Buket
Masayı özenle hazırladım. Bana göre çok güzel olan mavi ipekli elbisemi giydim. Hep çok sevmişimdir mavi rengi.
Bir de şu hastalığımın verdiği halsizlik olmasa. Ne yaparsam yapayım gücüm kalmıyor. Oysa yemeği bile dışarıdan söyledim, sadece tabak çanak eklemek ile tüm gücüm tükendi.
Giderek durumun ciddi bir hal almaya başladığının farkındayım. Eskisi gibi değil dengem. Ellerimdeki titreme, baş dönmem, mide bulantım bir hayli arttı.
Bazen o kadar çok çınlıyor ki kulaklarım eğer Volkan benim arkamdan söylenmiyorsa kesin hastalığımdandır diyorum.
İşte yine oldu, gelmesine birkaç saat kaldı ve benim uykum geldi. Başım yataktan kalmıyor.
Belki de o gelene dek biraz olsun uyumalıyımdır.
Volkan
Dolabın karşısında kıyafet beğenmemek ne Volkan? Ergen misin sen ama işte beğenmedim.
Kendimi o kadar kaptırmışım ki kapıdan beni izleyen Cenk'i fark etmemiştim.
" Ne yapıyon lan?"
Diye böğürdü medeniyetten nasibini almamış dağ ayısı.
" Kıyafet seçiyorum" dedim isteksizce.
Dibime dek sokulup " Birader ben de başka evrenlere geçiş kapısı açıyorsun demedim, görüyorum. Naptığını anlamadım? "
Göz göze geldik, sırıtıyor piç.
" Yemeğe davetliyim"
" Alla allaaaaaa, e bennn? " ciddi ciddi yemeğe kaynamaya çalışıyordu piç
" Otur oturduğun yerde canımı sıkma"
" Ben aç mı öleceğim, yemek de yapmamışsın" evet... Sakin kalmaya yemin etmiş benim tüm sinir tellerimle gitar çalıyordu piç.
" Anan mıyım karın mıyım piç ? Mutfak orada yap yemeğini ye"
Cebinden çıkarttığı fındıkları yiyerek " Senin kıyafet dolabı da benimkinden betermiş birader " dedi...
"Az ye lan şunu, akşam yanıma geleceksin diye silahla uyuyorum !"
"O kadar düşersem kendi kafama sıkarım zaten birader " deyip bir avuç dolusu fındığı ağzına atıp konuşmaya başladı etrafa ağzından dökerek fındık parçalarını
" Mete'nin dolabı"
"Ney ? " dedim " Mete'nin dolabı Mete'nin" diye tuttu kolumdan. " Sende değil mi bu yavşağın anahtarı? "
" Bende " dedim kolumdan tutarak ev pijaması ev terliği ile beni sokağa sürükleyen Cenk'in peşine takılarak
"Tamam işte! piçin bir dolabı var dillere destan " deyip kendimizi Mete'nin evinde Mete'nin dolabının önünde buldum
"Ulan senin aklına uyan kafamı sikeyim" dediğimde gözlerinin içine bakarak dolabın kapağını açtı.
"Yuh amına koyayım!" diye bir küfür döküldü ağzımdan istemeden.
" Ben yengeni bu piçin dolabı ile tavladım" dedi fındık yemeye devam ederek
" Ulan götünü tutamayacaksın az ye şunu piç"
Elimiz kıyafetlerde gezdirirken kol düğmelerine de Cenk el atmıştı ki telefon çaldı.
"Kim?" Üstüme eğilmiş fındık parçaları dökerek sordu camış.
" Mete yavşağı " dedim, telefonu açıp " Kardeşim" dediğimde
"Abi yavşak da olurdu ya !" deyince etrafta kamera aramaya başlamıştık
Cenk " Yuh amına koduğum yatak odasına kamera takmak nedir ?" diye haklı isyanını yükseltti ağzından fındık saçarak!
"Nöbetteyken karıma bakıyordum rahat uyuyor mu, her şey yolunda mı diye. Ayrıca sana ne lan yavşak! "
'Telefonu kapat ' diye işaret ediyordu Cenk. Benim kapatmadığımı görünce kendi alıp kapattı.
"Beynimizi siktirme piçe!" deyince bir ses duyduk, evin güvenlik sisteminden konuşuyordu yavşak
" Abi sırf merakımdan soruyorum, iç çaşırlarımın olduğu dolap neden açık? "
Gözümle sağ çekmeceye bakınca gerçekten de Cenk'in iç çamaşırı çekmecesini açtığını gördüm. Yüzüne baktığımda omuz silkerek
" Gece yatarken koklayacaktım, amcık! Adama kıyafet arıyoruz. Ben de tesadüfen gördüm, Nazlı nasıl?
" Kardeşim orası seni hiç ilgilendirmez ama yine de söyleyeyim çok iyi, senin gibi komodo ejderinden kurtulunca kıza bir güzellik geldi "
"Sikicem lan sizin dalaşınızı , itler! Konumuz o mu ?" diye bağırınca kısa bir sessizlik oldu
"Sahi " dedi Mete sorgulamaya devam ederek
"Sizin benim yatak odamda işiniz ne ?"
"Otobüs bekliyoruz " dedi Cenk yine ters ters cevap verip " Beni soruyor mu hiç ?" diye sormayı da ihmal etmedi aklı fikri karısınaydı
" Sordu tabi oğlum, yemini suyunu verirler de inşallah aç ölmez , dedi"
" Sikicem sizin yeminizi, suyunuzu yavşaklar, bana kıyafet bulun sabaha dek sizi bekleyemem"
.......
Uzun süren bir hazırlığın ardından Vera'nın da duruma el atması ile sorun çözüldü. Bir ton ima, gülüşme, alttan alta laf sokmayı saymazsak tabi ki...
Kalite fışkıran metrelerce ileriden ben ebesinin nikahı kadar para ediyorum diyen lacivert pantolon, muhtemelen 7 aylık maaşın kadar olan ayakkabısı, kaslarını hafif sıkan beyaz kesim gömleği. Bu kadar hazırlık neden, sahi ben neden bu kadar özendim ki yan komşuma yemeğe giderken. Üstelik o kıza gidiyordum!
Nihayet kapıya geldiğimde bir kaç defa zile basmamın ardından kapı aralandı. Karşımda tüm rengi solmuş, gözleri yarı açık, ayakta duramayan bir kız vardı.
Az kalsın düşecekti beline sarılıp tutmasam.
" Ne oldu Buket , Ne oldu, neyin var ?" Duyuyor musun beni?"
" B- ben... hal... siz... gücüm..." sonrası yok. Kollarımda kendinden geçti. Kucağıma alıp içeri taşıdım. Salona girdiğimde her yerde mis gibi yemek koksu vardı.
Koltuğa yatırıp yanına oturdum. Etrafa bakınıp kolonya görünce elime sürüp boynuna şakağına masaj yaptım.
Rengi o kadar sokmuştu ki, baygın değildi, uyuyordu sanki. Tüm enerjisi tükenmiş gibi. Teğmenliğimin ilk yıllarında görevden dönünce bu şekilde uyurdum.
Masaya baktım, bunları hazırlarken mi bu kadar yoruldu acaba. Nasıl bu kadar güçten düşebilir?
" Buket iyi misin, diyabet, tansiyon, kansızlık, demir annemisi, enfeksiyon, ciğer sorunu? kalp? Hangisi var?"
"Uykum var " dedi gülümsememe engel olamadım verdiği cevaba. O kadar masum, evet o kadar masum çıktı ki sesi.
Etrafa baktım, her yer tertemiz, belki de temizliği de yaptı. Dün akşam da yordum... Gücü kalmamış olabilirdi.
"Tamam" deyip hafifçe kolundan çekerek yanına uzandım ve üstüme çektim. "Böyle rahat mı ?" diye sordum.
Eli anında bedenime sarıldı. Başını yerleştirdi gövdeme. "Volkan !" İlk defa ismimi böyle bir şekilde telaffuz etmişti. Sanki.. şey gibi... sevgilim.
" Söyle..." söyle ne ?canım, hayır olmaz. Aşkım? asla. Söyle ne? Küçük şeytan? o da olmaz...
"Söyle Buket" diye tekrarladım. Evet en iyisi Buket'ti.
"Aç mısın ? " Bu haldeyken bana bunu mu soruyordu. " Az uyuyalım sonra yeriz " dedim ne diyeceğini merak ederek.
" Gerçekten mi ? "
Sesi derin bir kuyudan gelir gibi. Başını okşadım, kafasına kendini güvende hissetmesini istediğimi yansıtarak öpücük kondurdum. "Gerçekten bebeğim."
Bebeğim mi? ah Volkan ahhh! Bir ayarın olsun Volkan!
İki saat geçti kendine gelmedi. Kendine gelmediği gibi lavaboya bile gidemedi. Kucağıma alıp ben götürdüm. Gözlerini açamıyordu. Bu kız bedenen tükenmiş durumda.
İstemesem de Yüzbaşı Seda'yı aramak zorunda kaldım. Evde sağlık hizmeti sunan tanıdığı iyi personelleri olan bir kurum vardı. Yönlendirdi.
Vitamin, minarel, ateş düşürücü, mide bulantısı ne için varsa hepsini eklettim seruma. Tam bir atom oldu.
Serum bitmesine yakın gözlerini açtı. Cenk sağolsun evdeki yemekleri geçmiş olsun ayağına silip süpürdü.
Zaten hep karbonhidrattı. Ben de ona esnaf lokantalarından bol proteinli besinler getirtttim. Bu biraz olsun ona iyi gelecekti. Serum bittikten bir süre sonra Cenk'in getirdiği yemekleri yedirmeye başladım.
İlk başta yemek istemedi ama bir iki kaşıktan sonra yedi. Bu kadar tükenmesinin bir kaç nedeni olabilirdi. Ya beynini çok yormuştu, ya çok üzülmüştü, ya da çok çalışmıştı... Bir ihtimal daha varı ama bu kadar halsiz düşmesini sağlayacak bir hastalık olamayacağına göre..
Benim de payım vardı bu durumda. Bir lokma kıza çok yüklenmiştim. Zaten küçücük bir şeydi, zayıf, güçsüz. Kaburgası çatlaktı, saldırıya uğradı, üstüne benim psikolojik baskıların.
Önceden ölse umrumda değil dediğim kızı şimdi gücünü toplasın diye pamuklara sarışım? Gerçeği herkese inkar etsem, ' ben de kız babasıyım, o kadar da sırtımı dönemem ' desem de içimin titremesi, korkmam...
Evet ben gözünün gördüğü hiç bir şeyden korkmayan ben , bacak kadar kızın başına bir şey gelmesinden deli gibi korkuyordum.
Kimseye itiraf etmesek de kendime yalan söylemem çok saçmaydı. Öyle ya da böyle çekilmiştim bu kıza.
El değmemiş teni, uysallığının altındaki haşinliği, sevimli ama huysuz hallederi. Bir karış boyu ile bana kafa tutma çabaları, beni terk ederken parmağını bana sallaya sallaya söylenmesi. Evet, ben bu kıza çekilmiştim.
Bu inkar edilemez bir gerçekti. kalbimin en derininde hissettiğim karımın acısı halen aynı tazelikte ,ona olan aşkım aynı yerinde dururken bu küçük kız kendine bir yer açmıştı kalbimin sınırlarını genişletip.
Zorla yedirdim yemekten sonra uyumak istedi ama gözü sürekli bendeydi. Kucağıma alıp yukarı çıkartmaya başladığımda onu odasına götürüp gideceğimi düşündü. Yüzü soldu.
Yatağa yatırıp üstümdeki kemeri, saati çıkarttım... fazlalıkları kurtulup yanına uzandım. Şaşkınlıkla izledi beni, yanına uzanınca gelir diye düşündüm, sokulur yanıma ama gelmedi !
Önceki tepkilerimden sonra artık ilk adım atan olmuyordu. "Gel " dedim göğsümde yer açarak. Gözleri parıldadı. Usul usul sokuldu. Başını hemen boynuma gömdü.
Nefesi tenime değdiği an ben artık ben değildim. Sanki yıllardır kaybettiğim bir şeyi bulmuştum. Adı neydi bu şeyin derseniz önceden bir isim veremesem de artık biliyordum ' Adı huzurdu'