Phantogram
-Black Out Days-
İMPERİUM
•3• İYİ BİR ADAM
⚜⚜⚜
•SKY•
"Mia sana son kez söylüyorum. Böyle bir şeyin imkanı yok."
"Neden?" Kafasını kaldırıp Beatrice'e baktı. Mavi gözleri her zaman olduğu gibi dik başlılığın sembolüydü. "Sen, zaman taşının koruyucususun ve bana zamanı geri alamayacağını mı söylüyorsun?"
Beatrice umutsuzca dudak büzdü. "Güçlerim sınırlı, zamanı durdurmak bile beni fazlasıyla güçsüz düşürüyor."
"Öyleyse ben yaparım." Mia'nın kaşlarını çattığını fark ettim. "Emma'yı geri hayata döndüreceğim. Zamanı geriye almanın, her şeyi düzeltmenin bir yolunu bulabilirim. Ben akıllı olanım yani kendi kıçım dâhil herkesin kıçını kurtaracak olan..." Amber renkli ciltli kitabı kucağına aldı. "Zihin Taşı beni boşuna seçmedi."
Mia depresyon da olan birinin davranışlarım sergilememişti. Odasına kapanmamış, suçluluk duygusuyla ağlamamış yada yeme içmeden kesilmemişti. Tersine iştahı son günlerde fazla fazla açıktı, mutlakta Aaron onun için mesai yapıyordu. Emma'nın cenazesinde ki sessizliğini bozup Zaman Taşı ile ilgili bilgiler bulabilmek için kütüphaneye gömülmüştü ve zamanda geriye giderek ölen kurtu kurtarabileceğini düşünüyordu. Geçmişe gitmek mümkün ancak tehlikeliydi.
Oturduğum sandalyeye yayılmış halde onları izlerken, uzun saçlarıma örgüler yapıyordum. Bir kız gibi saçlarımı örecek kadar işsizleşmiştim. Amarok benimle konuşmuyordu. Gıcık şey. Dimitry işe günlerdir ortalıkta yoktu. Vefasız. Mia'nın yanında olmak isteyeceğini düşünmüştüm ancak o uzak durmayı seçmişti. Aldığım son habere göre, Elizabeth kızıl olan, onun peşindeydi. Kendi klanına katmak için... Hayır, büyük ihtimalle melezin kanının tadını merak ediyordu.
Kurtlar Emma'dan sonra sessizliğini koruması hiç iyiye işaret değildi. Aaron ve benim bir gözüm her zaman ormanın üzerindeydi. Anlaşmayı bozabilirlerdi. Bu yüzden bir kedi olarak Mia'nın koynunda geçirmediğim geceleri karga olarak ormanı gözetleyerek geçiriyordum. Bu döngüden yorulmuştum, tüm zamanımı akılçelenim ile geçirmek istiyordum. Ayrı geçirilen yılları telafi etmeliydik.
"NEFİL BENİ DİNLEMİYOR MUSUN?!" Yerimden irkilerek doğruldum. Kale sallanır gibi olmuştu yada benim kuruntularımdı. "Sana söylüyorum, taşları yeryüzüne getiren sensin." Bir yandan konuşurken diğer yandan kağıda bile bakmadan eski bir tüy kalemle yazı yazıyordu. Diğer yandan artık işine yaramayan kitaplar havada süzülerek eski yerlerine koyuluyordu. Yetenekleri gelişmeye başlamıştı. "Zaman Taşı ile ilgili daha çok şey biliyor olmalısın. Anlat bana."
Dik oturmaya çalıştım. "Aileler yüzünden taşların güçleri geri düzeltilemez şekilde bozuldu." dedim. Mia'nın tüm ilgisini çekmiştim. Yazmayı bıraktı. "Ben bunlara yasaklı güçler diyorum. Geçmişe yada geleceğe gitme. Güçleri sınırsız olan taşları artık sınırlar içinde kullanmalısın Mia. Dediklerim öneri değil uyarı."
Sorgulayıcı bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Ya uyarını dikkate almayıp sınırları geçersem?"
"Yok olursun, kendinle kalmayıp tüm yaratılışı yok edersin." Bu doğruydu. Taşlar bizzat Tanrı tarafından yaratılmış ve Cennetin Işığı olan Venüs'e koruması için anneme emanet edilmişti ancak ben cennet ve cehennemden kovulup dünyaya sürgün edilirken taşları çalmıştım. İç çektim. "Zamanda geri gidersen, bir zamansız açarsın. Dünyada ki, bilim insanları bunlara kara delik der ve sen deneyecek olursan bir kara delik oluşur içine her şeyi bir girdap gibi çekip yok eder."
Beatrice bana hak verir gibi başını salladı. "Sky'ı duydun Mia." dedi. "Ne yapmak istiyorsan vazgeç. Emma öldü, evet üzgünüz ancak hepsi bu kadar. Ölen o kızdan daha önemli şeyler var. Hem bir kişi için milyarları feda edemezsin."
Mia kucağındaki kitabı kapatınca kütüphane de tok bir ses yankılandı. "Evet, haklısınız." Kitaplar hızlıca raflarda ki yerine giderken Mia ayağa kalktı. "Artık bir şey yapmayacağım, vazgeçtim." Notlarını tuttuğu parşömen ateşleri dalgalanan mumlara doğru süzüldü ve yanarak kül oldu. "Size iyi geceler."
Beatrice'in yanından hızlıca geçerek kütüphaneden çıktı. Ayağa kalkarak onun peşinden gittim. Mia çoktan koridorun sonuna ulaşmıştı. Kısa bacakları çok hızlıydı. Kolyesini kullanarak yolunu aydınlatıyordu. Bunlar doğrulardı, Mia birden fikrini değiştirmiş olsa da, o küçük kafasının içinde taşıdığı kudretli beyni, öğrendiği her şeyi kaydetmiş olmalıydı. Noelden sonra bile Aaron'ın kütüphanesinde bir şeyler bulmaya çabalamıştı. Mia tehlikeli olmaya başlıyordu... Bu düşünceyle huzursuzca omuz silktim.
Adımlarımı hızlandırıp yanında yürümeye başladım. "Aklında ne varsa, benimle paylaşmak ister misin?"
"Yaşamak." Koridorun sonunda kemerli yola çıktığımızda Mia'nın gözleri ay ışığında parladı. "Yaşayacağım Sky. Beatrice haklı. Ben... dünyayı yok edecek bir şey yapmam, Emma denilen o kız için olsa da."
"Babanı Amarok'a nasıl getirmeyi düşünüyorsun?" Kan mührüyle imza atmadan önce adaleti sağlayacağı ile ilgili bir sürü maval okumuştu.
"Bir plan kurmaya çalışıyorum, o zamana kadar taş ilmi öğrenmeye devam edeceğim." Kaldığı odanın önüne kadar yürümüştük. Mia odasının kapısını açtı. "Eşlik ettiğin için sağ ol. İyi geceler nefil."
Ellerimi kapının gövdesine yaslayarak yüzüne doğru eğildim ve çapkınca sırıttım. "İçeri gelebilir miyim?"
"Evet gelebilirsin ama bende kan mührünü bozar ve kanımda boğularak ölürüm." İrkildim o işe gülümsedi. "Şeytanları kontrol etmenin yollarını buldum, ilk deneğim olmak ister misin?"
"Hayır... Sana iyi geceler."
O gece ve sabaha kadar ormanın üzerinde karga olarak uçtum. Ağaçların arasında Amarok'u görmüştüm. Bir kayanın üzerinde durmuş benim yerden izlemişti. Yalnızdı, benimle konuşmayacağını biliyordum. Uludu ve uyarısını verdikten sonra kayadan atlayarak sık ağaçların içinde kayboldu. Kaleye yaklaşırken art arda kurt ulumaları karanlıkta yankılanmıştı. Lanet olsun, bugün dertleri neydi bunları? Karga kanatlarını kullanıp yere doğru kavisle alçaldım. Rüzgar tüyleri doldurup kabarttı.
Bir ağaç dalının üzerinden atlayan, bizim gümüş kafayı gördüğümde neredeyse yere çakılacaktım. O aptalın kurtların bölgesinde ne işi vardı? Sonra Dimitry'nin peşinden gelen Elizabeth Twilight'ı gördüm. Kıkırdaması kurtların ulumasına karıştı. Resmen gümüş kafayı kovalıyordu bu. Dimitry beni fark edince ellerini onun de birleştirip yardım dilendi, kızıl onu yakalamak için hamle yaptığında Dimitry kaçtı. Aaron'ın kalesine doğru...
Her şey o kadar hızlı olmuştu ki,Dimitry Mia'nın odasının dış cephe duvarını yıkıp içeri girmişti. Etrafı toz bulutu kaplamıştı. Kurtlar Amarok'un önderliğinde çayıra çıkmış kaleye koşuyorlardı. Kızıl wampiri durduran birden Aaron'ın ortaya çıkışı olmuştu. Üzerinde çizgili erkek pijaması vardı. Beatrice gizli geçitten yalın ayakları ve uzub saten geceliği ile çıkmıştı kurtları durduranda önlerine çıkan seksi kadın olmuştu. Ve Mia... Asıl her şeyi durduran oydu. O ve onun çığlığı. Eski formuna dönüp yıkıntının içinden odaya girdiğimde Mia'yı gördüm, bedenine çarşaf sarınmıştı. Çıplak mıydı o? Beni görünce bir kez daha çığlık attı.
Yere diz çöküp elleriyle gözlerini kapattı. "Siktir, sizin derdiniz ne?! Ahlaksız sapıklar!"
Doğru ya, bende çıplaktım...
"Mia'cık!" Elizabeth içeri girip kızın yanına gittiğinde, onun gibi eğilip sıkıca sarıldı. "Çok korkmuş olmalısın, özür dilerim."
Mia irkilerek wampirden uzaklaştı. Gözlerim Dimitry'yi arıyordu. Nefes nefese Mia'nın gardırobunun üzerine tünemişti. Eliyle kızılı işaret etti. "O çatlak kadın bana üç defa dünya turu attırdı. Uzak tutun onu benden!"
"Tanrım, nasıl bir cehenneme düştüm ben böyle!" dedi Mia isyan edercesine. Yatağına gidip üzerime çarşafı atıp sabahlığını üzerine geçirdi. O gerçekten çıplaktı ve seksi bir kıça sahipti. Yutkunarak sersemlemiş başımı salladım. Çarşafı kendime sarındım. Bedeninde ne yara ne de bir dövme vardı, kusursuza yakın bir tendi onun ki.
Mia'ya bakan Dimitry'yi görünce yıkılan duvardan bir tuğla alıp kafasına fırlattım. Dakik refleksleriyle kurtuldu. "Sen gözlerine hakim ol. Embesil, bize getirdiğin hale bak ama Mia'ya değil!"
Mia kızarmış yanaklarıyla bana bakarken sabahlığının kemerini kör düğüm atmakla meşguldü. Gözleri biraz yana kaydığında bende arkama baktım. Aaron ve Beatrice Amarok'a binmiş duvarın yıkıntılarında bize bakıyorlardı.
Elizabeth şaşırmış gibi bir ses çıkardı. "Sanırım biraz aşırıya kaçtım." Mia'nın koluna sarılıp soğuk yanağını, sıcak kırmızı yanağa yasladı. "Bana kızma Mia'cık."
Mia dişlerini sıktı. "Uzaklaş kızıl cadı."
Elizabeth omuz silkerek uzaklaştı. "Gitsem iyi olacak sanırım."
Aaron Amarok'un üzerinden atlayıp wampirin yanına kadar geldi. "Sen hiçbir şey olmamış gibi kaçamazsın!" Neredeyse ağlayacaktı. "Kalemi eski haline getireceksin."
"Ama duvarı yıkan melezdi." dedi Elizabeth.
"İlk kez haklısın Leydi Elizabeth." Aaron Dimitry'ye baktı. "Sende hiçbir yere kaçamazsın."
Amarok Beatrice hâlâ sırtında otururken odanın içine girdi ve ayakları yere basınca torunun yanına gitti. "İyi misin?"
Mia Beatrice'e sokuldu. "İyiyim... büyükanne."
Kulaklarım iyi duyardı, Beatrice Mia'nın kulağına fısıldadı. "Ve sen çıplak halde odanda ne yapıyordun?"
"Kızsal şeyler..."
Dimitry ve Elizabeth havayı koklayıp. "Kan." dediler.
"Tamam, bu kadar yeterli evet ben bir kızım ve kan normal." dedi Mia.
"Bir yerlerin mi kanadı?" diye sordum.
"Yorumsuz kal." dedi Aaron yüzü kireç gibi olurken.
Mia iç çekerek kolyeyi çekmeceden alıp boynuna geçirdi. Zihnimde bir ağırlık oldu. Mia'nın gözleri mavi bir ışıkla parladı ve tel tel havalanan saçları arasında mavi elektriklenmeler oldu. Odaya saçılan yıkıntılar havalandı ve yapboz parçaları gibi iç içe geçip duvar eski yerine oturdu. Ve hepimize kapı gösterildi. Amarok hırladı. "Hele bir çıkma, derinde tek bir kürk bırakıyor muyum!" diye bağırdı Mia. "Bunda benim suçum yok. Wampirler ve kurtlar kendi sorunlarınızı beni bulaştırmadan çözün."
Aaron Mia'ya müteşekkir gibi bakarak kurdu kürkünden ve kızılı kolundan tutup arkasında sürükledi ve odadan çıktı.
Beatrice'in gözleri melezdeydi. "Sen Egor'un oğlusun..."
"Hayır benim kölem." dedi Mia.
Gri tek kaşı kalktı. "Hayır, kölelik 1926'da kalktı."
Akılçelenim kollarını göğsünde birleştirdi. "Kıçını kurtardım, bana minnet borcun var ve borcunu ödediğinden emin olana kadar sen benim kölemsin."
Düzeltme; Dimitry Mia'nın öfkesi geçene kadar köle olarak kalacaktı yani hiçbir zaman. Üstelik bu kız şeytana papucunu ters giydirirdi.
"Hayır." dedi Dimitry r'yi uzatarak.
"Öyleyse Aaron'a git." Mia sırıttı. "Kalesi onun çocuğu gibidir. Çocuğuna zarar gelen bir babanın öfkesini sen düşün."
Dimitry biraz düşündü. "Tamam... kölenim... Mia."
Alaycı ses tonuyla, "Bana efendim, diye seslen." dedi.
"Bu tamamen aşağılama, çok oluyorsun insan kızı." diye tısladı melez.
"Beatrice." dedi Mia büyükannesine dönerek. "Onu kızıla bırak, ne hali varsa görsün."
"Sky?" dedi Dimitry son umut kırıntısıyla.
Bu fırsatı asla geri tepemezdim. Dimitry'nin aklını başına ancak Valentina getirirdi. Meleze sadece göz devirmekle yetindim. Dimitry gardırobun üzerinden inerek Mia'ya "Efendim." dedi. Neredeyse kusacak gibi yüzünü buruşturdu.
"Hayır, sen Mia demeye devam et." dedi Mia gülerek. "Her efendim dediğinde yüzüme küfür yemiş gibi oluyorum."
"Her neyse." dedim Dimitry'yi dışarı sürüklerken. "Bir daha böyle bir şey olursa onun başının bedeninden ayrıldığına emin olacağım."
Beatrice bir süre daha Mia'nın yanında vakit geçirdi. Melez benim odamdaydı. Aaron Elizabeth'i melekler şehrine postalamıştı. Arthur'un kızılı mahvettiğine emindim. Kurtlarla polemiğe girmek istemezdi. Yaslandığım soğuk duvarla sırtım bütünleşmişti. Beatrice'in bir saatin sonunda adımlarını kapıya doğru attı, o gözde kaybolana kadar oradan toz oldum. Mia kapıyı kapatmak üzereyken miyavladım. Kapı aralık kaldı, Mia dışarı bakılıp gözleri yerde küçük kediyi aranırken beni yukarıda buldu.
Sıkıntıyla iç çekti. "Sen melezle uğraşmıyor muydun?"
"Ah, o mu, yatağımda horul horul uyuyor." Hevesle ona baktım. "Benimse yatacak bir yerim yok. Nefili yanına alır mısın?"
"Şeytan günah işleyecek başka bir fani bulsun."
"Sadece şansımı deniyordum."
Güldü. "Seninle aramda bir şey yok Sky, erkek arkadaşım değilsin, arkadaşım olamayacağını da biliyorum." Nadir kullandığı güzel dille olmayan kalbimi kırıyordu. "Sadece gönüllü fedailiğimi yapıyorsun, bunun için sana minnettarım ama daha fazlası değil."
"Beni reddeden ilk dişisin."
"Klişe olma." dedi kapıyı kapatırken. "Hem reddetiğimi hiç söylemedim."
"Ne?"
Kapı yüzüme kapanmıştı. Elbette sabahın köründe karga gaklamasıyla onu uyandırarak intikamımı aldı. Bana yastık atmıştı. Ancak uyanmalı ve çalışmalıydı. Kendini savunabilmesi için onu eğitiyordum. Kalemin avlusuna taytı ve dizlerine kadar gelen bir tişörtle esneye esneye girmişti. Saçındaki topuzu kalemle yapmıştı. Ellerinde boks eldiveni vardı, bana vurmasına izin vermiştim. Onun mum torbası olamazdım. "Sadece eller." dedim. Mia uyku sersemi olduğu için dediğimi fazla umursamadan boks eldivenlerini çıkarıp yere attı. Göğsümü işaret ettim. "Vur bakalım."
Esneyerek sol eliyle hafifçe vurdu. "Uyumak istiyorum." Sonra sağ eliyle vurdu. "Bana böyle mi işkence ediyorsun şeytan?"
"Dersteyiz."
Gözlerini kapatıp olduğu yerde sallandı. "Bugün pazar. Gece ki olaydan sonra da uyumamıştım."
Ellerimi belimde birleştirdim. "Vurmaya devam et eğer beni hareket ettirirsen, yatağına gidebilirsin."
Ağlamaklı sesle yorgunca inleyip, alnını göğsüme yasladı. "Sözümü dinleyen itaatkâr erkeklerden hoşlandığı mı söylemiş miydim nefil?"
"Üzgünüm, ben o tür erkeklerden değilim Mia." dedim
"Nasılmışsın?"
Sırıttım. "Kadınları domine ederim."
Akılçelenim, çenesini göğsüme yasladı. "Ah üzgünüm Sky, bende o tür kadınlardan değilim."