Ruh, bedenden ayrı olarak ölümsüzlüğe yemin etmiş ve vücuttaki organlar işlevlerini yitirse dahi bir şekilde hayatta kalabilen psişik bir kavramın hayat bulmuş halidir. İnsan ruhları insan bedenleri öldüğünde nerelerde yaşarlar? Kesin bir kanıtı olmasa bile, bazen insan ruhlarının yakın buldukları kişilerin çevresinde dolandıklarını ve onların hayatlarına dokunabildiklerini okumuştum. Eğer bu yalan değilse, Ilgaz Ferhan’ın yangında ölen ailesinin ruhları onun ruhunda derin bir iz bırakarak intikama yemin tutmuş bir adama dönüşmesini sağlamıştı.
Zamanla insanlar değişir, gelişir ve farklılaşır. Daha farklı bir tabirle, insanlar saflığını kaybedip kötülüğe atıldığında bile iyilik inancından iyi biri olmaya çalışırcasına hayatı için azim gösterebilir.
Bunu henüz başaramamış bir adamla mı karşı karşıyaydım? O adam bir katil miydi hala emin olamazdım, emin olduğum tek şey onun travmatik yangın olayından sonra normal yaşıtlarının zihninin düşündüğü şeylerden çok daha fazla şeyleri düşünüyor olduğu. Uzaktan ona baktığım zamanı hatırlıyorum. Sert bir bakışı vardı. Koyu renkler giymeyi tercih ediyordu. Gözlerinin içinde genç bir adamın gözlerindeki gibi ışık yoktu, tamamen sönüktü. Sadece, sadece o evde duruyor ve hiçbir şey yapmadan orada yaşayıp gidiyordu. Bir şeyleri bekler gibiydi ve ben bunun ne olduğunu bilmesem bile korkmamı sağlayan şeyler varmış gibi endişe içindeydim. Barın bunu düşünmemem için her şeyi yaparken, zihnimin bir köşesi cinayet olayı ile ilgili olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum.
Okul dolabından çantamı alıp omzuma taktım, gözlerimi karşıya çevirdiğimde Aryan ile göz göze geldik. Bana bakıyordu, hafifçe tebessüm etti ve yanıma doğru yürümeye başladı. Birkaç gün önce cinayetin sebebi olduğunu düşünüyordum. Şimdi tüm şüphe Ferhan üzerindeydi. Bu olayları fazla düşünüyordum belki de. Aryan’ı bile düşünebildiğime inanamıyorum. Ojelerini sürüp, Kutay ile randevulaşıp partilere koşturan normal bir lise kızıydı. Hatta bu lisenin en popüler kızı.
“Selam.”dedi, sesindeki çekinceyi sezdim. Gözleri ile üzerimi gezdirip iç geçirdi. “Uyarımı dikkate almışsın.”
“Ne?”
“Şu etek giyme olayı,”
Gülerek saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. “Ha, evet. Sanırım zevklerin oldukça iyi, bana yakışabileceğini bile düşünmezdim.”
“Hey, neden ki?” Omzuma hafifçe vurdu. “Kısa şeyler giymeye başlasan iyi olur. Bu kemer farkı olan etekler sana iyi gidiyor. Bacakların pantolonda durduğundan daha sıkı.”
Gülüşümü saklayamadım. “Teşekkür ederim, Aryan.”
Kısa bir süre gülüşümü ve gözlerimi izledi. “Konuşmak için yanına gelmek yeterli. Birkaç haftadır uzaktaydın, aşırı güzel ve kaliteli olduğumu hesaba katarsak uzakta takılman çok alışagelinmiş değil, tatlım.”
“Ben,”dedim. Sanırım kekeledim. “Kafamı toparlamak için uzakta kalmam gerekti. Yeni kız olmanın dezavantajı sanırım.”
“Asıl avantaj ne, peki?”
Gözlerim onu buldu. “Yakın arkadaşlar edinmek, güzel ve kaliteli tabii.”
“Hey,” Sırıttı. Koluyla koluma girip yürümeye başlarken saçını geriye savurdu. “İltifat almak en sevdiğim şey olduğunu sakın unutma. İlgisiz bir gün kahvesiz geçen sabahlara benzer.”
Aryan ile aramızdaki tek ortak nokta bu olabilirdi; Kahve. Birkaç dakikada okulun yakınlarından bir kahve aldığımızda bahçeye ilerledik. Banklara oturduk. Gözlerim bir süre Barın’ı aradı ama bir türlü onu İngilizce dersinden sonra görememiştim. Aramızda sorun yoktu, yine de beni kötü olan şeylerden korumaya çalışması her an bir tartışmaya neden oluyordu. O da abim gibiydi. Esrarengiz olaylar üzerindeki merakımı ortadan kaldırmaya çalışırlarken patlak veriyorduk. Yine de bunu seviyordum. Kötü ilişki kavgasız geçendir.
Pipetten kahveyi içmeye çalışıyordum. Aryan, koyu kırmızı rujlu dudaklarından pipeti alıp kahvesini içerken okula bakıyordu. Neden bilmiyorum, pipetten içmek kahvenin tadını alamıyormuşum gibi hissettiriyordu. Pipeti çıkardım, bardağın ağzını çevirip küçük bir yudum aldığımda yeni öğütülmüş kahvenin taze tadını alabiliyordum.
“Hoş çocuk.”
“Ne?”
Aryan dikkatli bakışlarıyla baktığı yere çevirdim kafamı. Bir çift lacivert gözün odağında olmadan gösterdiği kişiye bakarken,”O çocuk,”diye fısıldadı. “İsmini çok duydum ama tanışma fırsatım hiç olmadı.”
“Aryan,”dedim. İçimi endişe kapladı. “Sevgilin olduğunu sanıyordum.”
“Evet, var. Bu yeni birileriyle tanışmayacağım anlamına gelmiyor.”
“Kutay görebilir, aranız bozulur.”
Kahve bardağını masaya bıraktı ve,”Aramız yeterince açıldı. Hem kıskanacağını düşünüyorsan o asla kimseyi kıskanmaz, şu an üvey annesinin bebeğine bakma bahanesiyle yeni birini yatağa çoktan atmıştır.”dedi, sesi buram buram acı kokuyordu. Kutay’a olan hisleri yanı sıra bunu kaldıramamış ve bekleyen aşık gözünde olmamak için atakta bulunuyordu.
Bunu onunla mı yapacaktı yani? Ayrıca, onun burada ne işi vardı? Ilgaz’ın lise yaşını geçtiğinden emindim.
“Bu, yabancı biriyle konuşman için yeterli neden mi?”
“Kesinlikle.”
Banktan inip gitmeye başladığında, arkasından,”Aryan!”diye bağırdım. Dinlemezdi, amacı ona ulaşmak ve konuşmaktı. Sanıyorsam bunu başarmadan durmazdı zaten. Gerçekten, ama gerçekten onun hırsını daha önce başkasında görmüş sayılmazdım.
Birkaç dakikada, Ilgaz’ın yanındaki çocukla konuşmasına dahil oldu. Yeterince derin bir gülüşle konuşuyordu. Yanındaki futbol takımındaki liseden çocuk ve Ilgaz dikkat ile konuşmasını dinlediler.
Gözlerim dakikalardır onların üzerindeydi. Bakıyordum, endişeyle nefes veriyordum, sonuç hala bulunduğum yerde onun gelmesini umut etmekti. Aryan eliyle beni işaret ettiği an, yüreğim çıkmak istiyor olduğu yere sığmıyordu. Hızla bakışlar bana dönmeden gözlerimi başka yöne çevirdim. Onu tekrar görmeyi umuyordum, bu şekilde değil. Görmek istediğim şekil bu halde değildi. Burada ne işi olduğunu hala anlayamamış durumda olsam da gerekli bir nedeni olduğunu düşünüyordum.
Üzerime odaklanan bakışlar azalırken, Aryan’ın hakikat olduğunu özümsediğim sesi,”Hansa!”diye yükseldi. Koyulaşan bakışlarımın arasında ne zaman havalandığını bilmediğim kaşımın teki alnıma kavislendiği an onların yanında belirmiş olan Barın’ı görmeyi beklemiyordum. Aryan eliyle gel diyordu. Ayaklarım geri geri gitmek isterken onlara doğru yaklaşmakta adımlar attığımı fark ettim.
Dakikalar birbirini kovalarken adımlarım durdu, yanlarındaydım ve bakışlarım sadece Barın’daydı. Durumu izah etti. “Okulumuzun yeni spor kulüp başkanı.”
Barın’ın kulağına eğildim ve kısık bir sesle,”Öyle bir kulüp olduğunu bile bilmiyorum.”diye tısladım.
Aryan omzuma dokunur dokunmaz yaptığı ilk konuşma gerilen düşüncelerim sel fırtınasına tutulmasını neden olacak cinstendi. “Hansa basketbol sporunda oldukça iyidir.”
“Takıma girmiyorum, Aryan.”
“Neden ama?”dedi bana dönerek. Yakınır gibi ve gülerek bana bakarken tek istediği sözlerinin tersinin olmaması gibiydi.
“Sosyal aktiviteleri sevmiyorum.”
Aryan,”Yanlış hatırlamıyorsam abiciğin aktivitelere katılman için öğretmenler ile bir konuşma yapmıştı. Fırsat varken neden değerlendirmiyorsun?”dedi.
Ilımlı olmaya çalışıyordu. Bu şekilde bakışları üzerime itiyordu ama bunun beni sinirli bir kız yaptığını saniyeler içinde bakışlarımın sertleşmesinden ancak anlayabilmişti. Sevmemek, bundan hoşlanmamak demektir. Bunda anlamayacak ne vardı anlamış değilim.
“Sevmiyorum.”dedim. “Israr ettiğinde düşüncelerimde bir fark oluşmuyor, Aryan. Eğer kendime çeki düzen verip daha sosyal olmak isteseydim şuan Bardo’da değil büyük şehirde kolejde okuyor olurdum.”
“Hansa!”
Barın usulca yanıma yaklaştı, yine de uzaklaşmış ve hızlı adımlarla merdivenden iniyordum. Aryan’ın dolan gözleri bir an bile umrumda olmamıştı. Yine sıkıcı bir okul sabahı ve yine hayatıma karışılan bir aradan sonra öfke patlaması yaşayan bir ben ve beni durduran Barın ile ağacın altında gölgelenmeye başladık.
“Neyin var senin?” Tıslayışı kulağımda patladı. “Kız yardımcı olmaya çalışıyordu. Sakince istemediğini söyle ve bitsin.”
Bir süre sözlerinin ardından hareketsiz kaldım, sonra,”Bunu bana yalnız olduğumuz bir zaman öneri gibi söyleseydi daha sakin yaklaşabilirdim, sırf bir oğlanın gözüne girmek için üzerimde baskı uygularsa sakin kalamam.”dedim.
“Şuan ağlıyor.”
“Sinirliyim, Barın. Yanına gidemem.”
Kolumu tuttu, gözlerimin içine baktı. “Senin ne durumda olduğunu sormadım. Git ve yeterince yalnız olması yetmezmiş gibi kırdığın kalbini tamir et. Bu senin başına gelseydi eminim tamir edebilecek güçteydin. O hassas, yapamaz bunu.”
“Ondan hoşlanıyorsun.”
“Nereden çıkardın bunu?”
“Hissederim,”dedim ama her ikimiz de dönüp Aryan’a baktığımızda kısa bir an sessiz kaldık. “Onun bir sevgilisi olduğunu biliyorsun, değil mi? Seninle göz göze geldiği an bir elin parmağını bile geçmez.”
“Öyle zaten. Karşılık bulabileceğimi bilsem, şu anda senin onu teselli etmeni beklemezdim.”
