Kalabalıktan kaçmak isterken tam içine düşmek gibiydi. Kaçarken düşüp yakalanmak gibiydi. Kokusu, duruşu, bakışı bir garip… Bir anda ayaklarım yere bastı. “Rengin atmış, revire git” dedi arkasını dönüp yürümeye başladı. “Hayat” diye yukarıdan bağırıyordu Umay. Başımı yukarı kaldırdım. Dizlerim titriyordu. Deyim yerindeyse derem oluyordu sanki. Burak tuttu beni. “İyi misin?” başımı salladım ama iyi değildim. “Gel hadi” diye benimle yürümeye başladı. Sanırım revire gidiyorduk. İyi de bu umursamaz çocuk ne diye tutmuştu ki beni.
Revire geldiğimizde Hemşire tansiyonumu ölçtü. “Düşük” dedi ilaç verdi. Revirde ki boş yataklardan birine yatırdı. Serum bağladı bembeyaz olmuştu yüzüm. Pikeyi belime kadar çekip uzandım sırt üstü. Gözlerimi kapattım. Kalbimin çarpıntısı bir türlü geçmiyordu. Gözlerimi açtığımda Umay yanımdaydı. “İyi misin?”
“İyiyim iyiyim” dedim ona gülümsemeye çalışarak.
“Şey özür dilerim yani kendimi kaybettim” yutkundum boğazım kurumuştu. Yandaki suyu aldı Umay kapağını açtı. Hafif doğrulup suyu içtim. Kolumdaki serum bitmişti. “dur ben hemşireyi çağırayım” o gittikten sonra tekrardan başımı yastığa koydum. Çocuğun gözleri aklımdan çıkmıyordu. Anlaşılan o ki bu çocuğu niye sevdiklerini anlamış gibi bir şey olmuştum.
Elimi alnıma koydum. Korkmuştum ölüm benim için çıkış yolu diye düşünürken şimdi korkudan tir tir titriyordum. O çocuk tutmasaydı yani ölecektim. İçim titredi bir anda. Hafif doğrulup sırtımı yatağın başlığa yasladım. Hemşire ile birlikte geldi Umay kolumdaki serumu çıkardı tansiyonumu ölçtü Hemşire. İyiymiş durumum. Umay yatağın kenarına oturdu. “Gerçekten çok özür dilerim onun yüzünden oldu”
“niye bu kadar çok sinirlendin”
“Ne bileyim” diye geçiştirdi. Anlamıyor zannediyordu ama ben anlıyordum. Bu kızda bir şeyler vardı. Zorlamadım onu zaten zorlayacak ne çabam ne de gücüm kalmıştı. “Korktum” dedim ona bakarak.
“Tahmin edebiliyorum”
Sonra hiç konuşmadık. Beni yatırdı yatağa. Bugün anlaşılan revirde kalacaktım. Gözlerimi kapattığım gibi derin bir uykuya daldım. Sanırım ilaçlardan böyle olmuştum. Yoksa kolay kolay uyuyamazdım ben.
Sabahın ilk ışıklarıyla gözümü açtım. Umay de diğer boş yatakta yatıyordu. Derin bir nefes alarak yataktan doğruldum. Üzerimle yatmıştım. Kırışmıştır forma diye düşünüyordum ama hiç de kırışmamıştı. Demek ki kumaşı iyiymiş. Yatağın kenarına oturdum.
Umay’e baktım. Uyuyordu. Başım çok fena ağrıyordu. Dün yaşadığım şoktan dolayıydı galiba. Birde beni tutan çocuk yüzündendir belki de bilmiyorum. Ya da kimsesizliğim yüzünden de olabilir. Arkamdan ağlayacak kimse yoktu. Hoş olsun da istemeyen biriydim. Dudağımın kenarını ısırdım. Hatta kenarını yemeye başladım.
Düşünme Hayat düşünme her şey iyi olacak inşallah düşünme. Elimi yüzümü yıkayayım diye kalkıp lavaboya doğru ilerlemeye başladım. Kapıdan içeriye girip bir iki kere yüzüme soğuk suyu çarptım her çarptığımda titriyordum. Başımı salladım. Yanda duran kağıt havlu ile kuruladım.
Geri çıkacakken Veliaht ile çarpışacakken durdum bir adım kala. Yanımdan elleri ceplerinde ilerlemeye başladı. “Şey” dediğimde durdu hala arkası dönük elleri ceplerindeydi.
Vücudunun yarısıyla bana doğru döndü “Teşekkür ederim sen olmasaydın”
“Önemli değil” dedi arkasını döndü gene ilerlemeye başladı. Ben teşekkürü ettim. Ama insan öküz olunca. Hiç olmazsa önemli değil dedi. Bende arkamı döndüm ilerlemeye başladım. Umay kalkmıştı. “neredeydin”
“Yüzümü yıkadım” dedim açıklamak istercesine
Sonra onunla kalkıp yatakhaneye doğru yürümeye başladık. Çantamı aldım sınıfa doğru ilerledim. Umayde üstünü değiştirdi. Ben üzerimdekilerle uyuduğum için sorun yoktu.
Bu gün At binme dersi varmış. Ne güzel diye düşündüm. Tabi bunun içinde ayrı kıyafetleri vardı. Veliaht için bu pek de önemli değildi. Üstünde o an ne varsa atına atlıyordu. Tek sıçrayışta biniyordu. Atını hızla sürmeye başladı. Gerçekten giderken arkasından bakmamak imkansız gibi bir şeydi.
Hele ki diğer kızlar bildiğin iç çekiyorlardı. Şevval önümde durunca ona baktım. Ata binmek için ten renginde tayt giyinmişti. Dardı ve hiç güzel gözükmüyordu. “Ona bakamazsın”
“Kime” dedim şaşkınca Umay üzerini değiştirmeye gitmişti. Bende kenardaki banklardan birine oturmuş kitap okuyordum. Taki Seymen gelene kadar.
“Seymen’a diyorum bakamazsın”
“Niye rezerve mi?” dediğimde yandan sinsice güldü
“Evet bana rezerve edildi” Bak sen hiç de öyle görünmüyor.
“Banane ya” dedim sinirle. “umurumda dahi değil”
“İyi o zaman senin iyiliğin için”
“Bence sende kendi ruh halin için uzak dur olmayan şeyleri kurguluyorsun gibime geldi” bana sinirle baktı yanıma yaklaştı elimdeki kitabı alıp kenara attı. “Şevval” diye hoca çağırınca bana başını salladı. Çok güzel ikinci günde düşmanım oldu.
Hocanın yanına gidip ata binmeye çalıştı. Uğraştı uğraştı binemedi. Gülerek kitabımı yerden alıp kaldığım yerden okumaya devam ettim. “Seymen” diye seslendi hoca ama ben kitaba dalmıştım. Onları duymamaya çalıştım. “Hayat’a sen at binmeyi öğret” dediğinde kitabı indirdim.
“Ne” dedim şaşkınca.
“Hayat üzerini değiş” iyi güzel de benim üstüm yok ki.
“Yok hocam gerek yok” dedim Seymen atıyla gelip önümde durdu. Başını sabır istercesine yukarıya kaldırdı. “Hadi” dedi sinirle.
“Ya ben ne anlarım at binmekten hem üstüm felan yok benim”
“Herkes bunun için dua eder” dedi kendini beğenmiş “Sen istemiyorsun”
“Tam üstüne bastın”
“Az daha kalkmazsan üstüne basacağım” dediğinde şaşkınca ona baktım. Atından indi. Ne yapacak diye merak ediyordum. Bir anda gelip beni atın üstüne koydu. Yan bir şekilde ata binmiştim. “annecim” dedim korkarak. Yana başını çevirdi. Güldü aaaaa güldü. Aman Allahım güldü. “Aa güldün” dediğimde gene eski haline döndü.
“Çok konuşma” diye arkama bindi.
“Niye arkama bindim ben nasıl öğreneceğim” diye arkamı döndüm. Çenesiyle burun buruna geldim. Başımı çevirdim hemen. Şevval sinir olmuş bir halde bize bakıyordu. Hızla sürmeye başladı. “Yavaş dur” diye bağırdım.
“Bağırma duyuyorum” dedi somsoğuk sesi ile. Daha da hızlandı.
“Ata yazık” dedim en sonunda. Çok hızlı gitmemiz şart mıydı sanki. Seymen yüzüme vuruyordu aslında hoşuma da gitmişti sanki. Saçlarım arkaya doğru savruluyordu. Çok güzeldi… Durunca bir anda tutundum eyerden. İndi aşağıya Veliaht. Ben atın tepesindeydim. Bana baktı “İnsene” dedi de ben bu topuklularla nasıl inecektim bilmiyorum. Atladım ayağım biraz eğildi ama o kadar da kötü değildi. Geldiğimiz yere baktım. Okulun arka bahçesi. Full ormanlıktı alabildiğine yeşillik. Golf sahasıydı burası. İleride birkaç adam golf oynuyordu. “niye geldik buraya” dedim ona bakarak.
Bir şey demedi. Etrafıma bakınmaya başladım. Seymen estikçe saçlarım havalanıyordu. Veliaht yürümeye başladı atının eyerinden tutup. Arkasından bende yürümeye başladım. Sessiz sedasız gidiyordu o bende onunla birlikte gidiyordum. Nereye gittiğimi bilmeden gidiyordum.
“Baba” diye seslendi ileride golf oynayan adama. Adam kafasını kaldırdı. Beni gördü oğluna baktı. “Ne işin var burada” sesi sertti.
“Hiç atımla gezintiye çıktım” bana baktı arkadan babası. Yutkundum.
“Yeni gelen burslu kız bu mu?” beni baştan aşağıya süzdü. Veliaht başını salladı onaylamak amacı ile. “burada ne işi var buraya girmesi yasak bilmiyor musun?” bana döndü Veliaht.
“Biliyorum, ama o istisna benimle geldi çünkü”
“Her ne olursa olsun” dedi bana bakıp. “yolu biliyorsun” dediğinde arkamı döndüm gitmeye başladım. Dişlerimi bastırdım birbirine. Gözlerim doldu ama sıkıyordum kendimi. Yasakmış bursluların oraya girmesi. Veliaht hala orada duruyordu. Beni aşağılamak için getirmiş sanırsam. Ağzımdan bir kelime çıkmadı. Elim kalbime gitti “Daha kaç defa kırılacaksın” dedim kendi kendime. Ne düşüncesiz şu insanlar neden düşünmüyorlar. Bir kalbimiz olduğunu neden düşünmüyorlar. Acıtıyor işte. Üstelik ben burayı bilmiyordum bile. Baya ilerledikten sonra arkamdan atıyla geldi. “bin şuna”
“Git sen ben gelirim” dedim somsoğuk sesimle.
“Gel işte” dedi bıkkınlıkla. Dişlerimi sıktım.
“Defol git be, amma meraklısınız bursluları aşağılamaya elinize ne geçiyor. Ben nereden bileceğim buranın yasak olduğunu. Okulunuzun seviyesini yükseltmek için bize muhtaçsınız ama bizimle dalga geçmekten de geri kalmıyorsunuz” diye bağırdım. Kaşlarını çattı. Atından bir hışımla indi yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Geriye doğru gittim. “Ne oldu acıttı mı Veliaht”
“Acıtmak” dedi sorarca. “bu mu acıtacak sen daha acıtmak ne görmemişsin küçük” bana küçük mü dedi bu. “Annenin babanın yanında acının ne demek olduğunu bilmezsiniz siz”
Başımı kaldırdım şaşkınca. Ne demek olduğunu bilirdim. Gözlerim doldu. Dişlerimi sıktım. “Gelmiş bana acıdan bahsediyorsun” yanımdan çekildi. Atına tek atlayışta bindi. Hızla giderken arkasından baktım.
Ben anne babamın yanında acıyı tattım zaten. Tatmayan ne bilsinmiş. Herkes el bebek gül bebek gibi mi büyüyor sizin gibi. Sen hiç karanlıktan korkmanın nasıl bir şey olduğunu biliyor musun da konuşuyorsun. Dayak yemeyim diye elimden geldiğince her işe koşturmanın. Ders çalışacağım diye sabahlamanın. Yok ama nereden bileceksin. Kaybetmek bizde doğuştan başlamıştı. Ne kimse yardım edebiliyor ne de el uzan oluyordu. Neydi bizdeki bu kaybetme, kader miydi?... İmtihan…
Bir imtihan ne kadar sürer biter miydi? Yürüyerek geri döndüm okula. Şevval ileriden bana bakıyordu. Şaşkındı. Seymen kesin gelmiştir diye düşünüyordum. “Seymen nerede” diyene kadar Şevval ne yani gelmemiş mi? Atını gördük sonra boş geldi atı.
“Seninle değil miydi?” dediler bana
“Hayır ben yarı yolda indim o devam etti” neredeydi ki. Aman banane canım. İçim niye rahat değildi ki peki. Tabi rahat olmaz. O beni kurtarmıştı. Geri arkamı döndüm. Seymenı aramaya koyuldum. “Seymen” diye çağırmaya başladım. Allah alla nereye gitti ki bu şimdi. “Seymen” hadi be Veliaht neredesin. Canını mı yakmıştım acaba. Acıyı sen nereden bilirsin demişti bana. Ne demekti bu. Tabi ya kalp kırmak istemezken ben kırmıştım. Hoş biraz kendini beğenmiş biriydi ama insan insandı. Kim olursa olsun kırılabiliyordu.
“Seymen” dedim en sonunda. Golf sahasına doğru ilerlemeye başladım kimse yoktu. Nerede bu çocuk ya. Havaya baktım. Daha kararmazdı. Tahminim 4 ya da 5 civarıydı. Saatim de yok ki.
“Off valla kırmak istemedim” diye ayaklarımı yere vurdum.
“Kırılmadım” diye arkamdan sesi gelince sıçradım yerimden. Elim kalbime gitti. Allah seni ne yapmasın. “Sadece kafa dinlemek istedim” diye ellerini cebine sokmuş yürümeye başladı önümden.
“Yani gelmeyince at da boş gelince bir şey oldu sandım”
Arkasını döndü alayla kaşları havaya kalktı. “Sen mi bana yardım edeceksin”
“Yardım felan çağırırdım” dedim kendimden emin bir tavırla.
“Seymen Karahan ı kurtardın diye sevgilim olurdun” al gene başladık.
“Valla sizi anlamıyorum karşılıksız bir şey yapmak sizin için uzak olabilir ama bizim için değil seni aramaya gelende kabahat zaten” dedim sinirle. Geri zekalı Hayat iyilik yap denize at. Yok kalbi mi kırılmışmış.
Okula doğru gene yürümeye başladım. Okula gelince Umay’i buldum yatakhaneye doğru gittik. Üzerimdeki formayı çıkardım. “Gel çamaşır odasına gidelim” dedi Umay. Birlikte çamaşır odasına doğru ilerlemeye başladık. Kocaman kocama çamaşır makineleri vardı. Üstlerinde kurutma makineleri vardı. Birinin içine attım yıkanmasını beklerken karşısındaki koltuklara oturduk birlikte. “Veliaht ile ata binmişsin”
“Ben binmedim” dedim sinirle. “Kendini beğenmiş” sinirlendim bak gene. Ama son sözü ben söylemiştim ya içim rahatladı. Neymiş de acıyı nerden bilirmişim. Doğduğum beridir biliyorum yeter mi?
“O atına kimseyi bindirmez” şaşkınca ona döndüm. Umay de ondan sonra bir şey söylemedi zaten. Atına kimseyi bindirmez mi? Ne demek bindirmez ee ben bindim. Hoca demişti ama ondandır kesin. Yoksa başka bir açıklaması olamaz bence.