Rüzgâr, Euryn Küllerliği’nin kalbinden çekilirken ardında sessizlik değil, bir yankı bıraktı. Taş duvarların arasından süzülen bu yankı, mühürlerden bile daha eskiydi. Averiel bu yankının ne söylediğini tam olarak bilmese de içinde büyüyen bir çağrı hissediyordu. Serah’ın gölgesinin ardından gelen bu çağrı, henüz adı olmayan bir şeyin işaretiydi.
Nael, sessizliğin içinde konuştu. “Serah’ın sessiz kalması bizi rahatlatmamalı. Bu, onun geri çekildiği anlamına gelmez.”
Cassian, haritayı yere serdi. Mühürlerin ve kutsal katmanların işaretlendiği bu harita, artık geçerliliğini yitiriyordu. Averiel’in doğurduğu yeni mühür, hiçbir kutsal çizgide görünmüyordu.
“Bu toprakların düzeni yıkıldı. Ama yeni bir düzenin varlığı henüz duyurulmadı. Yasasızlık boşluk yaratır. Ve boşluk, her zaman biri tarafından doldurulur.”
Averiel gözlerini haritadan ayırmadan başını salladı. “Yeni yasa tek başıma yazılamaz. Ne göklerin dayattığı gibi mutlak olacak ne de karanlığın fısıltısıyla şekillenecek. Bu çağrıya kulak veren herkesin sözü olacak.”
Nael, içinden doğan korkuyu bastırmak ister gibi ileri çıktı. “Ama bizi dinleyecek kimse kalmadı. Ne melekler ne insanlar ne nefiller bir arada var olmayı öğrendi. Bizden önce olanlar yalnızdı. Bizden sonra olanlar hâlâ susturuluyor.”
“Bu yüzden bir meclis kurulmalı” dedi Averiel. “İsmi olmayanların. Hâlâ yasası olmayanların. Sesi bastırılanların. Bu dünya yalnızca kutsal olanların değil. Bu kez sesi olmayanlar konuşacak.”
Cassian başını kaldırdı. “Kim çağrılacak?”
“Onlar kendi yollarıyla gelir” diye fısıldadı Averiel. “Bu çağrı kelimelerle yapılmaz. Kalbin derinliğinde atar.”
---
Gecenin çökmesiyle birlikte Euryn’in merkezine bir ateş yakıldı. Averiel ellerini taş platformun üzerine koyduğunda, mühürlerin sembolleri birer birer parlamaya başladı. Ancak bu kez eski mühürler değil, yeni bir halkaya ait simgelerdi. Yalnızlık, sürgün, susturulmuş inançlar, yarım kalan yeminler... Her biri bir sembole dönüşüyordu. Ve bu semboller, toprağa değil, gökyüzünden dışlananların kalbine kazınıyordu.
Nael başını kaldırdı. Gökyüzünde kıpırtılar başladı. Ama bu kez gelenler yıldızlar değildi. Karanlığın içinde yavaşça süzülen varlıklar, yeryüzüne indi. Onlar melek değildi. Nefil de değildi. Ama her biri bir parçaydı. Susturulmuş halkların ruhları gibi ağır ve sessiz yürüdüler.
İlk gelen, ayak sesleri duyulmayan, gözleri olmayan bir kadındı. Elleri yara izleriyle kaplıydı ama dudaklarında sessiz bir dua vardı. Onun ardından gelen genç bir çocuktu. Sırtında yarım kalan kanatlar, soluk ve kırık. Sonra bir adam. Yüzünde ne göz ne ağız vardı ama içinden yankılanan bir ses vardı: “Ben, adımı kaybettim. Ama çağrıyı duydum.”
Averiel onlara yaklaştı. “Siz, ne yazıya girdiniz ne duaya. Ama bu yeni düzenin ilk sözleri sizden gelecek.”
Kadın başını eğdi. “Bizi kimse dinlemedi.”
“Artık buradasınız” dedi Averiel. “Bu, sizin oturduğunuz ilk masa olacak.”
Ve o an, taşların etrafına halka şeklinde oturdular. Ne tahtlar vardı ne de sıralar. Sadece yerle bir olan geçmişin üstüne kurulan bir çember. Averiel ortada durmadı. Çemberin içinde herkesle eşit bir yerde oturdu.
Cassian sessizce izliyordu. Nael’in gözlerinde hayranlık değil, umut vardı. Çünkü ilk kez biri kendisi için değil, herkes için konuşuyordu.
“Bu meclisin adı yok” dedi Averiel. “Çünkü isimler sınırlayıcıdır. Ama bu çemberin sesi var. Ve artık hiçbir ses bastırılmayacak.”
Kadın sessizce başını kaldırdı. “Peki bu ses nasıl duyulacak? Gökler sustu. Yer dinlemiyor.”
Averiel avcunu yere koydu. “O hâlde biz taşıyıcı olmayacağız. Biz yankı olacağız. Birbirimizin yankısı.”
Gece ilerledikçe yeni varlıklar geldi. Hepsi adını yitirmiş, bir düzenin dışında bırakılmıştı. Ama her biri, bu çemberde yer buldu. Ateşin etrafında, sessizlik içinde oturdular. Çünkü sessizlik bu defa suskunluk değil, saygıydı.
Averiel gözlerini kapadı. “Bu dünya yeniden yazılacaksa, kelimeler tek kişiden doğmamalı. Her karanlık bir ses barındırır. Ve artık biz, o karanlıkların yankısı olacağız.”
Gökyüzü cevap vermedi. Ama ilk kez, karşı koymadı.
Averiel’in başlattığı çember sabaha dek sessizdi, ama bu sessizlik, susturulmuşluğun değil; dönüşümün doğumuydu. Herkes, kendi karanlığını getirmişti bu çembere. Kimi affedilmemiş bir suçla, kimi adı bile unutulmuş bir hakikatin yüküyle. Fakat bu kez kimse kendini yalnız hissetmiyordu. Çünkü ilk kez, hiçbir sıfatın veya kanadın baskın gelmediği bir meclis kuruluyordu.
Averiel taş zemine oturmuş, ellerini dizlerine bırakmıştı. İçinden geçen mühürler sessizdi ama huzurluydu. Artık onların varlığını taşıyan biri değil, onlarla birlikte yürüyen bir iradeye dönüşmüştü. Gölge, onun etrafında artık bir tehdit gibi değil, bir kucaklama gibi dolanıyordu. Karanlık, onunla savaşmıyordu. Onunla konuşuyordu.
Bir süre sonra ilk sesi, yanan ateşin kenarında oturan genç çocuk yükseltti. Sırtındaki kırık kanatlar, gece boyunca hiç kıpırdamamıştı. “Ben zamanında göklere ait olduğumu sanmıştım. Fakat bir hata yaptım. Ve o anda aitliğim silindi. Ne gök kaldı ne isim. Kanatlarım paramparça oldu. O günden beri, ne konuşmaya hakkım vardı ne yürümeye.”
Averiel başını eğdi. “Sana hakkını tanımayanlar, kendi haklarını da kaybetti. Bu çember, artık yalnızca geçmişi dinlemez. Geleceği konuşur.”
Genç başını kaldırdı. Gözleri nemliydi ama korkusuzdu. “Peki ya bu gelecek, yine bizim adımızı unutursa?”
“Bu kez sözleri taşlara değil, kalplere kazıyacağız” dedi Averiel. “Artık adlar değil, yankılar hükmedecek. Ve yankılar unutulmaz.”
Sonra gözsüz adam ayağa kalktı. “Ben adımı kaybettiğimde sesimi de kaybettim. Fakat şimdi senin sesinle kendi yankımı duyuyorum. Belki bir gün ben de birine ses olabilirim.”
“Olacaksın” dedi Averiel. “Çünkü bu çember, sadece bir başlangıç. Her ses, başka bir sesi çağıracak.”
Ateş, taşların üzerini aydınlatırken çemberin sınırları genişliyordu. Yeni gelenler vardı. Yürüyerek, sürünerek, uçmayarak… ama kararlılıkla. Her biri farklı bir karanlıktan çıkmıştı. Kimileri göklerden düşmüş, kimileri kendi halkları tarafından sürülmüş, bazılarıysa hiç doğmamış hakikatin parçalarıydı. Ama ortak noktaları aynıydı: Hiçbir düzenin parçası olamamışlardı.
Nael, bu kalabalığı izlerken bir süre sonra fısıldadı: “Burası artık sadece bir toplanma yeri değil. Burası, yeni bir düzenin kalbi olacak.”
Cassian ise başını hafifçe salladı. “Bu düzende saflık yok. Ne sadece ışık, ne sadece karanlık... Bu, var olmayı öğrenmişlerin düzeni olacak.”
Averiel gözlerini ateşten kaldırdı. “Ve bu düzen, sadece yaşayanları değil, sesi bastırılan ölüleri de kapsayacak. Her yankı, bir hatıradır. Her hatıra, bir tanıklıktır. Biz, tanıklarız.”
Bir süre sonra çemberdeki herkes ayağa kalktı. Sessizce bir halka oluşturdular. Ellerini birbirine uzatmadılar. Dokunmadılar. Çünkü bu, fiziksel bir bağ değil, ruhsal bir birliktelikti. Her biri bir başka sessizliği taşıyordu ve bu sessizlikler birleşince yankıya dönüştü.
O an Averiel dizlerinin üzerine çöktü. Taş zemine, yeni mühürlerden biriyle dokundu. Bu mühür ne ışık taşıyordu ne de karanlık. Ne koruma sözü veriyordu ne de ceza. Sadece bir simgeydi. Bir göz. Ama bakmayan değil, gören bir göz. Sessizliğin içinde bile sesi duyan bir göz.
Bu mühürle birlikte, taşlar titredi. Fakat bu kez bir çatlama olmadı. Bir doğum hissi vardı. Yeni bir yapı doğuyordu.
Ve gökyüzü… ilk kez bu kadar uzun süredir sessizdi. Ne parlayan muhafızlar ne yıldızlar… yalnızca geniş bir boşluk. Ama bu boşluk tehditkâr değildi. O artık Averiel’in konuşmasına izin veren bir boşluktu.
“Yeni düzenin temeli atıldı” dedi Averiel. “Bu artık benim değil, hepimizin taşıyacağı bir ağırlık. Ama bu yük, sırtımızı eğmeyecek. Bizi bir arada tutacak.”
Kadın, yüzündeki yaralardan birini elleriyle sıvazladı. “Bunu göklere duyuracak mıyız?”
“Hayır” dedi Averiel. “Onlar duymak isterse, gelip otururlar. Biz çağırmayacağız. Çünkü bu meclis, artık çağıranların değil; beklemeyi bilenlerin yeridir. Biz bir bayrak değil, bir yankıyız. Ve yankılar, en güçlü sesleri doğurur.”
Ateşin küllerinden yavaşça yükselen duman, göğe ulaştığında gökyüzünde silik bir iz belirdi. Eski mühürlerin silinmiş parçaları… ama aralarında bir yenisi vardı. Ne gök yazmıştı ne de taş. Sadece varoluş.
Ve o gece, adları olmayanlar, ilk kez kendi sesleriyle uykuya daldı.