Anlaşma 🤝

1808 Kelimeler
Yaman adamın ona düşünceli bakışlarla baktığının farkındaydı, neden baktığını, neden düşüncelere daldığını anlamamıştı. bi an acaba istemeyip geri mi yollayacak derken, Salih bey Yaman'ı şaşırtacak bir şey söylemişti. " senin bu işe ihtiyacının olduğunu biliyorum evlat, seninle anlaşmak isterim." Yaman başını olumlu anlamda salladı. Salih bey fazla gevelemeden söze girdi " maaşın aylık hesabına yatacak, konaklama derdin de olmayacak, hemen ahırın biraz ötesinde küçük , iki odalı bir evimiz var oraya yerleşeceksin. yemen, içmen, sigaran dahil" Salih bey biraz durup tekrar Yaman'a bakıp, " sen sigara içiyorsun değilmi " dediğinde Yaman başını salladı. Salih bey, keyfi yerine gelerek " hah! tam adamına denk geldin. bende sigara içiyorum, ama öyle ordan burdan olanlarından değil. en kralından, kaçak olanından içiyorum" dedi. Yaman dişlerini sıkarak sakin kalmaya çalışıyordu. bu şehir neden sürekli kaçak mallara bu kadar değer verip, normal bir şeymiş gibi davranıyorlardı, anlamıyordu. hemen ardından Salih bey boğazını temizleyerek ciddi bir ifadeyle " bunların hepsini karşılarım ama bir şartla " dedi Yaman kaşlarını kaldırıp, düz bir ifade ile Salih beye baktı. " ben lafı dolandırmayı sevmem delikanlı, benim çobanım olacaksan sabah saat beşte kalkıp koyunları otlağa götüreceksin. öğlen bir gibide sağmak ve sulamak için arkadaki açık ahıra getireceksin. öğle yemeğini yedikten sonra da kuzuları akşam üçe kadar otlatacaksın. akşam üç, bilemedin üç buçukta geldiğinde kuzuları emzirmek için yine açık ahıra salıp, her birinin süt içtiğinden emin olacaksın. hala sütten kesilmediler, ama bir aya kalmaz oda olur . ama ben işimi şansa bırakmak istemiyorum. karınları doysun ki iyi bir fiyata satabileyim değilmi." Yaman o an kendisini tutamayıp " ebesinin amı" demek istemişti ki son anda yalandan boğazını temizledi. bu cimri mendebur kendine çoban değil, sikilecek köle arıyordu resmen, olacak iş miydi bu. kaldı ki köydeki çeteyi çökertmek için zamana, buradaki insanları tanımaya, kaynaşıp, aralarına karışması gerekirken, bütün zamanını bu bunakın koyunlarıyla heba edecekti öyle mi... mecbur olmasa, bu adamı şuan yere yatırıp eşek sudan gelinceye kadar döverdi. lanet olsun ki görevini tehlikeye atmamak için söylenen her şeye boyun eğmek zorundaydı. yine bahtına ve şansına sövmeden edemedi. ne olurdu sanki karşısına adam akıllı insanlar çıksaydı. Salih bey, " şimdii de hele, kabul ediyor musun, etmiyor musun?" Yaman başını ağır ağır evet anlamında salladı. Salih bey keyfi yerine gelerek, elini Yaman'a doğru uzattı. " ee hayırlı olsun o zaman delikanlı. merak etme, dediğim gibi Yemeni, içmeni, çamaşırını, her bir mecburi hizmetini bizzat kızım üstlenecek. sana şuan maaş hakkında bir şey söylemek istemiyorum, bir hafta gözlem yapıp ona göre paranı belirleyeceğim. ne de olsa yabancısın, ne malum parayı önceden alıp kaçmayacağın, haa?. bende işimi garantiye almak zorundayım lawêmîn. anladın mı?" Yaman adamı dövmemek için zor duruyordu. mavi gözleri öldürmek istercesine Salih beye bakıyor, içinden sakin olması gerektiğini, bunun bir görev olduğunu hatırlatıp kendini telkin ediyordu. " ee senin adın ne, sana nasıl seslenecem ben. bir adın vardır herhalde değil mi. anan baban sana Bir isim vermiştir inşallah" dedi Salih bey bu adam zorla sinir damarının üstünde tepiniyordu. adeta gel beni döv diyordu. ama Yaman'ın söylediği her şeyi kabul etmekten başka çaresi yoktu. ama kendi içinden bu görev esnasında, bu adamla öyle güzel oyunlar oynayacaktı ki, adam başına ne geldiğini asla anlayamayacak diye geçirdi. bana böyleyse acaba kendi çatısı altındaki çalışanlara nasıl diye düşünmeden edemedi Yaman.. Salih bey " neyse, senin bir adın olsa bile ben sana çoban derim, öyle yeni isimleri kafamda tutamam... anlaştık o zaman çoban efendi" diyerek ayağa kalktı. "şimdi beni takip et bakalım. sana yeni evini göstereyim. her eşyası var. yatağı, dolabı. tuvaleti bile var." Yaman, öylece kendi kafasına göre davranan bu adama bakıp, günün bilmem kaçıncı küfürünü ederek, ağır ağır ayaklandı. öndeki adam bir şeyler mırıldanıyor, ama Yaman anlamıyordu, zaten anlamakta istemiyordu. etrafa göz gezdirdiğinde, kendi gözlemlerine dayanarak, bu adamın lükse ve şatafata olan takıntılığını yarattığı bu imparatorluğa bakarak anlamak bek zor değildi. evin sol tarafinda geçtiklerinde, kocaman bir ahır ve beş metre uzaklıkta konumlandırılmış küçük bir baraka misali ev ile karşılaştı. evin kapısı küçük, ve sadece bir penceresi vardı o pencerede Salih beyin evine bakan taraftaydı. ahır olan tarafa baktığında biraz evin arkasındaki geniş alanda kocaman üstü açık, sadece taşlarla yapılmış bir ahır daha vardı. arkadan gelecek sürü için dev Çelik kapılar vardı. Yaman, bu göz yoran şatafatı incelerken bile çok bunalmıştı. adam adeta kendini herketen üstün görüyor ve bunu gözler önüne semişti. üstelik ukala ve cimriydi. Salih bey, küçük evin kapısını iterek açtığında, arkasındaki Yaman'a dönüp " kapısında küçük bir arıza var, ama sen akşam uyurken içerden arkasına taş koy. senin için daha iyi olur. hem, çoban dediğin koyunlarla yatar. ben sana yatacağın bir ev veriyorum. sakın nankörlük edip şikayet etmeyesin. kulağıma gelirse cezanı keserim." başını eğip yere kısa bir an baktıktan sonra, Yaman'a bakıp büyük bir kahkahayla güldü. Yaman bu anlamsız, altı boş olan muhabbeti alıp Salih beyin kaşıyan yerlerine sokmamak için kendiyle savaş içindeydi. adam hala gülerken, Yaman boş gözlerle konuyu nereye bağlıyacağını bekliyordu Salih bey, bu sefer de dalağı ağzından gelircesine öksürük krizine tutmuştu. kaçak sigara etkisini erken gösteriyor belliki diyerek Yaman'ın dışa vuramadığı düşüncelerini bir kez daha içinden geçirmişti. Salih bey göğsüne şiddetli yumruklar atarak öksürüğünün geçmesini bekledi. bir süre sonra, yaşlarla dolmuş gözleri silerek sırıtık bir ifadeyle Yaman'a baktı " sana Bir espri yapacaktım, Az daha öteki tarafı boyluyordum. ama söylemeden edemeyeceğim. senin dilin yok ki arkamdan şikayet edip dert yanasın. böyle lal,lal, alık, alık bakarsın anca değil mi" bu söylediklerinden sonra yine gülmüş adeta Yaman'ın olmayan kusuruyla dalga geçmişti. Yaman bir an önce bu günün son bulmasını istiyordu, çünkü daha ilk günden katil olmaktan korkuyordu. kaldı ki karşısındaki adam durmadan sinirlerinin üstünde zıplayıp, tepiniyordu. oysa ki Yaman'ın mesleğini bilse on metreden bile yanına yaklaşmaz, adını bile anamazdı. asıl nankörlük bu adamın ta kendisiydi. adam Yaman'ın sinirli bakışları altında tekrar kapıya dönerek, " gel bakalım çoban efendi, yeni evini beğeneceğine eminim. yat kalk bana şükret, seni koyunların yanında da yatırabilirdim, ama merhametli kişiliğim buna dayanamayıp, bu evi sana verdi. dediğim gibi bana şükret çoban efendi." Yaman Salih beyi ciddiye almayarak yanından geçip içeri geçeceği vakit, içerden gelen tavuk pisliği ve çürümüş, bozulmuş sebze kokusunu alınca, burnunu kapatarak kapıdan başını eğerek içeri baktığında, buranın her ne kadar dışarıdan bakıldığında küçük bir baraka izlenimini verse de, içerden hiçte öyle olmadığını, eski bir yatak, kırık kapılı dolap, dolabın yanında sandalye ve bir ayağı olmadığı için duvara dayanmış küçük masadan başka hiç bir şey yoktu. Yaman, burasının eski bir kümes olduğunu burnunun direğini yakan tavuk pisliği kokusundan anlamıştı. iyi dediği, şükür edilmesi gerektiği barakaya tekrar göz gezdirip, arkasında duran, burnunu tutarak kendisine bakan Salih beye dönerek sadece boş gözlerle baktı. bu adam daha ne kadar gözünde küçülecekti, Yaman'da artık bilmiyordu. Salih bey kapıdan biraz uzaklaşıp, cebinden çıkardığı sigarasını yakıp dudaklarına götürdü, ardından Yaman'ın hoşnutsuzluk akan bakışlarına bakarak " beğendin, değilmi? biraz kapalı olduğu için koku birikmiş içerde. ama olsun kapısını penceresini aç, bir saate bişeyciği kalmaz. hadi sen yerleş, yarın erkenden işine başlayacaksın, üçyüz koyuna çobanlık edeceksin. bugün biraz etrafı, ahırı gez, tanı. benide uğraştırma. şuan yetişmem gereken bazı işlerime geç kaldım. sen yerleş sana yemek, Su ne ihtiyacın varsa kızım bizzat getirip ilgilenecek. biraz okuma yazması var, derdini o küçük defterine Yaz ona göster. o anlar. gerçi bi bok bildiği yok ama neyse... hadi, çok tuttun beni, yarın görüşürüz, koyunları iyi otlatırsan gözüme girersin haaa, unutma karınları doymadan sakın getireyim deme. vallahi kendim gelip kontrol edecem ona göre. hadi git yerleş, bir sıkıntın olursa, kızım aha şu gördüğün kilerde çalışıyor, derdini ona yazarsın çoban efendi. hadi görüşürüz" diyip, arkasına bile bakmadan hızla yürüyüp gitmişti. Yaman, el mahkum sırtındaki çantasını eline alıp, içerisinden sigarasını almış, ucunu yakarak dudaklarına götürdü. içeri bir adım attığında kokunun biraz azaldığını hissetmişti. pencereye yönelip, açmaya çalıştığında onun da bozuk olduğunu gördü. biraz zorlayınca nihayet açabilmişti. ayakkabılarını çıkartıp kapı eşiğine bıraktı. çantasını dolaba bıraktıktan sonra sandalyeyi alıp pencere önüne oturdu. güneş hemen hemen batmış, gökyüzüne kızıllılarını bırakmıştı, biraz acıkmış çokça susamıştı. dün akşam askeriyede en son yemek yemişti. ona da yemek denirse, arkadaşları yemek yerken o her zamanki gibi yemeğini karıştırıp, zoraki şekilde iki üç lokma yiyebilmişti, içinden ihanetini damarlarına kadar hissettiği kadına acı acı veda etmişti. ne yemek yiyebilmişti nede uyuyabilmişti. sadece içine düştüğü bu kalleş oyunun bir an önce bitmesini, ama gördüklerinden sonra bunun imkansız olduğunu anlamıştı. biten sigarasını penceredeki kırık mermerde söndürüp, izmaritini dışarı attı. ayaklanıp, yatağa göz gezdirdi, yorganı kaldırıp, çarşaflara ve yastığa baktı, yastığı kaldırıp burnuna götürüp kokladı. iyi, en azından yeni yıkanmışlardı. kokunun artık dağıldığına kanaat getirerek, ılıyan havayla pencereyi ve kapıyı kapatmak istedi, kapanmayınca sandalyeyi alıp kapının arkasına koydu, ardından ışığı açıp dolaba yöneldi. çantasından pijamasını ve ve aynı renkte olan siyah tişörtünü alarak, üstündeki kıyafetlerden kurutularak, pijamalarını giyindi. çıkardığı Kıyafetlerini katlayarak dolaba bıraktıktan sonra pencereye baktı hava artık kararmıştı. sandalyeyi çekip, kapıyı açtı. ayakkabılarını giyeceği vakit, karşısında elinde bir tepsiyle bekleyen kızla burun buruna geldi, kızın elindeki tepsi olamasa az kalsın birbirlerine çarpacaklardı, kız 1.60 boyları da karanlıktan seçemediği siyah mı yoksa lacivert mi bilemediği bir fistan giymişti. saçları dağınık, hafif kıvırcık, omzuna düşen yemenisinden bir haber oluşu ne kadar yorulduğunu, ne kadar dalgın olduğu belli oluyordu. Yaman kızın yüzüne biraz daha dikkatli baktığında, buraya ilk geldiğinde Salih beyden azar yiyen ve yere düşüp ağlayan kız olduğunu fark etti. gözleri kızarmış yeşile çalan ela gözleri kan toplamış, yanakları kan toplamış gibi al al olmuştu. dudaklarını kemirip, başını kaldırıp Yaman'a baktı. Yaman bir an aydınlanıp, kenara çekildi. demek Salih beyin kızı buydu. iyide kendi kızına neden hizmetçi gibi davranıyordu. kız ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi Yaman'da arasından girip soğuyan havaya karşın kapıyı kapatmıştı. arkasını döndüğünde, tepsideki yemekleri masaya yerleştiren kıza baktı. kız kaşıkları da bıraktıktan sonra arkasına döndü. birden Yaman'la göz göze geldiğinde hafif irkilmiş kapıya baktığında gözleri kocaman açılmıştı. Yaman' da kapıya dönüp baktığında, düşüncesizce davrandığı o an anladı. kapıyı kapatması kızı korkutmuştu belli ki. kız dudaklarını aralayarak " neden kapıyı kapatınız, ne yapacaksınız. bana bakın, bi çığlığımla bütün ev buraya toplanır. ben sözlü sayılırım. valahi çoban demen öldürürüm. boyuna, posuna bakmam alırım ayağımın altına. çabuk aç, aç şu kapıyı. valahi imdat diye çığlığı basarım." Yaman şaşkın şaşkın kızın ağzına kilitlenmiş, boyundan büyük laflarına inanamamıştı. belli ki babasının kızıydı. nankör babanın nankör kızı. tam o an kız elindeki yuvarlak demir ağır tepsiyi alıp kendine kalkan misali bedenine siper ederek " valahi öldürürüm seni aç kapıyı. tamam salak, pısırık olabilirim ama valahi öldürürüm seni aç kapıyı" diyip Yaman'ı bir kez daha şaşırtmıştı. tam ağzını açıp konuşmaya çalışacaken, tiz bir çığlık beraberinde üzerine atılan Demir tepsiye boş gözlerle baktı. kafasına kafasına gelen tepsi gördüğü son şeydi. ondan sonrasında başında hissettiği Keskin acı ve birden kararan gözleri olmuştu. son bir ses duyduğunda " Allah... gitti dağ gibi adam. tüüü kalıbına tüküreyim, dışardan görsen yıkılmaz direk. bir tepsiyle yere kapaklandın. yazık. belli, bu yıl koyunlara hırsızlar bakacak.... Anna ... adam öldü yaaa.... " olmuştu.ve sonrası derin bir sessizlik.... Yaman çevik, ömrü hayatında ilk defa bayılmış, bunuda bir köylü kızı tarafından kafasına firlatıldığı Demir tepsi sayesinde başarmıştı. üsteğmen ünvanı şuan yerlerdeydi. rezillik diz boyunu aşıp boğaza dayanmıştı. eğitimlerde kimsenin deviremediği, üsteğmen Yaman çevik'i bir Demir tepsi başarmıştı. tarihe geçilecek bir andı....
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE