Vadiden uzaklaştıklarında gökyüzü hâlâ aynı renkteydi. Ne gündüz başlamıştı ne de gece sona ermişti. Averiel, tapınaktan çıkarken mühürlerinin ağırlığını daha önce hiç hissetmediği kadar derin hissediyordu. Gölgelerin izini taşımak, yalnızca onları tanımakla kalmıyor, artık onlarla yaşamayı da gerektiriyordu. Cassian önde ilerliyordu. Her adımı kesin, her hareketi ölçülüydü. Ama gözlerinde gördüğü şey artık yalnızca düşmanlara ait bir öfke değildi. O da değişiyordu. Sessizlik, onun içindeki karanlıkla buluşmuş ve ona yepyeni bir yol çizmişti. Nael biraz daha geriden geliyordu. Elinde bir harita vardı ama bu harita çizilmemişti. Sadece mühürlerinin içindeki izlerin toplanmasıyla oluşmuş bir görüntüydü. Haritada, üç parlak nokta vardı. Biri Sessizlik Ormanı’ndaydı. Diğeri Tapınak. Üçüncüsü

