Karmakarışık Hisler

1634 Kelimeler
Bu bakışlarla parkta da karşılaşmıştım. Beğeni doluydu... Ben konuşmadan önce gözleri önce yüzümde gezindi daha sonra yavaşça aşağıya indi ve tüm bedenimde dolaştı. İlk defa bir erkeğin bakışından rahatsız olmuyordum. Bu bana tuhaf hissettirmişti. "Memnun oldum" diyerek elimi uzattım daha önce karşılaştığımızı söyleme gereği duymadan. Hissedilir mutluluğu beni hem heyecanlandırmış hem de panikletmişti. Üzerine giydiği koyu renk takım elbiseyle odanın içinde muhteşem bir şaheser gibi durduğunun farkında mıydı acaba diye saçma bir merak duydum. "O memnuniyet bana ait Bayan Harris." Elimi sıcacık elinin içine bıraktığımda gözlerimin içine bakarak tuttu. Yavaş hareketle sanki ağır çekimdeymiş gibi dudaklarına götürdü ve bu şekilde içimin enfes bir ürpertiyle dolup taşmasını sağladı. Dudaklarının temasıyla zoraki bir şekilde yutkunurken kendimle mücadele etmek zorunda kalmıştım. Aramızda oluşan bu elektriğin onun da farkında olduğuna yemin edebilirdim ve bilinçli bir şekilde bu anı uzatmaya çalıştığına... Ciğerlerime derin bir nefes çektiğimde, içime dolan havayla göğüslerim yukarıya kalktı. Genç adamın gözleri kısa bir süre göğüslerim üzerinde takılı kalınca utançla gözlerimi kaçırdım. Resmi bir şekilde "Nasılsınız Bay Kevın?" diyerek hafifçe başımı eğerek sordum elimi avucundan çekerken. "Gayet iyiyim. Siz nasılsınız?" Nazik ama mesafeli davranıyordu fakat diğer yandan beğeni dolu bakışları hiç değişmemişti. Kendimi karşısında savunmasız hissetmeme neden olmuştu o keskin bakışlarıyla. İliklerime kadar hissettim onun beni beğendiğini. "Teşekkür ederim iyiyim." "Karıcığım!" Arthur'un sesiyle bakışlarım anında onu bulurken, az ileride bulunan küçük gömme barı kastederek; "Neden bize birer içki getirmiyorsun hayatım?" dedi kibar olmaya çalışarak. Oysaki bakışları ne kadarda soğuk ve mesafeliydi. "Elbette" dedim duruşuma çekidüzen vererek. Onu kızdıracak yanlış bir harekette bulunmak istemiyordum. Mecburi bir gülümseme sundum ve masasının karşısında bulunan küçük ahşap bara doğru ilerledim. İki erkeğinde arkamdan baktığına emindim bu nedenle kendimi diken üzerinde hissederek kadehleri alıp doldurmaya başladım. Göz ucuyla baktığımda Kevin ciddi bir yüz ifadesiyle yapacakları iş hakkında hararetli bir konuşmaya başlamıştı. Arthur'un bakışları beni bulunca memnun bir ifade belirdi yüzünde. Demek ki bir kez daha başarılı olmuş ve sevgili kocamın karlı bir anlaşma yapmasına küçük bir katkıda bulunmuştum. İçime dolan sevinçle iki kadehi elime alarak yanlarına gittiğimde önce Kevın'ın bardağını uzattım ardından Arthur'un. Kadehi alırken elime dokunmuş ve bu hareketiyle bir kez daha bakışlarımızın kesişmesine neden olmuştu. Tuhaf bir şekilde karşı konulamaz güçlü bir duyguyla sarsılırken allak bullak olmuştum. Onun bakışları yüzümde gezinerek dudaklarımda noktalandığında zoraki bir şekilde yutkundum. Bana neler oluyordu böyle? İkinci kez karşılaştığım bir adamdan böylesine etkilenmem nasıl mümkün olabilirdi üstelik Arthur'un yanında. Kendimi en hızlı sürede toparlamam ve silkelenmem gerekiyordu. Bunun için kendime görünmez tokatlar atmaya başladım. "Teşekkür ederim" dedi. Fakat bu basit birkaç kelime kulağıma mest edici geldi. Kesinlikle akşam yaşayamadığım içimde biriken o orgazmın etkisinde kalmış olmalıydım yoksa bunun başka bir açıklaması olamazdı. Tabi adamın olağanüstü yakışıklılığını da hesaba katarsak ondan etkilenmem gayet normaldi aslında. Yoksa daha önce hiçbir erkek hakkında bu şekilde düşünmemiştim. Gerçi karşıma onun kadar etkileyici bir erkeğin çıkıp çıkmadığından bile emin değildim şu anda. Bu adam da karşı konulamaz bir çekim olduğu kesin olan bir gerçekti. Ona sadece küçük bir gülümseme sunarak başımı hafifçe öne eğdim. Kevın bana yaşattığı bu duygu karmaşasının farkındaydı ve bundan dolayı en az benim kadar kafası karışmış görünüyordu. Hakkımda yanlış karara varmaması için onlardan uzak durmaya karar verdim ve gidip kendi bardağımı alarak iki erkeğin karşısına denk gelen tekli koltuğa oturdum. Bacak bacak üzerine attığımda eteğimin yukarıya kıvrılmasına içten içe öfkelendim, kahretsin istemeden onlara görsel bir şölen sunmuştum. Bu hareketlerin Arthur için sorun olmadığını öğreneli çok olmuştu. Kıskançlık denen o huya sahip olmadığı gibi beni başka erkeklerin beğenmesinden hatta gözleriyle yemesinden amansız bir zevk alıyordu. Tuhaf bir adamdı o. Bazen çocukluğunda neler yaşadığını ve onu bu sapkınlıkları yapmaya iten şeyleri merak etmiyor değildim. Yaşının aksine genç gösteriyordu ama yine de küçük gözlerinin çevresinde oluşan kırışıklıklar yaşını bir nebze ele veriyor gibiydi. Kendiyle ve vücuduyla barışık fit bir görüntüye sahipti. Koyu kumral saçları yer yer beyazlamış olsa da bu ona olgun bir hava katıyordu. Çekici ve karizmatik bir adamdı Arthur. Karmakarışık hissediyordum. Oysa daha sabahleyin normal bir çifte dönüşmeye başladığımızı düşünmüş ve görünüşe göre kendimi kandırmıştım. Arthur ile asla gerçek bir birlikteliğim olmayacaktı. Onu değiştirmeyi çok denemiştim ve bunda başarısız olduğumu kabul ediyordum artık. Sanırım başarılı olan kişi Arthur'du ve beni istediği gibi de değiştiriyordu. Çünkü ben artık onunla tanıştığımda ki o saf masum kız değildim. Bu farkındalıkla birlikte ani gelen öfke nöbetiyle hızla ayağa kalktığımda odadaki gözler beni buldu. "İzninizle" diyerek kapıya doğru yürüdüm ve kendimi odadan dışarıya attım. Göğsüm hızla inip kalkarken burnumdan nefes alıp ağzımdan vermeye çalıştım. Bu her zaman işe yarardı. Yaşadığım bu duygu karmaşaları panik atağımı tetikliyor beni oldukça hırpalıyordu. Elimi parlak gri duvara yaslayarak bunu tekrarladım ve neyse ki birkaç dakika geçmeden kendime gelmeyi başardım. Sonunda nefesim düzene girdiğinde içkimi bir dikişte içtim. Sırtımı ve başımı duvara yaslayarak boğazımda bıraktığı acı tadın keyfini çıkardım. Oysaki eski anılarımı tetiklediği için içkiden nefret ediyordum ama bu defa işe yaramasına sevinmiştim. Arthur'un ofisinin kapısı açıldığında içeriden ses geldi. "Hoşça kalın Bay Brown." "En kısa zamanda görüşmek üzere Bay Harris" Kevın Brown tüm heybetiyle odadan çıktığında nefesimi tutarak onu izledim. Ardından kapıyı kapattığında ilk işi etrafına bakınmak oldu. Beni mi arıyordu yoksa? Bakışlarımız kesiştiği an yavaş ama emin adımlarla bana doğru yürümeye başladı. Tanrım nasıl bir öz güvendi bu. Aramızda hatırı sayılır bir mesafe bırakarak konuştu benimle. "İyi misin Julietta?" diye sordu. Gözlerimi ayaklarıma sabitleyerek yanıtladım o yakıcı gözlere bakmamak en iyi seçenekti o an. Yoğun bir duygu karmaşası içinde olduğum için kötü hissediyordum ama bunu ona söylemedim. "Evet iyiyim." Bu hareketim üzerine aramızdaki mesafeyi kapadı ve tam önümde durdu. Elini uzatıp çenemi tutarak ona bakmamı sağladı. İlk defa Arthur'un haricinde biri bana dokunuyor ve böylesine yakınlaşıyordu. O an Kevın'ın laciverte yakın görünen gözleri koyu bir karanlığı andırıyordu. Onun karşısında dik durmaya çalıştım ama becerebildim mi emin değilim. "Senin için yapabileceğim bir şey var mı?" Tanrı aşkına ne ima ediyordu bu kendini beğenmiş ukala adam? Kaşlarımın hafifçe çatılmasına engel olamadım. Oysa art niyetli düşüncelerimin aksine oldukça samimi ve endişeli görünüyordu. "Olduğunu sanmıyorum teşekkür ederim" Birden hüzünlendi. "Seninle bir daha karşılaşacağımızı sanmıyordum." Kısa bir an duraksadı sanki söyleyip söylememek arasında kararsız gibiydi. "O gün sanki bir rüya gibiydi. Birden bire bir Melek karşıma çıktı ve birden bire kayboluverdi." Daha çok kendiyle konuşuyor gibiydi. Onunla tekrar karşılaşmak benim içinde büyük bir sürpriz olmuştu. Duygularımızın aynı olması inanılmazdı. Bir an için ne diyeceğimi bilemedim. "Belki de hiç karşılaşmamış gibi yapabiliriz." Bu konuşma nereye varacak merak ediyordum. Böylesine açık sözlü olması hiç ama hiç iyi bir şey değildi. "İşte bu çok zor, senin gibi bir kadını unutmam imkansız. Adeta zihnime kazınmış gibisin." Bu sözlerden etkilenmeyecek bir kadın var mıdır bilmiyorum. Kendimi hızlıca toparladım. "Sanırım işinin ehli çapkın bir adamsınız Bay Brown." Bana biraz daha sokulduğunda ılık nefesini yüzümde hissettim. Bu hareketi geri adım atma isteği uyandırmıştı bende. Ama sırtım duvara yapışık olduğu için neredeyse duvar ve onun arasında sıkışıp kalmıştım. Lanet olsun elimde olmadan kalp atışlarım hızlanmaya başladı, bu yakınlık başımı döndürüyordu. Dudaklarında alaycı çapkın bir gülümseme oluştuğunda ondan etkilendiğimi belli ettiğim için kızdım kendime. Biri bizi görse kesinlikle hakkımızda iyi şeyler düşünmeyecekti, o kadar yakın duruyorduk ki birbirimize. "Hakkımda böyle düşünmekte haklısın ama inan bana Julietta asla öyle biri değilim. Dürüst olmak gerekirse şu an ki cesaretime ben bile şaşıyorum. Ama bunları söylemem gerekiyor gibi hissediyorum." Bu denli mi etkiliyordum onu? Benden biraz uzaklaştı. "Julietta... Zaten bu isimden başka bir isim yakışmazdı sana." Parkta bana Melek kız diye hitap edişini hatırladım. Gergin bir tavırla kravatını düzeltip ellerini cebine soktu. Kendini toparlamaya çalışır gibi bir hali vardı. "Kabalık ettiysem özür dilerim. Bunu neden yaptım bilmiyorum. Cuma akşamı sizi gece kulübüme davet ettim umarım gelirsiniz." Sesimin titremediğini umarak konuştum. "Gelebileceğimizi sanmıyorum" Onun hakkında ne düşüneceğimi bilmiyordum. Zihnimdeki düşünceler bir yumak gibi birbirine dolanmıştı. "Ama Arthur mutlaka geleceğinizi söyledi" diyerek benden birkaç adım daha uzaklaştı. Bana bakan gözleri duygu yüklüydü ama ne olduğunu tam olarak kestiremiyordum. Bu adamı bir daha görmek istemediğime karar verdim o anda çünkü üzerimde bıraktığı etki beynimdeki alarm çanlarını harekete geçiriyordu. Kendime Arthur'a muhtaç olduğumu hatırlatma gereği duydum. Kahretsin bu daha önce hiç başıma gelmemişti. Hızla uzaklaştım bu düşüncelerden ve burnumu dikleştirerek ona meydan okudum. "Kocam gelecek öyleyse, ben değil." diyerek yanından geçip odaya doğru yürüdüm. Ardımdan seslendi. "Oysaki varlığının heyecanını tekrar yaşamak isterdim." Başımı çevirdim, bana bambaşka duygular yaşatan yakışıklı ve bir o kadar da çapkın olan adamı çekinerek süzdüm. "Ne yazık ki o heyecandan mahrum kalacaksınız çünkü sizinle bir daha karşılaşacağımızı düşünmüyorum." dedim kendimden emin bir tonda. Kapıyı açmış odaya giriyordum ki; "Çok yazık oldu" dedi ve devam etti. Sesi fısıltı gibi çıkmıştı sanki kendiyle konuşur gibi. "Seni tekrar görmeyi çok isterdim." Onu koridorda bırakıp odaya girdiğimde ellerim ve ayaklarım amansızca titriyordu. Delicesine atan kalbim hala normal ritmine dönememişti. Tabi bunu Arthur'a belli etmemeye çalıştım. Her zamanki mutlu maskemi takmıştım benden olmamı istediği gibi, az önce yaşananları geride bıraktığımı umuyordum. "Nereye kayboldun sen?" Ah bu ses tonu... "Üzgünüm lavaboya gitmem gerekti." "Bu genç adamı sevdim. Başarılı bir iş adamı olduğu kadar ne istediğini bilen biri." Yorum yapmayınca bana doğru dönüp baktı. "Sen ne düşünüyorsun?" Tebessüm ederek; "Senin çok zeki ve başarılı bir adam olduğunu" dedim ve onun yanına giderek arkasından sarıldım. Başımı sırtına yasladığım da yüreğimin sevgi ve ilgi için nasıl da çırpındığını fark ettim. "Bu işi aldığına çok sevindim hayatım." "Henüz almış değilim" dedi tok sesiyle. Benden uzaklaşarak bara doğru ilerlerken ardından hayal kırıklığıyla ona baktım ve sessizce kendine içki dolduruşunu seyrettim. İlk yudumu aldıktan sonra orada olduğumu hatırlamışçasına bana baktı. Oldukça düşünceli görünüyordu. "Bizi sahibi olduğu kulübe davet etti. Tahminimce anlaşmayı orada imzalayacağız." Anlaşmanın belirsizliği canını sıkmıştı anlaşılan. Sözleşmeyi burada imzalamak yerine bizi kulübe davet etmeyi seçmişti. İçimden bir ses bunun nedeninin beni bir kez daha görmek istemesi olduğunu söylüyordu. Zaten bunu koridorda dile getirmekten çekinmemişti. O anda Kevın Brown'un oldukça karışık ve anlaşılması güç bir adam olduğuna kanaat getirdim. Cuma gecesi evde kalmak için Arthur'a nasıl bir bahane bulacağımı şimdiden düşünmeye başlamam gerekiyordu. Çünkü beni yanında götürmek için baskı yapacağını adım gibi biliyordum ve bu nedenle mantıklı bir bahanem olmalıydı. Ama ne?
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE