Memet amca, Sülüman’ın güldürücü hikâyesini dinledikten sonra Salih ile birlikte camiye namaza geçti. Memo ise; bir yandan hızla işleri yapıyor bir yandan da babasına soracak zor bir bilmeceyi düşünüyordu. O ara Avşarların torunu Ahmet tarlaya soluk soluğa kalmış bir şekilde koşturarak geldi. Memo’nun çocukluktan beri arkadaşı idi. Memo baban kalp krizi geçirdi hemen kasabaya gel dedi. Memo koşturarak kasabaya doğru ilerlemeye başladı, gittiğinde sağlık ocağında ki doktor müdahale etse de Memet amca’ yı kurtaramamıştı. Memo ,babasını öğle görünce Bozkırın bu yakıcı güneşinde adeta buz kesti, kap katı olup dona kaldı. İçten içe avazı çıktığı kadar susarak ağlıyordu. Herkes onun bu halini gördükçe daha da çok ağlıyordu. İmam Süleyman gelip, Memet cenazesinin soğumadan toprağa konmasını istiyordu. Bu yüzden bir an önce cenazeyi yıkayıp kefenleyelim dedi. Öyle de de oldu 1 saat içinde yıkanıp öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazından sonra mezara elden ele taşındı. Herkes onun tabutuna el vermek istiyordu, tüm civar köylerden bir çok insan gelmişti. Öyle ki iğne atacak yer yoktu. Memet amca, mezara konulunca Memo mezara eğilerek şu sözleri söyledi.
-Baba bu zamana kadar her gün bana bilmece sordun . Dün bana bundan sonra sen bana soracaksın demiştin . İlk bilmecemi bugün soracaktım ama sen beni beklemedim. İlk ve son bilmecem şu olsun
Baba;
Cumbul Cumbul çaydan geçtim.
Cumbultusu bana değmez.
Al kumaştan biçindim,
Kırpıntısı bana değmez.
Rüyalarıma gir ve mutlaka cevabını ver baba dedi. Herkes çığlık çığlığa ağlıyordu. Memo’nun İç yakıcı sözleri herkesi derinden etkilemişti. Herkes mezarlıktan çıkıp eve doğru gitmeye başladı. Memo tam evin önüne geldiğinde annesini ağlarken gördü. Yanına koşup ; ana, ben sana bakarım sen ağlama dedi. Hatçe ise hızla ayağa kalkarak Memo’yu ittirdi.
Ne bakması . Sen geldiğinden beri tüm uğursuzluklar bizi buldu. Çocuklarım başarısız oldu, onları gölgeledin şimdi de Memet, senin yüzünden öldü .
- Memo ,anne ben senin oğlun değil miyim, nasıl çocuklarını gölgeleye bilirim? Söylesene anne bu zamana kadar neden hep beni kardeşlerimden ayrı tuttun?
-Hatçe, hızla yaklaşarak çünkü sen benim oğlum değilsin. Daha 3 günlükken bizim ahırın önüne bırakıp gitmiş anne ve baban. O gün Memet ,seni alıp geldi ve başıma bela etti. Seni hiç bir zaman istemedim. Ama o seni kendi çocuklarından üstün tuttu. Seni o kadar çok sevdi ki ölmeden önce son sözleri dahi Memo olmuş. Artık hayatımızdan çık ve git . Memet , öldüğüne göre artık senin de yılkıya gitme vaktin geldi .
Memo yere yığılarak avazı çıktığı kadar bağırarak ağlamaya başladı. Yılkıya gitme vaktin geldi sözleri adeta kulaklarında inliyordu. Sanki bu sözü daha önce duymuş gibi hissediyordu. Evet hisleri doğru idi o daha ilk eve geldiği gün Ali onu yılkıya mı göndermişler demişti. Bu sözler ona yakın gelmişti. Hızla ayağa kalkarak anne beni heç mi sevmedin?
Hayır heç sevmedim.
Heç mi, şuncacık bile sevmedin mi ana
Ne bekliyorsun Memo, seni sevmemi mi ? Memet ,zaten 18 yıldır en çok seni sevdi. Seni yanına alır saatlerce ortadan kaybolurdunuz. İlk okul mezunu olan Memet, sırf sen seviyorsun diye seninle kitap okuyordu. Sonra da saatlerce üzerinde konuşurdunuz. Ben ve çocuklarım kıyıdan köşeden sizi izlerdik. Yeter artık o gittiğine göre senin de gitme vaktin geldi de geçiyor bile.
Muhtar Salih araya girerek ;
-Hatçe bacı sen ne yapıyorsun? Bu yaptığın ile Memet’ in kemiklerini sızlattın. Mezarında ters çevirdin, yarın ahrette nasıl hesaplaşacaksınız. Yüzüne bakabilecek misin?
