Halil İbrahim'in Anlatımıyla
" Bundan sonra ben de varım Selvi... Belki bana da Kara'm dersin ha ? " Öne doğru yalpalayan başını, son anda yakaladım. Ben kendi kendime konuşuyormuşum anlaşılan !
Başını göğsüme yaslayınca, uyuduğunu fark ettim. Göz kapakları kapanmış, boncuk gözlerini benden sakınmıştı. Başını bir kaç kez göğsüme sürtüp, bir kedi gibi sokuldu.
Göğsüm yanıyordu. Bu kız ayarlarımı alt üst etmeye devam ediyordu... Horlayarak uyuyacak kadar güvenmiş miydi bana ? Bulunduğu yeri yadırgamayacak kadar sevmiş miydi beni ? Yüzüm benden izinsiz, büyükçe gülümsemiş, başım iki yana sallanmıştı.
Atın üzerinde çiftliğe doğru giderken, yolu değiştirdim. Biraz daha uyusun diye elimden gelen ne varsa yapmak istedim. 1 gündür yakınlaştığım bu kız, nedensizce beni huzurlu hissettiriyordu. Onun yanında olmak, her şeye bedeldi sanki.
Karanlık ormanda, atın nal sesleri ve hayvan seslerinden başka da ses yoktu. Tabii bir de Selvi'nin horlama sesleri vardı. Güldüğüm zaman göğsüm hareketleniyor, onu rahatsız ediyordu. Kendimi sıkıyor, gülüşümü engellemeye çalışıyordum.
Oturduğu yerde dönmeye çalışınca, neredeyse attan düşecekti. Bir elimi karnına götürüp sabit kalmasını sağladım. Göbek namına hiç bir şey yoktu. Zayıflıktan ölecekti sanki. Neden bu kadar zayıftı ?
Atın yularını çekip, çiftliğe doğru sürmeye başladım. Daha fazla gecikirsek, çiftlikte laf söz çıkabilirdi. Bahçeye yaklaştığımızda Selvi'yi dürttüm. " Şiiiii ! Boncuk göz ! Geldik hadi kalk ! "
Bir tepki yoktu. Hala uyumaya devam ediyordu. Bir yanağına doğru hafifçe vurmaya başladım. " Uykucu ! Kalk haydi. Bu nasıl derin bir uyku ? Şiiiii ! "
Gözleri aralanınca içime bır sıcaklık yayıldı. 3 sene bir an önce bitmeliydi... Her sabaha onun gözleriyle başlayacaksam, 3 senenin bir an önce bitmesi farz olmuştu.
Beni fark edince, bir anlık refleksle geri çekilmek istedi. Son anda onu tutup durmasını sağladım. Az kalsın düşecekti. " Niyetin ikimizi de attan düşürmekse, buyur devam et boncuk göz ! "
" Ben uyuyakalmışım. Kusura bakma olur mu ? Dün gece de doğru düzgün uyuyamamıştım. " Yüzü şaşkındı. Uyku sersemliği ve şaşkınlığı birleşince çok tatlı olmuştu. Hafifçe başımı salladım ona.
" İnelim hadi. Saat çok geç oldu. Sen sıkı tutun, önce ben ineceğim. Sonra seni alırım. " diyerek yuları onun eline verdim. Ben indikten sonra, ellerimi uzattım. Ancak beni beklemeden inmişti bile.
" Unuttuysan hatırlatayım. Kara benim atım ! Elbette binmeyi de, sürmeyi de, inmeyi de biliyorum ! " dedi. Meydan okuyan gözlerindeki cesaret, beni çekerken yutkundum. Gözlerindeki bakışları, alev ateş gibiydi...
" İyi o zaman. Takip et beni. Kara'yı da diğerlerinin yanına bağlayalım. Orada kalacak bundan sonra. " Ahıra doğru ilerlerken, Selvi'de peşimden gelip beni takip ediyordu.
İki elimde arkamda bileşmiş, bir elimin bileğini, diğeriyle tutuyordum. Ağa yürüyüşünü, babamdan öğrenmiştim.
Ahırda 8 atın kalabileceği yer vardı. Anne ve babamın atları eşti. Onlardan doğan 4 adet kısrak, her birimize hediye edilmişti. Ömer abim kendi atını satmaya kalkınca, onun atını da ben almıştım.
Boşta kalan çok yer vardı. Anne ve babamın atları ölmüştü. Sadece yavruları kalmıştı. Onlar da büyümüş, heybetli birer ata dönüşmüştü.
" Burası Kara'nın yeni evi. " diyerek benim atımın karşısındaki boş yeri, elimle gösterdim. Yüzü gülüyordu. Atının alnını okşamayı hiç bırakmamıştı.
" Kara'mmmm ! Güzel oğlumm. Bak yeni evinde arkadaşlarında varmış ! Güzel güzel anlaşın hemi aslanım. Kimseye kişnemek, ısırmak yok anlaştık mı paşam ! Güzelce karnını doyur sen. Ben yine geleceğim ! "
Onu ne kadar çok sevdiği gözlerinden anlaşılıyordu. Bir gün bana da öyle bakar mıydı ? Bir atı kıskanacağım, hiç aklıma gelmezdi...
" Haydi artık. Annem seni görsün de, nerede kalacağını göstersin. Saat geç oldu. Sabah okulun yok mu senin ? "
Okulu duyduğu an, bakışlarını bana çevirdi. Hızla başını salladı. " Var tabi. Hemen gidelim hadi. " Böyle uyumlu olması ve söz dinlemesi, bakışlarındaki asi tavırlarla ne kadar da zıttı. Ayrıca okuluna da bu kadar önem vermesi, gözümden kaçmamıştı.
Ben önden giderken, o da peşimden geldi yine. " Şu taraftaki müştemilatta, çiftlikte kalan hizmetliler kalıyor. Ahırı gördün zaten. Arka bahçeyle de annem ile yengem birlikte ilgilenir. " diyerek etrafı gösterip tanıttım ona.
Eve girip üst kata çıktık. Annem uyumamış, terasta türk kahvesi içiyordu. " Biz geldik anne. "
" Nerede kaldınız oğlum ? Baban daha fazla bekleyemedi, yatmaya gitti. " Bakışları bir bana, bir Selvi'ye kayıyordu. Karşısına geçip oturduğumda, Selvi hala ayakta bekliyordu.
" Gel kızım sen de geç otur şöyle. Doğru düzgün bir konuşalım seninle. Halil'im sen git yat haydi. Sabah diğer köyden ırgatlar gelecek. Sen karşılar, tarlalara yerleştirirsin. "
Hatice Sultan kibarca beni postalamıştı. Anlaşılan o ki, Selvi'yle özel konuşacaktı. " Haydi o zaman hayırlı geceler. " diyerek yerimden kalktım. İçeri girip kapının köşesinde bekledim. Annemin diyeceklerini, ben de merak etmiştim.
" Bak kızım. Biz bu köyün en önde gelen ailesiyiz. Ablanın yüzünün güzelliğine aldandım, onu oğluma layık buldum. Ama ablan ne yaptı ? Kaçtı gitti ! Sen de ortaya düştün ben evlenirim diye !
Nasıl olacak bu iş ? Sen Fidan'ımla aynı okula gidersin. Yol boyu düşündüm durdum. Okulun da var. Yaşında küçük ! " Sıkıntıyla bir nefes verip bakışlarını Selvi de tutmaya devam etti.
" Ablamın hatasını ben kapattım işte Hatice teyze. Siz kız istemeye geldiniz mi ? Geldiniz. Aldınız mı ? Aldınız. Gerisini konuşmak kimseye düşmez.
Evet, yaşım küçük. Sabahları okuluma giderim, akşama kadar da işinizi görürüm. Anne ve ablam hatalar yapmış olabilir... Sizden tek ricam, beni onların yaptıklarıyla yargılamayın... "
15 yaşındaydı. Ama konuşmaları, hiç bu yaşın konuşmaları değildi. Fidan'dan 3 yaş küçük olsa da, Selvi kardeşimin yanında, daha olgun duruyordu. Aklı gayette başındaydı. Bizimkinin aklı bir karış havadaydı mübarek !
Fidan her şeyden şikayet edip sızlanırken, şımarıkça davranıp herkesi parmağında oynatmaya çalışırken; Bu kız ablasının hatasını üstleniyor, sorumluluğun altına giriyordu.
Kendimi, onu takdir ederken buldum. Ettiği her söz, attığı her bakış, nakış gibi içime işleniyordu. Odama doğru giderken, onların da ayaklandığını duydum. Merdivenlerin kenarında durmuş, dikkat kesilmiştim yeniden. Annem onu Fidan'ın yanındaki odaya doğru götürüyordu.
" Müştemilatta kalman daha uygun olsa da, ileride gelinim olacaksın. O yüzden burada kalman en iyisi. Oğlanların odası üst katta. Oraya sakın ola çıkma. Bu katta da Fidan ve biz kalıyoruz. Burası senin odan. Yapacağın işleri yarın okuldan gelince de konuşuruz. Haydi Allah rahatlık versin... "
Annem sözlerini bitirmiş, odasına dönüyordu. Ben de kendi odama geçtim. İçimde tarifsiz bir heyecan vardı. Sabah onunla bakıştıktan sonra, gecesine aynı evde kalmak... Mutlu etmişti beni.
Gözlerim kapanırken elim, başını yasladığı göğsüme dayandı. Tam kalbimin üstündeki başı, kalbimin ritimlerini hızlandırmıştı. Bunca zaman beni bu kadar mutlu eden bir başka şey daha yoktu. Huzurla uykuya daldım.
.
*********
.
" Siz patates tarlasına geçin. Siz de buğdaylara geçin. Ben buralarda olacağım. Bir sorunu bir derdi olan, gelsin yanıma. Yevmiyelerinizi iş bitince alacaksınız ! "
Çalışacak olan ırgatları yerlerine gönderip şemsiyenin altındaki sandalyeme oturdum.
Sabah kahvaltısında Selvi herkesle tanışmış, ev halkına da durum anlatılmıştı. Mustafa abim de, yengem de Selvi'yi güler yüzle karşılamışlardı.
Fidan ile birlikte okula giderlerken, aralarındaki mesafe dikkatimi çekti. Anlaşılan o ki, Fidan kendini yükseklerde görmeye devam ediyordu. Onunla konuşmalı, Selvi'ye karşı daha ılımlı yaklaşmasını tembihlemeliydim.
Selvi 3 sene sonra onun yengesi olacaktı. Şimdiden daha özenli davranmalı, müstakbel karıma karşı saygısızlık yapmamalıydı...
Güneş batmaya yakın, ırgatların yevmiyelerini dağıttım. Köye giden yola düşüp, atım Yıldız'ın üstüne atladım. Gece gördüğüm rüya aklıma geldince gülümsemeden duramadım.
Telli duvaklı gelinim olmuş Selvi, ne de güzeldi... Duvağını kaldırıp alnına bir öpücük bıraktığım sırada, tıpkı atına gülümsediği gibi gülümsemişti bana. Bana bakan bakışlarında bu kez meydan okuma değil, sevgi vardı...
Köyün girişine yakın olan dere kenarına, oğlanlar oturmuş konuşuyorlardı. Seslerini duyunca gördüğüm rüyanın sahneleri dağıldı.
" Tabii oğlum ! Anası ne ki kızları ne olsun ? Bir tanesi sevdiğine kaçtı. Öbürü zaten yıllardır koynuma girmek için zor ediyordu. En son dedim ki, ' Bak Selvi ! Ben senin abinim. Öz olmasak da, bu böyle ! Bir daha bu tarz hareketlerini görürsem, babana derim seni ' "
Selvi'nin içinde geçtiği bir cümle nasıl böyle aşağılıkça olabilirdi ! Atın üzerinden bir hışımla inip onlara yaklaştım. Konuşan oğlanı yakasından tutup ayağa kaldırdım.
" Bir de bana de bakayım ne olduğunu ? Dağılın lan siz de ! " Göğsüm körüklü gibi inip kalkıyor, dişlerim kırılacak kadar sıkışıyordu. Bu çocuk Selvi'yi istemeye gittiğimiz gece evde olan oğlandı.
" Gerçekleri mi duymak istiyorsun ? Çek ellerini de anlatayım o zaman ağam ! " ellerimi iten ellerinden nefret ettim.
Bir adım geri çekilip yumruk yaptığım ellerimle ona baktım. " Anlat ulan ! Sen kimsin de Selvi'yi diline doluyorsun ? "
Yakasını düzeltip, bozulmuş olan yüzüyle baktı. " Ben onun abisiyim. Ama anasına çekmiş olacak ki; ne ar var, ne de namus !
Güya Defne'yi isteyecektiniz ? Hani nerede ? Koydu kaçtı, ardına bile bakmadı. Şehirde sevdiği varmış ! Onunla el ele kaçarken görmüş millet !
Ön ayak nereye, arka ayak oraya Kara Ağaaa ! O Selvi, senin kara kaşına kara gözüne mi geldi sana ? Kim 3 yıl hizmetçi olmayı kabul eder de, baba evini terk eder ? Hiç aklın alıyor mu senin bu işi ? "
Bir yılanın zehrinin kana karışması gibi, zehirli sözleri kanıma karışıyordu. Selvi'ye karşı köpüren duygularım, bu acı sözlerle taşmış, netice de hayal kırıklığı bırakmıştı...
" Diyemediğim çok şey vardır da, ar ederim anlatmaya ! Var gerisini sen düşün. Onu babasına söyleyeceğim diye korkup kaçtı da, öyle vardı sana. Sen de kendine dikkat edesin. Ben senin yerinde olsam, eve geri yollardım onu.
Bugün değilse de, yarın başını önüne eğdirecek. Fırat dediydi dersin ağam. Öyle karım olacağına, bin tane düşmanım olsun yeğdir ! Benden demesi. Haydi eyvallah... "
Kalbim sıkışıyordu. Sözleri doğru muydu ? Sabahına evlilik düşmanı gibi konuşmuş, akşamına ben evlenirim diye ortaya düşmüştü.
Üstelik daha kiminle evleneceğini bile bilmiyordu ! Demek ki, gerçekten evlenme niyeti yoktu ! Kaçacaktı ablası gibi !
Hahhhh ! Ne büyük hayal kırıklığı ama... Bir de dün gece rüyamda telli duvaklı görmüştüm onu. Arsız namussuz biri miydi gerçekten ? Öz olmasa da, Fırat onun abisiydi. Ona nasıl... Aklımdan geçenler, beni katil edebilecek raddedeydi.
Zaten evdeki kızla anası da, Selvi'den için kaçar dememiş miydi ? Atıma atlayıp hızla eve sürdüm. Beni o boncuk gözleriyle büyülemişti ama benim gözüm erken açılmıştı. Bunların hepsini ona soracaktım !
.
.
.
.
.
.
Devam edecek...