Yanlış Haber, Yanlış Adam

772 Kelimeler
Asya Ben Asya Günay. 25 yaşında, beyaz tenli, ela gözlü, 1.70 boylarında, kendini seven ve bana göre oldukça tatlı bir kadınım. İşimi büyük bir tutkuyla yapıyordum. Gazetecilik benim için sadece bir meslek değil, aynı zamanda bir yaşam biçimiydi. Doğruyu bulmak, gerçeği anlatmak ve insanların sesi olmak… İşte benim amacım buydu. Ama bu sefer, haber peşinde koşarken attığım yanlış bir adım beni beklemediğim bir tehlikenin içine sürükledi. Aslında her şey masum bir merakla başlamıştı. Ortadoğu’daki mülteci krizini araştırmak istiyordum. Masum insanların neler yaşadığını, sınırın öte tarafında nasıl hayatta kalmaya çalıştıklarını anlatmak istedim. Suriye sınırındaki mülteci kamplarına gizlice gitmek, benim için bir cesaret gösterisiydi. Haber için birçok kişiyle röportaj yaptım. İnsanları dinledim, hayat hikayelerini kaleme aldım. Açlık, sefalet ve acının kol gezdiği kamplarda, gördüklerimi kelimelerle dünyaya duyurmak istedim. Ama o haber… O haber büyük bir hata oldu. Yayımladığım makalede, bölgedeki bazı yasa dışı örgütlerin, mülteci kamplarını kontrol ettiğini ve buradan insan kaçakçılığı yaptıklarını yazmıştım. Devletin resmi makamlarından aldığım bilgilerle bu raporu hazırlamıştım ama farkında olmadan, yanlış insanların ayağına basmıştım. Ve şimdi… telefonum susmuyordu. Önce haber merkezinden aradılar. “Asya, başın belada,” dediler. Sonra devlet yetkilileri devreye girdi. En sonunda ise kim olduğunu bilmediğim numaralardan tehdit mesajları gelmeye başladı. "Asya Günay, nereye saklanırsan saklan, seni bulacağız." İlk başta umursamadım. Gazeteci olarak tehdit almak işimizin bir parçasıydı. Ama bu defa farklıydı. Telefonum tekrar çaldığında ekranda bilinmeyen bir numara vardı. Açtım. “Asya Günay, seni almaya geliyoruz. Sakın bir yere kıpırdama.” Ses soğuktu, otoriterdi. Kalbim sıkıştı. “Kimsiniz?” “Devlet. Ve şu an büyük bir belaya bulaştın.” Gözlerimi devirdim. Sanki babam konuşmuştu. Otoriter, sert, duygusuz… Babam, Tarık Günay, Türk Silahlı Kuvvetlerinde bir Albaydı. Onunla konuşmayalı yıllar olmuştu. Bana hep “Bu meslek senin için fazla tehlikeli,” demişti. Dinlemedim. Şimdi haklı çıktığını yüzüme vursa, suratına çarpacak sözlerim vardı. Ama ne olursa olsun, onunla konuşmuyorduk. Şimdi beni korumak için adamlarını mı gönderiyordu? " Saçmalama Asya. Konuşmuyorsunuz haberi yoktur." dedim kendi kendime. Umarım haberi yoktur. Yoksa başıma bir bela değil büyük bir bela alırdım ve babam kendini haklı çıkarırdı. Apartman kapım sertçe çalındı. Düşüncelerimi bir kenara bırakıp içimdeki huzursuzluğu bastırmaya çalıştım. Kapıyı açtığımda karşıma takım elbiseli iki adam çıktı. “Asya Günay, bizimle geliyorsun.” Kaşlarımı çattım. “Ne? Neden? Ben hiçbir şey yapmadım!” Gözlüklü adam iç geçirdi. “Bunu tartışacak vaktimiz yok. Seni koruma altına alıyoruz.” İçimden sert bir kahkaha kaçtı. “Ben korunmaya ihtiyacım yok.” Diğer adam sabırsızca homurdandı. “Senin ne düşündüğünün bir önemi yok. Artık devletin malısın.” "Mal sensin, dağ ayısı!" dediğimde çoktan enseme sert bir darbe almıştım. Gözlerim karardı ve kendimi soğuk bir boşluğa düşerken buldum. Ve o an, hayatımın geri dönülmez şekilde değiştiğini anladım. . . . Emir İki haftadır operasyon bölgesindeydim. Uyku? Yok. Rahat bir yemek? Hayal. Ama en azından hayattaydık. Adamlarımı kaybetmeden dönmeyi başarmıştım. Tam duşa gidip biraz olsun rahatlamayı planlarken, komutanımın sesi koridorda yankılandı. “Karahan! Odamda seni bekliyorum!” İçimden derin bir iç çektim. Yine ne vardı? Komutanın odasına girdiğimde, masanın üzerinde bir dosya vardı. “Yeni görevin,” dedi komutan, eliyle dosyayı işaret ederek. Dosyayı açtım. Genç bir kadının fotoğrafı bana bakıyordu. Asya Günay. Kaşlarımı çattım. “Bu da kim?” “Savaş muhabiri. Yaptığı haber yüzünden başına büyük bir bela aldı. Devlet düşmanı örgütler peşinde. Onu koruma görevi sende.” Dosyayı kapattım. “Komutanım, ben koruma görevlisi değilim.” “Artık öylesin.” Derin bir nefes aldım. “Bu kadın kimden korunuyor?” Komutan gözlerini kıstı. “Sorun şu ki… Bu sadece bir kadın koruma görevi değil. Onun bildiği bilgiler devletin güvenliği için risk oluşturuyor. Yani işin içinde istihbarat, dış güçler ve terör örgütleri var.” Dişlerimi sıktım. Bela. Büyük bela. “Başka kimse yok muydu?” Komutan sinsi bir gülümsemeyle bana baktı. “Bu görev için en uygun kişi sensin.” Kaşlarımı çattım. “Benim gibi bir özel harekatçı neden bir muhabiri korusun?” Komutan sessizce ekledi: “Çünkü o kızın babasını tanıyorsun.” Bir an duraksadım. Ne? “Albay Tarık Günay’ın kızı.” Tüm kaslarım gerildi. Asya Günay… Tarık Albayın kızı mıydı? Komutan devam etti. “Albay Tarık, kızının savaş muhabiri olmasını istemediği için onunla yıllardır konuşmuyor. Ama bu işin içine girince... Bizzat onun isteğiyle koruma ekibi kuruldu. O ekip de sensin, Karahan.” İçimde tuhaf bir his yükseldi. Tarık Albay, çocukluğumdan beri tanıdığım, saygı duyduğum bir adam hatta kahraman. İkinci babam. Ama kızına küs olduğunu bilmiyordum. “Bu kız başımıza bela açacak.” Komutan hafifçe gülümsedi. “Emin ol, bundan hiç şüphem yok.” Ve işte böyle, hayatımı değiştirecek bir göreve adım attım. Çünkü bu, sadece bir koruma görevi değildi. Bu, geçmişte minnet duyduğum bir komutana borcumu ödeme fırsatıydı. Ve belki de… hayatımın en büyük sınavıydı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE