Bölüm 1

2247 Kelimeler
Mete, Cenk'in evinden çıktığında hala gülüyordu. Komik bir çocuktu Cenk. Kendi durumuyla ilgili çekinmeden şaka yapabiliyordu. Eve attığım il erkeksin diyerek Mete'ye takılmadan duramıyordu. Cenk'in itirafından sonra aralarındaki arkadaşlık ilerlemişti. Birlikte ders çalışmışlar, antrenmanlardan sonra birlikte takılmışlardı. Mete onun durumunu yadırgamasa da Cenk başka kimseye anlatmamakta kararlıydı. Mete'yi en çok şaşırtan ise Cenk'in ailesinin bu durumu olgunlukla karşılamasıydı. Onların aile içindeki iletişimlerini gördükçe Mete kendi ailesini daha çok sorgular olmuştu. Yemekten yemeğe gördükleri babasının sert ve diktatör konuşmasıyla, Cenk'in babası Haluk Bey'in şakalaşan neşeli tavrını karşılaştırmadan edemiyordu. Evet, ailesinin birçok aileden farklı olduğunu, babasının katı kuralları olduğunun farkındaydı ama şimdi bunlar daha çok gözüne batar olmuştu. Eve geldiğinde saat epey geç olmuştu. Yardımcıların açtığı kapıdan içeri girerken kadına gülerek selam verdikten sonra odasına çıkmak için merdivenlere yönlemişti ki evin her tarafına yayılan babasının öfkeli sesini duydu. Eli merdivenleri korkuluğunda, bir ayağı basamakta donup kalırken "Ne demek Columbia Üniversitesine gitmek istiyor" diye bağıran babasının öfkeli sesi korkmasına yetmişti. Ona cevap veren annesinin kısık sesi gelse de ne dediğini anlamamıştı Mete. Babası "Hayır efendim hiçbir yere gidemez, bütün o eğitim imkanlarını ona ben sağladım, benim sayemde bu kadar başarılı oldu. Ben nereye istersem oraya gidecek" diye bağırmaya devam ederken Mete ellerini yumruk yapmış arkasına dönmüştü. Bir iki adım atmıştı ki arkasından gelen patırtıdan sonra Melis önüne çıkarak "Dur abicik gitme" dedi. Melis abisinin geldiğini merdivende annesi ile babasını dinlerken görmüş, onun sinirle içeriye yöneldiğini görünce telaşla merdivenleri inerken nefes nefese önüne geçmişti. Mete onun korkuyla açılmış gözlerine bakarak "Çekil Melis" dediğinde, Melis kollarını abisinin beline sarıp onu sıkıca tutarken "Olmaz izin vermem şimdi çok sinirli" dedi. Mete onun kollarından kurtulmaya çalışırken Melis de bırakmamakta ısrarcıydı. Onlar abi kardeş itişirken "Demek buradasınız" diyen öfkeli sesle ikisi de birbirinin bırakmış Osman Bey'in karşısında yan yana durmuşlardı. Osman Bey onlara doğru yaklaşırken "Annen bana üniversite tercihinden bahsetti oğlum" dediğinde arkasından çıkan Asuman Hanım "Lütfen biraz sakin ol" diye bağırdı. Mete babasının arkasındaki annesinin yaşlı gözlerine baktıktan sonra karşısında iri vücuduyla tehditkar bir şekilde duran Osman Bey'e bakarak "Columbia Üniversitesinde okuyacağım" dedi. Ne bir sorma ne de bir istek belirtisi vardı sözlerinde. Kesin olarak gideceğini haykırıyordu her bir kelimesi. Osman Bey sinirden kıpkırmızı olmuş bir yüzle "Bu ne cüret" diye bağırırken, kalkan elini Asuman Hanım durdurdu. Asuman Hanım eşinin koluna sarılarak "Dur Osman ne olur dur" diye yalvarırken dili eşine gözleri oğluna yalvarıyordu. Yapma daha fazla ileri gitme diyordu ama Mete artık her şeyden vazgeçmişti. Bir parçası babasının öfkesine sahip olurken yıllardır bastırdığı o parçası artık durmuyordu. Asiydi. İnatçıydı. Ne olursa olsun istediği üniversiteye gidecekti. "Bu benim hayatım" diye bağırdığında, yanındaki Melis "Abi yapma" diye fısıldarken Mete "Yıllardır senin yüzünde istediğim her şeyi geri plana attım" diye bağırmaya devam etti. Baba oğul karşılıklı aynı yüz ifadesiyle dururlarken Asuman Hanım ile Melis onları sakinleştirmeye çalışıyordu ama nafileydi. Fitili ateşlenen bomba misali Mete artık patlamıştı. Osman Bey elini kaldırdığında Mete ona daha çok yaklaşarak "Vur" diye bağırdı. "Tek yapabildiğin buyken yapsana" diye üsteledikten sonra "Senin yüzünden hayatımı istediğim gibi yaşayamıyorum" diye devam etti. Osman Bey yumruğunu Mete'nin yüzüne indirdiğinde, Melis ile Asuman Hanım çığlık atarken Mete gülerek "Aferin çok iyi bir babasın" diye bağırarak düştüğü yerden Osman Bey'in yüzüne bakıp "Ama ben çok iyi bir oğul değilim, erkek olduğumdan da şüpheliyim zaten neden biliyor musun? Çünkü ben erkeklerden hoşlanıyorum baba" diye haykırdı. Asuman Hanım ile Melis, Mete'nin ağzından çıkanlarla donup kalırken, Osman Bey duyduklarıyla daha çok sinirlenirken "Ne diyorsun lan sen" diye bağırdı. Mete "Ben gayim, hiçbir zaman senin istediğin gibi bir oğul olmadım, olmayacağım" diye yılların intikamını alarak bağırdığında Osman Bey'in artık durması mümkün değildi. Mete'ye "Ahlaksız" diye bağırarak vurmaya başladığında Asuman Hanım kocasının kendini kaybettiğini fark ederek duyduklarının şokundan sıyrılıp yardım çağırmak için mutfağa koştu. Melis ise abisini öldüresiye döven babasını titreyerek izlerken gözlerini onlardan ayıramıyordu. Sonunda çalışanlarının yardımıyla Osman Bey Mete'nin üstünden çekildiğinde Melis abisine koştu. Mete yerde hareketsiz yatarken Asuman Hanım da Mete'ye doğru yöneldiğinde Osman Bey "Sakın ona dokunma" diye bağırdı. Çalışanlarını kendinden uzaklaştırırken, Asuman Hanım'ı bileğinden yakalayarak "Eğer ona yardım edersen siktirir gidersin" dediğinde, Asuman Hanım "Osman çocuğun doktora ihtiyacı var" dedi. Osman Bey onu arkasına alıp Mete'ye yöneldiğinde, Asuman Hanım "Yapma yeter artık" diye bağırırken, Osman Bey Mete'yi kaldırmaya çalışan Melis'i kolundan tutup annesinin yanına savurdu. Mete oturduğu yerden kan içindeki yüzünü babasına çevirdiğinde Osman Bey "Evimden defolup gideceksin, benim senin gibi bir çocuğum yok" dedikten sonra arkasına dönüp Asuman Hanım'a "Tercihini yap ya oğlunla defolup gidersin ya da kalırsın" dedi. Evin çalışanları karşısında yaşananlardan utanan Asuman Hanım etrafına bakarken Osman Bey "cevap ver" diye bağırdığında Asuman Hanım "Yapma Osman bir konuşalım, çocuğa doktor çağıralım" dedi. Osman Bey onun hala doktor çağıralım diye sayıklamasıyla öfkeyle arkasını dönüp Mete'yi kolundan tutarak kapıya sürüklemeye başladı. Mete kalkmaya çalışırken birkaç defa yüz üstü yere kapaklandığında Melis çığlık çığlığa babasına durmasını söylüyordu. Mete'yi kapıdan atıp "Git bakalım, beş kuruşun olmadan o çok istediğin üniversiteye nasıl gideceksin" dedikten sonra arkasından kapıyı çarparak kapattı. İçeri girdiğinde birbirlerine sarılmış ağlayan anne kızın yanına sert adımlarla ilerleyerek "Bir daha adını bu evde anarsanız ikinize de hayatı zindan ederim" dedi. İçeride Osman Bey'in direktifleri devam ederken, dışarıda Mete ağrılar içinde yerinden doğrulmaya çalışıyordu. Gözyaşları yanaklarından süzülüp kanla birlikte akarken yaptığı şeyden pişmanlık duymuyordu. O adam bunu çoktan hak etmişti. Ama bir konuda haklıydı. Columbia ona kabul mektubunu göndermiş olsa da Mete okulun ücretini hayatta karşılayamazdı. Evin bahçe kapısından çıkıp sokağa adım attığında, Mete ağır adımlarla yürümeye devam etti. Gözleri git gide şişerken görüşü daralıyordu. Tek umudu Cenklerin evine kadar bayılmadan dayanabilmekti. Yanından geçtiği insanlar ona garip bakışlar atarken, Mete utanarak kafasını eğip ilerlemeye devam etti. Sonunda Cenklerin evine geldiğinde zile basarken bedeni daha fazla dayanamayarak kapının önüne çökmüştü. Yan bir şekilde kapıya yaslanarak kapının açılmasını bekledi. Kapının açılmasıyla bedeni düşerken, Mete'nin son duyduğu Cenk'in annesinin çığlığıydı. Mete son beş dakikadır uyanıktı ama gözlerini açamıyordu. Yanında konuşan Cenk ve babasını dinlerken gözlerinin yaşarmasına engel olamadı. Haluk Bey "Nasıl bir baba çocuğunu bu hale getirir Cenk, ben inanmıyorum bence Mete saldırıya uğradı" dediğinde, Cenk "O zaman neden aradığında benim öyle bir oğlum yok deyip telefonu suratına kapattı baba" dedi. "Seni dinlemeyip çocuğu hastaneye götürmeliydik. Eğer öyleyse sosyal hizmetlere haber vermek lazım. Kahretsin çocuğun haline bak" diye söylenen Haluk Bey'in sesindeki endişeyi hisseden Mete babasının onun için hiç endişelenip endişelenmediğini merak etti. "Baba karşındaki Osman Timur, Mete'ye yaptıklarını kanıtlayabilir misin? Hem Mete'nin de duyulmasını isteyeceğini sanmıyorum." "Cenk yine de" diye başlayan Haluk Bey'in lafını Mete "Lütfen kimseye haber vermeyin" diye mırıldanarak kesti. Baba, oğul "Mete" diyerek ona döndüğünde Cenk daha çok yaklaşarak "İyi misin?" dedi. Mete "Bomba gibiyim öyle görünmüyor muyum?" derken gülümsemeye çalışmıştı ama yüz ifadesinin dışarıdan gülümser olduğundan şüpheliydi. Cenk gülerek "Evetpatlamış bir bomba gibi görünüyorsun" derken Haluk Bey ikisinin şakalaşmasınıkeserek "Mete ağrın var mı nasıl hissediyorsun" dedi. Mete göz kapaklarını açmak isteyip açamazken "İyiyim birde gözlerimi açabilsem çok daha iyi olacağım" dediğinde Cenk "IIı şey dostum onları uzun süre açamayacak gibisin fena dağılmışsın" dedi. Yüzüne gelen ağır yumrukları hatırlayan Mete "Doğrudur" diye mırıldanırken Haluk Bey "Mete nasıl bu hale geldin" dediğinde cevap alamadı. Mete cevap vermeden sessiz kaldığında Cenk olaya müdahale ederek "Hadi baba sen dışarı çık geri kalanını ben hallederim, Mete uyandı ve iyi gördüğün gibi" dediğinde Haluk Bey oğluna sonra konuşacağız dercesine bakıp odadan çıkmıştı. Mete uzaklaşan ayak seslerini dinledikten sonra yanında bir gıcırtı ve Cenk'in "Anlat" diyen sesi geldiğinde Mete onun yanına sandalye çekerek oturduğunu tahmin etti. "Babalığa istediğim üniversiteyi söyledim" dediğinde, Cenk "Sırf başka bir üniversite de okumak istedin diye mi seni bu hale getirdi" diye hayretle sordu. Arkadaşlıkları boyunca Mete, Cenk'e aile durumunu ve babasının tutumunu biraz anlatmıştı. Cenk'in çoğu şeyden haberi vardı ama Mete ona diğer yalanını söylemek istemedi. Mete onun durumunu kullanarak attığı yalanı söylemeden es geçerken, babasının onu evden kovuşunu kısaca anlattı. Cenk ile konuşmaları bittiğinde tekrar uykuya dalarken artık özgür olduğu için mutluydu. Babasının zincirlerinden kurtulmuştu. Mete'nin iyileşmesi haftalar alırken insan içine çıkabilir vaziyete geldiğinde okula gitmeye devam etti. Cenklerde kalıp onun kıyafetleriyle okula gidip gelirken sürekli annesinden veya Melis'den bir haber bekledi ama yoktu. Okula gittiğinde de kimse onu kovmamıştı. Demek ki babası onu okuldan almamıştı. Evde neler olup bittiğini deli gibi merak etse de Cenklerde olduğu bir gün onların kapısında babasının avukatını gördüğünde her şey açıklık kazanmıştı. Osman Timur dava açmak için okulun bitmesini beklemiş olmalıydı. Avukatın ona söylediklerini dinledikten sonra gerekli imzaları atarak Soyadından kendi isteğiyle vazgeçti. Avukata vekaletini verdikten sonra istediği soyadını alabilmek için dava açmasını da rica etti. Babasının avukatı bu konuda ona yardımcı olacağını söylediğinde Mete adama tekrar tekrar teşekkür etmişti. Avukatın eve geldiği tarihten itibaren iki hafta içerisinde dava sonuçlanmıştı. Artık Mete Timur değil. Mete Mertoğlu'ydu. Davanın kapandığı gün Melis'i Cenklerin bahçesinde gördüğünde Mete o günün bütün karışıklılığını üstünden atıp kardeşine koştu. Melis de onu görür görmez abisine koşarken gözyaşları gözlerinden süzülmeye başlamıştı. Kollarını boynuna dolayıp "Abicik" derken, Mete de "Minik fare" diyerek kollarını doladı kardeşinin etrafına. Neredeyse iki aydır görüşmeyen abi kardeş sıkı sıkı sarılırken sonunda ayrıldıklarında özlemle baktılar birbirlerine. Mete kardeşinin saçlarını okşayarak "Nasılsın" dediğinde, Melis akan burnunu çekerek "Seni özlüyorum" dedi. Mete kolunu onun omzuna atıp tekrar kendine çektiğinde "Nasıl geldin buraya" diye sordu. Omuz silken Melis "Dayanamadım artık, ne yapayım istedikleri kadar engel olmaya çalışsınlar, istedikleri kadar reddetsinler sen benim abimsin" dedi. Mete onun sözleriyle gülümsese de kardeşinin yüzünü okşayarak "Benim yüzümden sana bir zarar gelsin istemem minik fare" dediğinde, Melis yüzünü onun göğsüne yaslayarak "Annem beni korur" dedi. Mete annesinin lafının geçmesiyle "O nasıl, umarım babam benden sonra ona da yüklenmemiştir" derken kalbi endişeyle doluydu. Melis yüzünü abisine kaldırarak "Annemde babamla aynı fikirde olduğu için gayet iyiler" dediğinde endişenin yerini kırgınlıklar almıştı. Mete duyduklarıyla hüzünlenirken "Anlıyorum" diyebildi sadece. Annesinin ona sırt çevirdiğini duymak ağrına gitmişti. Anneler ne olursa olsun çocuklarını sevmez miydi? Demek ki Asuman Hanım'ın da Osman Timur gibi sevmek için kriterleri vardı. "Ben anlamıyorum abi. Annem bile sana gelmeme engel olmaya çalışıyor" diyen Melis utanarak kafasını eğerken "Şey üniversite olayının çözülebileceğini ama diğer şeyin kabul edilemez olduğunu söyledi, onları utandırmışsın" dedi. Mete "Tamam Melis, sorun değil" derken, Cenk evlerinden çıkıp "Yemek hazır gelsenize" diye seslendi. Melise bakan Mete "Gelir misin?" dediğinde, Melis arkasındaki Cenk'e dalgınca bakarken kafasıyla onayladığında birlikte içeri girmişlerdi. Cenk'in annesi Melis ile okul hakkında sohbet ederken, Cenk ve Mete de Haluk Bey ile maçlar hakkında konuşuyordu. Cenk'in annesinin soruları bittiğinde Melis önüne dönüp sohbet eden Cenk ile Mete'ye ilgiyle bakarken, masanın altından abisinin ayağına vurarak onun ilgisini kendi üstüne çekti. Mete kardeşine döndüğüne yaklaşmasını işaret eden Melis öne doğru eğilirken yarım saattir merak ettiği soruyu sessiz olduğunu düşündüğü bir sesle sormuştu. "Sevgilin bu mu abicik." Sorusunu Melis'in istediğinin aksine biraz sesli çıkınca masada garip bir sesszilik oldu. Mete "Melis" diye sinirle tıslarken utancından kıpkırmızı olmuş, arkasındaki Cenk de aynı şekilde kızarmıştı. Haluk Bey ile eşi ise ellerinde kaşıklarıyla donup kalmış, Mete ile Cenk'e şaşkınlık dolu bakışlar atıyorlardı. Oğullarının durumunu bildikleri için Mete'nin de öyle olduğunu düşünmemeleri için bir sebep yoktu. Ama günlerdir böyle bir şey akıllarına hiç gelmemişti. Oğullarının durumunu kabul etmiş olsalar da Mete'yi onun sevgilisi olarak düşünmek çifti sarsmıştı. Melis yaptığı hatanın farkına vararak "Ben çok özür dilerim, siz bilmiyorsunuz tabi" diye kekelediğinde şoktan ilk kurtulan Haluk Bey oldu. "Hayır, Melis sorun değil. Oğlumuzun tercihleriyle ilgili bilgimiz var ama Mete ile sevgili olduklarını bilmiyorduk" dediğinde Cenk "Baba" diyerek başlamıştı ki Mete ayağına tekme atarak susturdu onu. Haluk Bey'in sözleriyle Melis'in ağzı açık kalırken "Yani biliyordunuz ve kızmadınız mı?" dediğinde, Haluk Bey "Tabi ki ilk başta tepki verdik ama ailecek doktorların yardımıyla bu durumu kabullendik" dedikten sonra Mete ile Melis'e bakarak "Babanız pek hoş karşılamadı sanırım" dedi. Mete'nin geldiği günkü hali şimdi daha çok netlik kazanıyordu. Melis kafasını iki yana sallarken Mete utanarak başını yere eğdi. Aslında söylediği yalandan pişmandı ama özgülüğü için buna katlanmak zorundaydı. Gerçi hangi özgürlükten söz ediyordu. Daha ne kadar Cenk'in evinde sığıntı gibi yaşayabilirdi. Bir an önce iş bulup çalışmalıydı. Hem belki gelecek yıl Columbia Üniversitesi onu burslu olarak kabul edebilirdi. Yemek sessizce biterken, Melis veda ederek evden ayrıldığında Cenk ile Mete odaya çıkmışlardı. Cenk odasının kapısından koridora kafasını uzatarak salonda tartışan anne babasını dinledikten sonra içeri girip kapıyı kapatarak "Dostum neden böyle bir yalan söyledin, annemler şimdi bizi" diyerek eliyle ikisini gösterip "Lanet olsun seviştiğimizi sanacaklar" dedi. Onun ağzından çıkanlarla Mete'nin gözleri irileşirken Cenk "Ne sanıyordun oğlum günlerdir aynı odada yatıyoruz" dediğinde Mete'nin aklına olayın bu tarafı hiç gelmemişti. "Kahretsin" diye homurdanırken kapı çaldığında Cenk "Gel" deyince Haluk Bey içeri girdi. "Konuşmamız gerekiyor çocuklar" diyerek başladığında, Cenk sözünü keserek "Baba düşündüğünüz gibi bir şey yaşamadık" dedi. Haluk Bey kollarını göğsünde bağlarken iki gence şüpheyle bakarak "Bize bu durumu daha önce söylemeliydiniz" dedikten sonra konuşacak olan Cenk'i susturarak "Sen bizim oğlumuzsun seni hiçbir zaman yargılamıyoruz ama" diyerek sözcükleri topralamak için nefes aldı. Neyi nasıl söyleyeceğini şaşıran Haluk Bey çok zor durumdaydı. Oğlunun başka bir oğlanla ilişki yaşadığını hazmedemiyordu. Oğlu için sessiz kalıyordu ama bu kadarı fazlaydı. Tekrar derin bir nefes alıp "Bakın çocuklar, sizi anlamaya çalışsam da benim çatımın altında böyle bir şey kabul edilemez, yani bundan sonra aynı odada kalmıyorsunuz. Cenk annenle konuştuk sen salondaki koltukta uyursun Mete de burada kalmaya devam eder" diyerek daha fazla onlara bakamadan odadan çıktı. "Kahretsin Mete" diye bağıran Cenk'in öfkesini hisseden Mete mahcup olurken "Özür dilerim dostum seni zor durumda bırakmak istemedim, zaten en kısa zamanda gideceğim merak etme" dediğinde Cenk onun gideceğini duyunca şaşırarak arkasına döndü. "Nereye gideceksin." "Bilmiyorum. Size daha fazla yük olmak istemiyorum. Biran önce iş bulup gitmem lazım." "Ama daha mezuniyeti yapmadık. Hem nereye gideceksin. Nasıl yaşayacaksın." "Zaten mezuniyete katılmayı düşünmüyorum. Nereye gideceğimi ise bilmiyorum bakacağım duruma göre." "Peki ya kabul mektubu ne olacak." Mete yıkılıp giden hayalleriyle iç çekerken "Onlar Mete Timur'u kabul etti, beş parasız Mete Mertoğlu'nu kabul edeceklerini sanmıyorum" dedi. 
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE