25

1015 Kelimeler
Mustafa yapma der gibi başını salladı. Lucrezia yolun sonuna geldiğini anlamıştı. Gözün dönmüş bir şekilde bakıyordu herkese. Odaya bir anda askerler dolmaya başlayınca daha korktu Lucrezia.  "Elindeki hançeri bırak!" diye bağırdı Mustafa. Lucrezia hançeri Helen'in boynundan çekince Mustafa ileri doğru atılıp Helen'i kendine doğru çekti.  Lucrezia'nın elindeki hançer yere düştü. Elinde bulaşan kana baktı. Üzerine doğru sürdü eli. Bakışları Helen'i buldu. Mustafa, Helen'i arkasına saklandı. Lucrezia'nın elindeki hançerin düştüğünü gören askerler Lucrezia yakaladılar.  "Durun ona dokunmayın." Helen ablasının yanına yaklaşıp boynuna sarıldı. Lucrezia ayaklarında derman kalmamış gibi yere düştü. Helen de onunda birlikte yere eğildi. Ablasını göğsüne doğru çekti. Lucrezia hüngür hüngür ağlamaya başladı.  Mustafa başıyla askerlerine odadan çıkmalarını işaret etti. Askerler odadan çıktılar. Odanın içinde sadece Helen, Lucrezia ve Mustafa kalmıştı. Mustafa'nın gözü yerdeki hançeri üzerindeydi.  Lucrezia'nın ayakları dibindeydi. Mustafa yaklaşıp hançeri eline aldı. Hançerin üstünde Helen'in kanı vardı. Eliyle hançerdeki kanı sildi.  Helen, ablasını kendinden uzaklaştırdı. Yüzüne gelen saçlarını geri doğru ittirdi, yüzünü ıslatan yaşları sildi. Mustafa hançeri beline koydu, yerde oturan kardeşlere baktı. Lucrezia kolunda tuttu. Helen, ablasını bırakması için Mustafa'ya yalvarıyordu ama Mustafa sanki Helen'in ne dediğini duymuyor gibiydi.  Mustafa, Lucrezia çekiştirmeye başladı. Lucrezia oturuduğu yerden kalktı. Odadan çıkınca Helen'in odan çıkmasına izin vermedi. Kapının önünede askerlerin beklemesini söyledi Mustafa. Mustafa Lucrezia kolundan sürükleyerek odasına kadar götürdü. Lucrezia yatağa doğru ittirdi.  "Bundan sonra burdan adımı bile atmayacaksın. Tek bir hatan daha olursa seni affetmem!" odadan hızlıca çıktı Mustafa. Helen'e bir şey olacak diye çok korkmuştu. Aklına Helen'i o halde gördüğü gelince deli oluyordu Mustafa. Kimseye güvenip de Helen'i emanet edemezdi. En yakındaki olan kişi bile Helen'i öldürmeye çalışmıştı.  Mustafa ne yapacağını ilk defa bilemiyordu, ilk defa kararlar vermekte bu kadar zorlanıyordu. Helen'e olan aşkı bazı şeyleri yapmasına engel oluyordu. Validesinin bile Helen'i kullandığının farkındaydı. Odasına Helen'i habersiz göndermesini bir sebebi vardı. Mustafa düşünceler arasında boğulup kalmıştı.  Saray koridorunda ilerlerken paşaların toplanmasını emretti. Paşaların toplandığı salona gitmeden önce kavuğunu almak için odasına gitti. Kavuğunu alıp odadan çıktı.   Paşaların toplandığı salona geldi Mustafa, salonda bulunan herkes başını eğdi.Mustafa tahtına oturdu. Elini kaldırınca herkes başını kaldırdı. Kaftanın düzeltti. "Bilirsiniz ki Roma artık bizimdir. Devletimizden oraya bir şeyler götürmemiz gerekiyor. Cami yapımına başladılar." diye söze başladı Mustafa. Devlet işleri ile ilgili konuştular paşalarla. Mustafa aklındaki fikirleri söyleyip paşaların fikirlerini aldı.  Paşalarla ilgili görüşmeleri bitince silahtarı yanına çağırdı. Helen'in hazırlanıp hasbahçeye getirmelerini istedi. Mustafa hasbahçeye çıkıp Helen'i beklemeye başladı. Helen'i beklerken etrafı dolanırken kız kardeşi Nergis Sultanla karşılaştı. Nergis Sultan, paşalarından Sinan ile evliydi. Mustafa'yı ziyaret için saraya gelmişti Nergis Sultan. Mustafa'yı görünce hafifçe eğildi. Mustafa kardeşini kendine doğru çekip sarıldı.  "Nergis, abini görmek için biraz geç değil mi?" diye sordu kardeşinden ayrılırken Mustafa.  "Haklısınız Hünkarım. Ancak gelebildim. Affola." dedi başını eğdi Nergis Sultan. Mustafa gülümsedi. Kardeşiyle sohbet etmeye başladı.  Hasbahçede minderlerle çevrili yere doğru ilerleyip oturdular. Sohbet etmeye devam ederlerken Silahtar gelip Helen'in hazır olduğunu bildirdi Mustafa'ya.  Mustafa'ya başını sallayıp kardeşiyle vedalaşıp Helen'in olduğu tarafa adımlamaya başladı. Helen'i siyah pelerin içinde atların yanında kendini beklediğini görünce gülümsedi. Adımlarını hızlandırıp Helen'in yanına geldi. Helen başını kaldırıp gelenin kim olduğuna baktı. Mustafa'nın geldiğini anlayınca başını eğdi.  "Gezmek istiyordun benim sehrimi. Seni bu şehrin en güzel yerine götüreceğim." dedi Mustafa. Helen'in pelerinin tutup başını örttü. Silahtarın getirdiği ata binip Helen'i de arkasına bindirdi.  Atlar saraydan çıktılar. Mustafa bu sefer daha çok asker almıştı yanına. Etrafından birçok düşman olduğunu biliyordu. Atlar durunca Helen başını kaldırdı. Devasa bir kulenin önünde durmuşlardı. Mustafa attan inip Helen'e inmesi için elini uzattı. Helen hayranlıkla kuleye bakıyordu. Mustafa'nın elini tutup attan indi. Mustafa'ya baktı Helen. Mustafa elinden tutup ilerlemeye başladı. Kulenin kapısını açtıklarında yukarı doğru uzunca bir merdiven vardı.  Merdivenleri çıkmaya başladılar. İlerledikçe dönüyorlardı. Helen yorulmuştu. Mustafa yorulduğunu anlayınca durdu. İkisi de konuşmuyordu. Helen aklındaki soruyu Mustafa sormak istiyor ama çekiniyordu. Ablasına ne yaptığını merak ediyordu.  Mustafa hareketlenmeye başlayınca Helen, Mustafa'yı takip etmeye başladı. Merdivenlerin bitimde kocaman bir salon çıktı karşılarına. Mustafa durmadı, salonun içinde terasa çıkan kapıyı açtı. Terasa çıkınca İstanbul ayaklarının altındaydı. Helen'in bakışları hemen kız kulesini buldu.  Mustafa, Helen'in nereye baktığını görünce gülümsedi. Mustafa anlatacağı şey için boğazını temizledi. "Birçok efsane söylenmiş burası için. Galata kulesi adı." diye söze başladı Mustafa. Helen bakışlarıyla her yere bakıyordu, hayranlıkla. "Denilene göre galata kulesi ve kız kulesini bir birine meftun olmuşlar. Ama aralarındaki deniz aşklarına engelmiş. Birbirlerine kavuşmalarını engeli." duraksadı Mustafa. Kız kulesine doğru baktı. Aralarındaki uzaklığı ölçmek ister gibi. Helen güzellikler gözlerini alamıyordu. Roma'dan bile güzel bir manzarası olduğu itiraf etmişti. Mustafa'ya olanlardan dolayı kızgın olduğu için konuşmuyordu. Kalbi ile aklı arasında kalmıştı Helen. Ablasına yaptığı şey Mustafa'yı aklında bir cani olarak görüyor. Kalbinin ise sultanıydı. Sessizce Mustafa'nın dediklerini dinlemekle yetindi. Ağzından tek bir cümle bile çıkmadı Helen'in. Mustafa, Helendeki bu sessizliğin neden olduğu anlıyordu, ama konuşsun diye bir şey de yapmıyordu. Lucrezia ve Helen arasında büyük bir fark vardı. Mustafa bunu görüyordu. Lucrezia kendisi kurtarmak için Helen'i öldürmeyi göze almış bir ablaydı. Helen bunu görmeyecek kadar saftı. Mustafa ikisi arasında büyük bir köprü olacaktı. Yıkık bir köprü bir daha birbirlerini görmelerine izin dahi vermeyecekti. Lucrezia, Helen'den uzaklaştırmak için Lucrezia, Cem Sultan'ın yanında tutacaktı. Bu olanları Lucrezia duyduğu için bu olaylar olmuştu.  Helen, etrafı izlemeyi bırakıp Mustafa'ya doğru döndü. Tam bir şey sormak için ağzını açmıştı ki. Mustafa'ya kırgın olduğu aklına gelince sustu. Terasın diğer tarafına doğru yürüdü Helen. Mustafa, Helen'in kolunu tutup kendine doğru çevirdi.  Belinden bir kağıt çıkardı Mustafa. Helen pürdikkat Mustafa'nın izliyordu. Mustafa elindeki kağıdı açtı. Helen kağıda bakınca ilk yazmaya başladığında Mustafa'nın bir şeyler yazıp zamanı gelince vereceğim dediği kagıttı. Mustafa kağıdı Helen'e doğru uzattı.  Helen önce kağıda sonra Mustafa'ya baktı. Kağıdı almakta tereddüt etti ama içindeki merak duygusu ağır bastığı için kağıdı aldı eline. Ne yazdığını merak etse de kağıda hemen bakmadı. Mustafa başını diğer tarafa doğru çevirmişti.  Helen elinde kağıdı açtı. Kendi yazdığına baktı önce. Mustafa'nın adını ezberlemek için devamlı devamlı ismini yazmıştı. Mustafa'nın el yazısı üstünde durdu gözleri. "Bir kalpdir meftun olmaya yeten de, Sevdalı olanın savdasına yetecek olan bir güzeldir. Bir Helen'dir." yazıyordu kağıtta. Helen okuduğu cümleyi yeniden okuyordu. Gözlerini kırpıştırdı yeniden baktı. Okuduklarını yanlış okuduğunu düşünüyordu. Başını kaldırıp Mustafa'ya doğru baktı. Mustafa terasın kapısını açıp içeri girdi. Helen elindeki kağıdı kalbine doğru bastırdı. Kalbinin hızlı atışına engel olamıyordu. Sanki göğüs kafesinden çıkacakmış gibi atıyordu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE