dağın ötesini gördü. Gidilecek yer orasıydı ve o yola çıkmaya hazır hissediyordu. Sırtından kanatlarını ortaya çıkardıktan sonra sıçradı ve onları çırpmaya başlayarak aşırı hızlı bir şekilde dağın el kesimlerine doğru yola çıktı.
Havada geçen birkaç saatin ardından sonunda alt kesimlere ulaşmıştı. Dışarıdayken bu güçleri kullanamayacağı için yere indi ve kanatlarını yok ederek karanlık bir dumana dönüştü. Duman formunda ilerlemeye devam ederek belli bir mesafeyi katettikten sonra tekrar insan haline döndü.
Yakınlardan bir savaşın sesi geliyordu. Lanetliler bir insan grubu ile savaşıyordu. Mühürlü olduğu zaman içinde insanların burayı resmen bir eğitim alanına çevirdiğini ilk fark ettiğinde sinirlenmişti. Ama sonradan sürekli ona gelecek kurbanlar olduğunu düşünmüştü. Şimdi de aklındaki düşünce aynıydı. Bedeni çektiği hayat enerjileri sayesinde gençleşebileceği kadar gençleşmişti. Ama hayat enerjisi sürekli azalıyordu. Bu durum onu tekrar yaşlandırmasa da gücünü düşürüyordu. Başkalarının hayat enerjisi bir nevi onun besin kaynağı gibiydi.
Uyandığından beri doğru dürüst bir savaşa girmemiş olan Masamune, savaş alanına yaklaştıkça lanetlilerin etrafında mor bir aura belirmeye başlamıştı. Onun her adımıyla onlar daha da vahşileşiyor ve insanları daha da zorlamaya başlıyorlardı. İnsan grubu toplam on sekiz kişi gibi görünüyordu. Etraflarını saran lanetliler ise on taneydi. Sayıya bakıldığı zaman insanların üstün olduğu düşünülse de lanetlilerin gücü daha fazlaydı. İnsanlardan birkaçı daha Varlık Alemi'ndeydi.
Masamune yürüyerek diplerine kadar geldiği sırada insanlardan biri lanetlilerden birine tekme atarak ona doğru uçmasını sağladı. Masamune lanetliyi gördü ama zamanında tepki veremedi ve kendisine çarpan lanetli ile birlikte yere düştü. Bu sırada onu gören lanetliler savaşmayı bırakıp geri çekildiler. İnsanların etrafında bir çember oluşturmuşlardı.
Lanetliye vurup savrulmasını sağlayan adamla diğerleri Masamune'ye doğru ilerlediler ve etraftan gelecek saldırılara karşı çoğusu kılıçlarını lanetlilere doğru doğrultmuşken tekme atan adam ''İyi misin dostum? Hemen kalkmalısın.'' diyerek onu uyardı. Bir yandan da gözleri etraflarını saran lanetlilerin üzerindeydi.
''Saldırmayı kestiler...''
Gruptan bir kadın konuşarak herkesin aklındaki cümleyi dile getirdi. Lanetliler birden saldırmayı kesmişlerdi. Neler oluyordu?
''Bu durumu fırsata çevirip bir kaçış yolu düşünelim. Yoksa burada geberip gideceğiz.''
Başka birisi daha düşüncesini dile getirdikten sonra gruptan birisi ''Bu lanet yere geldiğimde birden etrafımızın sarılacağını bilseydim asla gelmezdim!'' diyerek sitem etti. Sadece biraz gelişim için gelmişlerdi ama aniden etrafları çevrilmişti. Lanetlilerin onlardan güç olarak üstün olması da durumu daha beter bir hale getirmişti.
''Hadi ayağa kalk!'' diye bağıran birisi Masamune'nin bakışlarını üzerine çekti. O, yerden yavaşça kalktıktan sonra başka biri ''Silahın var mı?'' diye sordu. Masamune ona rahat bir bakış attıktan sonra ''Şu anda silaha ihtiyacım yok.'' dedi.
''Kafayı mı yedin? Buradan canlı çıkmak istiyorsan sen de savaşac-''
Konuşan kişi daha sözünü bitiremeden karnına doğru büyük bir hızla gelen kol kalınlığındaki uzantı bedeninde geniş bir delik açtı. Ardından onu havaya kaldırdıktan sonra Masamune'ye doğru götürdü ve bütün hayat enerjisi çekilirken diğer insanlar şaşkınlık ve korkuyla izlediler.
''Bu da ne!?''
İnsanlar hızla geri çekildikten sonra etraflarındaki lanetlileri tamamen unutmuş bir şekilde Masamune'ye odaklandılar. O ise yakaladığı adamın yaşlanmış cesedini bir kenara attıktan sonra gülümseyerek onlara baktı. Bu sırada bir insan elinde oluşturduğu ateşi Masamune'ye doğru püskürtmeye başladı. Bir anda alevler içinde kalan Masamune ilk başta neye uğradığını şaşırsa da birkaç saniye içinde alevin canını yakmadığını hissetti.
Saldıran kişinin hedefi vurması üzerine bir anlık rahatlayan herkes alevlerin çekilmesiyle birlikte bedeninden duman çıkan ama kıyafetleri dışında hiçbir yeri yanmamış olan Masamune'yi görünce içlerini korku sarmaya başladı. Ne tür bir lanetliyle karşı karşıya gelmişlerdi? Bu kadar şanssızlık ne için bir cezalandırmaydı?
Masamune kıyafetlerinin yerdeki küllerine baktı. Üzerine hiçbir şey kalmamıştı. Ama şu anda onun umurunda olan şey bu değildi.
''Yanmayan deri...''
Eline bakarak konuştuktan sonra başını kaldırdı ve sırtından çıkan on uzantı insanların üzerine doğru ilerledi. Yakaladığı her insanın yaşam enerjisini sömürdü ve cesetlerini bir kenara attı. Öldürdüğü her insanla birlikte içinde garip bir duygu oluşmaya başladı. O sanki bir hayvan gibiydi ve kendi bölgesine giren diğer hayvanları öldürerek gücünü kanıtlıyordu. Sona sadece bir insan kaldığı zaman adam yalvarmaya başladı.
''Lütfen canımı bağışla! Buraya gelmek istemedim! Beni zorladılar! Seni rahatsız etmek istemedim!''
Masamune hiçbir şey demeden yürüyerek diz çökmüş olan adamın yanına geldi. Gözleri mor bir ışık saçmaya başlamıştı. O şu anda her zamankinden daha çok Lanetli Kral'dı.
Adamı yüzünden yakaladıktan sonra elini biraz daha sıktı. Parmak uçlarının dokunduğu yerlerden başlayan damarlar önce adamın kafasına, ardından ise hızlı bir şekilde tüm vücuduna yayıldı. Gözleri tamamen simsiyah bir renge büründükten sonra, Masamune onu bıraktı ve adam yere yıkılarak titremeye, kıvranmaya başladı. Sadece birkaç saniye sonra sırtı yarıldı ve ortaya bir uzantı çıktı. Hemen ardından birkaç kere daha yarıldı ve toplam altı uzantısı oldu. Derisinin rengi yeşile döndü, saçları döküldü ve bedeni biraz daha irileşti. O bir lanetliye dönüşüyordu.
Dönüşümü saniyeler içinde tamamlandıktan sonra yerden kalkan adam, Masamune'yi görünce hemen geriye doğru gitmeye başladı. Diğer lanetlilerden farkı kalmamıştı. Masamune bunu gördükten sonra Lanetli Kral gücünü bir kere daha anladı ve eline bakarken ''Onun yapabildiği her şeyi yapabilirim.'' dedi.
Seth hala bu güce sahipken lanetlileri zihniyle kontrol edebilmekle kalmıyor, onların bedenlerini kısa bir süreliğine kullanarak bir şeyler yapabiliyordu. Tam olarak her şeyi bilmese de bu olaydan sonra Masamune de onları yapabileceğinden emin olmuştu. Zihniyle az önce dönüştürdüğü yaratığı yanına çağırmayı denediği zaman yaratık hızlı bir şekilde önüne geldi ve ona bakmaya başladı.
Gerçekten de yapabiliyordu!!
''Ne kadar zaman geçtiyse reflekslerim resmen yok olmuş. Bu durumda dışarı çıkarsam kara büyü kullanmak zorunda kalırım. Demek ki hala erken. Olabildiğince hızlı bir şekilde eski halime dönmeliyim.'' diye düşünen Masamune orada bulunan bütün lanetlilere kendisine saldırmalarını emretti. Lanetliler emre uyarak saldırıya geçtiği zaman ise o da yumruklarını sıkarak hazırlandı. En azından on bir düşmana karşı aynı anda dövüşmek reflekslerini iyileştirebilirdi.
O gün boyunca hiç durmadan dövüşen Masamune bitkin düşmüştü. Yorgunluk hissi aynı eskisi gibiydi. Gece olunca tekrar zirvedeki mağaraya gitti ve Lilith'in heykelinin yanında uyudu.
Sabah uyandığı zaman heykeli tekrar kontrol ettikten sonra mağaradan çıktı ve bulutların içinden geçerek alt kısımlara geldi. Burası yukarı kesimlere göre daha açık alan olduğu için daha çok sayıda lanetliyle aynı anda dövüşebiliyordu. Sanki Lanetli Kral olunca insan gibi dövüşmeyi unutmuş gibiydi. Yine de hatırlamaya çoktan başlamıştı.
Günün büyük bir kısmında lanetlilerle savaşan Masamune onların öldürmek için saldırmadığını fark etti. Sanki ona zarar vermekten çekiniyorlardı. Bu durumda nasıl eskisi gibi dövüşebilirdi ki? Sana saldırmayan bir düşmanı yenmek sana fazla bir katkı sağlamazdı.
''Beni öldürün.''
Masamune net bir şekilde emir verdiği zaman lanetlilerin gözlerinde kanasusamışlık belirdi ve en ufak bir itaatsizlik göstermeden hızla Masamune'ye doğru atıldılar. Masamune çoktan hazırdı ve kendisine atılan ilk lanetlinin boğazını parçalamak için elini kullandı.
Bir sonraki ise yüzünden tutulup yere yapıştırılmaktan ve kafasının ezilmesinden kurtulamadı. Arkadan saldıran bir lanetlinin kolunu koparıp onunla bir diğerinin kafasına vururken bir eliyle de başka birini yakalamıştı. Yükseliş Alemi'nin zirvesinde olan bu lanetliler akademi öğrencilerinden elli kişilik bir grubun bile saldırmaya cesaret edemeyeceği türden bir topluluktu. Masamune sırf daha faydalı olması için onları dağın orta kesimlerinden getirmişti.
Masamune onlarca lanetliyi parçalamaya devam ederken tek darbesinden neredeyse kurtulan yoktu. Ya yakalayışı ya da darbeleri onların ölümüne sebep oluyordu. Yükseliş Alemi'nin zirvesindeki bir lanetliyi öldürmek onun için sadece tek darbe kadar kolaydı.
Masamune bu kadar lanetliyi durmadan öldürmeye devam ederken artık ruh avcısı olmadığı için hissetmediği şey birinin hayrete düşmüş şekilde, çalılarda gizlenerek onu izliyor oluşuydu.