Günaydın Bayım ❤

1003 Kelimeler
Banyoya Serkan'dan kaçar adımlarla gitmiştim. Kapıyı kapattığımda nefesim kesik kesikti, titreyen ellerimle çamaşırları hızlıca makineye attım. Düğmeyi çevirip musluğa koştum, ellerimi yıkadım. Başımı kaldırıp aynada çıplak vücuduma baktığımda yutkundum, utançtan ölebilirdim. Neler yaşamıştım ben! Çıplak vücuduma bakıp düşünüyordum, bu adam az önce benim her zerremi yalamıştı. Off heleki o erkekliği; dokunmak öyle zevk vermişti ki acaba onun içinde öylemiydi. Neyse sakin ol , ece! diye mırıldandım. Kendimi ayıltmak istercesine kafamı sallıyorumdum. Duşun altına girdim, hızlıca yıkanıp üzerime bornozumu geçirdim ve banyodan çıktım. Ayaklarım beni doğrudan odama götürdü. Dolaptan erkek pijamalarını alıp odaya döndüm. Döndüğümde o koca adam, kaslı yapısıyla küçük bir çocuk gibi koltukta boxerla oturuyordu. Bir ayağını sinirle sallıyor, yüzü kıpkırmızı halde öfkeli bakışlarla boşluğa dalmıştı. Kendime hâkim olamadım. Kahkahalar patladı dudaklarımdan. "Tanrım," diye güldüm içten bir şekilde, "hayatımda çok az şey bu kadar komik olmuştur!" Kahkahamı duyunca başını hızla bana çevirdi. Gözleri kıvılcımlar saçıyordu, tam anlamıyla sinir küpüydü. “Ece, komik bir şey mi var?” dedi sert bir sesle. Ayağa kalkmadan, olduğu yerden konuşmaya devam etti. “Gelip konuşmaya başlasan iyi edersin. Kimdi o adam? Sevgilin mi? Bak, seni bırakmıyorum, anladın mı? Git ondan ayrıl. Asla bırakmıyorum.” Bir an, karşımdaki adamı değil de şımarık bir çocuğu izliyormuşum gibi hissettim. O kadar tatlıydı ki öfkesi bile ciddiye alınamayacak kadar büyüleyici görünüyordu. “Tamam, koca bebek,” dedim kıkırdayarak, “kalk şunları giy de öyle konuşalım, yoksa üşüteceksin.” “Ben başkasının eşyasını giymem,” diye mırıldandı sert bir sesle. “Kendi kıyafetlerimi beklerim.” “Off, saçmalama,” dedim göz devirmemi saklamadan. “Sabaha kadar kurumasını mı bekleyeceksin? Hem, bu pijamalar daha önce hiç giyilmedi. Arda için almıştım, ama bu hafta gelemediği için kimse giymedi.” Sözlerim biter bitmez saniyeler içinde yanımdaydı. Bir anda belimi kavrayıp duvara yasladı ve yüzü burnuma kadar yaklaştı. Gözlerindeki öfke bir kıvılcım gibi patlamıştı; az önceki çocuk gitmiş, yerini sert bir adam almıştı. Derin bir nefes vererek, dişlerinin arasından konuştu: “Ece, şaka yapmıyorum. Sen benimsin, seni bırakmıyorum, anladın mı? Hâlâ bu hafta gelemedi diyorsun, beni delirtmek mi amacın?” Nefesim kesilmişti. Bu adam, bir kişilikten diğerine bu kadar hızlı geçmeyi nasıl başarıyordu? Duygularım karışmıştı; sinirle silkelendim, ona meydan okuyan bir sesle cevap verdim: “Pijamaları giymeden hiçbir kelime etmiyorum. Kalk giyin. Her şeyin bir adabı var; evimde çıplak oturamazsın.” Homurdanarak elimdeki pijamaları kaptı ve bir çırpıda üstüne geçirdi. Onu izlerken gülümsememi gizlemeye çalıştım. “Hımm,” dedim alaycı bir tonla, “vücutlarınız neredeyse aynıymış. Bak, sana da tam oldu.” Kafasını sinirle yukarı kaldırdı ve dişlerini sıkarak homurdandı: “Ya sabır Allah’ım, ya sabır...” Sonra bakışlarını tekrar bana çevirdi, gözleri hâlâ öfkeyle parlıyordu. “Umarım onun da tüm vücudunu deneyimlememişsindir, Ece. Yoksa beni katil etmeye sebep arıyor gibisin.” diye çıkışmıştı. Aslında bu halleri fazlasıyla hoşuma gidiyordu. Daha günler önce, gece yatmadan önce hatırlanmayı, bir "iyi geceler" mesajıyla uyumayı dert ediyordum. Şimdi ise karşımda bu adam vardı. Beni fazlasıyla önemsiyor, hatta çocuk gibi sakınıyordu. Köşe koltuğa geçtim ve ayakta duran bu koca adama bakıp, “Otur da konuşalım,” dedim. Gönülsüz ve sinirli bir tavırla yanıma oturdu. Konuşmaya başladım, tüm dikkati bendeydi artık. " O gün otogarda beni uğurlamaya gelen şu çok merak ettiğin kişi , Her zaman evimde onun için pijama, şarj aleti ve diş fırçası bulunur, çünkü geldiğinde rahat etsin istiyorum." Cümlelerim ilerledikçe nefes alış verişi hızlanıyor, boynunu sinirle sağa sola çeviriyordu. Sanki vücuduna elektrik verilmiş gibiydi. Bu hâline hafifçe gülümseyip koltuktan biraz eğildim ve yüzüne bakarak, “ Çünkü , O benim küçük erkek kardeşim.” dedim. Bir anda gözleri kocaman açıldı, hızla bana döndü. Şaşkınlıkla, “O iri yarı, uzun boylu herif senin kardeşin miydi? Hem de küçük kardeşin?” diye sordu. Kahkahalarımı tutamadım. “Değil mi? Ben de gıcık oluyorum. Ailenin tüm genetiğini toplamış o azman. Ben 1.63, o 1.82. Ben anca 50 kiloyum, o ise 87 kg. Her gören abim sanıyor zaten. Ama galiba bizim Türk kızlarının kaderi bu; senden sonra gelen serpile serpile büyüyor.” Kahkahalarım arasında gözüm Serkan’a takıldı. Kollarını ensesine atmış, sanki her şeyi çözmüş bir hâlde koltuğa yaslanmış, tavana bakıyordu. “Ne yapıyorsun sen? İyi misin?” dedim, yüzündeki garip ifadeyi fark edip. Bir an o munzur çocuksu haliyle tam yanıma oturdu. Yaklaştı, dudağıma küçük bir buse kondurdu. Sonra bir tane daha… ve bir tane daha. Gözlerim büyümüştü, o ise bunu bir oyuna çevirmişti. Kaçmaya çalışırken kendimi koltuğa uzanmış buldum. Boynumu kaldırıp, “Bu olaya bu kadar sevinecek bir şey yok. Saçmalama, çocuk musun sen ya?” dedim nefes nefese. “Vallahi öyle bir sevinirim ki!” dedi, beni koltuğa yatırıp gıdıklamaya başladı. Gecenin saat üçünde, kahkahalarımız salonda yankılanıyordu. Göz göze geldiğimizde, ani bir dürtüyle ben de eğilip onun dudaklarına minik bir buse kondurdum. Gülüşü o kadar güzeldi ki, ruhumun derinliklerine işliyordu. Ve işte, biz böylece başlamış olduk... Dün gece neydi ya da nasıl olmuştu, bilmiyorum. Tek bildiğim, o kahkahaların ardından koltuğa uzanmış, avuçlarımızı birbirimize kenetleyerek huzur içinde uyumuş olmamızdı. Doyasıya bir sevgi ve güven içerisindeydik, bu bağ nasıl oluşmuştu, kadermiydi yoksa emek mi ? Açıkcası artık önemi yoktu , tek bildiğim bu adam tarafından tam da böyle sevilmekti... Tatlı Bir Sabah; Sabah uyandığımda, bir elin yumuşak dokunuşunu yüzümde hissettim. Gözümü açtığımda odaya bolca ışık dolmuştu. Serkan, dirseğine başını koymuş, eliyle saçımın perçemini yüzümün kenarına atarak beni okşuyordu. Bu manzara karşısında hem utanmış hem de deli gibi mutlu olmuştum. Gözlerimi utangaçça ona diktim ve hafifçe gülümsedim, “Günaydın, nasılsınız bayım?” dedim. Bir kaç dakika daha hayranlıkla beni izledi, bense neden cevap vermediğini sorgular gözlerle ona bakıyordum. İçli bir nefes aldı, gözlerinin içi gülüyordu. Dudaklarını kıvırıp, gamzeleri ve çekik gözleriyle gülerek, “Günaydın dünyam, günaydın güzelliğim, günaydın bitaneemm,” dedi ve burnunu burnuma sürtüyordu. Bu şaka mıydı? Çıldırıyordum. Utanarak pikeyi üzerime çektim, yüzüm tamamen kızarmıştı. Az sonra, kızardığımı fark eden Serkan, pikeyi zorla açıp yüzüme bakmaya başladı. “Aa, kızardın mı sen?” diye sordu. Kıpırdandım, küçücük alanda kaçacak yer arıyordum, ama bana sarılan kolları buna izin vermiyordu. “Ya, bir git başımdan! İnadına yapıyorsun,” dedim, utanarak. Kahkahalarla önce bana sarıldı, sonra dudaklarımı okşarcasına öpmeye başladı. Tanrım, mutluluk böyle bir şey miydi?
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE