Έλα, Ella.
?
Persephone, başına örttüğü kumaşı tutarak, çadırın içine adımladı. Kapının önünde duran kadını umursamadan hızla içeri girdi. Şehrin gürültüsünde uzak olan sessiz çadırın içine bakındı. Etraftaki çeşit çeşit otlara bakınarak, başındaki örtüyü sıyırdı.
Omuzlarına düşen kumaşı umursamadan tezgah başında, ilaç yapan kadına çevirdi bakışlarını. Bu o kadındı, oğlunun olacağını söyleyen kadın.
"Sen!" diye fısıldadı Persephone. Kadın başını kaldırmadan yaptığı karışıma bir tutam ot attı. "Sizi buraya getiren nedir tanrıçam?" Persephone onun nasıl bildiğini düşünse de vazgeçti. Kaşlarını çatarak kadına yaklaştı.
"Bana söylediğiniz şeyleri hatırlıyor musunuz?" Kadının dudaklarında küçük bir tebessüm oluştuğunda, elindeki malzemeleri bıraktı. "Unutmadım, kehanetin gerçekleşmesine çok az kaldı."
"Ne kehaneti?"
"Size anlattığım kehanet! Kız çok yakın bir zamanda doğacak." Persephone'nin kafası karışmıştı. Bu kadın hangi kehanetten bahsediyordu. "Sen bana kehanetten söz etmedin. Hem hangi kız?"
"Oğlunuz doğdu değil mi?" Kadın tezgahın arkasından süzülerek Persephone'nin yanına yaklaştı. Sorduğu soruları görmezden gelerek karşısında duran kızıl kadına baktı. "Evet!"
"Herhangi bir iz yok değil mi vücudunda?" Persephone başını iki yana salladı. Oğlunun bedeninde hiçbir şey yoktu. Ama kadının dediği gibi karanlık bir gecede doğmuştu oğlu. "Yakın zamanda kulağının arkasında bir iz belirecek."
"Neyin izi?"
"Mührün izi. Ölümlü bir kadın, Basil'in mühürleneceği kızı taşıyacak. O kız dünyaya gözünü açtığında bedenine bir iz işlenecek."
"Peki o kız nasıl doğmaz? Bana aynı gün doğacaklarını söylemiştin?" Kadın başını dalgınlıkla sallayıp, onu onayladı. "Kader örmüş ağlarını. O kız doğacak! Buradaki zaman ile oradaki zaman bir değil."
"Peki o kız? O bir ölümlü ise oğlum ile nasıl birleşecekler?" Kız ölümlü ise ölecekti sonunda. Persephone ölümlü bir kıza oğlunu bağlandıramazdı. "Kader ağlarını örecek! O kız bir ölümlü olacak, ta ki Basil tenine dokunduğunda kan kana karışacak. Ölümlü bir canlı, ölümsüz bir tanrıça olacak."
"O kız nerede?" Persephone aklına ilk gelen soruyu sordu. O kızı bulursa, güvende tutabilirdi. Doğmamış olabilirdi belki ama yerini bilse onun için yine de kardı. "O kızı siz bulamazsınız."
"Bu ne demek?"
"O kız, Basil'in karşına çıkacak! Ella, Basil'e aşık değil! Basil'in onu kendine mühürlemesi gerekecek. Yani kader onların hayatını işleyecek. Siz değil!"
Ella, periler gibi güzel olan, tanrıça. Şifacı o kızı görebiliyordu. Şifacı her şeyi görebiliyordu. Gerçekten bir tanrıça gibi.
Peri gibi.
Basil'in mührü.
?
"Bu kızı ne yapalım?"
Adamın bakışları yerde ki kıza kaydı. Üzerindeki beyaz elbise, çamurdan ve birikintiden kararmış, kir içinde kalmıştı. Bacakları toprağa bulanmış nur gibi beyaz olan bedeni kaybolmuştu. Elbise paramparça haldeydi. Narin bilekleri zinvire hapsolmuş, güzel tenini kızartmıştı.
Max kıza bakarak, iç çekti. Çirkin bir şeydir diye düşündü. Saçları yüzünün önüne dökülen kıza bakarak tısladı. "Ares'e götürün. Bize yardım etti! Ziyafeti de o çeksin!"
Asker başını sallayıp, kıza doğru uzandı. Yumuşak olmaya bir hareketle kızı çektiğinde, yaralar ile kaplı dizleri sürtündü yere. Ella dudaklarını birbirine bastırarak, inlemesini önledi. Bu canileri öldürecekti! Onların kendisine acımasına asla izin veremezdi!
Adamın kolunu sertçe çekiştirmesiyle, yerden kalktı. İnce bilekleri zincirlere hapsolmuştu. Zincir tenini çizmiş, kızartmış ve şişirmişti. Yüzü çamur içinde kalmış bedeni toprağa bulanmıştı. Ayakları titreyerek, yürürken dudakları titremeye başladı.
Yorgundu.
Hem de çok.
Dışarı çıktıklarında yüzüne vuran soğuk hava ile titredi Ella. Dişleri birbirlerine çarptığında adam onu zorla yürütmeye çalışıyordu. Ayakları çıplaktı. Elbisenin askısı düştüğünde omuzları, bacakları çıplaktı. Kimsenin aklına gelmezdi küçük kız.
Gerçi bir köle nasıl akıllarına gelsin?
"Geç içeri!" Adamın sinirle sarf ettiği cümleler ile Ella ilerlemeye devam etti. Önünde askerlerin beklediği çadıra bakarak, korkuyla kesik kesik nefes aldı. Bacakları geri gitmek istese de öyle bir şansı yoktu. Gök şiddetle gürlediğinde çadırdan içeri girdiler. Soğuk bedenini karşılan sıcak hava ile biraz olsun rahatladı Ella.
"Gel!" Adamın onu çekiştirmesiyle gözlerini devirdi. Büyük yuvarlak bir ağacın gövdesine benzeyen kolona geldiklerinde adam kıza uzandı. Zinciri tutarak, kalın gövdeye doladı. Sertçe çektiğinde Ella öne doğru savruldu.
Asker zinciri sıkıca bağladığında, kıza doğru döndü. Gözleri kızı baştan aşağı süzdüğünde yüzünü buruşturdu. "Gelen adama iyi davran! Yoksa öldürürüm seni!" Öfkesini savurarak, arkasına bakmadan hızlı adımlarla çıktı çadırdan.
?
"Amca?" Basil Ares'e bakarak, kaşlarını çattı. Her daim sert duran yüzü, soğuk hava ile kaskatı kesilmişti. Şahin gibi keskin gözleri bir avcı gibi süzüyordu Ares'i.
"Ah, Basil!"
"Neden buradasın?" Basil amcasının çadırına doğru baktı. Büyük bir savaştan çıkmışlardı ve dinlenmek istiyordu ama Ares'in buna izin vereceğini sanmıyordu. "Ben gidiyorum!"
"Nereye?"
"Olimpos'a gitmem gerek! Sen bu gece burada kal! Yarın askerler ile şehri gezdikten sonra gelirsin. Gitme!"
"Gitmem gerek!"
"Gitme dedim Basil! Çadırımda konukla, senin için oldukça rahat. Olimpos'a gitmem gerekiyor." Basil dişlerini sıkıca birbirine bastırarak, yanaklarının çukurlaşmasını sağladı. Emrivakiden nefret ederdi ama Ares'i severdi. Başkası olsa öldürmüştü onu ancak amcasıydı işte!
"Tamam, yarın dönerim!" Basil amcasına bir kez daha bakmadan çadıra doğru ilerledi. Ares Basil'in arkasından bakarak, dudaklarını kıvırdı. Hades'in kopyasıydı bu adam!
?
Ella, gözlerini büyük çadırda dolaştırarak dizlerini kendine çekti. Sert zeminden uyuşan poposu rahatsız ediyordu. Büyük kürklerle kaplı yumuşak yatağa bakarak sırtını gerdi. Orada uyuma şansı olsaydı keşke. Ama ömrü boyunca öyle yataklarda uyuyamamıştı.
Çadırın önünde duyduğu seslerle korkuyla sırtını arkasındaki kolona verdi. Ellerini dizlerine dolayıp, başını eğdi. Küçük bedenini daha küçük hale getirdiğinde çadırın önündeki sesler artmaya başladı. Ella'nın yüreği son çırpınışlarını veren bir kuş gibi kanat çırpıyordu.
İçeri giren adım seslerini işitse de kafasını kaldırıp, bakmadı.
Basil, örtüyü sıyırarak, çadırın içine adımladı. Sinirle sert bir soluk çekerek, gergin bedenini oynatmaya çalıştı. Tüm gün savaşmıştı. Bazı yaralar alsa da o bir tanrıydı. Ona bir şey olmazdı. İçeriye doğru ilerleyerek direk kovanın içindeki suya ilerledi.
Kirli, nasırlı ellerini suyun içine daldırarak, avuçladı. Suyu sertçe yüzüne çarptığında küçük bir ses duydu. Kaşları çatılarak, kulakları kabardığında gözlerini odada dolaştırdı. Ellerini masanın kenarına koyarak, yasladı.
"Hık!" Çadırın içinde yeniden yankılanan küçük sesle odaya dikkatle baktı. O sırada gördü onu. Gözlerine ilk önce zincir değdi. Bakışları süzülerek, aşağı doğru indiğinde küçük bedeni gördü Basil. Kaşları derince çatılırken, dudakları aralandı. Üzerinde kirli beyaz bir elbise vardı. Sarı, siyah saçları kirli bir şekilde ellerini dizlerine bağlamıştı.
Küçük bir çocuk, diye düşündü.
Ella, ellerini dudaklarına yaslamış gözlerini irice aralamıştı. Gerildiğinden ve heyecandan hıçkırık tutmuştu onu. Ellerini dudaklarına yaslasa da geçmemişti bir türlü. Odada birinin varlığını hissediyordu ama başını kaldırıp, bakmamıştı.
"Kimsin sen?" Sert ve gür bir ses duyduğunda Ella, irkildi. Tok ses kulaklarına ulaştığında kendisine doğru gelen adımları duydu.
"Kimsin sen çocuk?"
Çocuk?
İyi diye düşündü Ella, çocuk olarak bilse onu dokunmazdı belki?
Basil kendisine cevap vermediği için çocuğa doğru bir adım attı. Bir çocukla uğraşacak vakti yoktu. Rahatlamaya ihtiyacı vardı, sinirden köpürmüştü bedeni. Bu çocuk onun sinir uçları ile oynuyordu. "Sana dedim!"
Gür ses ile korkudan ellerini çekti dudaklarından. Dudaklarına ulaşan küçük bir hıçkırık sesi odada yankılandı. Saçları yüzüne yapıştığından hiçbir şey göremiyordu. "Ella, ben." Basil duyduğuna emin olamadı. Bu ses çok cılız ve kısıktı. Haklıyım, bu bir çocuk dedi kendi kendine.
"Adını sormadım! Ne arıyorsun burada?" Ella içine kalan gücü ile bir nefes çekip, başını kaldırdı. Parmaklarını yüzüne yapışan saçları çekmek için kullandı. Hareket ettiğinden zincirin sesi duyulurken, gözlerini karşısındaki bedene çevirdi. Gözlerini adamın bedenine eğdirmeden yüzüne çıkardı.
Göz göze geldiler.
Basil yutkunacağı sırada, gördüğü gözlerle ne yapacağını şaşırdı. Dudakları aralanırken, bu gözlerin gerçek olmamasını umdu. Kızın küçük yüzünü inceledi. İnce kaşları, şakaklarına doğru süzülüyordu. Gür kirpiklerinin altından kendisine bakan yeşil gözleri inceledi. Göz bebeği büyürken, kızın şaşkın bakışlarının esiri oldu. Üst dudağına nazaran kalın dudakları vardı. Yanaklarında ki küçük benler yüzündeki pislikten dolayı pek görünmüyordu.
Ama Basil görebildi, gözleri kartalın gözleri gibiydi. Kızın küçük çıkık çenesine bakıp, aşağı doğru indirdi bakışlarını. Yırtık elbise üzerinde emanet gibi duruyordu. Bir askısı omuzlarından aşağı doğru inmişti. Kolları ve açıkta kalan bacakları kir içindeydi.
Basil içine doğan duyguya anlam veremedi. Yerinde rahatsızca kıpırdanarak, ilk defa o saniye gözlerini kırptı. Yutkunup, gözlerini kızın bileklerine düşürdü. Kalbine doğru akan ılık bir şeyi hissetti. Gözleri kızın açıkta olan bacaklarına ve göğüslerine değdiğinde hızla çekti gözlerini.
Bu kız, kesinlikle çocuk değildi.
Bacak arasına doğru inen küçük sancı ile kendine şaşırdı. İlk defa bir kadına, kıza ilgi duyuyordu. Normalde bunu yapmasına gerek yoktu. Kadınlar onunla olmak için can atarlardı, Basil hepsini görmezden gelirdi.
Şimdi ise küçük bir kıza mı ilgi duyuyordu?
Ella kendisine bakan adamı inceledi. Gözleri kahverengi değildi, koyu kahverengi değildi. Onun gözleri siyahtı; zifiri karanlık gibi.
Ella adamın kalın kaşlarını inceleyerek, siyah olduğundan emin olduğu gözlere baktı. Adamın bakışlarının bedeninde gezindiğini görse de umursamadı. Kendini kasmaktan çukurlaşan yanakları, kısa burnu ve dudakları arasına uzanan sakal ve bıyıkları, çenesine uzanıyordu. Küçük ama düz burnu, yüzüne tam oturuyordu. Gözlerinin altında oluşan halkalar ne kadar uykusuz olduğunun belirtisiydi.
Adamdan sesli bir yutkunuş duydu.
Ella, bakışlarını kaçırdı.
"Oğlunuzun yaşayacağı bir hayat, bir gelin. Oğlunuz hem ölümlülerle hem ölümsüzlerle savaşacak! Sizin oğlunuz efendimizin mahrum kaldığı her şeyi yerine getirecek. Oğlunuzu doğuracaksınız, karanlık bir günde. O gün bir kız doğacak, iki hayat birleşecek. İki dünyanın arasındaki bağı hiç kimse bozamayacak!"
Şifacı kadının dediği gibi kader dediğini yapmıştı. Mühür yerini bulmuştu.
Basil ve Ella'nın aşkı, okumaya var mısınız?