Bir Gece

1203 Kelimeler
Bengin... Etrafımızı saran dumanlar beni tedirgin ederken Miran'ın korkulu bakışları üzerime düşünce yanımda duran Cemre'nin kolunu tuttum. Kendime bir şey olmasından çok onun zarar görme olasılığı beni korkutuyordu. Daha yeni tanıştığım bu kıza bizimle gelmesi için oldukça ısrar etmiştim çünkü. Miran'ın uzattığı eline kavuşmak için atılırken biri tarafından geriye çekilmem ve Cemre'den kopmam aynı anda oldu. Ansızın belimi kavrayan ele direnemedim. Güçlü bedenin kıskacında geri geri götürülürken bağırmaya, abime sesimi duyurmaya çalışınca irice eli ağzımı kapattı. Sis bulutundan dolayı herkes yok olmaya başlamıştı, en son Toprak'ı telaşla etrafına bakınırken görmüştüm. Burnuma dolan dumanın kokusuyla öksürecekken ağzım kapalı olduğu için duman boğazımda hapis kalmış tüm göğsüm zehirli havayla dolmuştu. Şimdiye kadar tedbir, güvenlik işini takıntılı buluyordum ancak Devran ağa yine haklı çıkmıştı. Bu kez ciddi tehlike altındaydık... Babamın içinde olduğu illegal işlerin yansımasını ilk defa birebir yaşıyordum ve belki de ölecektim. Ciğerlerimdeki duman çıkmak için vücudumu sarsınca ağzımı kapatan el beni rahat bıraktı şiddetle öksürmeye başladım. Hala sürüklenirken sisten hiçbir şey görmüyordum sadece belli belirsiz farlar vardı birde araba motoruna karışmış çığlıklar. Herkes bağrışıyor bir oraya bir buraya koşuyordu. Tüm bunlardan uzak o kuytu köşeye çekildiğimde sisten arınmış berrak geceyle buluşan gözlerimle etrafımda kim var yok bulmaya çalışırken temiz havayı içime çektim arabanın içine katılmamda yine aniden oldu. Herşey çok hızlı gerçekleşiyordu. "Yürü!" diyen o tanıdık sesle başımı çevirince beynimden vurulmuş gibi alık alık baktım, aynı zamanda sürücüye ihtiyaç duymayan araba hareket etti. "Sen-" diyebildim sadece ciğerlerimdeki acı boğazıma yükselince konuşamadım. Yüzüme hafif tebessümle bakarken kara gözlerini gözlerimden ayırmadan nereden çıkardığını bilmediğim su şişesini uzattı, "Benim yüzümden oldu, üzgünüm." dedi. "Çok canın yandı mı?" Suyu reddederken "Sen üzgünsün öyle mi? Hiç sanmıyorum." diye kızgınca söylendim sonra ona olan duygumu bu kadar belli ettiğim için kendime kızdım. Uzun parmaklarını yüzüme yaklaştırıp salık saçımı yana itmeye çalışınca başımı ondan uzaklaştırdım. Bana dokunabileceğini sanması yüzsüzlükten başka bir şey değildi. "Gözlerin kızarmış hadi şu sudan iç ve neden benden kaçtığını anlat. Sonra bende tüm bunları neden yaptığımı anlatayım. " "Senden kaçmam için bana bir sebep söyle?" "Yok işte, sebep yok ama sen kaçıyorsun!" Bakışları yüzüme sabitlenmiş cevap beklerken "Kaçmıyorum! Sadece seninle görüşmeye devam etmek için bir nedenim yok!" dedim. "Bengin!" Adımı söylerken inanmadığını belli eden gülüşü öyle derindi ki kendimi bir an onu izlerken buldum. "Bulamayacağımı sandın ama buldum. Neden Urfa'lı olduğunu gizledin?" "Sana açıklama yapmak zorunda değilim." "Zorundasın! Bundan sonra -" Telefonum çalınca lafı yarım kaldı. Cebimden çıkarıp bakarken Miran'ın aradığını gördüm. Şu an cevaplayamazdım ancak hemen onların yanına dönmeliydim. "Durdur arabayı gitmem gerek." "Cevap ver, yarım kalan konuları sevmem! Anlatmıştım." Yanaklarım alev alev yanmaya başladı, ayıp sayıp tek kelime kullanmamasına rağmen öyle manalı bakıyordu ki istemesem de aynı cümleyi kulağıma fısıldadığı o geceyi hatırlıyordum. "Buraya senin için geldim, ortalığı birbirine kattım. Katmayadabilirdim! Direkt konağınıza gelip yemeğini boğazında da bırakabilirdim! Yapmadım!" Hayatıma dair bu kadar çok detay bilmesi beni ürküttü. "Neden? Yoksa korktun mu?" diyerek onu kışkırtmaya, canını sıkmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Hala ukalaca yüzüme bakıyor rahat rahat gerinmiş halde oturuyordu. "Şunu aklına yaz, ben hiç bir şeyden korkmam! Ailenle tanışmadan önce seninle konuşmak istedim!" " 'Ailemle tanışmadan önce' diye cümle kuramazsın! Çünkü seninle öyle aman aman bir yakınlığımız yok! Ve seninle konuşacak bir şeyim yok!" "Ben rüya görmedim Bengin, ne kadar yakınlaştığımız ortada." "Abartma." Onunla aynı düşünmediğim için kızdı, "Konuşmadan, istediğim cevapları almadan gitmeyeceğimi biliyorsun. Bilmiyorsan da öğreneceksin!" Rahatça kendini ifade ettiğinin aksine ona taviz vermeyecektim. "İşleri büyütmeden bırak beni, burası İstanbul değil! Başına iş almadan gitmen senin yararına olur!" Verdiğim cevaptan hiç tedirgin olmayarak bana sanki aşıkmış gibi baktı. "Bak şuna ya!" dedi, hayran hayran gözlerimin içine bakarak elimi tuttu "Benim asi gülüm Urfa'nın illegal kızı çıktı," Elimi çektim "Senin bir şeyin değilim ben! Herkes beni merak etmiştir" daha önce bu arabaya binmiştim sadece onun sesiyle olan komutları kabul edeceğini bildiğimden "Şu arabaya durmasını söyle ve bırak beni!" dedim. Gözlerine deli bir öfke çöktü ve o an bana aslında ne kadar yumuşak davrandığını fark ettim. "Kimse seni, benim merak ettiğim kadar merak edemez!" derkenki sahipleniciliği romantik görünsede korkutucuydu. "Şimdi konumuza dönelim, neden benden kaçıyorsun?" Bacak bacak üstüne atıp koltukta rahatça oturdu, 'küçük dağları ben yarattım' tavrı üzerindeydi. Bu egosu nereden geliyordu. "Sen kendini baya bir şey sanıyorsun herhalde, hatırlatayım burası senin çöplüğün değil benim babamın krallığı! Ve sen şu an beni alıkoyarak başına ne kadar büyük bir bela aldığının farkında değilsin!" Sesli sesli güldü, "Benim çöplüğüm!" diye tekrar etti. Derin sesiyle "Belanın büyüklüğünü biliyorum, inan hiçbiri umurumda değil!" dedi, hafifçe eğilip yüzüme daha da yaklaştı. "Senin için meydan okumam gerekiyorsa okuyayım ama dört bir yandan kıskaca alınmış olan baban, aşiretiniz benim dengim değil çok daha aşağıda kalıyorsunuz o yüzden inadı bırak şu sorunumuzu çözelim." O anda içimde hem öfke hem de korku birbirine karıştı. Onun bu kadar kendinden emin olması sinirlerimi geriyordu. "Bir gün başına çözemeyeceğin bela alacaksın ve bir yudum nefese muhtaç olacaksın!" dedim dişlerimi sıkarak. "Aldım bile…" diye fısıldadı dudaklarıma yaklaştı, "Gözlerine baktığım o gece başıma bela oldun, dahası kalbimde aynı durumda." Kalbim hızla çarpmaya başladı, yakınlığı kokusu beni eritecek kadar mükemmeldi. "Arabayı durdur!" dedim daha sert bir sesle, beni etkilemesine izin vermeyecektim. "Henüz değil… Sana söylemem gereken şeyler var." "Dinlemek istemiyorum!" diye bağırdım. "Bengin!" dedi uyarır gibi. "Hiçbir şey zorla olsun istemiyorum! Beni buna mecbur etme!" "Zorbanın tekisin zaten. Sana İstanbul'dayken konuşmak, görüşmek istemediğimi söyledim! Buraya gelip beni kalabalığın içinden zorla alıyorsun! Bu zorlamak değilde ne?" "Hakkımı almaya çalışıyorum!" "Senin bende ne gibi bir hakkın olabilir?" "Yarım kalmış bir konuşmamız var!" Araba, şehrin ışıklarından uzaklaştıkça içimdeki huzursuzluk büyüyordu, "Abimler çoktan peşimize düşmüşlerdir!" "O sisten çıkıp bizi bulsunlar abinin elini öperim! Bak o kadar büyük konuşuyorum." Cevap veremedim, haklıydı. Kendi evimin olduğu yerde bile onu yenemiyordum. Sinirle "Bu yaptığın akıl işi değil!" dedim." "Aklı olan ne sana denk gelir ne de bana! O yüzden birbirimizi bulduk ya." dedi umursamazca. Ancak cümlenin altında çok başka imalar vardı. Hem anlamamı ister gibiydi hem de istemez gibi. İkimiz de sustuk, motorun incecik çıkan uğultusu dışında hiçbir şey duymuyordum. Bu yolculuk uzadığı sürece başımı büyük bir belaya sokacaktım. Gözlerimi ondan kaçırdım, boğazımdaki düğümü yutkunarak bastırmaya çalıştım ve "Tek bir gece buluştuk, şu yaptığın çok fazla!" dedim. Hafifçe gülümsedi. "Bir geceydi, kabul. Ama o gece beni sana bağlayacak kadar uzundu." "Tam aksine o gece benim senden uzak durmam için yeterince uzun sürdü." dişlerimi sıkarak konuştum. Telefonuna gelen bildirime gözü kaydı, söyleyecek olduğunu erteledi. Hemen eline alıp bir şeyler yaparken arabanın ön konsolundan bir ses yükseldi. "Rota algılandı, hız arttırılıyor." O andan sonra hiç konuşmadı sadece beni izledi, ben ise konuşmamak için kendimi zor tuttum. Sonunda araba durdu, kapı kilidi açıldı. "Burada bitmedi, şu an zamana ihtiyacın olduğu için seni bırakıyorum. Yine görüşeceğiz ama eğer ihtiyacın olursa beni ara. Ve Bengin, başka erkeklere karşı sınırlarını çizsen iyi edersin!" Kapı kendiliğinden açılınca konağın arka tarafına geldiğimizi fark ettim. "Kesinlikle sınır çizeceğim! Ve ilk önce senden başlayarak yapacağım!" Konuşsa da umursamayarak arabadan indim. "Bengin!" dedi uyarır gibi. Bende vedalaşır gibi elimle bye yapıp adını söyledim. "Karan!" Beklemeden konağın arka kapısından içeri girerken avludaki sesler kalabalık beni korkuttu. Ağlak seslerin içinde annemin çırpındığını gördüm. Korkuyla ona yaklaşıp elini yüzünü yıka tutup "Anne, ne oluyor?" diye sordum. Beni görünce göz bebekleri küçüldü. "Baban!" dedi sadece, rengi atmış yüzü iyice sarardı. "Ne oldu babama?" Bir dizi hıçkırık annemin göğsünü esir aldı sonunda yüreğimi elime veren o cümleyi duydum. "Kaza yapmış... Durumu iyi değilmiş."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE