Gecenin ilerleyen saatlerinde nezarethane kapısı bir kez daha açıldı. İçeri giren genç bir yüzbaşıydı. Üniforması tertemiz, yüzü yorgun ama bakışları sert.. Yanındaki iki askerle birlikte yanıma yaklaştı.
“Doruk Erguvan. Beni takip et.”
Nezarethaneden çıkarken ellerim yine kelepçelendi. Bu kez farklıydı. Yürürken etraf daha sessizdi. Sanki herkes ya uykudaydı ya da olanlardan sonra sessizliğe sığınmıştı. Koridorlar soğuktu ama içimde bir öfke vardı; bastıramadığım, sindiremediğim. Her adımda içimden tekrar ediyordum:
"Sen suçsuzsun Doruk.. Aklına mukayyet ol"
Beni sorgu odasına değil, küçük bir görüşme odasına götürdüler. Odanın bir köşesinde, gri metal bir masa, iki sandalye ve karşıda tek yönlü ayna. Bir göz, beni izliyordu, bundan emindim. Yüzbaşı kapıyı araladı ve biri içeri girdi.
İnce yapılı, kapalı, otuzlarının ortasında gösteren bir kadın. Avukattı. Belki de cesaret edebilen tek kişiydi. Dosyayı elinde tutuyordu ama gözleri dosyadan çok bana bakıyordu.
“Doruk Erguvan. Ben Avukat Dicle Meteoğlu." Artık senin avukatınım.
"Kimsenin davama bakmak istemediğini söylediler."
Gülümsedi.
"Çünkü kimse tüm televizyonlarda hain diye bağırılan sokaklarda yüzbaşı erguvan için idam cezası uygulansın diyen bir suçluyu haklı olduğunu yüzde yüz bilse de savunmak istemez."
Duyduklarım çok ağırdı, kabul etmek ölesiye zor.. Koca bir ülke benden nefret ediyor.. Acaba annem ne halde.
“Siz niye burdasınız o zaman, suçsuz olduğuma mı inandınız yoksa başka bir sebebiniz mi var?”
Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdi.
“Çünkü benim avukatlıktan kazanacağım paraya ihtiyacım yok, mesleğimi kaybetmek koymaz bana. Herkes gözünü korkuyla kapattı. Ama ben açmayı seçtim. Bu davayı çözemem belki ama doğrulara ulaşana kadar peşini bırakmayacağım. Çünkü benim de hayır demek istemeyeceğim kişiler var. Yüzbaşı Sarp Sancaktar gibi.."
"Ne, Sarp komutan mı istedi benim davamı almanızı"
"Evet, senin hain olduğuna asla inanmıyor, çok sefer birlikte operasyona katılmışsınız ve net bir şekilde kendimden şüphe ederim Doruk'tan etmem dedi. Benden de rica etti, bir asker ablası olarak her şeyden önce vicdan borcum bu benim."
O zaman ağlamaya başladım işte. Sarp komutan çalıştığım en deli komutandı kesinlikle, hatta bir ara dağa çıktı bir başına falan ve şu duyduklarım cayır cayır yanan yüreğime su gibi geldi.
"Anladım, teşekkür ederim" diyebildim sadece.
"Suçlandığın şeyin büyüklüğünü bir de benim anlatmama gerek yok biliyorsun ve benim için toz tanesi kadar bir bilgi bile çok kıymetli Doruk. Önce şu soruyla başlayalım. O gece seni arayan ya da o aracı içeri aldırmanı isteyen biri oldu mu?”
Ağlamama mani olamıyorum. Birilerinin hâlâ doğruyu araması, bana sorular sorması bile umuttu.
“Hayır, doğrudan bir arama olmadı. Gecenin büyük çoğunluğunu odamda geçirdim, sadece 3 kez çıktım odadan, kapımı kilitlediğimi düşünüyordum ama sonuncu da açıktı mesela. İlkinde yemek yemek için çıktım, ikincide binbaşı odasına çağırdı bir de karargah bahçesine sigara içmek için indim."
Dicle Hanım not alırken kaşları çatıldı.
“Hmm. Nizamiyedeki er aramanın ben Yüzbaşı Doruk Erguvan gelen aracı içeri al diyerek yaptığını söylüyor ama aramanın hangi kanaldan geldiği belli değil. Eğer odada olmadığın saatlerde aramanın yapıldığını belirleyebilirsek bu bize çok şey kazandırır"
"Ben böyle bir emir vermedim, nizamiyeden bir kez arama aldım onda da karargah yakınında bir araç var, emriniz nedir denildi."
Dicle Hanım bir süre sessiz kaldı, ardından dosyadaki kırmızı klasörü açtı.
“Doruk bu bir kumpassa itiraf edeyim muazzam planlanlanmış, açık kapı bırakmamışlar nerdeyse. Bu araç meselesi… Plaka sahte, tamam. Ama plaka daha önce bir başka olayda da geçiyor. Bir iç istihbarat raporunda, terör örgütüyle bağlantılı olduğu düşünülen bazı karanlık isimlerin takibinde kullanılmış.”
Donup kaldım. Kafamda bir taş daha yerinden oynadı.
“Yani… bu bir tesadüf mü yoksa o araç bilinçli şekilde mi karargaha getirildi?”
Dicle Hanım gözlerini kısıp başını salladı.
“Tam bunu araştıracağız. Ayrıca odana konulan para... O kilitli çekmece, karargahta yalnızca senin değil, bakım sorumlusunun da erişebileceği bir alanmış. Sence biri o çekmeceye dışarıdan erişebilir mi?”
“Herkes değil… Ama bazı kişiler, özellikle yüksek rütbeli yetkisi varsa evet, erişebilir. Ya da teknik personel. Ama bu iş öyle bir düzenek ki rastgele biri yapmamış. Planlı. Adım adım kurulmuş.”
Dicle Hanım derin bir nefes aldı. Dosyayı kapattı.
“Yarın ilk duruşma değil ama ilk resmi sorgu yapılacak. Savcılık gözaltı süresini uzatmak isteyecek çünkü delil çok, ama hiçbiri senin doğrudan bağlantını ispatlayamıyor. Ben elimden geleni yapacağım ama Doruk... bir şeyler bulmamız lazım. Senin hatırladığın, kimsenin fark etmediği bir detay, küçük bir ipucu bile bizi bu çukurdan çıkarabilir.”
Başımı iki elimin arasına aldım. Sanki beynim zonkluyordu. Nasıl her şey bu kadar aleyhime olabilirdi..
"Dicle Hanım, gerçekten her şeyin bok içinde olduğunun farkındayım, bana bunu yapan kim bilmiyorum ama ben sizden özellikle Binbaşı Necmi Aymaz'ı araştırmanızı istiyorum."
"Şüphelendiğin bir şey mi var?"
"Bu adam karargahtan ayrılmayan bir adam o gece çıkması kesinlikle tesadüf değil üstelik sivil olarak çıktı ki kamuflajı adamın derisi gibidir. Beni yanına çağırdığında saçma sapan şeyler sordu bilmiyorum ama sanki o an odamda olmayım diye uğraştı"
"Ah be Doruk, öyle ucu açık ki söylediğin şeyin. Ne söyleyebilirim sıradan bir emir komuta olabilir, herifin çıkası tutmuş olabilir ama merak etme. Birinci sıraya aldım o binbaşıyı, Mahmut yani kardeşim ve Sarp'a bilgi vereceğim onlar bir kontrol etsin adamı."
"Tamam, Sarp komutanıma çok teşekkür ettiğimi söyleyin olur mu"
"Hele seni bir kurtaralım teşekkürünü kendin edersin artık."
Kapıya yönelmeden önce bana döndü.
“Pes etmene izin vermeyeceğim Doruk. Hain olmadığını biliyorum. Bunu ispatlayacağız.”
Kapı kapandığında içimde ilk defa bir kıvılcım çaktı. Küçücük, kırılgan bir umut. Ama umut bile bir askerin silahı olabilir bazen ve ben adımı aklamak için savaşmak zorundayım..
🇹🇷
Sabah sorguya çıkmadan önce Dicle Hanım yine geldi. Elinde birkaç not, yüzünde uykusuzluğun yorgunluğu vardı.
“Dün gece o aramanın araştırılmasını istedim Doruk, cevap geldi ama maalesef nizamiyeye arama senin odandan yapılmış saat 21.36 da.. Yani binbaşı karargahtan ayrıldıktan sonra."
Açıkçası o herifin bu aramayı yaptığına çok inanmıştım ben!
"O değilse bile belki bir askere yaptırdı."
"Olabilir Doruk olabilir. Bu ihtimali düşündüğüm için o akşam görevli tüm personelin ifadesinin alınmasını istedim, ayrıca odanda parmak izi kontrolü yapılacak. Aklımın almadığı bir şekilde kamera kayıtları piyasada yok bu bizim işimize yarardı ama...."
"Ama kameralar bir haftadır bozuk bildirmemize rağmen gelen olmadı"
"Aynen öyle Doruk, bu da ayarlanmış olabilir bilmiyoruz. Araştıracağız.
"Bilal suçsuz o zaman öyle mi bana ihanet etmemiş."
"Bilmiyoruz ama görünen emiri senden aldığı, o çocukla görüşmek istedim ama başlarından savıyorlar görüştürmemek için ama ben görüşmenin bir yolunu bulurum. Şimdi mahkeme öncesi sorguya gireceksin. Sorguda hiçbir şey kabul etme. Direkt suçlama, aldatmacalı yönlendirme olabilir. Duruşma tarihi netleşene kadar seni içeride tutmak istiyorlar ama en azından bugün senin sesin duyulacak.”
"Tamam" dedim demesine ama içimde fırtınalar kopuyor, birileri odama giriyor benim adıma emir veriyor, odama para yerleştiriyor aksi gibi kameralar günlerdir bozuk bunların olduğu saatlerde binbaşı yok. Allah'ım nasıl bir şeyle imtihan ediyorsun beni..
🇹🇷
Saat 08:30’da asker eşliğinde sivil savcılığın bulunduğu binaya götürüldü Doruk. Basın karargahın önünü doldurmuştu. Sloganlar, çığlıklar, kameralar...
“Vatan haini dışarı!”
“İdam geri gelsin!”
“Yüzbaşı Doruk hesap verecek!”
"Onun hükmünü şehit anaları versin!"
"Bizim paramızla bir hainin beslenmesine izin vermeyeceğiz!"
Duydukları şerefli bir askerin kaldırabileceği şeyler değildi ama Doruk başını eğmedi. Kimseyle göz teması kurmadı ama karşıya bakarak dimdik yürüdü. Çünkü suçsuzdu. Çünkü biliyordu, bu artık sadece aklanma mücadelesi değildi. Bu annesinin sütünün hakkını vermekti, babasının emeklerini göstermekti.
Diğer tarafta Sarp Sancaktar namı diğer yalnız Kurt. Doruk'un suçsuz olduğuna inanan birkaç kişiden biri, gelişmeleri takip ediyordu. Haberlerde Doruk'un adını hain damgasıyla duyduğunda kallavi bir küfür savurmuş ve hemen Dicle'yi aramıştı.
"Dicle kendimden şüphe ederim ondan etmem, kimse davasına bakmak istemiyormuş Allah aşkına onu savun" demişti. Şimdi de yine Dicle'den gelecek haberleri bekliyordu dört gözle.
“Komutanım... Bu Doruk meselesi… İçimize sinmiyor. Onu tanıyan biri bilir ki o hain olamaz.”
"Biliyorum Cengaver biliyorum, onun gibi bir adam ölür gerekirse yine de ihanet etmez. Dicle'yle konuştum, cezaevine sevkini bekliyoruz" dedi. Resmi olarak müdahil olamam. Ama bu kokuşmuş düzende gerçeği bulmak bizim namus borcumuzdur. Elimden ne geliyorsa yapmaya çalışacağım"
Vardı aklında bir şeyler Sarp'ın, en olmadı şunu yaparım dediği...
Doruk mahkemeye sevkinden önce sorgu odasındaki son sorgusuna girdi. Savcı, dosyanın içinden belgeleri teker teker çıkarıyordu. Ne düşündüğünü asla belli etmeyecek bir yüz ifadesiyle.
“Yüzbaşı Doruk Erguvan. Karargâh sorumlusuyken, 48 askerin şehit olduğu gecede tüm güvenlik zincirinin senin kontrolünde olduğu ortaya çıktı. Bunun üzerine savcılık makamı seni tutuklu yargılanmak üzere mahkemeye sevk etmek istiyor. Ne diyeceksin?”
Doruk doğruldu. Sesi titremedi.
“Ben bu vatan için yemin ettim. Canımı da verdim, arkadaşlarımı da toprağa verdim. Sadece bir şeyi istiyorum: Gerçeği bulmadan, adımı lekelemeden, hayatımı karartmadan önce iyice bakın. O gece ne yaptıysam kurtarmak içindi. Ne karargâha giren aracı tanırım, ne çekmecemdeki parayı bilirim. Ama bildiğim tek şey var… Ben satmam vatanımı!”
Savcı sustu. O an göz göze geldiler. Belki bir tereddüt… belki de sadece vicdan. Ama ciddi bir kamuoyu baskısı vardı kimse vicdanını önüne koymayı düşünmüyordu pek, sonunda evrakları kapatıp konuştu:
“Yargılama tutuklu devam edecek. Davanın ilk duruşması iki hafta sonra. O güne kadar cezaevine sevk…”
Doruk’un yanındaki jandarma askere döndü:
“Tutuklu Erguvan, cezaevi hazırlığı yapılsın.”
Dicle Doruk'un yanına gitti hemen.
"Güçlü ol sakın kendini bırakma, içeride zorluk çıkarabilirler sana her ne olursa hemen benimle görüşmek istediğini söyle. Tamam mı?"
Kafasını salladı Doruk sadece.. O çıkınca Dicle savcıya baktı.
"Sayın savcım Doruk Erguvan suçsuz, bu anlaşıldığında herkesin kendi vicdanına hesap vermesi gerekecek"
“Ben de bu vatana onca hizmet etmiş birini içeri tıkarken mutlu değilim avukat hanım. Bu dosya henüz kapanmadı delillerinizi bulun, askeri aklayın. En çok ben sevinirim"
Derince soludu Dicle.. Oyun çok büyüktü ve oyunu kuran çok kalleş..