Ateşler İçinde Yananlar

1353 Kelimeler
Fidan'ın Anlatımıyla Gece gece duyduğum seslerle, neler oluyor diye odamda çıkıp baktım. Abim ve annem Selvi'nin odasındaydı. Gözlerimi devirecektim ki, aklıma ödevlerim geldi. Abim kızı kucaklamış, banyoya götürüyordu. Annem de peşinden gidince, hemen defterlerimi alıp odama geçtim. Neyse ki hepsini yapmıştı. Sadece İngilizcenin küçük bir kısmı kalmıştı. En azından yarın onunla uğraşmak için sebebim hazırdı. Bu kız Fırat ile aynı evde yaşıyordu. Ben onun için ölürken, bu kız üvey de olsa kardeşi olarak onunla aynı evde yaşamıştı. Okul çıkışlarına gelen Fırat'ın yüzüne bakmıyor, onu görmezden geliyordu. Hahhh ! Fırat'ın dikkatini çekebilmek için ne yaptıysam olmamıştı ama bu yelloz onun yüzüne bile bakmıyordu ! Bugün Dicle'yi bizim evde görünce, aklıma gelenlerle takip ettim. Tahminlerimde yanılmamıştım. Dicle de, annesi de, Selvi'yi sevmiyordu. Dicle'yi okulda görürsem yanıma çekmeye çalışacaktım. Belki o zaman Fırat beni görürdü ! Defterlerimi çantama koyup, banyoya ilerledim. " Anne baygın bu kız. Açmıyor gözlerini. Sen hemen üst baş ayarla, ilçeye hastaneye götürelim. Havale geçirecek kız yoksa ! " diyen abimin sözlerini duydum. Pek de çıt kırıldım çıktı bu kız ! İyi ki bir dereye düştü ! Hemen bir haller, bir nazlar niyazlar ! Kesin şu an uyanıktı ve abimi parmağında oynatmanın zevkini yaşıyordu. Bu görüntüye daha fazla katlanamadım. Annem beni bile görmezden gelmiş, Selvi'ye verilen odaya dalmıştı. Odama girip kapımı kapattım. Ellerimi başımın altına koyarken, hayalimde yine Fırat vardı. Ahh o uzun boyu.. Güçlü kolları... Şahin gibi keskin bakışları... Yeni yeni çıkan sakalları, terleyen bıyıkları... Kalbimin gümbürtüsü susmuyordu. Onu ne zaman düşünsem, karnımda kelebekler uçuşuyordu sanki. Fark etmeden dudaklarım tebessüm eden bir hale geliyordu. Acaba beni sever miydi ? Onunla şu köy meydanında düğünümüz kurulur muydu ? Abim ağa olunca, Fırat'ı da sağ kolu yapardı herhalde... Gözlerim kapanırken, dış kapının sesi kulaklarıma geldi. Geberse de umurumda değildi. O güzelliği hiç hak ediyor muydu acaba ? Keşke yüzü gözü solsa da, kimse yüzüne bakmasa ! . Halil İbrahim'in Anlatımıyla . Arabayı nasıl kullandığımı bile bilmiyordum. Bir de köyün ağası olacaktık ! El kadar kız, konağa geldiği gün hastanelik olmuştu. Bir gece evde yatabilmiş, şimdi hastaneye yetiştirebilmek için gaza basıyordum. Allah da beni kahretsindi... Ne vardı sanki bağrıma basıp ısıtsaydım onu ! Salak gibi onu dinlemiş, o halde peşimde yürümesine izin vermiştim. Bir de yetmezmiş gibi yaralarını göreceğim diye tutturmuş, sırtını açması için onu zorlamıştım. Bir elim direksiyonu sıkarken, diğeri yumruk olmuş direksiyonun üzerine iniyordu. Annem arkaya oturmuş, Selvi'nin başını kucağına koymuştu. " Anne ! Uyanmıyor mu hele ? Ateşi nasıl ? Düşmedi mi hala ? Aç üstünü başını ! Su mu dök, bir şey yap kurbanın olayım ! Gidiyor kız ! " Annem zaten durmuyordu. Kızın yüzünü ıslatıp duruyor, yüzüne üflüyordu. Ama ben de yerimde duramıyordum. " Sen dikkatini yola ver yavrum. Az daha düştü ateşi. Birazdan toparlar kendini. Selvi güçlü kıza benziyor. Elbet toparlayacaktır. Az kaldı haydi oğlum. Sabret. Dua et sen de ! " ' Allah senden alsın, bana versin boncuk göz ! Benim sağlığımda alıp, sana versin ! Senin hastalığını da bana versin ! Allah'ım sen bu kızın günahına sokma bizi. Zaten kırıp incittim gönlünü. Bana dargın gitmesine izin verme. ' İçimden geçen dualarla, hastanenin acil kapısında durdum aceleyle. Arka kapıyı açıp, onu kucağıma aldım. Zaten kuş gibiydi. 2 gündür daha bir süzülmüş geldi gözüme. Mavileri kapanmış, boncukları benden saklanıyordu. Kara kız dedim diye mi yapıyordu yoksa ? Sözdü. Vallahi billahi sözdü ki, bir daha Kara Kız demezdim ! Yeterki iyileşsindi. " Doktor ! Kimse yok mu ? Havale geçirecek kız. Allah'ını seven bir baksın ne olur ! " Boş bulduğum sedyeye Selvi'yi yatırırken, kızarmış yanaklarına içim gitti. Keşke ateşten değil de, utandığından kızarsaydı bu yanaklar. Daha iki iltifat edememiş, utandıramamıştım. Ama el birliğiyle kızı hasta etmeyi başarmıştık... " Kenara çekilin lütfen. Neyi var hastanızın ? " diyen doktor, Selvi'nin gözlerine ışık tutuyor, onu muayene ediyordu. " Sabah dereye düştü. Ateşi var. Havale geçirecekti neredeyse. Banyoya suya soktuk ama kendine gelemedi... " Doktor ateşine de bakmış, sonra bize dönmüştü. Bir kaç ilaç ismi söyleyip hemşirelerden hazırlamasını istedi. " Kimliği nerede kızın ? Giriş yaptırın. Ailesi siz misiniz ? Refakatçi olarak kim kalacak yanında ? " Annem çantasından kimliği çıkarıp doktora gösterdi. " Ben kalırım refakatçi ! " dediğimde, annem elimi tutup sıktı. " Ben annesiyim doktor bey oğlum. Ben kalırım. Halil'im sen girişi yaptır haydi ! " Doğru. Şu an Selvi'nin hiç bir şeyi değildim... Hangi vasıfla yanında kalacaktım ki ? Sıkıntıyla son bir kez Selvi'ye baktım. Kömür karası saçları, beyaz çarşaflı sedyenin üzerine dağılmıştı. Beyaz teni, çarşafın beyazını bile kirli gösterecek kadar temiz ve güzeldi. Al yanakları ise bir çift kirazdan halliceydi. Boncuk gözleri kapanmış olsa da, şu an ne kadar hasta olduğu yüzünden bile anlaşılsa, öyle güzeldi ki... Melekleri bile kıskandıracak kadar güzeldi gözümde... Bir hemşire damar yolu açarken, diğer hemşire de elindeki iğneyi bir kenara koymuş, perdeleri çekiyordu. Onu bırakmak zorunda kalarak, giriş yaptırmaya gittim. Kimliğindeki resmiyle bakıştım. Acaba iğneden korkuyor muydu ? Acilin önünde, zihnimdeki sorularla öylece beklerken, annem geldi. " Ateşi düşmüyor oğlum. Bu gece müşahade altında tutacaklarmış. Sen istersen git yavrum. Selvi'nin durumu hele belli değil. " İçime düşen ateş, sönmek bir yana giderek harlanıyordu. " Ne gitmesi ana ! Kız bu haldeyken, nereye giderim ben ? " Annem kaşlarını çattı. " Ömer'in yanına git işte. Hem bak bakayım yine başı mı belada ? Sesi soluğu çıkmıyor yine bu ara ! Haberi yokken git bir gez dolaş abini ! " Bu kez kaşları çatılan bendim. " Şimdi Ömer'in bekçiliğini yapamam anne ! Kim bilir yine neler yapmıştır. Zaten başım dolu. Bir de onun peşini toplayamam. Hem ben kalırım Selvi'nin yanında. Sen git oğlunun yanına ! Saat hele 9, gidersin bu saatte bir şey olmaz ilçede ! " Ne kadar kararlı olduğumu gören annem, pes etti. " İyi, gözlem odasına alacaklarmış şimdi. Bir şey olursa, ara bana da haber ver. Ömer beni merakta koymasaydı ben de kalırdım ya... O da evladım Halil'im. Evlat kötü de olsa, evlat işte. Atamıyorsun, değiştiremiyorsun... " Başımı sallayıp onu onayladım. " Sen de hemen şuradan taksiye bin. Adrese bıraksın seni ! Eve varınca da haber et bana ! Para var mı yanında ?" diyerek onunla beraber taksiye kadar yürüdüm. Aklım Selvi'deydi. Bir an önce yanına gitmeliydim. Gözünü yalnızken açarsa korkabilirdi. Annemi bindirip el salladım. Koşar adımlarla gözlem odasına girdim. Yeni getirmiş olmalıydılar ki, serumunu demire takıyorlardı. " Üstünü örtmeyin. Ateşi hala var. İğne birazdan etkisini gösterir, düşmeye başlar. Pamuk bıraktım buraya da. Eğer yeniden yükselirse, ıslatıp teninde gezdirin. 1 Saatten önce yeniden ateş düşürücü veremem ! " diyen hemşireye hemen başımı salladım. Hemşire çıkınca, boş gözlem odasında bir Selvi, bir de ben kaldık. Baş başa geçireceğimiz ilk yer, bir hastane odası mı olacaktı ? Kendime hakim olamadan, oturduğum taraftaki elini avucumun içine aldım. Uyanık olsaydı şimdi, bana beni öldürecek gibi bakar, elini çekerdi. Eli sıcacıktı. Hatta yanıyordu. Kederli bir ' off ' çıktı ağzımdan. Onun vücudu yanarken, benim de yüreğim yanıyordu burada... O anasıyla kızına yapacağımı biliyordum ben ! Boncuk gözüme bunları yaşatan, daha beterini yaşayacaktı ! Islatıp geldiğim pamukla ellerini silmeye başladım. Bembeyazdı. Narindi. Küçücüktü. Diğer elimin üstüne koymuş silerken, benim ellerimin onun ellerinin yanında ne kadar büyük kaldığını fark ettim. Ellerini sildikten sonra alnına yöneldim. Ateşten teni parlıyordu. Alnına dokundurduğum pamukla, irkildi. İnleyişi kaçtı dudaklarından. O ' ıhhh ' dedikçe benim içim acıdı. Gözünden damlayan bir damla yaş, şakağına doğru inerken elimdeki pamukla sildim. Biraz sonra bu kez de sayıklamaya başladı. Kısık sesi yüzünden anlayamıyordum. Kulağımı dudaklarına yaklaştırdım. " Defneee ! Defne gitmee ! Sen de bırakma beni... " diyordu. Geri çekilip derin bir nefes aldım. Zaten ilk karşıma çıkışı da, ablası içindi. Bana bile meydan okuyacak kadar çok seviyordu anlaşılan. Peki Selvi onu bu kadar çok seviyorken, Defne nereye gitmişti ? Gerçekten anası gibi, o da sevdiğine mi kaçmıştı ? Ya bu kızı ardında nasıl koymuştu ? Analığıyla kızının yaptıklarını ben bir günde gördüysem, bu kız kör müydü ? Aklıma düşen ihtimalle kalakaldım. Belki de o Fırat denen deyyus kıza iftira atmıştı ? Anasıyla bacısı ona zulmederken, Fırat da bu kıza mı sarkıntılık ediyordu yoksa ? Yoksa Selvi ona sığınıyordu da, bu oğlan mı yanlış anlamıştı ? Allak pullak olmuş zihnimle, bu kez pamuğu ıslatıp kendi tenimde gezdirdim. Düşünüp taşınmalı, doğru olanı bulmalıydım... Bu işin içinde bir iş vardı. . . . . . . Devam edecek...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE