İlk gün sınıfta öğrencilerin birbirleriyle ufak ve ölçülü sohbetleriyle geçmişti. Herkes birbirine yabancıydı haliyle ve arkadaş edinmek de istiyorlardı. Öğle yemeğine kızlarla indim. Sibel’e çok ısınamamıştım ama diğerleri daha konuşkandı. Özellikle de Işıl, dışa dönük enerjisi yüksek bir kızdı. Yemekhane oldukça büyüktü, tabldotlarımızı doldurup boş bir masaya ilerlerken Göktuğ ve Ayberk’in arka arkaya sırada olduklarını gördüm.
‘’Afiyet olsun Çiçek.’’ dedi Ayberk bana, onlara yakın bir noktadan geçerken. Ona hafifçe tebessüm edip teşekkür ederken Göktuğ’la kısa bir an göz göze geldik ama donuk bakışlarını üzerimde tutmadan çekti. Dört ders boyunca sadece birkaç kez kısa kısa konuşmuştuk ama araya koyduğu set yüzünden kesilmişti sohbetimiz. Ben de üstelemeyip onu kendi haline bırakmıştım.
Bir masa bulup oturduktan sonra masalar hızla dolmaya başladı. Göktuğ da bir masanın ucuna ilişirken Ayberk’in de onu takip edip karşısındaki boş yere oturduğunu gördüm. Ne yapıyordu bu? Göktuğ’a bir şeyler söylediğini ve onun da Ayberk’e cevaplar verdiğini, hatta hafifçe tebessüm ettiğini görünce ufak bir şaşkınlık geçirdim. Yemek boyunca kızları dinliyor gibi yaparken ikisini gözlemledim. Baya baya sohbet ederek yiyorlardı yemeklerini. Bir ara Ayberk bana bakıp göz kırptı ve manidar şekilde sırıttı. Tek kaşımı kaldırarak bakmakla yetindim.
Sınıfa döndüğümde kimse yoktu henüz. Kızlar tuvalette oylanıyordu muhtemelen. Ben biraz yalnız kalmak için önden gelmiştim sınıfa. O sırada içeri giren ve yanıma sakince oturan Göktuğ’a baktım ve,
‘’Ayberk’le tanıştığınızı gördüm?’’ dedim dostane bir şekilde. Bana aynı soğuklukla bakıp,
‘’Evet, yemekte bana eşlik etmek istedi.’’ dedi düz bir şekilde.
‘’Dost canlısıdır.’’
‘’Evet öyle.’’
‘’Ama sen değil gibisin?’’ Gözlerime sanki ruhumu okuyormuş gibi bakarken,
‘’Olmalı mıyım?’’ diye sordu.
‘’Bunu zaman gösterecek.’’ dedim meydan okur gibi bakarak.
‘’Şüphesiz zaman kimlerle dost olabileceğimi gösterecektir. Acelem yok. Ama senin var gibi?’’ dedi beni küçümser gibi bakarken. Aslan egom biraz zedelenmişti.
‘’Herkesle dost olmak gibi bir kaygım ya da acelem yok. Ama hepimizin ilk günü ve sıra arkadaşımla tanışmaya çalışmak da kötü bir yaklaşım değil bana kalırsa.’’
‘’Daha kocaman beş yılımız var Çiçek, birbirimizi tanımak için epey uzun bir süre.’’
‘’Ya da birbirimize katlanmak için.’’ dedim dişlerimin arasından ve sonra,
‘’Haklısın.’’ deyip sıradan kalktığımda bana sakince bakmakla yetindi. Sınıf dolana kadar dışarda oyalanacaktım. Ve umarım beş yıl boyunca bu kendini bir halt sanan züppeyle aynı sırayı paylaşmak zorunda kalmazdım.
O gün boyunca bir daha tek kelime konuşmadım Göktuğ’la. Dersler bitince yurda geçme fırsatımız oldu. Dört kişilik yurt odamı sınıfımdaki kızlarla paylaşıyordum. Oda temizliği bize aitti ve hızlıca bir plan yapmayı önerdim bu noktada. Herkes zaten kendi yatağını her sabah düzeltecek ve ortada kişisel eşya bırakmayacaktı. Ama onun dışında banyomuzu ve yerleri her gün birimiz temizleyecektik. Çizelgeye de uyamayacaksak diğer arkadaşımızla yer değiştirecek ve onun sırasında biz yapacaktık temizliği. Zaten akıllı telefon veya bilgisayarımız yoktu. Ödevlerimiz olur veya ders çalışmamız gerekirse kütüphane ve çalışma salonu vardı bunun için. Uyku saati kuralına riayet ederek birbirimizi rahatsız edecek gürültüden uzak duracaktık. Hepimiz bu kurallara ve çizelgeye onay verince ilk güne zaten kendimi yazdım öneri benden geldiği için.
‘’Yerde ve lavaboda saç olmasın lütfen, ben tiksiniyorum dökülen saçlardan kızlar.’’ dedi Sibel.
‘’Ama illa ki saçımız dökülür Sibel. Gördükçe sileriz, lavaboda, duşta falan da herkes kendi saçını temizler zaten.’’ dedi Işıl mülayim bir şekilde.
‘’Yani şimdiden söylemek istedim, sonra sorun olmasın diye.’’ Sesinde ve tavırlarında biraz huysuzluk, biraz ben bilirimcilik, hissediyordum bu kızın sürekli ama hadi hayırlısı.
‘’Arkadaşlar, hepimiz başka hayatlardan geldik, bir odada 4 yabancı olarak yaşamak zorundayız ve illa sorunlarımız olacak. Zaten baştan her şeyi bilemeyiz ama sorun olunca düzgünce birbirimizi uyarıp düzeltme yoluna gideriz. Yani görünen o ki 5 yıl boyunca bu odada birlikte olacağız. Birbirimizi üzmeden orta yolu bularak yaşayalım.’’ dedim orta yolu bulmaya çalışarak. Sibel bana ses çıkarmadan bakarken Aslıhan,
‘’Çiçek doğru söylüyor, çocuk değiliz artık. Sorunlar oldukça konuşup çözelim. Laf sokmalar, inatlaşmalar olmasın. Ben açık olmaktan yanayım.’’
‘’Güzel, bence de makul olan bu.’’ diye onayladı Işıl.
‘’Bana da uyar.’’ dedi Sibel ağız ucuyla. Odada işlerimi halledince koridora çıkıp bizimkileri aradım hemen. Daha sabah ayrılmıştık ama beni merak ettiklerini biliyordum. Elimde okulun izin verdiği tuşlu bir cep telefonu vardı.
‘’Çiçek?’’ diye açtı telefonu annem direk.
‘’Annecim? Napıyorsunuz?’’
‘’Akşam yemeğini hazırlıyordum. Sensiz biraz buruk olacak ama.’’ dedi sesi biraz hüzünlüydü.
‘’Biz de birazdan ineceğiz yemeğe. Beni merak etme ya, odamdaydım, işlerimi halledip aradım sizi hemen.’’
‘’İyi misin kızım? İlk günün nasıldı?’’
‘’İyiyim anne. İyiydi. Sınıftaki kızlarla tanıştım, birkaç erkek arkadaşla da tanıştık. Kızlarla zaten yurtta aynı odadayız. Ayberk de gelip gidiyor yanıma.’’
‘’Kolay bir ilk gündü yani?’’
‘’Eh, yani sorun yaşamadım.’’
‘’Güzel. En zorunu geçtin desene.’’ Gülüştük.
‘’Asena mı o? Hoparlörü aç.’’ Babamın sesi geldiğinde annem hoparlörü açtı.
‘’Kızım? Nasıl benim dişi kurdum?’’
‘’Baba! İyiyim babacım. Beni özlemişsinizdir diye arayayım dedim.’’ kıkırdadım.
‘’Çok da mütevazi hanımefendi.’’ dedi babam ve ekledi,
‘’Yalan yok özledik. Sen varken en azından sofrayı kurmaktan yırtıyordum. Şimdi annen tabakları bardakları tutuşturuyor elime.’’
‘’Baba ya!’’ dedim gülerek.
‘’İyi misin?’’ dedi babacan sesiyle.
‘’İyiyim. Beni merak etmeyin. Birazdan yemeğe ineceğiz arkadaşlarla. Yarın yine ararım okuldan sonra.’’
‘’Asena?’’ dedi babam kapatmadan önce.
‘’Efendim baba?’’
‘’Sen kimsin?’’
‘’Ben Deli Kurdun kızıyım.’’ dedim aramızdaki o bilindik repliği tekrar ederek.
‘’Bunu her koşulda hatırla.’’
‘’Tamam babacım.’’
‘’Seni seviyoruz Çiçek, hadi git ve yemeğini ye.’’ dedi annem de. Telefonu kapattığımda birkaç saniye buruk hissettim. Ailem beni gerçekten çok seviyordu ve bunu hep hissettirmişlerdi. Şimdi bu yoğun sevgiden uzakta bireysel olarak varlığımı ispat etmek zorundaydım. Derin bir nefes aldım. Korkmuyordum, aksine buna fırsatım olduğu için heyecanlıydım.
Ertesi gün dersler başladı. Haftanın büyük bölümünde yabancı dil derslerimiz, yarım günde fiziksel aktivite derslerimiz olacaktı. Fransızca sınıfına girdiğimde Ayberk ve Göktuğ’u yan yana oturmuş gördüm. Aralarında konuşuyorlardı. Işıl da benimleydi. Aslıhan ve Sibel Almanca seçtikleri için başka sınıfa geçmişlerdi. Ayberk beni görünce,
‘’Çiçek? Buraya gelin.’’ dedi. Işıl dünden razı yürüdü hemen beni de çekiştirip onların ön sırasına.
‘’Selam.’’ dedi ikisine.
‘’Selam. Naber?’’ dedi Ayberk ikimize.
‘’Selam. İyidir. Senden?’’ dedim Göktuğ’u yok sayarak. Çünkü iki gündür neredeyse hiç iletişim kurmamıştık.
‘’Göktuğ’la karşılaştık. Size de yer ayırdım geleceğinizi bildiğim için.’’
‘’Teşekkür ederim Ayberk.’’ dedi Işıl ona biraz fazla sıcak davranarak. Ama sanki Ayberk bu normalmiş gibi,
‘’Rica ederim. Işıl’dı değil mi isim?’’ dedi.
‘’Evet.’’
‘’Diğer arkadaşlar hangi dili seçti?’’
‘’Sibel ve Aslıhan mı? Almanca almışlar.’’
‘’Ooo, odada karşılıklı pratik yaparsınız o zaman derslerden sonra.’’ dedi Ayberk sempatik bir sesle.
‘’Ne demezsin, harika bir iletişim olur.’’ dedim.
‘’Çok zor bir dil seçtik, ne yapacağız bakalım?’’ Işıl biraz kaygılıydı.
‘’Buraya zoru başarmak için gelmedik mi?’’ dedi Göktuğ, Işıl’a beni de şaşırtarak. Hazırlıksız yakalanan Işıl,
‘’Evet, ama iyi not alamazsak diye ister istemez kafama takılıyor. Sen hiç stres olmuyor musun?’’ dedi biraz mahcup.
‘’Ben kimseyle yarışıp yüksek notlar almaya gelmedim ki. Öğrenmeye geldim ve öğrenmek için çabalayacağım.’’
‘’Ama notların kötü olursa zaten öğrenemediğin anlamına gelir.’’ dedim ona biraz bilmişçe bakarak. Bana döndüğünde gözlerinde meydan okumamı kabul eden bir ışıltı vardı.
‘’Tam tersi, öğrendiğinde notların yüksek olur. Olaya doğru yerden bakmak çok şeydir. Ama dediğim gibi, yüksek notlar değil, öğrenmek için buradayım.’’
‘’Başarılar o zaman.’’ dedim buz gibi bir sesle. Ayberk ikimizin arasındaki gerginliği fark etmiş gibi,
‘’Birbirimizin eksiklerini tamamlayabiliriz hem. Zor bir dil ama pratik yaparız, hallederiz bir şekilde.’’
‘’Harika olur. Yabancı dil zaten pratik olmadan öğrenilmez ki.’’ Işıl Ayberk’e gülümserken Göktuğ başka yorum yapmadı.
‘’Diğer dilin hangisi Işıl?’’
‘’Farsça seçtim. Sen?’’
‘’Arapça.’’
‘’Tüh ya, Çiçek de Arapça seçmiş, bilsem ben de Arapça seçerdim, sizinle ayrılmak zorunda kalmazdım.’’ Işıl’ın suratı düştü biraz. Bizimle mi acaba Ayberk’le mi ayrı kalmak istemediğinden pek emin değildim ama neyse.
Göktuğ ve ben sessizliğe bürünmüştük. Aramızdaki sınır hattı giderek daha belirgin oluyordu sanki. Ben Ayberk ukala, abilik taslayan bir ergen derken Göktuğ bizimkinin birkaç level üstü çıkmıştı resmen. Üstelik Ayberk abilik taslarken belki koruma içgüdüsüyle yapıyordu bunu ama Göktuğ’un öyle bir bağı olmadığı için benimle, umurunda değildi ne hissettiğim. Ama ikisi sanki garip şekilde iyi anlaşmaya başlamıştı. Birbirlerini dengeliyorlardı anladığım kadarıyla. Ayberk kendi sınıfından çocuklardan daha çok Göktuğ ile zaman geçirmeye başlamıştı. Göktuğ da bundan şikayetçi gibi değildi.
‘’Sen bu kendini beğenmiş ukaladan başka arkadaş olacak kimseyi bulamadın mı?’’ dedim Ayberk’i dersten sonra bir köşede sıkıştırıp. Şaşıran Ayberk,
‘’Asena sen niye taktın bu çocuğa? Ukala falan da değil bana karşı. Tam tersi, oldukça kibar ve net. Biz erkekler netliği severiz.’’
‘’Peh! Kibarmış. Ben ona takmadım, o bana karşı kaba. Işıl’a da ukala ukala şeyler söyledi, farkında değil misin?’’
‘’Onun tarzı biraz öyle. Düşündüğü şeyleri eğip bükmeden söylüyor. Ama bu onu kaba yapmaz. Belki sen yanlış anlıyorsun?’’ Ayberk’e ters ters baktım.
‘’Erkek olmadığım için muhtemelen onun netliğini anlayamıyorum evet. Sen beni biraz aydınlatsana; o kadar adam varken niye gidip onunla dost olmayı seçtin Gürhan? Cidden merak ediyorum’’ Ayberk ikinci adını söylediğimde biraz asabileştiğimi bildiği için gülümsedi.
‘’Çünkü bana kalırsa o benim aradığım yegane dost olabilir. İçimden bir ses öyle dediği için onu seçtim.’’ Yüzümü buruşturdum.
‘’Hayır, ben ona uyuz oluyorum diye sırf bana inat onunla iyi dost olunabileceğini kanıtlamaya çalışıyorsun. Çünkü sana göre ben sorunlu, uyumsuz olanım.’’
‘’Asena?’’ Gürhan gözlerime çok garip bir şekilde baktı ve devam etti,
‘’Sen çok özelsin ama surların bazen gereksiz derecede yüksek ve sana yaklaşan her erkeğin tepesinden Grejuva ateşi dökmek için fırsat bekliyorsun. Ve sanırım Göktuğ o surlara yanaşmaya tenezzül etmediği için bu kadar öfkelisin. Onu yakacak fırsat vermediği için sana.’’ deyip yanımdan ayrıldığında bana sözlerinin ağırlığı kaldı.