Elimi omzuna koyup sıktım. ”Fırsatları değerlendirmiyorsun çünkü. Seni durduran şey hayatında bir erkek var oluşu değilse beni bekleme, sadece git ve konuş. Sevgini söylemene gerek yok. Sadece varlığını hissettir.”
“Aşk kadını gibi konuştun.”
Dudağımı büzdüm. “Bazen yaşamayanlar bile yaşayanlardan daha çok tecrübe sahibi gibi konuşurlar. Takılma hadi, git.”
“Tamam.”
Bir süre giden Barın’ın ardından bakarken hareketsiz kaldım. Gözlerimi Aryan’ı oturduğu yerden kaldıran ve okuldan götürmeye ikna eden Barın’dan ayırırken soluğum ağzımdan öylece boşaldı.
Sakin kalmam gereken zamanlardaki bu öfkeli davranışlarımı düzeltmem gerekiyordu. Şuanda veya ileride beni ziyana uğratacağı kesindi, kesin yapamadığım şey bunu ne şekilde yapabilecek oluşumdu. Parmaklarımı saç tellerim arasından geçirip derin bir nefes için başımı göğe kaldırdım. Parlak, mavi gökyüzü yaz gibi ısıtıyordu ama kalbimi kuşatan buz kalıpları hala beni titretiyordu. Kasvetli ruhum arkadaş canlısı olma çabamı görmezden geldi. Muhtemel bir avcı olabilecek potansiyeldeydim, yine de normal olma çabam suya batıp derinlerde gömüldüğünde gideceğim iz ya ailemin sonuna ulaşırdı ya da yalnız bir kadın olmaya.
Kahve bitene kadar okulun bahçesinde kaldım. Son yudumu yuttuğumda, uzaktan bakışlarımın kesiştiği Ilgaz’ın parmakları arasında tüttürdüğü sigara ile ağacın dibinde duruyordu. O sadece, gerilim filmlerinde ansızın ortaya çıkan korkutucu öğe gibiydi. Onu görmek endişe tohumlarını beyine ekeliyor, onu büyütüyor ve coşmasını sağlıyordu. Banktan indim, kahve bardağını çöpe fırlatıp anında yanında bittim. Gözlerinin anlatmaya çalıştığı şeyi anlamıyordum. Basit baktı, bana fazla karmaşık geldi. Birkaç kelime ile cümle kurduğunda az da olsa rahatlardım.
Minik bir gülüş yerleşti dudaklarına. “Görünüşe bakılırsa fazla dost canlısı değilsin.”
“Öyle mi? Aslında bu özelliğe sahip birini daha tanıyorum.”
“Kim? Buralardan mı?”
Ayağımı yere vurdum. “Alaya alma beni. Sadece neden burada olduğunu söyle.”
“Arkadaşının söylediği gibi sadece eğitim. Bence ona inanmalısın, yakın arkadaşlar nadiren yalan söylerler.”
“Sence sorun burada mı dersin?” Bir adım attım. Gözlerine bakabilmek için başımı kaldırdığımda sabırla sözleri ağzımdan dışarı fırlattım. “Yıllardır evinde yalnız başına yaşayan, belki intikamdan belki zevkten insan öldüren katilin okul eğitiminde ne işi olur?”
“Daha önce bunu tartıştık diye hatırlıyorum, sarışın.”
Başımı olumsuz anlamda hareketlendirdim. “Tartışma olmadı, düşünceler belirtildi ama hala ne olduğu kesin değil. Benim şüphem bu.”
“Şüphe hukukta işlemez.”
“Bahçenden çıkarılan bir ceset seni hapise götürebilir ama.”
Cıkladı, kollarını göğsünde birleştirerek sırtını ağaca yasladı. “Anlamamış olmana üzülüyorum. Sence şuan da parmaklıklar arkasından mı konuşuyorum seninle?”
Kelimelerin üzerine sertçe bastırarak sordum:”Neden buradasın?”
“Bir nedenden.”
“Ne nedeni?”
Sol kaşı kavislendi. “Hesap verme sorumluluğum olduğunu hatırlamıyorum.”
“Bilmediğin bir şey var.” Emin bir şekilde mırıldanmıştım ve bir adım geri adım atıp yüzündeki gergin ifadeyi izlerken huzursuzluğunu hissettim. “Bir şeyi arıyorsun. Onu burada bulmayı planlandın, bu kulüp işi bahane sadece.”
“Belki bir kız istiyorumdur.”
Onu süzerek tebessüm ettim, alayla. “Sen mi?”
“Bir erkek olduğumu belirtmeli miyim?”
“Bu yalan sadece Aryan’ı haklar, Ilgaz. Oynamana gerek yok. Anlıyorum ve gerçekten asıl nedeni anladığımda seninle parmaklıklar ardında konuşmak için yanına geleceğim.” Kolunu tuttum ve gülümsedim. “Söz, ihmal etmem seni.”
“Sözlerinin altında kalacaksın.”
Gerilemeye başlarken, gerçek bir gülüşle kapladım dudaklarımı. “Beni tanımıyorsun. Kafama takılan bir şey varsa onu aklamadan bırakmam ve emin ol bu işte sen olsan da olmasan da katili bulup hak ettiği konumda süründüreceğim.”
Arkamı döndüm, uzaktan kulağıma akan sesi,”Bana benzediğini unutma, Hansa!”diye yükselmişti.
Sadece güldüm. Sadece gittim. Sadece düşünceleri ile boğuşmasına izin verdim.
Okulun öğle arası neredeyse bitmiş sayılırdı. Seçmeli derslere eklenen oalyın kulüp durumu olduğunu anlamam dakikalarımı almış olsa da Barın’ı veya Aryan’ı ortalarda göremedim. Barın onu götürmüştü. Bunu Kutay’ın görmemesi iyi olmuştu çünkü geri döndüğünde Barbie benzeri kıyafetler içinde olan kızlardan birisine doğrudan onu sormuştu. Aryan’ın arkadaşlarından biriydi muhtemelen. Kutay derse girmedi, onun yerine onu bulmak için Porsche’sine bindi.
Bekleme koltuklarından birinde oturuyordum. Takıma ismini yazdıran kızlar ve erkekler sıra halinde dizilmiş yeni koçun önünde – Ilgaz’ın- hazır ol duruşunda bekliyorlardı. Eski kız ve erkek takım kaptanlarının elinde birer basketbol topu vardı. Kızlar ve erkekler her zaman ayrı yarışırdı ama okulun aldığı birkaç yıl önceki karar ile en iyilerin karması ile yarışlara katılıyordu. Okul futbolda kötüydü. Beş yıldır basketbol denemişti. Ne şanstır ki, karmadan oluşan grup dört yıl üst üste madalya getirmişti. Okul müdürü bütün şansını burada kullanmış gibiydi.
Ilgaz, siyah kısa kollu bir tişört ve pantolon ile duruyordu. Sadece danışman olacağı ilk dakikadan belliydi. Uzun süren bir konuşma yaptılar. Sesleri aradaki sesten fazla duyulmuyordu, yankılanan sesleri duymayışımı sağlayan neden ise kulaklarıma tıkadığım kulaklıklar.
Boş bir dersim vardı. Sosyal aktivitelerde bulunma dışında tek bir dersi bile aksatmadan okulda bulunmam müdürün gözünden kaçmıyordu. Dönemin bu yarısından bile notların yüksekliği birkaç ders içerisinde konuşuluyordu. Eski okulumdaki öğretmenim, fazla rahat takılan bir öğrenci olmama rağmen dersleri her zaman yüksek tutmamı takdir ettiğini söylerdi. Ayaklarımı öndeki koltuğun üzerine uzatmış, yeni açtığım kitabı okurken kulaklarımı zedeleyen yüksek sesin derinliğine hapsoluyordum.
Dinlediğim şarkı sağ kulağımdan kesilirken, kızların takımından Beren’i yanımda buldum. “Sana sesleniyordum.” Açık yeşili gözlerini parmakları arasında bangırdayan kulaklığa çevirince yüzünü buruşturdu. “Bu kadar yüksek dinleme. Sağır olacaksın.”
“Bir şey olmaz.” Kulaklığı aldım. Yüzüne döndüm ve,”Sorun mu var?”diye sordum.
“Antrenman yapacağız. Oyuncu eksiğimiz var, antrenman için kadroyu doldurur musun?”
“Meşgulüm, Beren. Şarkı dinliyorum, kitap okuyorum ve halletmem gereken başka şeyler var. Bir başkasını bulun.”
“Hadi ama,”dedi, sonra omzuma vurdu. “İyi oynuyorsun. Yeri dolduracak biri lazım, alelade birini alamayız. Yarışlara hazırlanıyoruz biliyorsun.”
“Biliyorum,”dedim göz devirerek. “Şu karşılığında kanserlere bağış olacak yarış.”
“Evet!”
Kulaklığın diğerini de çıkarırken ayaklarımı koltuktan çektim. “İyi. Antrenmana katılabilirim.”
“Harika. Üstünü değiştirip gel.”
“Tamam.”
Kitabı çantanın içine tıkıştırdım. Abim iyilik namına böyle bir şey yaptığımı öğrense sevinir, ben onun gözlerindeki serseri sırıtışı görürken deliye dönüyordum. Bacaklarımı saran bir tayt giydim, üzerine kısa bir şort geçirip saçlarımı at kuyruğu yaptım. Daha önce bu sahada oynadığımdan aşinaydım. Havanın açık olması güzeldi, en azından kapalı alanda nefeslerin boğuşması ile panik atak geçirmezdik. Olumlu şeyler fazla olunca daha fazla oyalanmadım.
Beren topu bana attı. Sağ elimle topu yerde sektirip sol elime alırken bakışlarımı karşı gruptaki çocuklara çevirdim. Karma olan grup ile antrenman yapacaktık. Sarı olan çocuk koruma moduna geçmiş, iri vücudu ile beni yere serecek gibi bakıyordu. Derin bir nefes aldım ve nefesi geri verirken birkaç sektirme ile topu tanımadığım ama karşı tarafta olmadığını formasından anladığım kıza pas attım. Spor rahatlatıyordu, yine de düşünceleri engellemiyordu.
Dakikalar aktı. Neredeyse otuz dakikayı devirmiştik, top bana pas olarak geldiğinde üzerime doğru koşturan sarışın çocuğu omuz eğmesi ile ekip yerden havaya yükselerek topu basket olarak fırlattım. Tam isabet! Beren omuzlarıma biner gibi atışımı kutlarken birkaç kız daha başımda üşüştü. Alttan kaldırdım gözlerimi, tam köşede yanındaki yardımcı koç ile maçı izleyen Ilgaz pür dikkat buraya bakıyordu.
Onu anlayamıyordum. Gerçek katil o muydu yoksa sakladığı şey cinayetle ilgili başka bir detay mıydı? Başka ne olabilirdi bilmiyorum. Yine de her neyse, yakında ortaya çıkacak kadar yakın gibi hissediyorum.
Antrenmanın ortasındaydık, tanıdık bir ses duymam ile oyuna dönmedim. Ses bir telsize aitti. Başımı çevirdiğimde abim geliyordu. Hızla yanına koştum. Lanet derecede ter içindeydim. Beni gördüğünde hafifçe gülümsedi ve omuzumdan tutup,”Hansa,”diye mırıldandı. “Sen, maç mı yapıyordun?”
“Sadece, boş versene, ne oldu?”
Öksürür gibi yaparak sesini düzeltti. “Bir ihbar aldık. Sokağa çıkma yasağı ilan edildiği gün bir vatandaş sokakta ölü bulunmuş. Arkadaşlarından birisi ölen kişinin çocuğuymuş.”
“Ne? Kim?”
“Sanırım,”dedi ve sonra duraksadı. “Yakın bir arkadaşın, Hansa. İsmi Barın. Barın Batı.”