-Hele muhtar sen karışma 18 yıldır biz baktık bundan gayri yeter al sen bak .
-İmam Süleyman da lafa karışarak yeter artık Hatçe bacı bu yaptığın büyük günah, var gel pişman ol.
Tüm köylü bir şekilde tepkisini ortaya koydu ama Hatce Nuh dedi peygamber demedi. Memo arkasına bile bakmadan hızla bozkırın sarı topraklarında ilerlerken muhtar Salih hele durasın oğul önce babanın emanetini al dedi. Hatçe emanet kelimesini duyunca hemen muhtar Salih’in yanına geldi. Ne emanetiymiş dedi.Memet ölmeden önce belli ki senin bu yaptığının olacağını fark etmiş olacak ki tüm mal varlığını Memo’nun üzerine yaptı.
-Hatçe, hepsini mi? Nasıl olur dedi. Bunu duyunca şok olmuştu çünkü Memo’yu evden atma sebebi mirastan hak talep etmemesi içindi.
-Muhtar Salih ,evet hepsini Memo’ya bıraktı. Ayrıca her birinize birer mektup bıraktı. Bu saatini ve pusulasını da Memo’ya bıraktı.
Memo, hızla muhtar Salih’in elinden saati, pusulayı ve mektubu alarak ben, babamın bana bıraktığı her şeyi onların üzerine bırakıyorum. Bu saat, pusula ve mektuptan gayrı hiç bir şey istemiyorum.
-Muhtar Salih nasıl olur oğlum diye konuşmaya başladı, başlamasına ama Memo dinlemeden hızla bozkırın sokaklarında hızla dağ eteklerine doğru ilerlemeye başladı. Ali’ nin ve annesinin dediği gibi tıpkı bir yılkılık atı gibi nereye gittiğini bilmeden gidiyordu. Yılkılık atlardan onu ayıran sadece iki fark vardı. İlki yılkılık atları sonbaharda bozkıra gönderirlerdi, o ise ilkbahar da gidiyordu. İkinci fark ise yılkılıkların ardından insanlar sürekli kovalar dönmesine engel olurlardı. Memo ise işittiği laflardan sonra arkasına dahi bakmadan hızla ilerliyordu. Öyle ki resmen koşturarak gidiyordu. Aslında istediği üğüllenerek gitmekti ama bunu yapamıyordu. Saatlerce yürüdü bu yolculukta babası ile at koşturduğu tarlaları, çiğdem topladığı dağ eteklerini, karı ile pekmez yediği dağları ve tayyarleri izlediği toprakların üstünden bir bir geçti. Her geçtiği yerde babası ile olan anılarını bir bir hatırladı ve bin kez öldü. Bu şekilde yol alırken bir anda kendini yılkı atlarının içinde buldu. Avazı çıktığı kadar haykırdı, öyle ki sesi dahi onu terk etmişti. Herkes yılkıya gönderildiğini söylemişti ve gerçekten yılkılıkların ortasında kendisini bulmuştu. Kendini yere bırakarak saatlerce ağladı. Yanından geçen karıncalar, etrafında otlayan atlar , yanında ki sinek , havada süzülen kartal ve tayyare her biri onun için gözyaşı döktü. Tüm doğa onun için ağladı ama insanlar onu anlamadı. Tek anlayan insan vardı o da artık bu dünyadan göç edip gitmişti. En sonunda gökyüzü de onun için göz yaşı dökmeye başladı, öyle bir ağlıyordu ki gök gürültüsü insanın içini ürperiyordu. O an Memo’nun aklına altı yaşında iken bu dağın eteğinde koyunlar ile mahsur kaldığı anılar geldi. Yine yağmur yağmaya başlamıştı ve ayağını yaralamıştı. Babası onu gelip kurtarmıştı. Memo’nun ayağı iyileştikten yaklaşık iki hafta sonra ona bir sürpriz yapmıştı. Bu dağın çok gizli bir yerine küçük bir kulübe kurmuştu. Memo’ yu buraya getirip burası ikimizin gizli geçidi demişti. Memo baba nereye geçeceğiz dediğinde, huzursuzluktan ,huzura oğlum demişti. Gerçekten de öyle olmuştu Memo ve Memet amca, buraya geliyor, sohbet ediyor, hikâyeler okuyor ve güzel zaman geçiriyorlardı. Memo annesi Hatce’nin iğneleyici sözlerinden canı yanınca da buraya geliyordu. Memo’nun aklına burası gelince hemen hızla dağa doğru koşmaya başladı. Her bir yağmur damlası raks içinde toprağa usulca dokunuyor sonra kendini bir kac kez sağ sola doğru atıyordu. Bazıları ise Memo’ nun kirpikleri arasında asılıp kalıyordu... Memo ise tüm bunları boşvermiş bir şekilde dağa doğru koşuyordu.