M.L. 07

2843 Kelimeler
Allah aşkına bana nerede olduğumu sormayın. Sabahın kör vaktinde, dersin başlamasına yarım saat varken başımda yirmi sekiz tane 11-Ş kızı, iki tane 11-S kızı, iki tane 11-S erkeği ve bir adet Berkay duruyordu. Yani bizim sınıfın tüm kızları ve Yeliz'ler devlet diye adlandırdığımız şu cağnım Bursa manzarasına karşı olan parkta yaklaşık olarak 15 dakikadır konuşuyorlardı. Pardon düzeltiyorum. Hepsi suratıma sıçıyor, arkasından sıvıyorlar. Hatta bununla kalmayıp beynimi düzeltiyorlardı. "Mısra sen beynini yedin lan? Ulan Aykut'a bulaşmak ne demek?" "Dengesizliğin salağı sırtının acısı geçti galiba?" "Hayır anlamıyorum yürek mi yiyorsun sabahları?" "Lan bırak şu limonu tansiyon hastası olacaksın!" "Mısra insanlığa geri dön!" "Şimdi iki bacağını ayırıp birini kedilere, birini köpeklere vereceğim!" Psikopat. "Lan bir şey de, dilin bir tek Aykut'a mı çalışıyor?" "Lan Aslı hadi neyse onu döver sustururuz. Ulan Aykut'u kantin masasından kaldırmak ne demek!" "Bütün metali hatta okulu karşına al, ama Aykut'u alma!" "Şeytan diyor, dal şu suratına!" "Metal erkeklerinden nefret ediyorum." "Ben dedim falda ona, 3 A harfi var dedim. Asil, Aykut, Aslı onlar. Bak görün. Benim dediğim çıkar." Salak Berkay. Hayır anlamıyorum. Neden bu kadar büyük tepkiler veriyorlardı? Aykut da kanlı canlı bir insandı. Tamam daha önce bir çocuğa kızdı diye çocuğu bira şişesinin üzerine oturtmuş olabilirdi. Ama bu bana da aynısını yapacak anlamına gelmiyordu. Ayrıca benimle normal insan gibi konuşuyordu. Şu an şu saydığım insanların hepsi yerde çimlere oturup, 3. limonu elinden alınmış bir beni linç etmeye çalışıyordu. Hepsi gözüme orangutan gibi görüküyordu. Bense ortalarında kalmış narin bir Ceylan... Ne Ceylan'ı amk? Asil gibi oldum iyice. Ceylan'ı bilmem ne yapsınlar. Kurbağa gibi. Yok bu da olmadı. Karşımdaki ağaca kırlangıç kondu. Bari bir kırlangıç gibi diyeyim. "Hay ben senin beynine!" "Yok. Yok. Beyin yok. Ondan kullanamıyor!" "Bak Mısra'cığım İngilizce öğren daha kolay." Sema alay ediyordu. "Seni kedilerin en çok olduğu sokağa götürürüm." Kedilerden korkuyorum. "Zeka var ama kullanmayı bilmiyor." "Yok valla abi, bak bu kızın kafasına bir şey düştü kesin." "Neyin kafası Mısra bu?" Mısra kafası. "Sen de mi aşıksın lan Aykut'a, he ondan mı bu tavırlar?" "Bari Asil abiye haber ver." "Can güvenliğin tehlikede." "Dur ya. Bence akşama salak çocuklar lisesiyle olan kavgaya götürüp Aykut'u izletelim." Bugün Cuma. Mübarek gün ve akşama kavga vardı.  "Aynen." "Bence de." Artık bu zırvalıklara katlanamayan bir Mısra olarak fazla sustuğumun farkına vardım. Ve son olarak gözümü yumup ağzımı açtım. "Abartıyorsunuz. Aykut da bir insan ve benimle konuşmak isteyen oydu. Ben de gittim konuştum. Asil dedi başka bir şey demedi. Ne var bunda? Hem ben korkmuyorum ondan." Yeliz önüme geçip oturdu. Boğazını temizleyip nutuk çekmek için hazırladı kendini. "Bak aşkım, biliyorum sen cesur bir kızsın ama Aykut'un nasıl bir insan olduğunu biliyoruz. Şimdi sen kendini tutamaz bir laf söylersin. Ki bunu sırtını morartarak gördük. Bunu da söylemedin diye ayrıca kızgınım sana ama konumuz bu değil. Aykut'la muhattap olmuyoruz aşkım. Yada Asil abiye söylüyorsun, sana bulaşmasını engelliyorsun." Devam edeceği zaman susturdum. "Yeliz. Bakın anlamıyorsunuz. Asil'e bir şey söylemem, bu bir. Aykut da istediği kadar reislik yapabilir umurumda değil, bu iki. Bana bulaşan kendisi, bu üç." deyip omuz silktim. "Bulaşmasaymış." Hepsi bezgin nefesler verirken lafa Merter girdi. "Mısra bak zarar görürsün kardeşim. Kimse engel olamaz. Söyledim sana, esrar çekiyor." "Of yeter ama! Ben yıllarca Aykut'tan beter Asil'le aynı yerde büyüdüm. Asil'de kullandı esrar, tamam mı? Ne yapacağımı iyi biliyorum. Salak yerine koymayın beni sürekli. Başıma bela falan da almıyorum! Tamam beni düşünüyorsunuz anlıyorum ama baş edebilirim." Ayağa kalkıp çıkıştığımda hepsi şaşırdılar. Çünkü kimse Asil'in kullandığını bilmiyordu. "Oha bildiğimiz Asil!" diye tepkiler vermeye başladılar. Hepsine tek tek baktım. "Evet. Bildiğimiz Asil. Ve sadece ben biliyorum kullandığını bizim aileden. Beraber gittik doktorlara, her yere... Kaç gece onun yüzünden zifiri karanlıkta gidip sokağa çıkıp ortalıktan topladım Asil'i ve bu yüzden babamdan her seferinde tokat yedim. Ama umurumda olmadı." Yüksek sesle anlatıp sakinleştim. "Baş edebilirim. Hem bana Asil abisinin yeğeniyim diye kötü bir şey yapmıyor. Ayrıca da neredeyse özür dileyecekti sırtımı morarttığı için." Daha çok hayretler içinde kaldılar. "Şimdi okula gidelim ve şu Aykut mevzusunu kapatalım lütfen." Gökay kolunu yine omzuma attı. "Deli kız. Seviyorum seni. Ama mecbur kalmadıkça takılma Aykut'a. Ne yapacağı belli olmaz." Hepsi Aykut'un bana zarar vereceğini düşünüyordu. Benim iyiliğimi istiyordu ama ben kararımı vermiştim. Kimseye bir şey demeyip Aykut'a bulaşacaktım. İster esrar kullansın, ister extazi, ister yonca. Asil'i en son komaya sokacak derecede bulduğumda bir arkadaşı haber vermişti. Köyde bir bayram akşamıydı. Dedemin evde bütün sülale oturuyorduk, telefonum çalınca bahçeye çıkmıştım. Asil'in köyden arkadaşı Neco arıyordu. "Asil iyi değil Mısra. Seni aramamı söyledi." dediği gibi yerlerini öğrenip koşarak gitmiştim. Esrarın üzerine bira içmiş ve baygın gibi duruyordu. Neco'yla beraber hastaneye götürmüştük. Gecenin bir yarısı eve gelince Asil hiç sesini çıkartmamış ve olaylar benim başıma kalmıştı. "Asil abimle gezdik." demiştim. "Neden haber vermedin?" Babam tokat atmıştı ikinci kez. İlki de Asil yüzündendi. Sonrası da çorap söküğü gibi gelmişti zaten. Asil susmuş, ben ona yardım etmiş, babamdan her seferinde tokat yemiştim. Sonra ne oldu? Asil sadece, "Benim kardeşimsin." dedi ama babamın gözünden düşmüştüm bir kere. Bu yüzden nefret ediyordun ondan. Hepsinden. Okula girdiğimizde sınıf defterini alıp eski Mısra'ya döndüm yine. Merdivenleri seke seke çıkıp sınıfa ulaştım. Ders İngilizceydi. Anlamıyordum ama Özge hocayı çok severdim. O yüzden merakla anlamadan dinlerdim. Ankara gezisi için herkes izin almış, bir tek ben kalmıştım. Bir ara alırdım. Zaten umursayacaklarını da çok zannetmiyorum. "Ay vanttu piley geym." diye bağırdım teneffüs zili çaldığında ve hepsi bana uzaydan yeni inmiş taze yeşil bir yaratık gözüyle baktılar. Çünkü ne demek bilmiyordum ve kesin saçmaca bir şeydi. Kızlara tuvaletten içeriye girdiğimiz an, "Pedi olan var mı? Acil lazım!" diye bir ses geldi son tuvaletten. Yanında olan bir kız kapının altından uzattı. Çok yardımseveriz. Ders başladı ve bitimine doğru Özge hoca bana seslendi. "Where are you from Mısra?" dedi ama ne dedi? Ben yine saf bir bakışla etrafıma yardım çığlığı atarken kimseden ses çıkmayınca, "I love you hocam." diyerek ciddi bir şekilde cevapladım. Ne demekti? Ne demişti? Ve herkes gülme krizine girmişti. Tamam I love you, seni seviyorum demek ama hoca ne sormuştu? Bildiğim tek şey olarak onu söyledim. "Mısra is from Uludağ." dedi Sema. "Oh. Good." diye cevapladı hoca ve herkes gülüyordu. "What'a your next lesson." diyen bu kadına, "Matematikk!" diye bezgin bir ses çıktı sınıftan. Ders ne diye sordu herhalde. Çünkü bir sonraki ders matematik. Korkulu rüyamız. Bilmediğimizden değil, hocasını sevmediğimizden. Sürekli göz teması kurmak zorundasınız adamla. Sebepsiz. Öyle istiyor. Ne gerek var? Teneffüste Yeliz'lerin sınıfa geçeceğim zaman kapıda Aykut'u gördüm. Yine bir baş selamıyla Yeliz'lerin sınıfa girdiğimde Berkay cilveli bir telefon konuşması yapıyordu. "Bebeğim aşk olsun ama. Hiç yakıştıramadım sana. Aa! Tabi gelirim kız Leylacığım. Ama ne olur hafta sonu yap bak derslerden geri kalamam. Sonra annem neler söylüyor biliyorsun." Dudak büzüp devam etti. "Ya aşkım. Kızıp söyleniyor. Ne kadar üzüldüğümü tahmin bile edemezsin." Ağlamaklı konuşuyordu. "Biliyorum hayatımın anlamı. Ah o kocan olacak adam olmasa daha ne dedikodular anlatırım sana mahalleden de o şerefsiz kocan kızıyor biliyorsun." Kesin annesinin gün arkadaşlarından birisiyle konuşuyordu. "He evet. Mükerrem hanım almış geçen o gecelikten. Ayol o buruşuk vücuduna nasıl giyecek onu bilmem. Yakışmaz kız! Ay olmaz tabi canım. Bak Pierre Cardin'de indirim varmış. Ona bir bak derim. Olmazsa ben çıkışta Zafer plazaya gider Penti'den bakarım sana." Bokunu çıkartıyordu yine. Merter'in yanına geçip, "Naber bro?" diye sordum gülerek. "İyilik meleği gelmiş!" Bağırınca ensesine bir şaplak attım. Gülerek, "Bugün Cuma enseyi kapa." dedim. O sırada Betül yeni tanıştığı çocukla olan sürekli telefon görüşmesini kapatıp sınıfa girdi. "Melekler kovalasın annem seni." diye Merter'e sataştığımda Berkay telefonu kenara koyup Betül'e kollarını açtı. "Hayatımın anlamı. Güzel gözlüm. Şirin sözlüm. Betülüm bitanem. Aşkım. Hoşgeldin." Sırnaşık bir sarılmadan sonra öptü, sırasına oturttu. Neyseki zil çaldı da bu görüntüye daha fazla bakarak midemiz bulanmadı. Bu hallerine zaten anca göz devirebiliyorduk. Söylenecek söz bırakmıyorlardı ki adama. Ama ders Tuncay hocaya aitti. Matematikti. Ve korkulu rüyamız, vampir bozması bu adam içeriye girdi. Vampirlerle yattığını düşünenler vardı aramızda. Berkay ise büyü yapmışlardır, içine cin kaçmıştır, okutmak lazım diyordu. Onların da matematik öğretmeni bu adamdı. En suratsız hali yüzüne yerleştiğinde kapıyı kapatmadan sınıfın ortasına geldi. "Bugün ders yok. Konferans salonuna." Vampir bakışlarını bize atarak sınıftan çıktı. Çıkana kadar kimse nefes bile almadı ama o çıktığı an sıranın üzerine çıkıp, "Adana'ya gidek mi?" diye bağırıp bütün sınıfta göz gezdirdim. "Şalvarını giyek mi?" Betül devam etti. "Kebabından yiyek mi?" Merve eşlik etti. "He ya gardaş gak gidek." Mehtap bağırdı ve bütün sınıf ayaklandı. Mutluluğumuza diyecek yoktu. Ders kaynamıştı ve vampir ilişkisi olan adamın dikim sonik yüzünü görmeyecektik. Daha ne olsundu? Tabiki halay başı ben olarak çok işlevli kravatı çıkartıp elimde sallıyordum. "Gidek gidek kak gidek Adana'ya kak gidek. Adana sıcak derler. He ya gurban kak gidek." Halay eşliğinde koridora çıkıp, merdivenlere gittik. Üç kat aşağıya kadar tek sıra halay eşliğinde ilerleyip köprüye ulaştık. Köprüde metal erkeklerinin tuhaf bakışlarını alırken, Aykut'un ters ters bakışlarını üzerime topladım. Hiç sıkıntı değildi ve ta bizim bölümün olduğu binaya, konferans salonuna ulaşana kadar halayla gittik. Halaya karşı farklı bir iç güdümüz var. Halay deyince akan sular duruyor bizde. Halayla içli dışlıyız. Halaya farklı bir sempati duyuyoruz. Salonda bütün sınıflar en alttan alfabetik sıraya göre diziliyordu, biz yukarılarda kalıyorduk. Bizim önümüzde Yeliz'ler vardı, arkamızda Aykut'lar. Sıraya geçip oturacağım zaman Merter'i sahnede gördüm. Telefonunu bilgisayara kabloyla bağlayıp şarkı açarak eline mikrofonu aldı. Gökay ve Berkay sahneye çıkınca ben de durmayıp hızlıca sahneye ulaştım. Merter her zamanki rap şarkılarından birini açmış, söylüyordu. Hepimiz Çukur dizisi hayranıydık ve onda çalan Gazapizm'in 'Heyecanı yok' şarkısını bağırıp saçmaca hareketler yaparak söylemeye başladık. Berkay olayı çok yanlış anlayıp çiftetelli oynar gibi parmaklarını şaklatıyordu. Merter'le ikimiz yılların rapçileri gibi hareket ettiriyorduk ellerimizi. "Bu hayatın heycanı meycanı yok." diye bağırırken Aykut'ların sınıf doluşmaya başladı. Önden bir iki çocuk girip yine bağırdığım esnada Aykut çok sevgili sevgilisi Bilge'nin elinden tutmuştu, içeriye girdiler. Hem de tam benim oturacağım yerin arkasına oturdular. Kız bizim okulda kendi okulundan daha çok vakit geçiriyor resmen. Sebebi belli değil mi? Bakışlarımı salonda çıldıran diğer ergenlere çevirdim. "Para kesesi yok, bekleme rüzgarın esesi yok." Coşmaya kaldığım yerden devam ettim. Herkes eşlik ediyor, bizim gibi bağırarak söylüyordu ve tüm on birinci sınıflar toplanmıştı. İkinci şarkıya geçip kargalar konserimize son hızla devam ettik. Sıradaki parça Canbay ve Wolker'e ait Nefsi müdafaa'ydı. "Bi'de bakarsın aç gözü doymaz, sen tedbirini al bize bir şey olmaz." derken müzik sesi durdu. Kafamızı çevirdiğimizde Kemal hoca ve pala bıyığını gördük. "Hadi çocuklar yeter bu kadar eğlence, geçin yerlerinize." Merter telefonunu alınca yerlerimize yürümeye başladık. Yanından geçtiğimiz herkes alkışlayıp ıslık çalıyordu. Kimsenin Kemal hoca ve pala bıyığını taktığı yoktu. Merter'i bütün okul seviyordu zaten de, biz de yanında grup gibi olmuştuk. Bu yüzden hepsi salakça tebrik falan ediyorlardı. Sanki dünyayı kurtardık. Ama yine de tebrikleri almaktan geri kalmadım. Orta sıralardan bir tane tanımadığım erkek, "Helal sana Mısra!" diye bağırdı. Kim bilmiyordum ama, "Eyvallah kardeş!" dedim ben de ona bağırıp gülerek. Ve elimi göğsüme iki kere vurdum. İyice havaya girdim galiba. Yerime geçerken Aykut'la sevgilisine takıldı gözlerim. Elini omzuna atmış, Bilge de sırnaşıkça boynuna gömülmüştü. Aykut bir bacağını diğerinin üzerine atıp yayılarak havalı bir oturuş sergiliyordu. Tam oturacağım zaman Merve bağırdı bana doğru. "Bi'de bakarsın aç gözü doymaz, sen tedbirini al bize bir şey olmaz." Aslında bana değil Bilge'ye söylüyordu bunu, ben de gülerek ona doğru bağırdım. "Kapımda kırmızı mavi siren, daha bişi görmedin abisi sen." Otururken arkamdaki çifte baktım. İkisi de gözlerini bana sinirle dikmişlerdi. Umursamadan yerime oturdum. Aykut'un dizi oturduğum koltuğun sırtına değiyordu ve yaslandıkça yaslandım arkama doğru. Anlayıp çeksin diye, anladı. Anladı anlamasına ama o da dizini daha çok dayadı koltuğa. Şerefsiz. Kemal hoca Ankara gezisini söylediğinde herkes ıslık çaldı, bağrışmalar koptu. İnanılmaz hevesliler buz gibi Ankara'ya gitmeye. "Çocuklar sessiz olun. Bir duyurum daha var. Her bölümden iki öğrenci seçilecek. Meslek liseleri arasında yarışma yapılacak ve seçilen öğrenciler okulumuzu temsil edecekler. Kazanırsak ödül büyük. Hadi gösterelim okulumuzun gücünü." Şeklinde gaza getirirken ben de ellerimi kaldırıp alkışladım. "Evet!" diye bağırdım ama benden başka kimseden ses çıkmıyordu. Herkes dönüp bana baktığında, "Lan bağırsanıza! Geziyi duyunca boğazınız paralandı!" diye terslediğimde herkes gülmeye başladı. Kemal hocada gülüyordu. "Ressamlıkta Mısra olacak. O bir kesin ama diğer bölümlerde bakalım kimler olacak?"  Salondan çıktıktan sonra bana gülmeler devam ediyordu. Bozulmadım tabi ki, salakların haberi yok. Babama mesaj gitmeyecek. Safiye, "Mısra, kafayı mı yedin gülüm sen?" diye sordu. "Ne yiyeceğim ? Farklı amaçlarım var benim ondan." dedim gülerek. Yanımda bu sefer Betül oturmuyordu. Çünkü liste sırasına göre diziliyorduk burada. Sağımda sınıftaki yoğurt mayası erkeklerin biri olan Emre, solumda kızlardan Mehtap vardı. Mehtap ara sıra dönüp öldürücü bakışlar atıyordu Bilge'ye. Ve eski sevgilisi Atakan'a. Kavgalıydık bu okulun kızlarıyla. Demiş miydim daha önce? Atakan da hem Mehtap'la konuşmaya çalışıyordu, hem her fırsatta Ferda'yla takılıyordu. "Emre ikimiz gireriz yarışmaya, ne dersin?" diye sordum Emre'ye. Çünkü Emre çok güzel çizim yapıyordu. "Gireriz ekşi. Seçilirsek tabi." Gülerek kafamı kolunun altına sıkıştırdı. Sarışın ve yakışıklı çocuktu bu Emre. Sevgilisi var diye kimse bulaşmıyordu. Yoksa kimse rahat bırakmazdı bu çocuğu. Sevgilisi bilgisayar bölümden. Yemin ederim o kızın yerinde olsam ortalığı dağıtırdım herhalde. Çünkü çok bulaşıktı bu Emre. Ama Yasemin'i seviyordu, o ayrı. Kollarını kafamdan çekmeye çalışırken, "Çek ellerini şan!" diye bağırdım ama oralı olmadı. Hiç boş durmayıp kolunu ısırdım. "Aaaahhhhh!" Bağırıp geri çekildi. Ayağa kalkıp saçımı düzeltirken üzerine doğru eğildim. Elimi ona doğru uzatıp, "Bırak demedik mi lan sana dikik?! Git sevgilisine yavşa," diye bağırdığımda Gökay ön sıradan bana seslendi. "Sorun yok." Yerime oturacağım zaman yine Aykut'la göz göze geldim. Hala aynı pozisyonda oturuyordu ama bakışları öfkenin en son katmanındaydı. Asil abisi duyacak diye herhalde bu tepkiler. Salak şey! Yerime oturduğumda konuşma yapacak kişi gelip kendini tanıttı. Ne anlatacaktı en ufak bir fikrimiz yoktu. O bir şeyler konuşuyordu ama ben alt tarafta telefonumu kurcalamaya başladım. Arada Emre hala sataşıyor, adam bir şeyler anlatıyor, Emre'ye sövüyorum, diğerleri gülüyordu. Derken konuşma yapan adam, "Çocuklar! Burası bir okul!" diye bağırdığında ona baktım. Bana doğru bakıyordu. "Ne biçim hareketler bunlar böyle!?" Arkama baktım. Aykut'la Bilge bayağı bir kaynaşmışlardı. Bana demiyordu demek ki. Adamın dedikleri umurlarında değildi, ortam loş bir ışıkta olduğu için kendilerini sinemada zanneden sevgili yılışık çifte çıkıştım. "Çok yakınlaştınız, aile var!" Sesimi duyar duymaz Aykut Bilge'yi bırakıp bana döndü. Bilge de kafasını kaldırdığında adama döndüm. "Hocam bu arkadaş bizim okuldan değil!" dedim yüksek sesle. İntikam yeminleri etmiş gibiydim. Dişe diş kana kan. İntikaaamm intikam. Tekrar arkamı döndüğümde Aykut tepkisizdi ama Bilge yeşil gözleriyle beni öldürecek gibi bakıyordu. Elime Aykut'u da Bilge'yi de rezil edecek fırsat geçmiş. Hiç kaçırır mıyım? Adam Bilge'ye hitaben, "Çık dışarı!" diye bağırdı. Haklıydı. Ben olsam ben de kızardım. Ne demek okulda kaynaşmak amk? Adam bir şeyler anlatıyor, onlar kaynaşıyor, olacak iş değil! Bilge çantasını alıp kalkarken bana eğilip tehdit etti. "Seninle hesabım var!" Kız kavgası. Hiç de sevmem... O dışarıya çıkınca konferans devam etti. Seyir halinde ilerleyen konuşma son bulduğunda en arka sıradan salon boşaltılmaya başladı. Aykut'lar bizden önce çıkmıştı. Sıra bize geldiğinde Emre'yle yarışma hakkında konuşarak salondan çıktık. Köşeyi döndüğüm an kolum aynı yerden tutuldu ve bezgin bakışlarımı Aykut'a yönelttim. Yanında Bilge'yle Aslı vardı, Bilge ağlamış gibi duruyordu. Bana doğru eğilip, "Sana harcarım seni demiştim!" diye bağırdı Aykut. Aynı öfkeli bakışları gözlerindeydi ve ben de artık bu durumdan çok sıkılmıştım. Bir Bilge'ye bir Aykut'a bakıp bağırdım. "Para mıyım lan beni harcayacaksın?" Kızgın demiri bana saplayacak gibiydi Aykut. Gözleri yangından beterdi. Kolumu elinden çektiğimde yüzüme alaycı bir ifade ekleyip yüksek sesle konuştum. "Çok istiyorsan..." Gözümle Bilge'yi işaret edip tekrar Aykut'a baktığımda yüzümü ona yaklaştırdım. "...Sevgilinin kızlığını bozdurup harca." Şoka girdi. Yemin ederim şoka girdi. Öyle harcanmaz böyle harcanır gülüm. Ne diyeceğini bilemediği an alaycı ifademi tebessüme bırakarak arkama bakmadan yürümeye başladım. Kendimi Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz dizisindeki Hızır Çakırbeyli moduna sokup, omuzlarım dik ve kollarımı yanlara açarak havalı bir yürüyüş sergileyip, arkamda bütün kızlarla beraber binadan dışarıya attım. Çıktığımız an "Helal!" diye bağırdı Safiye kahkaha atıp. "Oğlum o nasıl laf sokmak lan öyle!?" Keyifli bir şaşkınlıkla sordu Mehtap. "Abi yok böyle bir şey..." Kahkaha attı Merve. "Ne yaptın kızım sen?" dedi gülerek Sema. Bir yandan eğitim binasına gidiyorduk. "Mısra vurdu gol oldu." "Ses kes!" "Böyle de 90'dan çakılmaz ağalar." "Giderini sevsinler anam!" "Ağanız geliyor açın yolu." "Yürü beee! Kim tutar seni!" "Mısra reis sahnelerde!"' "Adamsın bro!" "Heyt be kimin kardeşi!" "Falda çıkan 1 B, Bilge oldu arkadaşlar. Vatana millete hayırlı olsun." "Sensin Mısra!" "Adam king!" "Baş tacısın!" "King değil queen" "Dostum benim bee!" "Omuzlarda taşınmalı!" "Eee.. Kiminle aynı sınıfta?" "Hastasıyız dede!" "Yapıştır, sağlam olsun!" "Mısra bey diyeceksiniz." "Anasının alnı." "Yok sadrazamın sol yanı." "Pardon ya." "Mısra hanım diyeceksiniz." Diye diye kızlar beni övüp bitiremediler sağ olsunlar. Aykut'a bulaşma diyenlere bakın hele! Tabi lafı düz liseliye söylediğim için bu havalar. Bu afralar tafralar.. Gökay keyifli bir şekilde yanıma geldi. "Ekşi surat iyisin?" Koridorda hepimiz kahkaha atarken egolayzır Aykut önde olmak kaydıyla sınıfları gelmeye başladı. Aykut benden havalı yürüyordu. Onun kollar daha açık ve dimdik geliyordu karşıdan. Şu an benim yerimde başkası olsa çoktan donlarına yapmıştı ama ben gayet rahat bir tavırla, kollarımı göğsümde bağlayıp karşımdaki karizmatik çocuğu izliyorum. Vin Diesel gibi geliyor yeminlen. Hızlı ve öfkeli... Aynı zamanda karizmatik reis... Aykut en önde. Ve tabiki diğerleri de arkama geçtiler, ben de en öndeydim. Deli bakışlar atan sevgili reisimiz yenilgiyi kabul ederek sınıflarının kapısına geldi. Önümde dikilip bir şey demeden öfkeyle baktı. Baktı... Baktı... Sonunda diyecek bir şey bulamayınca sınıfına dönüp kapıyı duvara vurdurarak sertçe açtı ve sınıfına girdi. Ne oldu annem egon mu sarsıldı? Çıkışta kavga bizi bekliyordu. Sorunu olan arkadaşlar okulun üst tarafındaki çıkmaz bela sokağına geleceklerdi. Gelsinlerdi. Gelecekleri varsa yiyecekleri dayak da vardı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE