O gün bitmek bilmedi sanki. Akşam onunla dışarı gideceğim için aşırı heyecanlıydım. Ordan oraya koştururken su bana bakıp bakıp gülüyordu.
“Ne gülüyorsun” dedim yanına gidip.
“Sana “ dedi en güzel gülüşü ile.
“Neden” dedim.
“Biberondaki suyun içine mamayı koymadan sallıyorsun bebeğe su mu vereceksin mama yerine” dedi kahkaha atarak.
Elimde salladığım biberona baktım. İçi gerçekten de boştu. Biraz daha kafamı toplamam lazımdı. Gün bitmek üzereydi. Hemen eve gidio hazırlanmak istiyordum.
Akşam olunca hemen hastalarımızı teslim ettik. Giyinme odasına koşa koşa gidiyordum.
Giyindikten sonra hemen otobüs durağına koştum. Otobüs gelince eve gittim hazırlanmak için.
Annem yemeği hazırlamıştı. Ailemle beraber yemeği yedikten sonra hazırlanmak için odama geçtim. Müziğimi açarak dans ederek makyaj yapmaya başladım. Üzerimi de giyince hazırdım.
Telefonuma gelen mesaj sesi ile müziğim kesildi.
Mustafa mesaj atmıştı.
“Seni almamı ister misin?”
Telefon ekranı ile 2 dakikalık bakışmamızın ardından cevap vermem gerektiği aklıma geldi.
“Olur” dedim tek kelimelik cevabımla.
“O zaman 20 dakikaya sizin evin oralarda olurum seni atatürk lisesi önünde bekliyorum “ dedi.
“Tamam ben de hemen hazırlanıp çıkıyorum “
Telefonu elimden bırakıp sevinç çığlıkları ile odada bir o yana bir bu yana dans ediyordum.
15 dakika sonra son kez aynada kendime baktım. Siyah ve uzun saçlarımı bir kere daha savurup aynaya bakıp gülümsedikten sonra ayrılabildim aynanın karşısından.
Annemlere arkadaşlarımla dışarı çıkacağımı söyledim. Babam imalı bir bakış atıp güldü.
“Denizlerle falan çıkıyoruz gerçekten “ dedim gülerek.
“Hadi inandık gibi yapalım “ deyip güldü.
Gidip önce babamı öptüm sonra da annemi.
“Geç kalma fazla “ dedi annem kutsal cümlesini söyleyip.
Erkek kardeşim ise elinde ona ilk maaşımla aldığım tabletle oynuyordu. Başını elimle okşayıp saçlarını karıştırdıktan sonra çıktım.
Mesaj sesi geldi telefonuma ardından.
“Ben geldim “
“Tamam geliyorum hemen”
Ayaklarım merdivenleri inerken titriyordu. Kalbim ise yerinden çıkacak gibiydi. Sokağa çıkıp arabasının olduğu yere doğru yürüdüm.
Beni görünce direksiyonun ordaki camdan bana gülümsedi. Arabanın önünden geçerek ön koltuğa geçtim.
“Hoşgeldin “ dedi. Cevap vermeden gülümsedim.
Utanmak benim artık normal rutinim haline gelmişti. Kıpkırmızı olup yanan yüzümle ateş basıyordu. Camı açtım biraz da olsa hava almak için. Pencereden dışarı yüzümü çıkarıp gözlerimi kapattım. Rüzgar hep iyi geliyor böyle zamanlarda. Kırmızı ışıkta durduk.
O sırada farketmemiştim rüzgardan saçlarım onun yüzüne doğru geliyordu.
“Pardon” dedim saçlarımı arkamda tek tarafa toplarken.
“Hiç önemli değil” dedi. En güzel sesi ile. Sesinde farklı bir ima vardı. Beni gerçekten seviyor olabilir miydi?
Eğer o beni seviyorsa buna kalbim dayanmayabilirdi. Bu benim ölümüm olurdu. O bana arkadaşken bile benim kalbim onun aşkına dayanamazken beni severken ben nasıl dayanırdım.
Yutkunup dışarı bakmaya devam ettim. Yol kısaydı hemen gelmiştik. Ara sokaklara arabayı park edemiyorduk onun için yol kenarına arabayı bırakıp ara sokaklara doğru yürümeye başladık.
Bu arnavut kaldırımlı taş sokaklarda yürümek hep zor olmuştu. Bata çıka yan yana yürürken hiç konuşmuyorduk.
Acaba bu sessizliği ilk hangimiz bozacaktık. Ben elimdeki çantayı sıktıkça sıkıyordum. Stresten ellerim titriyordu sanki. Derin bir nefes aldım.
Bana doğru baktı. Elleri cebinde yanımda yürürken. O yüzüne düşen bir saç tutamı o yumuşacık duran dokunulası yüzü ve içimi bile görüyor gibi bakan gözleri gözlerimi ondan almamı engelliyordu.
Yüzüne bakmaktan kendimi alamıyordum. Gözlerimizi hiç ayırmadan yürürken bir anda ne olduğunu anlamadım. Dengemi kaybettim.
“Belen” dedi.
O sırada düşerken beni tutmuştu. Burnum göğsüne çarpmış ellerim kollarında ondan destek alıyordum .
Ne olduğunu anladıktan sonra düştüğümü ve onun beni tuttuğunu anladım. Saçlarımda hissettiğim nefesi saç diplerime vururken aşırı yakın olduğumuzu anladım.
Burnum tişörtünün üstünden kokusunu alırken başım dönüyordu sanki. Dışarıdan bakan bir kişi birbirimize sarıldığımızı düşünebilirdi ama o sadece beni düşerken tutmuştu.
Kafamı biraz kaldırdım ondan boyu benden uzun olduğu için kafamı kaldırınca dudaklarımız haddinden fazla yakındı. Elim göğsünün üstünden destek aldığım için tam kalbinin üstündeydi.
Kalbi deli gibi atıyordu. Dudaklarımız arasındaki mesafe 2 parmak bile değildi.
İlk kez bir insanı öpmek istedim. Gözlerim dudaklarındaydı. Adem elmasının hareketinden yutkunduğunu anlayabiliyordum.
“İyi misin” dedi.
Kendimi bir anda toparlayıp ondan uzaklaştım.
“Ben dengemi kaybettim “ dedim.
Baktı güldü. Sonra yolumuza devam ettik. Az önce yaşadığımız yakınlaşma kalbimi yakıyordu sanki. Burnunda hala kokusu duruyordu. Her nefes alışımda kokusunu burnumda hissediyorum bu o kadar güzel bir şeydi ki.
“Bugünün nasıl geçti” dedi sessizliği bozarak
“İyi biraz yoğundu “ dedim .
“ seninki nasıl geçti “ dedim konuşmayı devam ettirmek adına.
“İyi benimde “ dedi.
O sırada cafenin önüne gelmiştik. Eliyle içeriyi gösterdi.
“Buyrun” dedi.
“Teşekkürler çok naziksiniz” dedim şakalaşarak.
İçeride herkes gelmişti bizi bekliyorlardı. Hatta bizden başka da kimse yoktu şaşırtıcı bir şekilde sadece bizim ekip ve mustafa vardı.
Yanlarına oturduk. Mustafa da hemen yanıma oturdu. Üzerimizdeki ceketleri çıkarırken birbirimize çarpıp güldükten sonra masaya içeçekler geldi.
“Hadi kim şarkı söylemek ister” dedi.
Ben kafamı iki yana salladım bu ses ile asla şarkı söyleyemezdim.
Arada yan tarafa mustafaya bakıyordum ne zaman baksam gözleri bana bakıp gülüyordu. Bir saat falan oturduktan sonra mustafa şarkı söylemek için sahneye çıktı. Gerçekten onu burda izlemek muhteşem olacaktı. Ses tonu o kadar karizmatik ve güzeldi ki kesinlikle güzel söyleyeceğinden emindim.
“Evet gençler bu şarkıyı ben birine armağan etmek istiyorum o kendini bence biliyor” dedi.
Elim ayağım titremeye başlarken kalbim gümbür gümbür atıyordu. Ne söyleyecekti?
Kime söyleyecekti?
Kim kendini biliyordu?
Şarkı başladığında mustafa yüzüne vuran beyaz ışıkla beraber mikrofonu eline aldı. Arkada şarkı sözleri geçerken asla oraya bakmıyordu. Gözleri hep gözlerimdeydi.
“Sabah yeli ılgıt ılgıt eserken
Seher vakti bir güzele vuruldum
Al dudakta inci dişi bu dünyada yok bir eşi
Seher vakti bir güzele vuruldum “
Sesi aşırı güzeldi şarkıyı da muhteşem söylüyordu hem de gözlerimin içine bakarak söylüyordu. Gözlerini bir an olsun gözümden ayırmadan . Sonra sahneden inip yanıma geldi. O sırada şarkıyı söylemeye devam ediyordu. Elini uzattı bana onunla kalkmam için ama ben galiba felç olmuş hiç hareket edemiyordum.
Bizimkilere baktım üçüde hadi kalk deyip duruyordu. Burda bir şeyler dönüyordu. Arkada bir anda şarkı sözleri yerine bir yazı çıktı.
“Seni seviyorum Belen”
Şaşkınlık içinde yüzüne baktım. Ağzım açık ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Arkamı döndüm. Bizimkiler yoktu hatta bizden başka hiç kimse yoktu . Bir anda garsonlar dahil herkes kaybolmuştu.
Şaşkın bir şekilde tekrar Mustafaya döndüm. Elini belime koyup beni kendine çekti. Ben bu gece ölmezsem bir daha asla ölmezdim.
“Aynalı kemer ince bele” dediği yerde belimi okşarken benim vücudum felç geçirmek üzereydi.
Ayaklarım beni taşımıyordu sanki. Düşmek üzereydim ama mustafa beni tutuyordu.
“Bu can kurban tatlı dile” derken gözleri dudaklarımdaydı. Resmen ilanı aşk ediyordu.
Aşık olduğum insan da bana aşıktı. Bu dünyaya insanın çıkabileceği en yüksek mutluluk mertebesi bence buydu.
“Seher vakti bir güzele vuruldum “ şarkı söylemesi bitince şarkıyı barış manço söylemeye başlamıştı.
Mustafa mikrofonu elinden bıraktı. Gözlerime baktı.
“Seni seviyorum belen hem de ilk günden beri” dedi.
Konuşamadım hiç bir şey diyemedim. Sadece boynuna sarılmak istedim. Sarıldım.
“Bende” diyebildiğim an bana sarılışı daha da sıkılaşmıştı. Hiç bırakmayacak gibiydi.
Kokumu içine çeke çeke sarılıyordu bana.
“Seni hiç bırakmayacağım söz “ dedi.
Bırakmayacağına söz vermişti. Bırakmazdı ama ya bırakmak zorunda kalırsa. İnsan yarının neler getireceğini asla bilemezdi. Bu gün verdiğin sözü yarın belki de ne yaparsan yap tutamayacak hale gelirdin.
Bunu bize zaman gösterecekti şimdilik bildiğim tek şey onu çok seviyordum.