Planım kusursuzdu. Ne uçan ne kaçan kurtulabilirdi elimden. Barlas'ta kurtulamadı.
Abimin o gün, asker arkadaşları ile, senede iki kez çıktığı eğlencesi vardı. Fırsat bu fırsattı. Korumaları iki katına çıkarsa da, ben bir hafta öncesinden planımı yapmıştım.
Korumalar içerisinden biri vardı. Bir kaç kez bana yanlayan. Onu hiç bir zaman reddetmedim. Ama olurda demedim. Hep muallakta bıraktım. İşte bu günlerde kullanmak içindi.
Çocuktan, nöbet değişim saatlerini aldım. Ve bir kaçını oyalaması için ikna ettim. Tabi bu yaptığı onu fena patlatırdı. Yakalanırsa eğer canından olurdu. Oda zaten bunun farkındaydı. Aldığı risk büyüktü, haliyle karşılığında almak istediği de...
" Ben karşılığında ne alacağım yavrum ? " deyip, pis pis sırıtışını hatırladıkça, midem bulanıyor. İçimden ' yavrunu siksinler senin ' desemde, yüzüme en çok yakıştığını düşündüğüm gülümsememi kondurdum.
Yüzü aydınlanmıştı anında piçin. " Merak etme, ben seni sonra göreceğim. İşim acil. " dedim. Bir süre şehvetli gözlerle beni süzdü. Daha doğrusu gözleriyle sikti pezevenk. Ama sabrettim. Amacıma ulaşmak için, aracıyı öldüremezdim. Sakin kalmalıydım.
" Tamam. Sabaha, attığım otelin odasında olacaksın." dedi emir vererek. Yüzümde ki gülümseme anında soldu.
Allah'tan cebimde ki telefona, ses kaydı alıyordum. Yoksa bu anı nasıl ispatlardım. Tabi biraz farklı yansıtacaktım ama olsundu artık.
Telefonumu çıkarıp kaydı durdurdum. " Sen hiç merak etme. İstediğin saatte, istediğin otelde olacağım. Sen benim işimi gör, ben senin işini." deyip göz kırptım.
Hemen kızmayın canım sizde. Bende bu yaptığımdan memnun değilim. Yaptığımın doğru olduğunu savunduğum falan da yok. Ama ne yapayım, zordayım, dardayım. Hem gerçekten adamın altına yatacak değilim ya. Yarından itibaren, evli bir kadın olacağım ben.
' Yalan söylüyor abi, ben öyle şey yapar mıyım? O kim ben kim ? ' deyip iki göz yaşıma bakar. Adamın suçsuz olduğunu da kimse savunamaz. Beni kendi çıkarları için kullanmak isteyenlerden biri sadece. Tıpkı benim yaptığım gibi. Ben onun için yükselmekte kullanacağı bir basamağım. Eh şansına güzelim de. Arzulanan, istenen kadınım ya.
Benim sözümün, onun sözünden üstün olduğunu bilmiyorsa, göremiyorsa, bu kendi aptallığı. Burada ben kesinlikle suçlu değilim.
Abim çıktığında, aptal heriften aldığım, korumaların değişim saatlerinde hazır bir şekilde, bahçedeydim. Yakalanma korkusu her zaman içimde olan ama alışık olduğum yakıcı histi.
Ama beni durdurmaya hiç gücü yetmedi. Bazen bende kendimden korkuyorum aslında. Hangi götüme güvenip, tek ayak üstünde kırk yalan söylüyorum, oyunlar oynayıp, insanların üzerine basıyorum... Bende kendime inanamıyorum. Yine de kendimi kabullenmekten başka çarem de yok.
Son kalan korumayı da Nazmi oyaladı. Bir yandan sigara içip, bir yandan konuşurlarken, ben arkalarından parmak uçlarımda, sessizce süzülmeye başladım.
*************
Masal, siyah şapkası, siyah sporcu ceketi, yüzünde maskesi ile onu uzaktan görenin tanıyamayacağı kadar, karalar içindeydi.
Nazmi, arada gözünü ona değdirip, alayla gülerken, tekrar adama odaklanıyordu.
Nazmi, kızı kafaladığını, altına alacağını düşünüyordu. Kızı, peşleyenin haddi hesabı yoktu. Kendisi gibi basit bir korumanın, kızın bir hesabı olamadan, işine yaramadan, yanına yaklaşmayacağını biliyordu.
Kızın saf görüntüsünün altında yatan şeytanı da biliyordu. Tehlikeliydi ve akıllıydı. Oysa ki onun gibi güzel kızların akıllı olması imkansızdı. Kızda ki kurnazlık, rezil adamı vezir ederdi.
Zaten istediğide buydu. İsa öğrenirse en fazla ezerdi. Önemli olan kızı ağına düşürmekti.
Kızın, karşısından sessizce geçmeye çalışırkenki görüntüsüne içten içe gülüyordu.
Kızın onu oyuna getirdiğini, yani öyle sandığını biliyor ve keyifleniyordu. Zavallı bir tek kendini akıllı sanıyordu. Nazmi'yi de fazla küçümsüyordu. Ama bu akşam ki sürpizi görünce, yüzünün alacağı şekli, bizzat göreceği içinde içi rahattı. Birde kızın bu gece neden kaçtığını, nereye ve kime gideceğini merak ediyordu.
Eğer bir sevgilisi falan varsa, adam bu gece öteki tarafa yolcu olurdu. Buda işine gelirdi. Birde kızın kırıkları ile uğraşmak zorunda kalmazdı. Başını geriye atıp sigarısını üfledi. Kızı bir kez altına alsa, bekaretini bozsa, gerisi gelecekti. Ama kız onu uğraştıracak gibiydi.
****************
Bahçe duvarından, suç ortağı arkadaşıyla, bin bir zahmetle açtığı delikten sürünerek geçti Masal.
Tabi saydırdığı küfürler duyulmaya değerdi. Piç Barlas için bir yerlerde sürünmediği kalmıştı, oda olmuştu sonunda.
Delikten çıkıp ayaklanan Masal, siyah olduğu için kiri fazla belli eden kıyafetlerini çırparak temizledi.
Kıyafetleri her zaman temiz olurdu. Çok abartılı, açık saçık giyinmezdi. Ama özenle, jilet gibi bir görüntü sunardı.
Alışkanlık olduğundan mıdır, katlanmaya tahammülü olmadığından mı bilinmez, tek bir toz tanesi kalmayana dek, avuç içleri ile üstüne çırptı. Acıyan elleri ile sinirle bir nefes alıp, temizlendiğini düşünüp doğruldu.
Şapkasını düzeltip, Maya'nın abisinden çarptığı arabaya yürüdü. Cebinden anahtarı çıkarıp, arabaya bindi. Allah'tan Maya gibi bir dostu vardı.
Araba hareket ederken, telefonunu çıkarıp kızı aradı. Evden çıktığını öğrendi. Kız çoktan uçağa binmek üzereydi.
Maya bir saate kadar abisine mesaj atacaktı. Mesajın içeriği ise şu şekildeydi ;
' Nazmi kız kardeşini taciz ediyor. Ahlaksız tekliflerde bulunup sıkıştırıyor. '
Birde, ses kaydı...
Masal hem Nazmi denen piçe haddine bildirecek ( ki bu ölümle sonuçlanacak. ), hemde ondan sonsuza kadar kurtulacaktı. Neden mi basit bir korumayı bitirmek istiyordu.
Cevap aslında basit. Nazmi o kadar çok şey biliyordu ki. Masal'ın adamdan aldığı ilk yardım değildi bu. Adam söylediği bütün yalanlara dolaylı yoldan şahitti. Abisi bunları duyar ve doğruluğunu kontrol ederse, neler ederdi... Düşünmek bile tüylerini diken diken etmişti.
Yarın akşama kadar eve gelemeyecek olan, baş gardiyan abisine, söylediği yalanlar ve bir erkek için girdiği maymunluklar için üzülsede, aşkın gözü kördü işte.
Masal varacağı konuma gelip, arabayı park etti. Hızlıca inip, kızın Barlas'ın parası ile kaldığı rezidansı izledi. Barlas, hayatında ki kadınlara karşı fazla cömertti. Ve onları incittiğine dair duyumu yoktu. Aksine kadın ruhundan anlayan adamdı.
Masal, zamanla adamın kendisini affedeceğini umuyordu. En fazla iki üç ay kızardı, yüzüne bakmazdı. Ama zamanla anlar ve hak verirdi.
Aşık olurdu. Masal'ı istemeyecek adam yoktu. Barlas'ta erkekti. Bir kadınla, hele ki kendisi gibi güzel bir kadınla, yan yanayken dayanamazdı.
Masal'ın düşünceleri bu yönde şekillene dursun, kaderin kendi hesapları vardı.
Eh, kul plan kurar, kader işlerdi...
Masal asansörden inip dairenin kapısına geldi. Elinde ki anahtarla kapıyı açmayı denedi. Denedi çünkü elleri titriyordu. Yıllardır, hayalini kurduğu, gece rüyalarına giren adamı sonunda kendine ait kılacaktı. Heyecanını dorukta yaşıyordu. Az kalmıştı, çok az kalmıştı.
Kapıyı açmayı beceren Masal, sessizce içeri sokuldu. Adama ilacı vereli uzun zaman olmuştu. Acele etmeli ve yanına sokulmalıydı. Evden çıkayım, geleyim derken iki saat geçmişti.
Daha önce geldiği evi gezmiş, her detayını aklına kazımıştı. Yatak odasına girdiğinde, Barlas'ı yatakta uyurken gördü. Üzerinde sadece baksırı vardı. Kaslı buğday teni ağız sulandırıyordu.
Yüzün koyu büktüğü bir kolunun izerine yatmış, diğer kolu yataktan sarkmıştı. Aralık dudaklarından nefes alıp veriyordu. Dağılmış saçları ile fazla tapılasıydı.
Masal daha fazla vakit kaybetmemek için, kendini cesaretlendirerek şapkasını çıkardı. Birine vaatler verip, geriye çekilmek kolaydı. Göster ama elletme metoduydu işte. Her kadının hayatında bir kez olsun uyguladığı hani.
Ama şimdi, adam ona dokunmayacak olsa bile, (ki aslen dokunması için yanıp tutuşuyordu ) yanakları kızarmış, avuç içleri terlemiş, vücudunu ateş basmıştı.
Normalde pişman olmaz, utanmaz, çekinmek nedir bilmezdi. Ama Barlas'ın vereceği tepkiyi bilemiyor olmak da, içinde bir yerleri korkutuyordu.
Masal üzerindekilerden tek tek arınırken, kuş gibi çırpınan kalbinin etkisiyle yataktaki adamdan gözlerini ayırmadı.
Vicdansız, o kadar ulaşılmaz geliyordu ki Masal'a, anın gerçekliğini yaşayamıyordu. Abisinin bir ömür bu adama bacısını vermeyeceği barizdi. Masal'da adamı sıkıştıracaktı. En iyi bildiğini yapacak, sonunda da evlenecekti.
Çırılçıplak kalan Masal, yatağa ilerleyip, pikeyi açtı. Kızdan istediği jilet, yatağın yanında ki komidinin üzerinde duruyordu.
Masal, jileti eline alıp, dişlerini alt dudağına geçirdi. Acı eşiği yüksek değildi. Canı fazla tatlıydı. Cesaretini kaybetmeden, hızlıca sağ iç bacağına bir kesik attı.
Kısık bir inleme eşliğinde, öne doğru kamburlaştı. Başını öne eğip, acıyla gözlerinde akan yaşlara izin verdi. Ağlamazdı Masal. Ağlayanlardan da nefret ederdi. Ona göre zayıflar ağlar, yıkılırdı. Masal ne zayıftı ne de korkaktı.
Ama fiziklsel acıya dayanıklı değildi. O yüzden bunu bir zayıflık belirtisi olarak görülemezdi. Masal, zar zor doğrulup, ayak bileğine doğru akan kanı, dikkatle çarşafa sürdü.
İşte Masal'ın makus talihi bu vahim andan, sahte bakire kanını akıttığından itibaren karardı. Henüz farkında olmasa da ' keşke yapmasaydım ' diyecek, kendine her gün lanetler okuyacaktı.