CEYLAN-11

3082 Kelimeler
Dağhan yola çıktığında bir eli dizinin üzerinde yumruk olmuştu. “O Cengiz denen piç yürek yemiş herhalde. Benim mekanıma çökmeye çalıştığına göre.” “Valla abi yürek yememiş ama arkasına Arap Sado’yu ve Pezevenk Recai almış diyorlar. Onların mekanlarında da toz işine başlamış.” Boynunu kütleten adam göz devirdi. “Desene tüm orospu çocukları bir arada.” Serkan bir şey demedi. Dağhan ise “Sen yine de burada da tedbir al. O piçlere belli olmaz. Takip ederler Ceylan’ı öğrenirler falan sıkıntı çıkmasın. Birkaç kişi Ceylan’ın çevresinde kalsın.” Derken sesinde sertlik elle tutulacak kadar verdi. Onun kılına zarar gelirse hem zarar verenin canını alırdı hem de kendini affetmezdi. Serkan ise soluğunu bırakıp “Abi bana kızma saygısızlık da yapmak istemiyorum ama Ceylan Hanım senin kim olduğunu hala bilmiyor. Öğrendiğinde ne olacak yani tepkisi sert olabilir biliyorsun değil mi?” dediğinde yolu kontrol edip sinya vererek şerit değiştirip alana doğru rotasını çevirdi. Başını geri yaslayan adam “Biliyorum ve inanır mısın bundan deli gibi korkuyorum. Şu an bana tam bağlı değil. Kalbine bir sızsam gerisi kolay olacak. En azından benden vaz geçemeyeceği için yanımda kalacak. Aşkı ağır basacak.” Deyip camdan dışarıya baktı. “İstanbul Aslanı ile Karadeniz Ceylan’ı tuhaf bir eşleşme olacak.” “Bir şey diyeyim mi koçum, kadın harbiden adı gibi ceylan. Ürkek. Tedirgin. Güzel. Yaralı. İnsan kırılacak diye yanında sesini yükseltmeye korkar. Ama ne hikmetse bir o kadar da güçlü. Arkadaşı yaşadıklarını özet geçti. O kadar şeye tahammül etmek, delirmeden bu zamana gelmek, hala ayakta durmaya çalışmak her babayiğidin harcı değil. Zaten bir İstanbul’a gideyim Cengiz’i siktikten sonra birini daha ziyaret edeceğim.” Dikiz aynasından patronuna bakan adam “Hayırdır abi kimi ziyaret ediyoruz.” Dediğinde sesi nefret ve tiksinti dolan Dağhan “Selim.” Dedi. “Selim?” “Ceylan’ın eski kocası olan orospu çocuğu işte. Selim Karabey.” Kaşlarını kaldıran adam bir şeyler olduğunun farkındaydı. Ama ne dese bilemiyordu. Dağhan’ı kızdırmadan sormanın yollarını aradı. Sonunda “Abi bir sorun mu var?” dediğinde dişlerini sıkan genç adam “Şerefsiz rahatsız ediyor. Mesajlarını yakaladım. Ceylan sıçmış ağzına bırakmış ama ufaktan bir tozunu almak iyi olacak.” Diyerek durumu özetledi. Bu durum kanına dokunuyordu. Gece uyurlarken kadının telefonuna peş peşe bildirim gelmeye başlamış gözlerini aralayan Dağhan ise kendi telefonu sanmıştı ama değildi. Genç kadının telefonun ışığı yanıyor mesaj sesi sürekli dink dink edip duruyordu. Ceylan’a baktığında koynunda huzurla uyuduğunu gördü. Dudağının ucu memnuniyetle kıvrılırken yeniden gelen mesaj ile kaşlarını çatıp telefona döndü. Ekran kilidi yoktu. Açtığında mesajlar önünde sıralandı. “Uyudun mu?” “Hala bir karar veremedin mi?” “İstanbul’a köpek gibi geleceksin.” “Oğlunu görmek istiyorsan mecbursun.” “Sen benim karımsın benden başkası ile olamazsın.” “Geldiğinde ilk işim seni bağırta bağırta sikmek olacak.” “Benden kaçamazsın.” “Az önce bir karı sikmişim aklın şaşar. İzlemelisin ki sende öğren bir erkeğe nasıl muamele yapılıyor.” “Hoş sen kendine kadın diyordun değil mi?” “Sikik ucube.” Böyle devam ediyordu. Dağhan bedenindeki tüm kanın beynine toplandığını ve resmen kaynayarak geçtiği tüm damarlarını yaktığını hissediyordu. Dişlerini sıkmaktan çenesi ağrırken telefonu avucunun içinde parçalamak istedi. Ama cansız bir telefonu değil kadına bu mesajları atmaya cesaret eden piçin kemiklerini kırmak daha cazip geldi. O an kafasında oturttu. İstanbul’a gittiği ilk an da izyaret edip mesaj yazan parmaklarını tek tek kıracaktı. Mesajları sildi. Ardından otomatik girişli e-devlet uygulamasından dava dosyalarına girdi ve orada eski kocasına ait bilgileri aldı. Kendine not ettiğinde her şeyi eski haline getirip genç kadına döndü. Ona sarıldığında yüzünü boynuna sokuşturup uyku içinde iç çekmesine resmen içi gitti. Kolları arasında sevginin en saf haline layık ama hiç sevilmemiş bir kadın duruyordu. Yanaklarını şişirerek soluğunu bıraktığında abisi aradı. “Uçak yarım saate yola çıkacak. Bilgin olsun.” “Eyvallah.” “Buraya geldiğine ve işin bittiğinde seninle konuşacağız.” “Bakarız.” Alana vardıklarında beklemeye başladılar. Alandaki durumu hallettiklerinde ise uçağın inip için kule ile görüşmesi sonrası uygunluk oluşturuldu ve indi. Uçağa bindiklerinde ise Dağhan hemen üzerini değiştirdi. Jilet gibi başttan ayağa siyah giyindiğinde sadece yakasındaki mendili kırık beyazdı. Tek renk mendili ve gözlerine aitti. Uçak kalkıp İstanbul’a indiğinde ise onu alanının dışında neredeyse bir ordu bekliyordu. Zırhlı araçlara geçtiklerinde istikametleri Cengiz’in çöktüğü kumarhaneydi. Arabalar sıralı bir şekilde büyük ve etrafı duvarlarla çevrili eski eski binanın önüne geldiğinde korumalar indi. Etten bir duvar ördüklerinde ise Dağhan çıkıp hem belindeki silahı düzeltti hem de ceketini. Yürümeye başladığında adamlar da onunla ilerliyordu. Büyük demir kapıdan geçtiğinde Cengiz’in adamları silahlarını doğrulttu ama Dağhan’ın adamları kalabalıktı. Üstelik onlara yolda katılan araçlarda vardı. Binanın girişinde ise durup eskitilmiş kapıyla bakıştı. Cengiz'in adamları birbirine bakıyor ellerinde silah öylece duruyorlardı. Dağhan hiç zorlanmadan belinden silahını çıkardı ve kapının kilidine ateş etti. Ardından ayağı ile tekme attığında kapı açıldı. Kendi korumaları diğer adamların ellerinden çoktan silahları almıştı. Eski bina içinde yürürken yerdeki döşemede ayakkabısının sesi çıkıyordu. Heybeti ile bastığı yeri titretiyordu resmen ve yanındaki Serkan ve diğer tarafındaki adamı Ali her an saldırı olacakmış gibi tetikteydi. Önlerine çıkan çiftli kapıyı ittiğinde önüne çıkan merdivenleri indi. O sırada bir sigara yakmış içe içe iniyordu. Dışarıdan eski olabilirdi ama bir kat aşağıya yani bodruma indiğinde ortam yeniydi. Orada var olan gümüş renkli üzerinde aslan işlemeli kapının sağında ve solunda duran iri yarı korumalar kaşlarını çatmış bakıyorlardı. Tek kaşı havalanan Dağhan lacivertlerindeki acımasız bakışla ikisini de süzdü. Serkan'a dönüp “Bunlar hep protein tozuyla şişiyor. Sonra da gelip buralarda millete sözde korumalık yapıyor. Ama aslında küçük birer kanişten daha az tehlikeliler.” dediğinde biri silahına sarıldı. Ona silah çekecek olan adama hiç bakmadı ama belindeki kendi parlak demirini çıkardığında adamı başından vurdu. Diğeri bir adım geri çekilirken omuz silken Dağhan ayakta olanı işaret etti. “Bak, ne dedim? Arkadaşını vurdum herif gık demeden geri çekildi. Şimdi gel böyle adamlara güven rahatça kıçını yay işinde dur. Götünden kan alırlar böyle korumaların olsa. Cengiz bunu anlayamamış ki kapıya koymuş.” Sözleri biterken öbür adamın da kafasına sıktı. Dışarıdan içeriye ses gitmiyordu. Yalıtım yaptırmıştı. Üstelik sadece ses değil duvarlar kurşun da geçirmiyordu. Resmen demirden bir kutu gibiydi ama geniştiği büyük bir kutu. Öldürdüğü adamları kenara çektiklerinde bu defa aslanlı kapıyı açtı. Ortamın ışığı, insanların keyifli halleri masalarda dönen çarklar resmen insanın suratına çarpıyordu. Kendi kurduğu düzenin üzerine konan herifi büyük poker masasında gördüğünde o tarafa doğru yürümeye başladı. Kalabalık olduğu için geldiğini anlamamış olan Cengiz ise hemen dizinde oturan genç kızla gülüyordu. Dağhan'ı fark eden adamlar hemen patronlarının yanına koşarken genç adam oldukça sakindi. Ellenin birini cebine sokmuş diğerinde ise yaktığı sigarası vardı. Başını sol omuzuna yatırıp acımasızca dudağının kıyısını yukarı kıvırdı. “Selam Cengiz. Nasıl gidiyor bakalım. Kazanabiliyor musun?” Ona bakan lavicertlerin ağırlığı altında kucağındaki kızı geri itti ve kalktı. “Sen.” “Evet ben.” “Demek geldin.” “Hadi ama Cengiz. Arkana aldığın o manukyan çocuklarıyla gerçekten beni geçebileceğini mi sandın ya da meydan okuyabileceğini? Bu kadar da gerizekalı olamazsın.” Adamın renginin kaçması ile “Dur ya sen o kadar gerizekalısın. Yoksa yaptığın piçliğin başka bir açıklaması olamaz.” dedi. Herkes susmuş masalarda dönen aletler durmuş nefes bile almıyordu kimse çünkü İstanbul’un Aslanı konuşuyordu. Dağhan kendinden en az on beş yaş büyük adamın karşısına geçtiğinde kaşları çatıldı. Birden gök gibi gürledi. “Lan sen benim mekanıma çökerken bu adam gelir beni siker demedin mi orospu çocuğu!” Cengiz etrafına bakıyor diğer iki adamın korumalarından yardım bekliyordu. Oysa kimse elini silahına atmamıştı bile değil karşılık vermek atak yapmak. Cevap alamadıkça deliriyordu. Gözlerini kıstı. Siniri hat sefhaya çıkarken içindeki aslan ortaya çıktı. Adama öyle bir kafa attı ki yere düştüğünde iki tane dişini kırmıştı. Gözlerinde resmen ateş yanarken eğildi ve yakasından tutup yeniden kaldırdı. “Lan sik kafası. Aylardır uğraşıyorsun bana zarar vermek için bende diyorum ki yapma. Ben fazla sabırlı bir adam değilim. Sikerim belanı gebetirim. Ama sen ne yapıyorsun? İki tane pezevengin gazıyla geliyorsun benim mekanıma çöküyorsun. Adamlarımı öldürüyorsun. Ben şimdi seni sikmeden bırakır mıyım?” Bağırıyor, küfrediyor adama yumruklarını sürekli geçiriyordu. Ayağa kalktığında yüzüne dahi kan sıçramıştı. Korku ile ona bakanlara “Siktirin gidin lan!” dediğinde herkes çıktı. Kurpiyerler daki gitti. Ali'ye “Benzin getir. Dışarıdaki piçleri de tıkın buraya.” diye emir verdi. Koltuklardan birine oturdu. Elini uzattığında verilen ıslak mendille sildi. Yüzündeki kana dokunmadı. Bu onu vahşi ve affetmez bir yapıda gösteriyordu. Birkaç dakika içinde kapıdaki adamlar, öldürdüğü korumaların cesetleri ve kurpiyerler arasındaki Cengiz’in yalakaları kumarhanenin ortasındaydı. Cengiz yerde kımıldanıyor ama kırılan kaburgalarıyla kolu ile bir şey yapamıyordu. Boynunu oynattı. Telefonu çıkardığında Sado’yu aradı. O açınca “Bekle lan” değip bu defa Recai’yi aradı. İkisi de ekran da yan yana geldiğinde önce yerdeki Cengiz’i gösterdi. Ardından korumaları ve kurpiyerleri. “İyi bakın. Eceli gelen itin sonu bu. Sıra sizde. Ananızın amına da kaçsanız benden kurtulamayacaksınız. Anladınız mı? Bu arada kapamayın. Götünü kaldırdığınız adamın sonunu izleyin ki kendi sonunuzu görün.” Kalktı. Küçük benzin bidonunu açıp önce yerdeki adamın üzerine sonra da ortaya yere çökmüş adamların üzerine dökdü. Kaçmak isteyenleri sadece tekmeleri ile yere yıkarken işine devam etti. Kapının önünde durduğunda ise son kez yerdeki üzeri benzin olmuş bedenlere baktı. Telefonun ekranına döndüğünde ise yüzündeki o ifade ölümün resmedilmiş haliydi. “Kaçın. Kaçabildiğiniz kadar uzağa kaçın. İsterseniz bok kuyularına saklanın. Sizin de sonunuz bu olacak.” Çakmağını çıkardı ama sonradan “Bunlar için fazla kaliteli. Bir kibrit getirin” dediğinde Serkan kibrit kutusunu uzattı. Telefonu Ali’ye verdiğinde boynunu kütletti ve “Yapma, affet, bağışla bizi” diye bağıranların üzerinde çaktığı kibriti fırlattı. İnsanlar yanmaya başladığında ise “Kapıyı kapatın. Sönene kadar da bekleyin ve burayı temizleyin” deyip telefonu kapadı. Sado ve Recai resmen kül gibi olmuş götleri deyim yerindeyse üç buçuk atmıştı. Dağhan mekandan çıktığında demirden çevrili odada canlı canlı insanlar yanıp küle dönmüştü. Arabaya bindiğinde adamına “O iki piçin attığı her adımı yediği içtiği yatağına aldığına kadar her şeyi bilmek istiyorum. Sabahına da masaya toplayın. Geri dönmeden herkese kendimi yeniden hatırlatmam gerekecek.” Dediğinde aldığı sadece “Emrin olur abi” oldu. Araba hareket ettiğinde abisini aradı. “Nerdesin?” “Eve geçiyorum. Sende oraya gel.” “Benim evde konuşalım.” “Dağhan. Benim sınırlarımı zorlama istersen. Eve gel diyorsam eve gel.” Burnundan soluğunu bırakan adam “Tamam” deyip kapadı ve bir sigara yaktı. Dışarıdaki herkese aslandı. Acımasızdı ve gözünü kırpmadan bir oda dolusu adamı cayır cayır yakıyordu ama ailesi onun için başka bir konumdaydı. Aile evine geldiğinde büyük kapı onlar için açıldı. Ağaçlarla dolu yoldan geçip evin geniş bahçesine ulaştıklarında kapının önünde arabalar durdu. Dağhan sakin bir şekilde inip ceketini ve üzerindeki kabanını düzelttiğinde kapı açıldı. Koşarak üzerine atlayan kişi en küçükleri Nare’ydi. Arkasından ikinci kız kardeşi Melike kendini göderdi. İkisi de aynı anda “Abiğğ” diye bağırmıştı. İkisini de bir kartalın yavrusunu kanatları altına aldığı gibi kanatları altına alıp sıkıca kucakladı. Melike geri çekilip “Abi sen benzin kokuyorsun” dediğinde Nare de yüzünü buruşturup “Evet abi. Az daha sarılırsam yanımda biri kibrit yaktığında alev alabilirim.” Derken göz deviren adam “Hoş buldum kızlar” dedi. Kapıda beliren Hümeyra Hanım öylece oğlunu izliyordu. Kızlarla içeri giren adam annesinin elini öptü. “Hoş geldin oğlum.” “Hoş buldum anne.” “Herkes seni bekliyordu.” “Biraz daha bekleyecekler anne ben bir duş alıp üzerimi değiştireyim.” “Tamam oğlum.” Genç adam salonda oturan abilerine ve babasına selam verdi. Bu evdeki odasına çıktığında hemen yıkandı ve üzerine siyah kot beyaz ve lacivert çizgili bir ince kazak giyip aşağıya indi. Salonda kendine ait tekli koltuğa oturduğunda babası Tarık büyük abisi Taner ve küçük abisi Tamer ona bakıyordu. Her zaman olduğu gibi kardeşi Nare ona kahve yapıp getirdi. hep birlikte oturduklarında ise abisi Taner söze girdi. “Dağhan, sen ne yapıyorsun koçum?” “Ne yapıyormuşum abi?” “Annem bir şeyler anlattı. Hoş o anlatmadan da haberlerin geldi orası ayrı mesele.” “Eee? Biliyorsanız neden soruyorsunuz hala?” Babası “Oğlum. Bu zamana kadar hiçbir kararına ses etmedik. Bulaştığın karanlık işlerde bile elimizden geldiğince yardım ettik ama şimdiki kararını sorguluyorum.” Derken sesi ciddiydi. “Neden baba?” “Çünkü oğlum yapmak istediğin ya da takıntı yaptığın şey bir iş değil boşanmış senden beş yaş büyük kocaman oğlu olan bir kadın.” “Yani?” Bu defa Tamer lafa girdi. “Oğlum. Hala yani diyorsun. Bu işin olmayacağını mantığının alması lazım biliyorsun değil mi?” Dağhan kaşlarını çatarken öne doğru eğildi ve ellerini birbirine geçirip burnundan soluk alıp bırakırken abisine bakarak “Neden olmuyor onu bana bir anlatsana?” diye sordu. Sesi sert duruşu katıydı. Hümeysa Hanım gerginlik çıkmasın diye sakince konuşmaya çalıştı. “Yapma oğlum. Biz seni biliyoruz. sen kendini biliyorsun. O kadınla olur mu hiç? Yaş aranızda sorun olur. Evliliği, oğlu, eski kocası ailesi çevresi derken içinden çıkılmaz bir hal alır durum ve bu seni bir süre sonra sıkar. Bıraktığında istemediğinde o kadına da yazık değil mi? Senden sonra toparlanabilir mi?” Annesine inanamayan gözlerle baktı. Ruhu daralmıştı. Çoktan Ceylan’ı ve yanında eriştiği huzuru özlemiş arar olmuştu. “Anne, sende babamdan yaş olarak büyüksün. Kaldı ki sizin neden bu kadar karşı çıktığınızı anlamıyorum. Ben bu eve elinden tutup yirmi yaşında bir kızı da getirebilirdim. O zaman bana tutup senden dokuz yaş küçük olmaz diyecek miydiniz? Ne olmuş yanı o büyükse? Yan yana geldiğimiz de benden küçük duruyor üstelik minyon tipli iyi kalpli ve savaşçı bir kadın. Evlenip ayrılmış olması kusur mu? Ben de aynı şeyleri yaşayabilirdim o zaman evlenmek istediğim kişi sen duşsun boşanmışsın olmaz dese mantıklı olur mu? Yapmayın Allah aşkına. Ceylan’ın ne yaşı ya da geçmişi benim için sorun değil.” Babası ise “Şimdi değil. İleride bu kadının çocuğu sorun çıkarmayacak mı? Her şeyden önce o bir anne. Oğlu istemiyorum dese senden vazgeçebilir aklın almıyor mu? Çocuk için eski kocası ile sürekli iletişim halinde olaacak o zaman senin için alacak mı onunla konuşmasını. Kim ne derse desin. Benim bu işe rızam yok. Gelin olarak bu kapıdan içeri giremez.” Dediğinde başını sağa sola sallayan adam alaycı bir gülüşle güldü. “Siz kabul etmeyin. Evlenecek olan da onunla yaşayacak olan da benim. Otuz yaşına gelmiş adamım bir şeyleri de düşünüp ona göre hareket edebilirim.” Melike “Abi lütfen. Bizde istemiyoruz o kadını. Hem ne malum paran için senle olmak istemediği. Ülkenin sayılı zenginlerindensin. Tipin de var. Bir kadın daha ne ister ki? ” Dediğinde Nare de başını salladı. Dağhan tek tek kardeşilerinin ve anne babasının yüzüne baktı. “Ben o kadını seviyorum. Öyle laf olsun diye de değil he harbi seviyorum. Saygı duyuyorum. Verdiği var olma savaşında yanında yer almak istiyorum. Üstelik daha benim kim olduğumu bile bilmiyor. Başka birisi sanıyor beni. Paramdan gücümden yapabileceklerimden habersiz. Ama siz tanımak yerine hemen olumsuzluğu karşıma koyuyorsunuz. Bende kabul etmiyorum. Ceylan ile gittiğim yolun sonu evlilik. Bunu bilin ona göre hareket edin.” Taner ayağa kalkıp bağırdı. “Asla olmayacak duydun mu? Hemen o kadından ayrılacaksın İstanbul’a işinin başına döneceksin.” Ayağa kalktığında abisinin önünde dimdik durdu ve “Hiçbir kuvvet beni o kadından ayıramayacak. Ayrıca ailem olmanız verdiğim kararlarda yanımda olmanız gerektiğini gösterir karşımda değil.” Dediği gibi salondan çıktı. Abileri Taner ve Tamer bağırdı. Hümeysa Hanım’ın gözleri dolarken kızlar Ceylan’a karşı şimdiden nefret beslemeye başlamıştı. Aile evinden çıkan Dağhan arabaya geçtiğinde Serkan direksiyondaydı. “Gidelim.” Yola çıktıklarında istikametleri bu defa Selim Karabey’in semtiydi. Çoktan araştırılmış ve her şeyi öğrenilmişti. Semte geldiklerinde genelde takıldığı yarı meyhane yarı kahvehane tarzı mekana giriş yaptılar. Masalardan birine oturdular ve okey takımı istediler. Birer duble de rakı. Yarım saat kadar sonra kapıdan giden Selim’in yanında üç dört arkadaşı vardı. ilk bakışta dişlerini sıkan Dağhan “Orospu çocuğu” derken Serkan, Ali ve korumalardan Naci göz ucu ile adama bakıyordu. Yan masaya oturduklarında Selim telefonla bir şeyler yapıp kulağına götürdü ama sonra sinirle geri masaya bıraktı. “Koduğumun karısı engellemiş.” Değince karşısındaki adam “Hayırdır lan yeni manita yaptın da o mu engelledi” diye sordu. Elini boşver der gibi sallayan adam “Yok lan benim eski karı. Güya kaçtı gitti falan ama oğlan yanımda günün sonunda it gibi geri gelecek. Kaçarı yok.” dedi. “E madem bu kadar çok istiyordun abi niye boşandın evini dağıttın?” “Oğlum papaz her zaman pilav yer mi? Hem ben bunu boşadığımda traktör tekeri gibi şişmandı. Babasının evinde süzülmüş eskisinden de iyi hale gelmiş. Hem annemler artık çekilmiyor. Onu yine kafalarsam da nikahı basarsam evi düzeni kurarım keyfime bakarım. Başka karıya gitsem de bu defa boşanacağım vs diyemez oğlan beni istiyor çünkü. Her türlü bağlarım yani elini kolunu.” “Ne dim abi çok çakalsın.” “Eee ne sandın oğlum. Çarkımı bir kurabilsem gerisi kolay. Karada ölüm yok bana.” “Peki yenge kabul edecek mi?” Önündeki taşları dizen Selim kendinden bir şekilde böbürlendi. Yüzündeki ifade resmen gel beni öldür der gibi sinir bozucu ve orospu çocuğu gibiydi. “Sike sike edecek hem de. Oğlan yanımda diyorum ya. Hem etmeyip de ne yapacak. Ailesi evden atmış küçük kardeşi evledi gelin istemiyor diye. E bende nafaka yollamayacağım çocuk benim yanımda. Hem gittim velayet için dava açtım. Celp eline gidince yüzünün alacağı şekil malum. Ceylan’ın bir kusuru varsa evladı olmadan yapamaz. Boşanırken o yüzden beş kuruş kaptırmdan sıyrıldım ya. Benden sadece velayeti ve çocuğu istedi. Ben de çocukla mı uğraşacağım verdim gitti. Büyüdü şimdi o kadar uğraşmaya gerek yok ya aldım geri yanıma. Anlayacağın ipi elimde. Sıkıysa gelmesin.” Masada olan dörtlü grup gülerken yüzü buruşan Serkan “Hay sikeyim senin ağzının yolunu. Piçe bak.” Diyor ağzının içinden homur homur konuşuyordu. Dağhan kalkıp direkt dalmak istedi ama bahane bulması daha iyiydi. İşin ucu Ceylan’a dokunabilirdi. O nedenle beş dakika kadar sonra yanlarına gelen garson onlara da çay verirken çelme taktı ve iki masa arasına düşüp çayların sağa sola dağılmasını sağladı. İşte cümbüş şimdi başlıyordu. “Dikkat etsene lan senin yüzünden düştü adam!” Ayağa kalkıp gürlemesi ile Selim “Ne diyorsun lan sen? Ben bir şey yapmadım” dese de Dağhan için az önceki duydukları yeterliydi. O nedenle “Siktir git lan piç” değip üzerine atıldı. Araya arkadaşları girmek istese de Serkan’lar onlara engel oluyordu. Kavga başlamıştı başlamasına ama Dağhan Selim’e asla fırsat vermiyor yumrukları peş peşe iniyordu. Selim ise erkeklik yapıp küfredince genç adam için bahaneler çoğalıyordu. Bir ara kaşla göz arasında ellerine ayakları ile vurdu. Parmaklarından kırılma sesi gelirken en azından Ceylan’a yazan ellerini halletmişti. Çenesine ise inen yumruklar adamın dişlerinin dökülmesine yetmişti. Millet zar zor onları ayırırken Dağhan “Sen kimsin de aileme küfrediyorsun lan piç!” diye bağırırken polislerde gelmişti. Önce hastaneye sonra da karakola götürüldüler. Elbette Dağhan’ın beş avukatı oraya gelip duruma el atında Selim ve akradaşlarının yediği dayak yanlarına kar kalmıştı. Karakoldan çıktıklarında kendi evine geçen genç adam üzerini değiştirip mutfağa indi ve dolaptaki hazır yemeklerden biber dolmasını çıkardı. Yanına yoğurt koyup yerken genç kadına mesaj attı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE