13

1360 Kelimeler
"Profesör Arel annem buradan neden kaçtı?" dedi ciddi bir ses tonuyla. Profesör Arel'in yüzündeki hüzün kayboldu, daha keskin yüz hatları belirdi, gözleri düşmanına bakar gibi keskinleşti. Simya konuşmanın nereye gideceğine dair bir şey düşünemezken, artık daha ciddi bir konuya girilmişti. Profesör Arel yarım ağız bir şeyler geveledi. "Lena'nın bazı güçleri başına bela olmaya başlamıştı. Bazı insanlar onun bu özelliğinden yararlanmak istiyordu. Karşısında hem karşı koyamayacağı hem de canını yakmak istemediği bir düşman vardı. Lena kaçmayı çare olarak buldu. O yüzden o kitabı yaptık, annen başka bir dünyaya kaçabilsin diye..." dedi tek nefeste ve ekledi "Senin annen bu dünyada tanıdığım en sevecen, en sevgi dolu, iyi kalpli insanıydı. Gerçekten başka çaresi olmasa buradan kaçmazdı " Simya duyduklarından pek de tatmin olmuşa benzemiyordu. Belli ki profesör her şeyi anlatmıyordu. "Annem kimden kaçıyordu? Kimdi hem karşı koyamadığı hem de canını yakmak istemediği kişi?" dedi. Profesör Arel konuşmanın bittiği izlenimi vermek için önündeki büyük bir defteri açtı. "Artık bir önemi kalmadı Simya, her şey bitti. Lütfen bunlara kafanı meşgul etme" dedi. Gözlüklerini yeniden taktı. "Sen kendini geliştirmeye, güçlerini öğrenmeye bak. Profesör Elena'nın yanına git ve sana okul başlayana kadar güçlerini kavraman konusunda bir ders programı hazırlasın. İhtiyacın olan her şeyi de sana sağlayacağız." Simya daha fazla bir şey öğrenemeyeceğini anladı, ilk günden her şeyi öğrenemeyeceğinin de farkındaydı. Profesör sözlerini bitirir bitirmez tamam der gibi kafasını salladı. Oturduğu rahatsız koltuktan kalktı, başıyla selam verip kapıya yöneldi. Duvarda bir kayanın üzerine oturmuş elinde sarıpapatyalar olan kızıl saçlı bir kız tablosu gördü. Tablodaki kız olsa olsa 17-18 yaşındaydı. Uzun kızıl saçları kolunun üstünden dökülüyordu, üstünde beyaz uzun bir elbise vardı. Göl kıyısını andıran bir yerde büyük bir taşın üstüne oturmuş yere bakıyordu. Yandan çizilmiş resmin önce kime ait olduğunu anlayamadı. Daha dikkatli bakınca bu resminde ki kızın annesi olduğunu fark etti. Defterine yazı yazan profesöre dönerek; "Bu tablodaki ?" dedi duraksadı, tabloya tekrar baktı annesi olup olmadığına emin olmak istemişti. "Annem mi?" Profesör onaylar bir şekilde kafa salladı. Simya tabloya bakakaldı hipnoz olmuş gibiydi. Annesinin kendisinde olan resimlerinde bu kadar genç hali yoktu. Bir süre sonra Profesör Arel'in sesiyle irkildi. "Tibet'i bul sana yardımcı olsun" dedi Profesör Arel yine samimiyetten uzak ciddi sesiyle. Simya başını salladı. "Ama onu nasıl bulabileceğini biliyor musun?" Simya ilk defa bu dünyayla bir şey öğrenmiş olmasının verdiği özgüvenle "Bana küçük bir yol gösterdi efendim" dedi gülümseyerek. Profesör'de bu gülüşe karşılık vermek için kibarca gülümsedi. "O zaman kâseden çikolata almalısın. O küçük yollar çikolata sever" dedi. Odadan dışarı çıktı. Uzun koridorda tek başına avucundaki birkaç parça çikolata ile kalakalmıştı. Sanki duvarlar üstüne doğru geliyordu, tablodaki cansız insanlar onu izliyordu. Annesi için ne kadar kötü de hissetse artık bu okulun bir öğrencisi olduğu için kendini mutlu hissediyordu. Bir süre kendi kendine sessizce bekledi, düşünmeye ihtiyacı vardı. Koridordaki pencerenin önünde dışarıya doğru baktı. Karşısında bir sürü değişik ağaç, uzun okul duvarları vardı. Peki, şimdi ne yapacaktı? Elinde birkaç parça renkli paketlenmiş çikolataya baktı. Üstlerinde altın yaldızla yazılmış. "Bayan Talya'nın Mükemmel Çikolata Fabrikasının İmalatıdır. Taklitlerimizden Sakının" yazıyordu. Tibet'i bulması gerektiğini hatırlayınca içinden Winchi, Winchi diye seslendi. Yakındaki süpürge dolabını merakla izliyordu ama gelen giden olmadı. Biraz hayal kırıklığına uğramış hissetti, çağırması işe yaramamıştı. Daha sonra Tibet'in bunu sesli söylediğini hatırladı. Bu sefer yüksek sesle # Winchi... Winchi...# diye bağırdı. Bu seferde sesi fazla çıkmıştı koridorda yankı yaptı. Süpürge dolabının kapısı hafifçe aralandı küçük yaratık sonunda gelmişti. "Buyurun efendim bir şey mi istemiştiniz?" dedi. Simya oldukça heyecanlanmıştı kalbi sanki küçük bir çocuğun ki gibi heyecanla atıyordu. "Hımm şey" dedi "Bana Tibet'i çağırabilir misin acaba?" Küçük yaratık elbette diyerek geldiği süpürge dolabına geri yöneldi. Simya yere çömelip avucundaki çikolataları ileriye doğru uzattı. "Lütfen bu çikolataları alır mısın? Senin için, yani bana yaptığın iyiliğin karşılığında" dedi. Küçük yaratık böyle bir şeyle ilk defa karşılaşmış gibi gözlerini belertti. Simya kadar şaşkın gözüküyordu. "Efendi Simya teşekkür ederim" dedi. Ağzını kocaman açtı, kırık dökük dişleri ile gülümsemeye çalışıyordu. "Elbette isteğinizi yapacağım. Bu benim görevim" diyerek bir parça çikolatayı ağzına attı. Sonra geldiği süpürge dolabına girip kayboldu. Bir süre yalnız başına bekleyen Simya koridordaki tabloları incelemeye başladı. Bir sürü yaşlı, beyaz saçlı büyücü tablosu vardı. Merdivenin başında duran zırhlı iki tane şövalye heykelinin yanına geldi. Heykeller gerçek gibi gözükse de ikisi de taştan yapılmaydı. Bu asker heykellerinden ana binanın giriş merdivenlerinde, diğer binaların girişlerinde de görmüştü. Asker heykelleri elini x şeklinde birleştirmiş ve iki mızrak tutar şekildeydi. * Koridorun öbür ucundan soluk soluğa kalmış Tibet çıkageldi. "Hayvan barınağının oradaydım" dedi şövalye heykeline yaslanarak "Buraya kadar koşturdum" bir yandan soluklanmaya çalışıyordu. Simya ona müjdeli haberi verdi. Artık o da bu okulun bir öğrencisiydi. Profesör Elena'nın yanına gitmesinin gerektiğini, kendisine ders programı çıkaracağını söyledi. Profesör Elena'nın odası müdür yardımcısı olarak görev yapmasını yanı sıra derslere girdiği içinde sınıf olarak düzenlenmişti. Simya'yı odaya bırakan Tibet kalan işlerinin başına dönmek üzere ayrıldı. Profesör Elena kalacağı haberini öğrenince çok sevinip derhal bir ders programı hazırlamaya koyulmuştu bile. Öncelikle şu an yapabildiği şeyi öğrendi. Simyadan eşyaları hareket ettirmesini istedi. Simya ona geri kalan güçlerini gösterdi. Narin bir yapısı olmasına karşın çok güçlüydü, hayvanlarla konuşabiliyordu, öfkelendiğinde kendisine ya da etrafındakilere zarar verebiliyordu. Bu özelliklerine göre öncelikle hayvanlar konusunda uzman olan profesörle görüşmesi gerektiğini söyledi Profesör Elena. Ancak tatil döneminde olduktan dolayı okulda şu anda sadece birkaç tane profesör vardı. "Simya okulumuz iki ay daha tatilde olacak. Bu iki aylık dönemde seni diğer arkadaşlarının seviyesine kadar getirmeliyiz. En azından sahip olduğun güçlere hükmetmeyi öğrenmelisin. Bu arada buraya gelirken üstündeki kıyafetle geldin sanırım" dedi üstündeki gri renk okul eteğine bakarak "Sana yeni kıyafetler gerekiyor" Asasını salladı tozpembe kıvılcımlar masanın üstündeki kalemin üstüne düştü, boş kâğıda bir şeyler karaladı. "Bunlar senin okul açılana kadar alacağın temel dersler. Kitapları da diğer masrafları da okul karşılıyor. Burası tamamen ücretsiz bir okuldur" dedi. Simya kâğıdı eline alıp, yazılanları mırıldanarak okudu. Hayvan dönüşümleri ve hayvan bakımı 1.seviye Büyü tarihi ve ünlü büyücüler 1.seviye Koruma büyüleri 1.seviye İksir yapımı 1.seviye Temel günlük matematik Temel günlük dil bilgisi > "Sana Cuma gününe kadar idare edecek birkaç parça kıyafet bulalım. Nasılsa Cuma günü kasabaya gidebilirsin" diye de ekledi. Simya her şeyi anlamış gibi başını salladı. Profesör Elena tekrar asasını salladı. Büyük kitaplığın kapakları açıldı. 8 tane kitap havada süzülerek masanın üstüne kondu. Simya kitaplara göz ucuyla baktı en üstteki kitapta iksir yapımı 1 seviye yazıyordu. Kendi kitapları olduğunu anladı. Kitapları kucaklayıp odadan çıkacakken "Yarın sabah saat 9'da ilk dersin benimle olacak. Ben normalde derslerimi odamda işlerim. Şu anda tatilde olduğumuz için hayvan dönüşümleri ve hayvan bakımı ders hocası burada değil. Ben büyük öğrencilerin dersine giriyorum ama senin en azından seviyeni arttırmak için tatilde beraber çalışabiliriz. Her bitirdiğin seviyeyle ilgili sınav olacaksın. Eğer başarılı olursan bir üst seviyeye çıkacaksın. Okul başladığında da ilerleyebildiğin seviyeye göre devam edersin." Simya yine kafasını salladı. İlk dakikadan biraz gözü korkmuştu. Elindeki kocaman kitaplarla odanın tam ortasında duruyordu. Aklına derslerden daha çok takılan bir şey vardı. Tek başına kasabaya nasıl gidileceğini düşünüyordu."Profesör" dedi ince bir sesle "Ben kasabaya nasıl gidebilirim?" Profesör Elena tekrar lafa girdi. "Elbette tek gidemezsin sevgili yavrum. Tibet'e söyleyeyim seni götürür hem kasabayı da görmüş olursun. Yeni kıyafetler ve ayakkabı da alabilirsin" dedi. Simya'nın şimdi daha büyük bir problemi vardı. Yanındaki para çok azdı. Zaten kendi dünyasındaki paranın burada geçip geçmeyeceğinden de emin değildi. Kitaplarını en yakındaki masanın üstüne bıraktı. Çantasından ufak tefek fermuarlı bir cüzdan çıkardı. Bozuklukları avucunun içinde Profesör Elena'ya gösterdi. Profesör Elena'da ilk defa gördüğü metal rengi bozukluklara gözlüğünün üstünden baktı. "Bu para sanırım burada geçmez profesör" dedi. Profesör Elena tek kaşını kaldırmış yine gözlüğünün üstünden bakıyordu. Masasının çekmecesini açıp tahta küçük ahşap bir sandık çıkardı. İçinde gümüş, bakır ve altına benzeyen yuvarlak halkalar vardı. Birkaç tane altın, gümüş ve bakır para çıkartıp verdi. "Bunlar alışverişinde eminim yeterli olur" dedi "Para hesabını bilmediğini varsayıyorum. Tibet bu konuda da sana yardımcı olacaktır." Simya aldığı paraları eski bozukluklarının arasına koydu. * Ertesi gün erkenden kahvaltı yapıp Profesör Elena'nın yanına gitti. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde masaların üstünde bir sürü değişik hayvan duruyordu ve Profesör Elena yine kırmızı yeşil çizgili bir kuşa dönüşmüş, penceresinin önünde dışarıyı seyrediyordu. Simya aynı Profesör Öker'in yaptığı gibi sessizce kenara çekilip hiç ses çıkarmadan bekledi. Bir süre sonra kırmızı yeşil çizgili kuş havalandı sınıfta kanat çırpıp Profesör Elena'ya dönüştü. Daha iki gün önce gördüğü bu manzaraya şimdi hayranlıkla bakıyordu. İlk seferinde bayıldığı göz önüne alınınca Simya'da baya gelişme vardı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE