Sessizliğe yazılan Aşk ✨🥺🥺

512 Kelimeler
“Biliyor musun,” dedi Deniz bir ara, “bazı şeyler sessizken daha sağlam duruyor.” Mira başını kaldırıp ona baktı. “Evet,” dedi. “Çünkü ses bazen çatlakları büyütür.” Deniz bu cevabı düşündü ama üstüne gitmedi. Onun da alışkanlığı buydu artık: zorlamamak. Geceleri Mira için daha uzun oluyordu. Uykuya dalmadan önce bedenini dinliyor, bazen ağrılarla pazarlık ediyordu. Ama sabah olduğunda yüzüne yine aynı sakin ifadeyi takıyordu. Deniz’in onu öyle tanımasını istiyordu; güçlü değil, hasta hiç değil… Sadece sakin. Bir akşam Deniz ona çay uzattı. “İstersen yarın hiçbir şey yapmayalım,” dedi. “Sadece oturalım.” Mira gülümsedi. “Zaten en çok onu seviyorum,” dedi. “Hiçbir şey yapmamayı.” O gece Mira yatağında uzanırken şunu düşündü: Eğer Deniz bilseydi, belki daha çok sarılırdı. Ama belki de daha az gülerdi. İşte bu ihtimal, sessizliğini korumasına yetiyordu. Kasabada günler böyle geçti. Ne büyük mutluluklar oldu ne de büyük çöküşler. Ama Mira her gün, içinden gizlice şükretti. Çünkü sevgi bazen bilinerek değil, bilinmeyerek daha saf kalıyordu. Ve Mira, bu saflığın bozulmaması için susmayı seçmeye devam etti.Kasabada sonbahar kendini daha belirgin göstermeye başlamıştı. Sabahları sis, evlerin arasına ince bir örtü gibi yayılıyor; öğlene doğru yavaşça çekiliyordu. Mira bu saatleri seviyordu. Dünya netleşmeden önceki hâli, kendi içiyle daha uyumluydu. Bir sabah pansiyonun avlusunda otururken Deniz elinde iki bardakla geldi. Birini sessizce Mira’nın önüne bıraktı. Mira bardağı avuçlarının arasına aldı. Sıcaklık iyi geldi. “Bugün atölyede çok iş yok,” dedi Deniz. “İstersen gelmeyebilirsin.” Mira başını salladı. “Gelirim,” dedi. “Orada durmak bana iyi geliyor.” Bu cümleyi söylerken neyi kastettiğini ikisi de farklı anladı. Deniz mekânı sandı, Mira ise Deniz’in kendisini. Atölyede zaman her zamanki gibi ağır aktı. Deniz ahşap bir masanın kenarını törpülerken Mira pencere kenarında oturdu. Güneş, toz zerreciklerinin arasından süzülüyordu. Mira bir an gözlerini kapattı. Göğsündeki baskı hafifti bugün. Böyle günlerde umut, kendiliğinden geliyordu. “Yoruldun mu?” diye sordu Deniz. “Biraz,” dedi Mira. “Ama geçer.” Deniz başını salladı. “Geçen şeylere güveniyorum,” dedi. Mira içinden, keşke her şey geçse, diye düşündü. Ama bunu dudaklarına taşımadı. Öğleden sonra kısa bir yürüyüşe çıktılar. Yol kenarındaki ağaçlar yaprak dökmeye başlamıştı. Mira yere düşen yapraklardan birini eline aldı. Damarlarını inceledi. “Her şey zamanı gelince bırakıyor,” dedi. Deniz gülümsedi. “Bırakmak da bir tür tamamlanma,” dedi. Mira bu kelimeyi sevdi: tamamlanma. Eksilmeden de bitmek mümkün müydü? Bilmiyordu. Akşamüstü Mira aniden başının döndüğünü hissetti. Olduğu yerde durdu. Deniz hemen fark etti ama telaşlanmadı. Sadece bir adım yaklaştı. “Oturmak ister misin?” diye sordu. Mira başını salladı. Bir taşın üzerine oturdu. Deniz yanına çömeldi ama dokunmadı. Bu mesafeyi ikisi de koruyordu. Mira birkaç dakika sonra nefesinin düzeldiğini hissetti. “Geçti,” dedi. Deniz ona baktı, sonra ufka çevirdi gözlerini. “İyi,” dedi. “Acelemiz yok.” Bu cümle Mira’nın içine yerleşti. Acelemiz yok. Oysa onun içinde zaman bazen daralıyordu. Ama Deniz’in dünyasında her şey genişti. Mira bu genişliğe sığınıyordu. O gece Mira yatağında uzanırken Deniz’i düşündü. Gerçeği bilmeden ona böyle davranmasını… Ne eksik, ne fazla. Ne koruyucu, ne uzak. Sadece yanında.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE