KUMA ACISI 💔

1076 Kelimeler
Bahoz Bozdağ, konağın altısında oturmuş hastaneden gelecek iyi bir haberi bekliyordu. Böyle bir durumda nasıl iyi bir haber olurdu, onu da pek bilemiyordu. Güzel torunu Asmin aldatılmış, üzerine kuma getirilmişti ve o adamdan hamileydi. Bahoz Ağa derin bir nefes aldı. Yılların izlerini taşıyan yüzündeki kırışıklıklar, onun ne kadar tecrübeli olduğunu da gösteriyordu. Orada aslında alnını oluşturup, "Allah’ım sen yardım et," dedi. Murat, Bahoz Ağa’nın yanına doğru yürüyordu. "Ağam, Boran Ağa geldi, seni görmek istiyor," dediğinde Bahoz Ağa yavaşça başını sallayıp, "Gelsin," dedi. Boran Ağa konağın avlusuna girdiğinde yanındaki korumalara eliyle işaret edip dışarıda durmalarını istedi. Bu konuyu Bahoz Ağa ile yalnız konuşmalıydı. Bahoz Ağa, Boran Ağa’nın ne istediğini anlamış, o da Murat’a çıkmaları için işaret etmişti. Bahoz Ağa, Boran Ağa’ya yanındaki yeri gösterip oturmasını istedi. İki adam yan yana oturduklarında konuşmaya nereden başlayacaklarını bilemiyorlardı. Boran Ağa tüm cesaretini toplayıp, "Bahoz Ağa, torununu bana emanet ettin. Bilmediğimiz çok şey olmuş. Keşke baştan bilip böyle olmaması için uğraşsaydık," dedi. Bahoz Ağa yavaş yavaş başını Boran Ağa’ya çevirip, "Anlat o zaman, baştan sona ne olduğunu anlat," dedi. Boran Ağa derin bir nefes alıp olup biten her şeyi eksiksiz bir şekilde anlattığında Bahoz Ağa elleriyle sakallarına okşayıp bir süre düşündü. "Ateş, Arzu’yu korumak için yaptı diyelim. Ya Arzu niye sessiz kaldı? Gelip sana anlatamaz mıydı ya da karına?" diye sordu. "Ağam, Arzu şu an psikolojik tedavi görüyor. Baran öldüğünde onun ölümünü kaldıramamış. Hamile olduğu için de tedavi olamamış, ağır ilaçlar kullanması gerekiyordu. Arzu’nun aklı başında değildi. Bebek doğduktan sonra da iki ay kadar emzirdiği için tedaviye başlatmamışlar. Bir aydır tedavi görüyor," dedi. Bahoz Ağa, "Peki ya Arzu’nun ailesi? Kızlarını nasıl böyle bir evliliğe razı gelip verdi?" diye sordu. "Ağam, babası beş para etmez adam. Annesi de bir çare bir kadın. İşin aslı, Arzu kimsesiz bir kadın. Evladıyla ortada kalmış bir anne," dedi. Bahoz Ağa sesini öfkeli ve mantıklı bir şekilde biraz daha yükseltti, "Bir kadını korumak için illa nikahına mı almak gerek?" Boran Ağa, belki de bu noktada çaresizliklerin en büyüğünü yaşıyordu. Sesi kısıldı, başını önüne eğdi, "Sen benden daha iyi bilirsin. Bir kadın dul ise ve senin kanından bir can taşıyorsa, onu aşiretinden biriyle evlendirmek zorunda kalırsın. Töreler biz istesek de istemesek de elimizi kolumuzu bağlar. Ateş, Arzu’ya bir kez bile yaklaşmadı. Ona hep bir abi gibi davrandı, şefkatli ve saygılı idi." Boran Ağa derin bir nefes alıp konuşmasına devam etti, "Ateş ile Arzu’nun evli olduğunu sandığımız zamanlarda bile aralarında bu kadar mesafe olması bana hep tuhaf gelmişti. Yalan yok, benim düşündüğüm Arzu’nun bir anlık boşluğundan faydalanıp Ateş’i bu evliliğe mecbur ettiği yönündeydi. Oysaki gerçek bambaşkaymış." Bahoz Ağa, "Boran Ağa, törelerin dediği doğru. Arzu’yu aşiretinden biriyle evlendirmek zorunda kalırdın. Belki bu Arzu için en hayırlısı olurdu. Bir yuvası olurdu kızın," dedi. Boran Ağa omuzlarını dikleştirip, "Ağam, biz iki büyük bu işi açıklar çıkaralım. Arzu, hayatı hakkında ne yapmak istiyorsa onu yapsın. Welat Zinari, Arzu’nun öz kuzeni oluyor. Onunla da konuşup bize destek vermesini isteyeceğim. Arslan ve Bozdağ aşireti de bunu desteklerse, Arzu ile Ateş’in evliliğini bitirip Arzu ve oğluna yeni bir hayat verelim," dedi. Bahoz Ağa gözlerini kısarak Boran Ağa’ya bakıp, "Bu konuda destek oluruz. Ben hiçbir kadının ezilip mecbur bırakıldığı bir hayat yaşamasını istemem, kimse de istemez. Asmin ile Ateş’e gelirsek, onların barışması için kılımı bile kıpırdatmam. Torunuma yapılan büyük bir saygısızlık, hiçbir kadının hak etmeyeceği bir durum yaşadı," dedi. Boran Ağa çaresiz bir şekilde Bahoz Ağa’nın söylediklerini onayladı. İki adamın da şu anki önceliği Arzu için yeni bir hayat sağlamaktı. Törelerin gölgesinde bunu yapmak bu topraklarda çok zordu. Yüzyıllardır Mardin’in sokaklarında kuma acısının feryadı yükselmiş, fakat kimse bu yaraya merhem olamamıştı. Hangi kadın isterdi ki bir kuması olsun ya da bir kadına kuma olmak? Kumuluk, yarım bir hayat demekti. Eksik, yıkık dökük bir hayat… İki kumanın yaşadığı evin çatısı hiçbir zaman olmazdı, çünkü o evin temeli yıkık olurdu. Boran Ağa ellerini dizine koyup destek alarak ayağa kalktı, "Sen çocuklar ile konuşup bana haber verirsin. En uygun zamanda aşireti toplayıp Arzu ve Ateş için karar çıkartalım," dedi. Bahoz Ağa elindeki tesbihi yavaşça çekmeye devam ederken, "En kısa zamanda toplanırız, uğurlar ola," diyerek Boran Ağa’yı yolcu etti. Bahoz Ağa başını gökyüzüne çevirip bulutları ve güneşi seyretti. Şu an gökyüzü bile onların hayatı gibiydi. Asmin onun için güneş gibiydi, evinin nazlı çiçeği… Kuma acısı yaşamak zorunda kalıyordu. Bahoz Ağa yüzünde küçük bir tebessümle, "Senin güneşini bulutlarla örtmelerine izin vermeyeceğim," diyerek fısıldadı. Mirza ve Demir, hastane bahçesinde çaresiz bir şekilde bekliyorlardı. Mirza içten içe kendine kızıyordu. "Bir kızın çeyizi annesinin kaderidir," diye geçirdi içinden. Gençliğinde o da bir hata yapmış; kaçırılan karısına aramak yerine kaçtığını düşünüp hiç düşünmeden amcasının kızıyla imam nikahı kıymıştı. Evin’in kocası, bu yaptığını yüreği paramparça bir halde öğrenmiş ve "Bitti," demişti. Mirza ellerini saçlarına geçirip çaresizlik içinde Demir’e döndü: "Benim Evin’e yaptığım hatayı şimdi Ateş Asmin’e yaptı. Tarih tekerrürden mi ibaret, Demir? Benim kızım bu acıya nasıl dayanır?" dedi. Demir, yıllarca Mirza ile omuz omuza yaşayan bir aile olmuşlardı. Her zaman yaptığı gibi dostunun omzuna elini koyup, "Bu kadar kendini yıpratma. Asmin güçlü bir kız. Bizden her zaman onun yanındayız. Ona zarar gelmesine, üzülmesine izin vermeyiz. Evin ile sen boşandığında her şeyin bittiğini düşünmüştüm ama kader sizi yine bir araya getirdi. Evin sana kendi isteğiyle döndü. Belki çaresizlikti, belki de içindeki sevgisi… Ama kader sizi yine bir araya getirdi. Asmin için de neler olacağını yaşayıp göreceğiz," dedi. Mirza’nın içinde bir korku oldu. "Ya Asmin, Ateş’i affederse?" Asmin, hastane odasında gözleri kapalı yatıyordu ama uyumak haramdı. Sanki kaburgalarını kıran bir acı vardı yüreğinde. İnci, gelen doktor ile ayağa kalkıp muayene etmesi için odadan çıktı. Evin Hanım ve Dilan kapıda bekliyordu. Doktor odadan çıkıp Evin Hanım’a yaklaştı: "Hastamız daha iyi. Çıkabilirsiniz ama psikolojik destek alması gerekiyor," dedi. Dilan hemen kocası Demir’i arayıp çıkış işlemlerini yapmasını istedi. Evin, kızını hazırlarken onu bebeğiyle sarıp sarmaladı. Asmin, odaya gelen babasının kolunun altına girdi. Bu dünyadaki en güvenli olan yer, bir kız çocuğu için onu koruyup kollayan babanın kollarıydı. Mirza omuzları dik, kendinden emin bir şekilde kızı ile birlikte hastane koridorunda yürürken etraftakiler Asmin’e gıpta ile bakıyordu. "Bir kızın arkasında dağ gibi babası varsa, kimse yıkamaz," dediler. Demir ve Dilan da peşlerinden yürürken, Demir kolunu havaya kaldırıp İnci’yi kanatlarının altına sakladı. Yıllardır olduğu gibi İnci, Demir’in öz kızı değildi ama İnci ve Demir arasındaki baba kız ilişkisini kıskanmayan yoktu. İnci "Babam" dedikçe Demir’in yüreği evlat sevgisinden patlayacak gibi oluyordu. Arslan, babasına "İnci’yi benden çok seviyorsun," diye sitem ettiğinde, "O benim ilk evladım," diyordu. Dilan yüreği kıpır kıpır, her gün şükrediyor ve yeğeni Asmin için dua ediyordu. "Allah’ım, Asmin’e hayırlı bir yol nasip et."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE