BÖLÜM 28- SESSİZLİĞİN ARDINDAKİ YANKI

1011 Kelimeler
Sabahın gri ışığı odanın içine dolarken, Cem hâlâ yarı uyanık bir hâlde yatıyordu. Dışarıda askerî sirenlerin sesi, bir görev çağrısı gibi yankılanıyordu. Her sabah bu sesle uyanmak, bedeninden çok zihnini yoruyordu artık. Gözlerini açtığında ilk gördüğü şey Elif’in sandalyesiydi. Kadın, başını ellerinin arasına almış, derin düşüncelere dalmıştı. Elif’in yüzü yorgundu ama gözlerinde hâlâ inatçı bir kararlılık vardı. Günlerdir uykusuzdu. Cem’in her nefes alışını, kalp atışını dinlemişti. Onun yaşadığı her anı yeniden yaşamak gibiydi bu: mermilerin sesini, patlayan toprağı, dumanı… Ama en çok da o bekleyişi. Cem gözlerini araladı. Sesi hâlâ zayıftı ama içinde tanıdık bir güç vardı. “Elif…” Kadın hemen başını kaldırdı. Gözleri parladı. “Buradayım.” “Kaç gün oldu?” “Beş gün.” Cem sessizce başını salladı. “Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini sadece savaşta fark ediyorsun. Bir an gözünü kapatıyorsun… açtığında her şey değişmiş oluyor.” Elif ona yaklaştı, sessizce yatağın yanına oturdu. “Her şey değişmiş olabilir… ama sen hâlâ buradasın.” Cem’in bakışları Elif’in ellerine kaydı. “O ellerle ne kadar yazı yazdığını biliyorum,” dedi kısık bir sesle. “Gerçeği anlatmak için savaşı izliyorsun. Ama bazen kelimeler bile yetmez, değil mi?” Elif başını eğdi. Kalbinden geçenleri saklayamıyordu. “Evet. Bazen kalem yetmez. Çünkü bazı acılar cümleye sığmaz.” Cem’in dudakları belli belirsiz bir tebessümle kıvrıldı. “O yüzden seni seçtim. Çünkü sen sadece yazmıyorsun… hissediyorsun.” Elif’in gözleri doldu. “Ama hissetmek bazen dayanılmaz oluyor.” “Dayanılmaz olan hissetmemek olurdu,” dedi Cem. “Ben orada, o cehennemde, her defasında seni düşünerek nefes aldım. Eğer bir daha dönersem, bil ki bu sadece görev için değil… senin için olacak.” Elif, bu cümleyle donup kaldı. Savaşın gürültüsünde bile bu kadar net duyduğu bir şey olmamıştı. Sanki o anda dışarıdaki sirenler, insanların koşuşturması, ambulans sesleri… hepsi sustu. Sadece kalplerinin atışları kaldı. Bir süre sessiz oturdular. O sessizlik öyle doluydu ki, kelimelere ihtiyaç yoktu. Elif, başını Cem’in omzuna yasladı. “Bir gün her şey bittiğinde, sadece ikimiz kalırsak… ne yapacağız?” Cem derin bir nefes aldı. “O zaman ilk defa gerçekten yaşayacağız.” Ama o anın huzuru uzun sürmedi. Kapı aniden açıldı. İçeri giren hemşire, elindeki dosyayla hızlıca konuştu: “Komutan Erden, genel karargâhtan mesaj geldi. Sizinle görüşmek istiyorlar. Durumunuz elverirse…” Elif hemen ayağa kalktı. “Daha yeni toparlandı! Şimdi olmaz.” Ama Cem elini kaldırdı. “Sorun yok. Dinleyeceğim.” Hemşire çıkarken Elif öfkeyle ona baktı. “Yine mi?” Cem başını çevirdi. “Beni çağırdıklarında gitmem gerekir, Elif. Bunu biliyorsun.” “Biliyorum ama anlamıyorum! Daha yeni ölümden döndün, hâlâ yaraların kapanmadı. Bu inat neden?” Cem sessizce gözlerini kapadı. “Elif, bazı savaşlar bitmez. Sadece şekil değiştirir. Ve ben o savaşın içinde doğdum. Şimdi çekilirsem, kim koruyacak o çocukları? O toprakta bekleyen askerleri?” Elif’in sesi kırıldı. “Peki seni kim koruyacak, Cem?” Adam bu kez ona baktı. Uzun bir sessizlikten sonra, dudaklarından dökülen tek kelimeydi: “Sen.” Elif’in gözlerinden yaş süzüldü. Kalbi hem sızlıyor hem de kabulleniyordu. Belki de Cem’in kaderi buydu: savaşmak. Ama onun kaderi de, beklemekti. Elif derin bir nefes aldı. “O zaman git. Ama bir söz ver bana.” Cem başını kaldırdı. “Ne sözü?” “Bir daha dönmezsen… seni yazacağım. Her kelimede yaşayacaksın.” Cem hafifçe gülümsedi. “O zaman ben ölmem.” O anda içeri gün ışığı doldu. Savaşın acımasızlığına rağmen, umut yine bir yerden sızıyordu. Belki de hayat, hep böyleydi: kanla yazılan satırlarda bile bir sevda izi bırakmak gerekiyordu. Elif, Cem’in elini tuttu. “Ne olursa olsun… kalbim seninle aynı siperde.” Cem gözlerini kapatırken fısıldadı: “Ve ben senin yüreğinde siper buldum.” Elif, Cem’in elini hâlâ bırakmamıştı. Parmaklarının arasından akan sıcaklık, bir daha asla hissedemeyeceği bir an gibi geliyordu ona. Ne kadar sıkı tutarsa tutsun, Cem’in kaderi onu yine çekip götürecekti. Bu, ikisinin de önüne geçemediği bir yazgıydı. Odayı dolduran sessizlik, iki kalp arasında gizli bir vedaydı sanki. Elif konuşmak istedi ama kelimeler boğazına düğümlendi. Gözleri Cem’in yüzünde dolaştı; alnındaki küçük yara izi, sol yanağındaki solgunluk… Her biri bir hatıraydı. Bir savaştan sağ çıkmıştı ama içindeki savaş, hâlâ devam ediyordu. Cem, Elif’in elini hafifçe sıktı. “Beni bu kadar gözlerinde büyütme,” dedi kısık bir sesle. “Ben sadece işimi yapıyorum.” Elif başını iki yana salladı. “Hayır. Sen sadece işini yapmıyorsun, Cem. Sen insanların umutla bakabilmesi için savaşıyorsun. Ama kendine hiç bakmıyorsun.” Adam gülümsedi. Bu gülümseme, bir teşekkürdü. “Ben kendime değil, ardımda kalanlara bakarım,” dedi. Elif’in sesi titredi. “O zaman ben de arkanda kalacağım.” Kapıdan bir asker içeri girdi. “Komutanım, araç hazır. Karargâh bekliyor.” Elif hemen döndü, sesi sertti: “Hayır, bekleyemez mi? Birkaç saat daha—” Cem araya girdi, gözleri Elif’in gözlerinde sabitlenmişti. “Bazı çağrılar beklemez, Elif.” Elif’in kalbi sıkıştı. Gözlerinden bir damla yaş süzülüp Cem’in eline düştü. “Bu gidişin bir dönüşü olacak mı?” diye sordu sessizce. Cem o soruya cevap vermedi. Çünkü bilmiyordu. Savaşta hiçbir gidişin garantisi olmazdı. Ama bir anlık kararlılıkla başını kaldırdı. “Eğer geri dönemem, bil ki kalbim hep burada kaldı.” Elif, onun elini yavaşça göğsüne koydu. “O zaman bende kalıyor.” Cem, ayağa kalktı. Askerî montunu giyerken Elif, titreyen elleriyle düğmeleri iliklemeye yardım etti. Her dokunuşunda içinden bir şeyler kopuyordu. Adam kapıya yöneldiğinde Elif arkasından seslendi: “Cem!” Adam durdu ama dönmedi. “Bir gün o savaş bitecek,” dedi Elif. “Ve sen o gün, sadece bana döneceksin.” Cem, başını usulca eğdi. “O gün geldiğinde… artık susmam.” Kapı kapanırken Elif’in içi boşaldı. Dışarıdan ayak sesleri uzaklaştı, koridorun sessizliği kalbine işledi. Yatağın kenarına çöktü, başını ellerinin arasına aldı. O an anladı ki, bazı ayrılıklar sadece bedenle olmaz. Bazen insan, sevdiğini savaşın ellerine bırakırken kendini de orada kaybeder. Elif gözyaşlarının arasından fısıldadı: “Yazacağım… seni kelimelerle yaşatacağım.” Odanın içinde Cem’in kokusu hâlâ duruyordu. Elif kalemini aldı, defterini açtı. Ve ilk cümlesini yazdı: > “O, gidişlerinde bile bir umut bırakan adamdı…” Kalemin ucu titredi. Her harf, kalbinden kopan bir parça gibiydi. Ama Elif biliyordu… kelimeler ölüleri geri getirmezdi, ama hatıraları yaşatırdı. Ve o, Cem’i kelimelerde sonsuza kadar yaşatacaktı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE