Özgürlüğün Eşiğinde

1185 Kelimeler
Polis karakolunun loş ışıkları, Roza’nın yüzüne vuruyordu; beton duvarlar, Mardin’in taşlı dağlarından farklı bir soğukluk yayıyordu. Karakol, vadinin hemen ötesindeki küçük bir kasabada, tozlu bir yolun kenarında yer alıyordu. İçeride, eski bir masa, birkaç sandalye ve köşede gıcırdayan bir vantilatör vardı. Roza, bir sandalyeye oturmuş, ellerini kucağında sıkıca kenetlemişti; zeytin rengi gözleri, odadaki memurları tarıyordu. Aram, yanında duruyordu, genç yüzü yorgunluk ve zafer karışımı bir ifadeyle doluydu. Polislerden biri, orta yaşlı, bıyıklı bir adam, masaya bir bardak su koydu. “Anlat, kızım,” dedi, sesi sert ama meraklı. “Bu töre işi, değil mi?” Roza, derin bir nefes aldı; hikâyeyi anlatırken, zihninde her detayı yeniden hesaplıyordu – bu, sadece bir ifade değil, bir satranç oyunu gibiydi. Roza’nın kaçışı, zekasının bir zaferiydi. Sahte izler, tuzak ipleri, mentollü merhemle şaşırtılan atlar – her hamle, törelerin zincirlerini kırmak için tasarlanmıştı. Ama özgürlük, hâlâ tam değildi. Dijvan, vadide kaybolmuştu; Surayn Aşireti’nin gölgesi, kasabanın sınırlarında pusuya yatmış olabilirdi. Roza, polise her şeyi anlattı: Berdel, babasının sırrı, Dijvan’ın öfkesi. Ama detayları dikkatle seçti – ne çok fazla, ne çok az. “Beni kaçırdılar,” dedi, sesi sakin ama kararlı. “Ama ben, kendimi kurtardım.” Polis, kaşlarını kaldırdı; Roza’nın zekası, onun sözlerinden taşıyordu. Aram, yanından destek verdi; genç sesi titriyordu, ama dürüsttü. “Abla, her şeyi planladı. Dağlarda izimizi kaybettirdi, tuzaklar kurdu. O olmasa, buraya gelemezdik.” Polis, not aldı; kalemi, kâğıtta hışırdıyordu. “Peki, bu Dijvan nerede?” diye sordu. Roza, omuz silkti. “Vadide, atıyla kayboldu. Ama pes etmeyecek.” Bu, bir uyarıydı – hem polise, hem kendine. Dijvan’ın gözleri, zihninde hâlâ yanıyordu; o adam, törelerin bir esiri olsa da, içinde bir değişim kıvılcımı taşıyordu. Roza, bunu hissetmişti – ama şimdi, duygulara yer yoktu. Zeka, öncelikti. Karakolda bir plan yapıldı: Roza ve Aram, kasabada bir gece kalacak, sabah bir polis eskortuyla Mardin merkeze götürülecekti. Oradan, İstanbul’a dönüş yolu açılacaktı. Roza, bu haberi duyduğunda, kalbi bir an hafifledi; ama içindeki ses, temkinliydi. “Töre, şehirde bile peşimizi bırakmaz,” diye düşündü. Polis, onlara kasabanın küçük misafirhanesinde bir oda verdi; tek katlı, taş bir bina, pencereleri demir parmaklıklarla çevrili. Roza, odaya yerleşirken, Aram’a döndü. “Dinlen, ama tetikte ol. Gece, her şey olabilir.” Aram, başını salladı; genç, ama Roza’nın liderliğiyle olgunlaşmıştı. Misafirhanenin odası, sade ama temizdi: İki dar yatak, bir komodin, köşede bir lavabo. Roza, yatağa oturdu; çantasını açtı, kalan eşyalarını kontrol etti. Bıçak, hâlâ elindeydi; ilaçlar tükenmek üzereydi, ama bir sedatif şişesi kalmıştı. “Son çare,” diye mırıldandı, şişeyi avucunda sıkarak. Zihninde, bir sonraki adımı tasarlıyordu: Mardin merkeze ulaştığında, bir avukat bulacak, törelerin yasal sonuçlarını araştıracaktı. Babasının sırrı – Dijvan’ın babasını öldürmesi – hâlâ bir gölge gibi peşindeydi. Ama Roza, bunu bir avantaja çevirebilirdi: Yasal sistem, törelerin üstesinden gelebilirdi. Gece çöktüğünde, kasaba sessizleşti. Roza, uyuyamadı; pencereden dışarı baktı, karanlıkta hareket eden gölgeleri taradı. Aram, yatağında horluyordu; genç bedeni, yorgunluğa teslim olmuştu. Roza, sessizce kalktı, bıçağını yastığının altına koydu. Zekası, onu uyanık tutuyordu – her an, bir tehlike çıkabilirdi. Ve çıktı. Pencerenin dışında, bir gölge kıpırdadı; hafif bir tıkırtı, demir parmaklıklara çarptı. Roza, nefesini tuttu; bıçağı eline aldı, yavaşça pencereye yaklaştı. Gölge, netleşti – bir adam, kapüşonlu bir ceketle gizlenmişti. Roza, kalbini kontrol etti; panik, hata getirirdi. “Kimsin?” diye fısıldadı, sesi sert ama alçak. Adam, kapüşonunu indirdi – tanıdık bir yüz, ama beklenmedik: Hacı Amca, çoban. “Kızım,” dedi, sesi boğuk, “tehlike yakın. Surayn adamları, kasabaya sızdı. Dijvan, seni istiyor.” Roza, gözlerini kıstı; bu, bir tuzak mıydı, yoksa gerçek bir uyarı mı? Zekası, hızlı çalıştı. “Neden yardım ediyorsun?” diye sordu. Hacı Amca, iç çekti. “Töre, benim oğlumu aldı. Senin ateşin, değişim getirebilir.” Roza, bu bilgiyi tarttı. Hacı Amca, güvenilir olabilirdi – ama temkin şarttı. “Ne yapmalıyız?” diye sordu. Adam, “Kasabanın çıkışında bir kamyon var. Şafakta hareket edin, polis sizi bekletmesin.” Roza, başını salladı; bu, planına uyuyordu. Ama Hacı Amca’nın gözlerinde bir şey vardı – bir sır, belki bir vicdan azabı. Roza, bunu not etti; zekası, her detayı kaydediyordu. Aram’ı uyandırdı; genç, uykulu gözlerle doğruldu. “Abla, ne oluyor?” Roza, “Hareket zamanı,” dedi. Çantalarını topladılar; Roza, sedatif şişesini cebine attı – son çare, her zaman hazır olmalıydı. Misafirhanenin arka kapısından çıktılar; kasaba, gece sessizliğinde uyuyordu. Hacı Amca’nın bahsettiği kamyon, kasabanın çıkışında, bir benzin istasyonunun yanında duruyordu. Şoför, genç bir adam, onları bekliyordu. “Hacı Amca gönderdi,” dedi, sesi aceleci. Roza, şüpheyle baktı; ama kamyona bindiler. Motor çalıştı, tozlu yol, kasabayı geride bıraktı. Yolda, Roza zihnini çalıştırdı. Kamyon, Mardin merkeze gidiyordu; ama yol, tehlikelerle doluydu. Dijvan’ın adamları, her an pusuya yatabilirdi. “Şoför,” dedi, “yolu değiştir. Ana yoldan gitme, ara patikalara sap.” Şoför, kaşlarını kaldırdı. “Tehlikeli olur.” Roza, “Tehlike, zaten peşimizde,” diye yanıtladı, sesi keskin. Şoför, başını salladı; kamyon, dar bir patikaya saptı. Roza, haritayı zihninde tutuyordu – her viraj, her tepe, bir satranç hamlesiydi. Şafak, ufukta belirirken, kamyon bir geçide ulaştı. Ama Roza’nın içgüdüsü, bir tehlike sinyali verdi. “Dur!” diye bağırdı. Şoför, frene bastı; tam o anda, kayaların arasından bir gölge fırladı – tüfekli bir adam. Roza, Aram’ı kamyonun zeminine itti; kendisi, sedatif şişesini çıkardı. Adam, kamyona yaklaştı; yüzü, Surayn Aşireti’nin armasıyla işaretliydi. Roza, hızlı düşündü: Şişeyi yere fırlattı, cam kırıldı, keskin bir koku yayıldı. Adam, sendeledi; sedatif, havada bir bulut gibi yayılmıştı. Roza, bıçağını çekti, ama kullanmadı – zekası, silahtan önce gelirdi. “Aram, koş!” diye emretti. Kamyondan atladılar; şoför, panikle kaçtı. Roza, Aram’ı bir çalının ardına çekti; adam, yere yığılmıştı, sedatifin etkisiyle uyuşuyordu. “Bu, bize zaman kazandırır,” dedi Roza, nefes nefese. Ama uzaktan, at sesleri duyuldu – Dijvan, yine yakındı. Roza, zihninde bir plan kurdu: Geçidi terk et, vadiye in, bir köy bul. Zekası, onu bir adım önde tutuyordu. Vadiye indiklerinde, bir köy göründü – küçük, taş evler, duman tüten bacalar. Roza, Aram’a döndü. “Burada saklanacağız. Ama dikkatli ol – kimse tam güvenilir değil.” Köye girdiler; bir kadın, onları gördü, su ikram etti. Roza, kibar ama temkinliydi. “Telefon var mı?” diye sordu. Kadın, başını salladı; bir eve işaret etti. Roza, eve girerken, bıçağını cebinde tuttu. Telefon, eski bir modeldi; hattı çevirdi, polisle yeniden bağlantı kurdu. “Mardin merkeze geliyoruz,” dedi, koordinatları vererek. Polis, “Bir ekip yolda,” diye yanıtladı. Ama köy, güvenli değildi. Bir çocuk, koşarak geldi: “Atlılar geliyor!” Roza, Aram’ı çekti; bir ahıra saklandılar. Saman balyalarının arasında gizlenirken, Roza’nın zihni çalışıyordu. “Bir tuzak daha,” diye fısıldadı. Ahırın kapısına bir ip gerdi; saman balyalarını devrilecek şekilde yerleştirdi. Dijvan’ın adamları içeri girdiğinde, ip takılacak, balyalar devrilecekti – kaos, zaman kazandırırdı. Atlılar geldi; Dijvan, önde. Roza, gölgelerde izledi. Adamın yüzü, yorgun ama kararlıydı. “Roza!” diye bağırdı. “Biliyorum buradasın!” Roza, sessiz kaldı; bıçağını sıktı, ama zekası devredeydi. Balyalar devrildi; adamlar, kaosa kapıldı. Roza ve Aram, ahırın arka çıkışından kaçtı. Köyün çıkışında, bir motosiklet buldular – eski, ama çalışıyordu. Roza, “Bin!” diye emretti. Motosiklet, toz bulutları arasında hızlandı. Mardin merkeze yaklaşırken, siren sesleri duyuldu. Polis, nihayet gelmişti. Roza, motosikleti durdurdu; Aram, ona sarıldı. “Başardık, abla!” dedi. Roza, gülümsedi, ama gözleri uzaklara daldı. Dijvan, hâlâ oradaydı – gölgelerde, törelerin zincirinde. Özgürlük, elindeydi, ama mücadele bitmemişti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE