14. ELBİSE KAOSU!

904 Kelimeler
ASİYE'NİN AĞZINDAN... "Ne saçmalıyorsun sen?" dedim elbisemi sıkarak. İması öfkemi ikiye katlamıştı. "Sen çok iyi anladın! Korkulacak hiçbir şey yok! Ha madem korkuyorsun, Hediye ablayı yollarım gece!" dedi. Tamamıyla yanlış anlamıştı. "Yanlış anladın beni." dedim. "Yanlış falan anlamadım! Boş hayallere kapılma!" Hayal bile kurmazken, boşlarından bahsediyordu. Gözümden akan yaşları hızlıca silip yatağın üstüne oturdum. Neden kimse benim ne hissettiğim hakkında fikir yürütmüyordu? "Kimse gelmez, buraya gelmeye cesaret edemezler. Korkmana gerek yok. Eğer çok korkuyorum dersen kalırım..." "İstemiyorum." dedim. Birilerinin gözüne girmek uğruna kendi gururumu çiğnettiremezdim. "Sen bilirsin, canıma minnet!" Barış dışarı çıktığında yüzümü mindere gömerek bağıra bağıra ağlamaya başladım. Daha ilk günden ağzıma etmişlerdi. Kadının aklına uyup adama burada kal dersen olacağı buydu! Umarım kimse sesimi duymuyordur. İnsanların gözünde küçük düşmek istemiyordum. Ağlamam sakinleştiğinde kapı tıklatıldı. Kesin elbisem gelmişti. "Buyrun!" dedim burnumu yukarı çekerek. Orta yaşlarda, hafif tombul bir teyze elinde poşetle girdi içeri. "Anam! Kız sen ağlıyor musun hâlâ? Sesin taa aşağılardan duyuluyor." dedi. "Geliyor mu?" dedim masumca. Sözde minderi kendime kalkan edinmiştim! "Geliyor tabii. Hadi kalkta hanımımın gönderdiği elbiseyi giyin." Kadın, elbiseyi poşetten çıkarıp önüme tuttu. "Var bunun aklında planlar ama hadi hayırlısı!" dedi. Elbise sanki bi tık iddialı gibiydi. Tam dizim seviyesinde, hafif boynu açık modeldi. Üstünde hakimiyet kuran mavi çiçekleri gözlerimin tonuna birebir uyarlanmıştı sanki. "Hadi kızım, giyin de aşağı in. Yarım saate herkes sofrada olur. Hatun hanımım bekletilmeyi hiç sevmez!" Bu evde kim, neyi seviyordu ki? Hepsi de ruhsuz, sevgisiz insanlardı. Kadın çıkınca kapımı kilitleyerek üstümdeki beyaz elbiseden sıyrıldım. Şık ve sade elbiseyi üstüme geçirip aynadan kendime baktığımda sahiden de o kadar güzel miyim diye düşündüm. Bence fena değildim ya... Güzelsin kız Asiye! Kendine gel... Yüzümdeki makyajı çıkarıp saçlarımı omuzlarımdan aşağı bıraktım. Siyah ve gür saçlarım yüzüme ayrı güzellik katıyordu. Derin nefes alarak elbiseyi hafiften düzelttim ve odadan dışarı çıktım. Tam aynı anda Barış'ta çıktı, karşı karşıya geldik. Ellerimi önümde bağlayarak kafamı yere eğdim. 10-15 saniye konuşmadan sadece bana baktı. Eli kapının kulbunda, öylece duruyordu. "Yemeğe mi?" dedi boğazını temizleyerek. "Hı hı!" dedim. "Beraber inelim." İnsan bekler, eliyle yanına gelmemi işaret ederdi ama öküz işte! Önden önden ilerledi, bende arkasından yetişmeye çalıştım. Kafamı kaldırıp usulca arkadan bedenini süzdüm. Adam benim kocamdı... Sokaktan geçen herhangi birisinden farkı olmayan adam, benim kocamdı resmen... Çok yakışıklıydı, öyle böyle değil. Üstüne birde sergilediği ağır tavrıyla dikkatimi de oldukça çekiyordu. Ben ise onun gözünde basit, sıradan, kimsesi olmayan bir kızdım belkide... "Hızlı yürüsene!" diyip bana döndüğünde bakışlarımız birleşti. Rezil oldum! Onu izlediğimi kesin anlamıştı, rezil oldum. "Y-Yürüyorum." dedim çaktırmamaya çalışarak. Neyseki üstelemedi. Peş peşe sofraya inmiştik. Bana gösterilen yere utanarak oturdum. "Sana gönderdiğim elbiseyi neden giymedin?" dedi Hatun hanım. Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Nasıl? Elbiseyi onun gönderdiğini söylemişti yardımcı teyze. "Ama... Siz göndermediniz mi?" dedim şaşkın sesimle. "Hayır Asiye! Benim sana yolladığım açık kahverengiydi. Bunu kim verdi sana?" "Yardımcı abla getirdi. Sizin yolladığınızı söyledi, ben de o yüzden giydim." Hatun hanım kızgın bakışlarını Barış'a dikti. "Bana bulaşma ana! Bana bulaşırsan hırsımı önüme gelenden çıkarırım!" dedi Barış. Burada neler dönüyordu? Altı üstü başka elbise giymiştim. Ha o yollamıştı ha Barış, ne farkeder ki? "Sıkıntı yok benim için." dedim hararet direnci düşsün diye. Pek kale alındığım söylenemezdi. "BARIŞ!" dedi Hatun hanım elini masaya vurarak. Halis Ağa yoktu ve muhtemelen yetki Hatun hanımdaydı. Yerimde korkuyla sıçradım. "SAYGISIZLIĞIN DA BİR SINIRI OLUR!" Ya neden elbise olayı bu kadar büyüdü ki? Benim için sıkıntı yoktu. "Sıkıntı yok." dedim yine. Hatun hanım sandalyesini yere devirerek ayağa kalktı. "O ELBİSE KİMİN BİLİYOR MUSUN!" diye bağırdı bana doğru. Barış ise gayet sakin ve sükut içerisinde önündeki yemeği yiyordu. Şu an ben giydiğime göre benim olması lazımdı. "LEYLA'NIN ELBİSESİNİ GİYDİRMİŞ SANA!" Tüm sofrayı başıma geçirseler, alnıma sıksalar canım bu derece yanmazdı. "Nasıl?" dedim yüzümü ekşiterek. Annesinden almak istediği intikamı benim üzerimden mi gerçekleştirmişti? "KENDİNE GEL BARIŞ!" diye bağırdı. Ben ise usulca yerimden kalkıp koşa koşa odaya geri çıktım. Ben... Ben nereye düşmüştüm böyle? Kabul ettiğim evlilik ilk zorluğunu gününden gösterdi bana. Kapıyı kilitleyerek aynanın karşısına geçip dikkatle baktım üstüme. Demek bu yüzden ilk karşılaşmamızda uzun uzun baktı bana. Sevdiği kadın geldi hatırına, onu düşündü. Umurumda bile değildi. Her şeye dayanırım ama saygısızlığa asla! Bir hırsla elbiseyi üstümden çıkartıp kenara fırlattım ve gelinliği tekrar giydim. Telefonumu yatağın kenarından aldığım gibi vakit kaybetmeden kapıdan çıkmıştım ki Barış'la çarpıştık. "Nereye böyle?" dedi. Elinin körüne! Şeytan diyor bi tane çak ağzına ama işte... "Çık önümden!" dedim. "Nereye gidiyorsun dedim sana Asiye!" "Bana bu saygısızlık yetti! En yakın zamanda boşanalım!" "A-..." Sözünü kestim. "Düşman falan umurumda değil tamam mı? Senin aşağılanmaların altında kalmaktansa düşmana kafa tutmayı tercih ederim!" dedim. Çok sinirli olmama rağmen sesim sakin çıkıyordu. Benimde öfkemin boyutu bu kadar olabiliyordu işte. Sabırla dinledikten sonra kolumdan tutup kendi odasına soktu ve kapıyı kilitledi. "Ne yapıyorsun?" dedim nefessiz kalarak. "Dinlemeyi öğretiyorum!" dedi. "O üstündeki elbise Leyla'nın elbisesi falan değildi! Ona benzeyen bir elbiseydi. Anneme ders olsun, beni hafife almasın diye ufak bi mesaj vermek istedim ama karım pek bi gururlu çıktı." Yanıma geldi, dibime girdi. "Leyla benim için bitti demiştim sana!" dedi sesini kısarak. "Karıma, başkasının nişanlısı olan kadının elbisesini giydirecek kadar adi adam değilim!" Yutkundum. Ellerim kapıya yaslanmış, sanki ileri gidecekmiş gibi ittiriyordu. "Şimdi git şu gelinliği çıkar üstünden! Dolabı aç, annemin gönderdiğini giyin." "Gitmek istiyorum." dedim ağlayarak. Zayıf ruhum, bu evdeki kaosu kaldıracak boyutta büyük değildi. "Asiye! Açıklamamı yaptım! Şimdi sözümü dinle, odana geç! Yemeğini yukarı yollarım!" Sesinin bedenime ürperti veren tonuna fazla karşı çıkmam mümkün değildi. Önümden çekilince kapının kilidini açıp kaçarak çıktım odadan. Peşimden izliyordu. "Kıvırtmadan yürü!" dediğinde kendi odama girmiş, kapımı kilitlemiştim.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE