Özüm'ün Anlatımı
Koğuşa gelip yatağıma oturdum bacağımın acısını falan hissetmiyorum artık ondan daha büyük acılar açılmıştı yine ve yeniden.
Topladım ayaklarımı göğsüme kadar çektim başımı dizlerime yaslayıp dışarıyı izledim.
Tıpkı yurtta yaptığım gibi..
Hayatımda hep olsun hiç gitmesin dediğim adam ışık hızıyla çıktı hayatımdan.
"Iıhhaahha" acı bir kahkaha çıktı ağzımdan
Kahkaha birden gözyaşına dönüştü.
Ben ağlamak istemiyordum ama göz yaşım beni dinlemiyordu sicim gibi akıyordu.
O sırada Gizem içeri girdi.
Gizoşum... canım arkadaşım.. kardeşim...
Yüzünde korku vardı, tekrar o yıllara dönmemin korkusu..
Sırf senin için iyi olacağım dedim kendime.
"Gizoşum, ben iyiyim daha iyi olacağım merak etme ama biraz yalnız kalsam ..?"
"Tamam kuşum ama uzun sürmeyecek" deyip ayaklandı.
Kapıdan çıkarken "birazdan buradayım" dedikten sonra kapattı.
.
O da herkes gibiydi.
Hayatıma giren herkes gibi.
Sever gibi yaptı ama sevmedi.
Hepsi acıttı ama bu öldürdü.
Beni bu hayatta gerçekten seven bir Gizem vardı. Huysuzluğuma aksiliğime hiç ses etmez. Benim kendime katlanamadığım zamanlarda bile hep yanımda olur.
Kendini bana borçlu hissetme demiştim.
İyi davranmak yanımda olmak zorunda değilsin demiştim ama o hep içinden geldiğini, beni gerçekten çok sevdiği için yanımda olduğunu hem söyledi hem hissettirdi. Kardeşim dediğim tek kişi oldu.
Beni gerçekten seven tek kişi.
Kimse sevmedi beni zaten.
Başta babam ...
ne sevdi ne de üzdü diyemeyeceğim çünkü sevmemesi çok üzüyormuş elini bir kere saçlarımda hissetmek isterdim ağzından bir canım kızım dediğini duymak isterdim.
Beni bir kere sevsin isterdim.
Diğer babaların kızlarına seslendikleri gibi bana seslensin isterdim bir kez prensesim desin isterdim.
Ama olmadı...
Sevip sevmediğini bile öğrenemeden, anlamadan gitti bu dünyadan.
İnsan varlığını hissetmediği birinin yokluğuna çabuk alışıyordu.
Varlığı da yokluğu da birdi benim için.
Sonra annem ...
onun için bir tek oğlu vardı.
Bir annenin çocukları için söylediği o meşhur cümle vardır ya yemedim yedirdim içmedim içirdim diye başlayan işte o benim anneme göre sadece bir çocuğu için geçerliydi.
Her şeyi ona yedirme çabası, her şeyi ona alma çabası, hastayken bile benimle ilgilenmeyip oğluna bulaşacak korkusu ile azarlaması, yüzünde bir şevkat belirtisi gözünde bir merhamet bulamazdım.
Gözüm bazen bir meyveye takılırdı mesela bir armuta, bazen herhangi bir abur cubur yemek isterdim tüm çocuklar gibi.. ama sonra vazgeçerdim. "Boşver" derdim kendime "oğluna yedirsin, onların sevmediği senin ise en sevdiğin meyve olan çağla bu evden içeri giriyor mu ?" inat edip yemezdim bilmiyorum belki de ben kendimi inat ediyorum diye kandırdım belki de davranışları yememem gerektiğini söylüyordu. O meyveler bazen çürür çöpe giderdi sadece tam çöp kutusuna atacağı sıra sen niye yemiyorsun diye soğuk bir şekilde sorardı. Benim kendi içimdeki küçük kız çocuğuyla inatlaşmam böyle böyle başladı sonra herkese her şeye karşı inatlaşıp durdum.
Ben inatlaşarak ayakta kaldım bu benim kendimi psikolojimi koruma çabamdı bir savunma mekanizmamdı. Bu sefer de inatçıyım diye ben suçlu oldum.
Bunları Gizem haricinde birine anlatsam gereksiz ve abartı bulabilirdi hatta paranoya yaptığımı düşünebilirdi ama bunlar sadece ufak detaylar beni büyük resim değil maalesef ki ufak detaylar mahvediyordu.
Yoksa günlerce aç uyuduğumu, okula gittiğimde okuyupta ne olacaksın, yaz tatillerinde sırf onlarla kalmamak için çalışmak istediğimi söylediğimde çalışıp başımıza orospu mu olacaksın, çalışmadığımda ise evde oturuyorsun ne işe yarıyorsun dedikleri gibi daha bir sürü cümleleri vardı.
Ben incindiğim o evde hep kapıya yakın oturmak zorunda kaldım ve birgün
dönmemek üzere çıktım o kapıdan.
Babam öldükten sonra şiddette başladı.
Ben sevgisini de varlığını da hissetmemiştim ama onlar ağırlığını hissediyordu demek ki.
Annemden ayrı kardeş demeye bin şahit ister ağabeyimden ayrı dayak yediğim çok oldu.
Ben çocuktum ya çocuk, bir insan bir çocuğa nasıl kıyar kendi canından kendi kanından bir çocuğa..
Onlar kıydı..
Okuldan gelip hemen işlere girişmeme rağmen ağabeyim kapıdan içeri girer girmez annem ona yardımcı olmadığımı söylenip durur ağabeyimi üstüme salardı saçım çekilir yerde tekmelenirdim.
Bir gün okuldan alacaklarını duydum o gün işte benim dönüm noktam oldu bugüne attığım ilk adımım oldu.
Okul sonrası eve gitmeyip bir internet kafeye gittim yetimhaneleri araştırıp en yakın yurdu çantamdan çıkardığım defterime not aldım.
Yurda geldiğimde hiç tereddüt etmeden içeri girip herşeyi olduğu gibi anlattım.
Biraz bekletmişlerdi sonra polis eşliğinde birkaç kişi daha gelmişti onlara da her şeyi anlattıktan sonra hastane muayene derken ben artık o yurtta kaldım.
Çok sonra öğrendim ki anne ve ağabey demeye dilimin varmadığı o kişiler cezaevine girmiş.
Bebeklikten veya daha ailesini tanımadan önce buraya terkedilenler en şanslımızdır.
Çünkü ailesini tanıdıktan sonra yetimhaneye gelenler emin olun ki ağlamadan uyumazlar
zorla koparılıp getirilenler ailesini özlediği için ağlar.
Benim gibi kendi isteği ile gelenler, ailesinin yanından kurtulduğuna sevinenler, onların yanında olmaktansa burada olmaktan mutlu olanlar ailesinin yanında yaşadıklarına ağlar en çokta onlarla yaşayamadıklarına.. hepsinin bir travması mutlaka vardır.
Zamanla bir savunma mekanizması daha geliştirdim kendime. Hayatıma kimseyi almamak, kimseye bağlanmamak.
Çünkü bir hayal kırıklığı daha kaldıracak gücüm yoktu yine kaybetmeye tahammül edemeyecek kadar kırılgandım. O yüzden zamanla, insanları uzak tutmayı seçtim kendimden. Bunu kimisi yabanilik olarak gördü ama aslında hayatımda yaşadığım travmanın dışa vurumuydu.
Etrafıma ördüğüm bu duvarı ilk kıran Gizem oldu.
Ona annesinden kalan tek şey olan kolyeyi birkaç kişi almış gülüşerek birbirlerine atıyor. O almaya çalışıyor ama tek başına alması imkansız, birine koşuyor öteki hop diğerine atıyor derken önümde olan kıza atıldığı gibi bileğini havada yakalayıp kolyeyi aldım.
"Oynayacak başka oyun mu bulamadınız ?"
"Çok ses yapıyorsunuz" deyip kolyeyi sahibine verdim.
"Sen de al şu kolyeni bu kadar kıymetliyse kimseye kaptırmayacaksın." dedim.
Aslında en yenileri bendim ama kimse bana bulaşmak benimle arkadaş olmak istemiyordu zaten olmamaları için elimden geleni yapıyordum ama Gizem o günden sonra peşimden ayrılmadı onun öncesinde de hep yanıma gelmek için hamleler yapardı ama çatık kaşlar ile baktığımı görünce vazgeçerdi.
Bir gün yatakhanede otururken camın önüne gelen kuşlara bakıyordum biri yaralanmış uçamıyordu yarasını iyileştirmek için camı açtığımda diğer kuşlar uçup gitti ama uzağa uçmadılar sanki arkadaşlarına kötülük yapıp yapmayacağımı kontrol etmek ister gibiydiler uçamayan kuşta çok korkuyordu belliydi, önce okşamak istedim ama korkup biraz ilerleyince vazgeçtim yemekhaneye gidip bir kapta biraz su buzhaneden de elime geçen yeşilliği kapıp hemen geri döndüm.
Camı tekrar açtığımda hâlâ buradaydı suyu önüne koydum yeşillikleri de.
Biraz bekledim ve suyu içtiğini gördüm içtikten sonra dokunmak istedim yine korkuyor gibiydi ama kaçmadı izin verdi sonra Gizem gelip yatağıma oturdu.
"İçinde görünenden fazlası var kötü gibi görünmeye çalışıyorsun ama başaramıyorsun bilgin olsun." deyip gülümsedi.
Cebinden batikon ve pamuk çıkardı.
"Sana az da olsa alıştı gibi sen yap" deyip malzemeleri bana uzattı.
"Nereden buldun sen bunları ?"
"Revirden"
"Revire girmek yasak değil mi ?"
"Yasak, ama ihtiyaç vardı ne yapayım hem yasak olan şeyleri yapmayı seviyorum ben çok heyecanlı ve eğlenceli oluyor.
Seninle de deneyelim bir gün." dedi.
Cevap vermeden elinden malzemeleri alıp kuşun yarasına tampon şeklinde uyguladım.
Sonra pamuğa batikon döküp yaranın üstünde tutarken ondan gazlı bez istedim.
Yurda geldiğimden beri ilk defa birisinden bir şey istiyordum önce şaşırıp sonra güldü bir şey demeden bir parça kesip uzattı.
Bir elimle kuşu tutuyorum bir elimle pamuğu, istesem yine de yapardım ama bu kez
"elim dolu sen sar dedim."
Gözlerime bakıp gülümsemesini derinleştirdi. "tamam" dedi.
Sarıp ucunu altlara sıkıştırdık.
Kuşa birkaç gün bu şekilde baktık arkadaşları da fazla uzaklaşmıyor hep uzaktan izliyorlar ama artık endişeli olmadıkları her hallerinden belliydi.
Kuşun iyileştiği artık uçacağı gün buruk bir sevinç içerisindeydim. İyileştiğine çok seviniyorum ama ondan ayrılacağım için de üzülüyordum. Başını okşarken gözümden bir damla yaş düştü. Kuşun da gözlerinden yaş gelip başını elime yasladığında Gizemle şaşırıp birbirimize baktık. Kuşu kucağıma alıp sarıldım bu esnada arkadaşları da pencerenin kenarına geldi. Sonra çok garip bir şey oldu hepsi sanki teşekkür ediyordu bunu ikimizde anladık. Onlar bize alışkın olmadıkları hâlde gelmiş ve uçmamışlardı. Dokunmamıza izin verdiler hepsini tek tek sevdik. Yaralı olanla tekrar bakıştık başını avucuma gömdü. Hepsi uçtuktan sonra o da uçup gitti. Ben hüngür hüngür ağlıyorum. Ne babam öldüğünde ne de beni dövüp yaşattıkları onca şeyde ağlamıştım.
Gizem bana sarılıp "ağla kuşum ağla ama bir daha da üzüldüğün için ağladığını görmeyeceğim bu göz yaşları hep sevinçten akacak tamam mı ?" dedi.
O gün bu gündür bana kuşum der. Bundan sonra beraber olacağımıza söz verdik. Her şeyimizi anlattık birbirimize aramızdaki bağ ilerledikçe bazen anlatmaya bile gerek kalmadı gözlerimizden, sustuklarımızdan anlıyorduk artık.
.
Ben anne sevgisini yurt müdürümüz Emine annede hissettim ne demek olduğunu o zaman bildim o zaman anladım. Kendi kanından olmasamda bana bize öyle güzel hissettirirdi ki..
Öldüğünde çok ağlamıştık Gizem ile birlikte
ikinci sözümü Emine anneye verdim bu ülkeye yararlı biri olmak için elimden geleni yapacağım dedim. Borcumu ödeyeceğim dedim. Canım pahasına olsa da bunu yapacağım dedim.
İçimdeki öfkeye de borcumu ödemeye de en iyi askerlik yakışırdı. Bunu Gizeme söylediğimde hiç sorgulamadan "ben de geleceğim" dedi. Ne kadar direttiysem kabul etmedi. "Sen nereye ben oraya bundan sonra, hem merak etme bu meslek bana hiç yabancı değil sanki başka bir evrende askermişim gibi hissediyorum." dedi. Yine de tüm ısrarlarıma rağmen vazgeçmedi.
"Senden daha iyi olacağım için kıskanıyorsun değil mi?" gibi bir sürü şaka da yapardı.
O vazgeçmeyince pes eden ben oldum.
Askerî liseye gittik oradan da günümüze kadar hiç ayrılmadık.
Gizem ailem gibi olmadı gerçekten de çok sevdi beni ben de onu, dedim ya etrafıma ördüğüm duvarı Gizem kırdı diye onun sayesinde az da olsa insanlara güvenim gelmişti konuşup samimiyet kurabiliyordum.
Duvarı kıran ikinci kişi de Özgür olmuştu tabii sonucunu aldatılarak ödemek zorunda kaldım. Duvarımdan aldığı taşı kafama geri attı.
Daha büyük güveni ise Ayaz'a duydum taşlarımdan birini de onun için gevşetirim alsın dedim ama bu taş Özgür'ün taşından daha ağırdı. Daha fazla yaraladı çocukluğuma dair hatırlamak istemediğim anılarımı yaralarımı dahi kanattı neden böyle davrandığını bilmiyordum aileminde neden öyle davrandığını bilmediğim gibi..
Kabuk tutmuş yaralarıma tekrar bıçağı batırdın, seni asla affetmeyeceğim yüzbaşı..
.