11

1313 Kelimeler
Hayatının her bir evresinde yeni bir farkındalığa hizmet eden ruhlar vardır bu dünyada. Acıya zorlanan ruhlardır bunlar. Bilmek zorunda olan, bildikçe de büyümek zorunda olan ruhlardır. Küçük yaşta olgunlaşan ruhlardır... Bunun dışında, büyümemek için insan olmaktan vazgeçenler de az değildir. Benim de içinde bulunduğum bu grupta sadece hayalleriyle yaşamaya çalışanlar yer alır. Ancak diğerlerinden farklı olarak benim tek hayalim, aileme kavuşup mutlu olmaktı. Tabi bunun gerçekleşmesi için önce benim ölmem gerekiyordu. Buna rağmen ölümden korkmam, aileme bunları yapanlardan hesap soramamam, beni yaralayan olaylardan sadece birkaçıydı.. Kanıyordum, ancak yaralarımı saracak kimse yoktu. Kimse kalmamıştı... "Nöbet geçirenler oldu." dediğini duydum Enes'in yorgun bir ses tonuyla. "İki kişi öldü." "Elimizden bir şey gelmez." diyen Aras'ın sesi öyle soğuk, öyle ruhsuz çıkmıştı ki, kemiklerimin sızısı biraz daha arttı. "Sen nasıl oldun?" "Biraz otursam.." diyerek derin bir nefes veren Enes'in karşıdaki koltuğa oturduğunu belli eden gıcırtılar çıkardı. "...kendime gelirim." "Bir tür havale geçiriyoruz sanırım, ilaçlar yüzünden olmalı. Bu geceyi atlatırsak, sorun kalmayacak." "Umarım." "Reine." diye fısıldadım istemsiz olarak. Sanki dudaklarım benimle olan bağlantısını kesmiş, kendi kendine hareket etmişti. "Reine." "Ne?" dediğini duydum Aras'ın. Anlam ermeye çalışıyormuş gibi ilgili çıkmıştı. "Reine." dememle nefesim kesildi. "Rei-ne." "Ne oluyor?" diyerek yanıma gelen Enes'le birlikte Kayra'nın da ayağa kalktığını hissettim. "Nöbet mi geçiriyor? Diğerlerinde de böyle mi oldu?" derken Aras'ın sesinde hafif bir endişe sezdim. "Hayır." diyerek elini alnıma koydu Enes. "Gözleri açık bir şekilde titremeye başlardılar. Sonra da birden hareketleri kesildi ve nabızlarına baktığımda çoktan ölmüşlerdi. Bu diğerlerinden tamamen farklı." O anda tuttuğum tüm ipler kopmuş gibi elimde kalan son duyu organlarımla da iletişimim kesilerek bir akım beni karanlığa sürüklemiş, kafamın içinde çatlamaya devam eden uzay birden parçalara ayrılmıştı. O anda kulaklarım bir anda duymaz oldu, bedenimdeki acı kayboldu. Elimi zar zor kaldırıp kalbimin üzerine koyduğumu hatırlıyorum. Sonrası yoktu. ○●○ Suyun altından çıkmış gibi derin bir nefes alarak gözlerimi açınca bir süre ne olduğunu idrak edemesem de sertçe yutkunup etrafıma bakındım. Bir oturma odasındaydık ve ben yerde yatıyordum. Üzerime ince bir battaniye örtmüş olsalar da buz tutmuş bedenim titrememe neden oluyordu. Arkamdaki şöminede saatler önce söndüğü belli olan soğuk küller vardı, ki bu da odanın neden bu kadar soğuk olduğunu açıklıyordu. Onun dışında, bazı eşyalar dışında oda bomboştu. Oysa buraya getirildiğimde beni bir koltuğa yatırdıklarını hatırlıyordum. Yanımda sırasıyla dizilmiş benim gibi 3 kişi daha olduğunu fark edince duraksadım. Başlarına kadar çekilmiş ince battaniyeler vardı ve hiç hareket etmiyorlardı. Bu durum beni inceden ürkütse de elimi uzatıp yanımdaki bedenin üzerindeki battaniyeyi açıp yüzüne baktım. Siyahî bir kızdı ve teni esmer olmasına rağmen aşırı soluk görünüyordu. Dudakları ve göz altları morarmış ve yüzündeki tüm kan çekilmiş bir şekilde tamamen ölü gibi görünüyordu. Kısaca nabzına bakarak ölmüş olduğundan emin olduktan sonra ayağa kalktım ve sessiz adımlarla kapıya yöneldim. Kıyafetlerim ve ayakkabılarım hala üzerimdeydi ama bıçak ve silahlarım yoktu. Diğerleri hala uyuyor olmalıydı. Aras'ı bulunca çantamın nerede olduğunu sormalıydım. Daha o iğnenin ne halta yaradığını öğrenmem gerekiyordu. Odaları tek tek gezsem de kimseden haber alamadığım gibi bomboş odaları görmem beni iyiden iyiye korkutsa da aldırmamaya çalıştım. Tamam Aras bu aralar biraz sinirli olsa da beni burada bırakıp gidecek bir insan değildi. Evi baştan sona gezsem de ne bir insan vardı, ne de bir eşya. İkinci kez terk edilmenin verdiği acı hisle sarsıldım. Hayır hayır, beni burada bırakmış olamazlardı. Bir şeyi atlıyor olmalıydım. Beni ölüymüş gibi göstererek buradan ayrılacak değillerdi değil mi? Onların kaçmasını sağlayan insandım ben! Kullanılmışlığın verdiği acınası hisler bedenimi ele geçirirken bir süre şokla elimi ağzıma kapatarak duvara yaslandım ve olayı idrak etmeye çalıştım. Gitmişlerdi... Tüm planımı riske atarak onları o merkez denen hapishaneden kurtarmama rağmen, bir avcı gibi giyinerek onların yerine kendimi kurşunların önüne atmama rağmen, ve sırf onların hayatları uğruna katil olmayı göze almışken... Evden sessizce çıkıp bomboş olan sokağa baktım bir süre. Yerde birkaç arabanın teker izleri vardı ve gittikleri yöne bakıp ters tarafa doğru yürümeye başladım. Umursamamalıydım. Onlarla bir bağım artık yoktu. Sinirlenmeme de gerek yoktu, çünkü beni kullanmalarına izin vermekle en başta hatayı yapan bendim. Merkezde senelerce yalnız yaşamıştım, ancak insanın kalabalıkta da yalnız olabileceğini hiç düşünmemiştim. Sevinmeliydim. Bu benim hayata dair ilk tecrübem olmuştu. İnsanlara güvenilmemesi gerektiğini öğrenmiştim... Tahminimce onlar gittikleri yöndeki tüm evleri gezmişlerdi ve geride kalan evlere bakmaya fırsat bulamamışlardı. Avcılar yüzünden zaman kısıtlaması vardı ama tek kişi olduğum için saklanmak benim için çok daha kolay olacaktı. Evlerden ziyade, market gibi yerlere bakmaya başladım. Büyük bir kapalı pazar gibi birçok alışveriş merkezinin toplandığı binayı bulabilirsem kendimi yılın şanslı insanı sayabilirdim. Öyle bir yer bulursam silah, kıyafet, araba ve özellikle de yiyecek konusu benim için tamamen kapanırdı, ki zaten şu anlık önceliğim bunlardan ibaretti. Bir süre sonra aradığım marketi bulamasam da uzun bir yürüyüşün sonunda büyük bir otopark keşfetmiştim. Her türlü araba vardı ve en iyi haber de arabaların çoğu fazla hasar almamış ve kullanılabilir durumdaydı. "Vay anasını avradını... Lan sen gerçek misin?" diyerek hayretle söylenerek gördüğüm koyu gri arabaya doğru yürüdüm. Hayır kesin öldüm ve şu an rüya görüyorum. Bu... Araba... Dehşet!! Araba markalarıyla pek aram olmasa da logosundan Lamborghini olduğu açıkça belliydi. Arkasındaki yazıya baktım. Lamborghini Urus. Araba dehşet verici bir şekilde muhteşemdi. Şoför koltuğu kapısının camı kırık olduğu için elimle içeriden kapıyı açıp ön koltuğa oturdum. Konforlu ve rahat koltuğu bende uçuyormuş gibi bir hissiyat bırakmıştı. Üstteki bölümde, genellikle ruhsat konulan bölümden arabanın yedek anahtarını alıp çalıştırınca içimin gittiği motor sesi kulaklarımı şenlendirdi. Bir araba bu kadar yumuşak ve bu kadar güzel bir ses çıkartabilir miydi ya? Şimdi ilk olarak büyük bir mağaza bulmalıydım. Silah, giyecek ve yiyecek ihtiyacını karşılayabileceğim bir yer olsa yeterdi. Ayrıca bulabilirsem bir de harita çok işime yarardı. Arabayla şehrin buraya biraz uzak bir yerinde büyük bir alış veriş merkezi görünce arabayı kapının önünde durdurdum ve uzanıp torpido gözünü açtım. Islak mendil, cam için bir havlu, kolonyağı, bir sigara paketi ve katlanmış küçük bir harita. En çok haritanın varlığına sevinirken anahtarı alıp arabadan çıktım ve anahtarı deri ceketimi cebine koydum. Markete girip içeride alabileceğim şeylere bakındım bir süre. Bu katta kıyafetler vardı. Erkek reyonundan birkaç kazak ve ceket alıp büyük bir poşete koydum. Poşeti çıkış kapısının yanına bırakıp ilerideki kadın reyonuna yönelirken içimden bir ürperti geçti nedensizce. Sanırım yalnız olmak beni tedirgin ediyordu. Reyonlardaki çoğu eşya talan edilmiş olması benim işimi zorlaştırsa da bedenime uygun olan hemen hemen tüm kıyafetleri poşetledim, ki nereden baksan 4-5 poşet olmuştu. Bulduğum pantolonları da ayrı bir poşete koydum ve gözüme kestirdiğim bir plastik mankene yöneldim. Mankeni üzerindeki asker yeşili montu, beyaz tişörtü ve siyah yırtık pantolonu çıkardım ve hızlıca üzerimdekileri çıkartıp onları giydim. Diğer kıyafetlerimi pek önemsemesem de deri ceketimi yanıma aldım ve içindeki anahtarı montun cebine koyup ceketi poşetlerden birine tıkıştırdım. Tabi kolumdaki yara işimi biraz zorlaştırmıştı ancak kasanın hanında bulduğum bir ilk yardım kutusuyla yaramı dezenfekte ettikten sonra temiz sargı beziyle sararak yarayı daha sağlıklı bir hale getirmeyi başarmıştım. Ardından da biriken 6 poşeti de kapının önündeki diğer poşetin yanına koyup aşağı kata yöneldim. Yeterince kıyafetim vardı ve en azından 2-3 ay boyunca kıyafet sıkıntısı çekmeyecektim. Bir de yiyeceklerden yana şanslı olursam en az 1 ayı yolda geçirebilirdim. Gerçi gideceğim yeri henüz tam olarak kesinleştirmemiştim ama pek yakın bir yer olmayacağı kesindi. Bir alışveriş arabasına tarihi geçmemiş ürünleri koymaya başladım, ki savaşın üzerinden üç sene geçtiğinin bir kanıtı olacak ki, raflarda fazla bir şey yoktu. Birkaç nooddle ve tahıl ürünlerinden başka bir şey bulamamıştım şimdilik. Gerçi yolculukta bu kuru tahıl ürünlerini pişiremezdim ve bana daha fazla konserve türü yiyecek lazımdı. Cips, çerez, kola, çubuk krakerler ve bunun gibi şeylerle arabayı doldurdum. Kasanın olduğu yerde dolaplardan birinde bir silah, bir şok cihazı ve 2 kutu mermi vardı. Hiç düşünmeden onları da yanıma aldım. Bulabildiğim 2 tane 5 kg'lik su şişesini ve 8 tane de küçük su şişesini arabaya koyup kasadan 20-30 tane poşeti alarak alışveriş arabasıyla zorlanarak yukarıya çıktım ve hepsini tek tek bagaja yerleştirdim. Birkaç cips, konserve kutusu ve küçük su şişesini poşetleyip elime aldıktan sonra bagajı kapatıp sürücü koltuğuna yerleştim ve elimdeki poşeti yanımdaki koltuğa bırakıp haritayı elime aldım. Şimdi yapmam gereken tek şey gidecek bir yer bulmaktı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE