8. KADIN EVLİ!

1269 Kelimeler
ALTAY'IN AĞZINDAN... "Bu ne? ALTAY SEN NE YAPTIN!" Aptal herif! Öyle bir bağırıyor ki nerdeyse kız uyanacaktı. "Lan sus!" "Ne susması Altay! Kızı kaçırmışsın!" Kolundan tuttum, dışarı çıkarttım. "Saçma sapan konuşma Ömer! Ben kimseyi kaçırmadım." "Lan! Manyak mısın oğlum? Kız içerideki koltukta baygın hâlde yatıyor." "Baygın çünkü şerefsizin biri kızı öldüresiye dövmüş!" dedim. Sesimin kısık yanının altında saklanan çığlıkları içime akıtıyordum. Dile dökerken bile ruhum sıkışıyor, yerimde duramıyordum. "Sen... Sen ne diyorsun Altay? Kim yapmış?" "Bilmiyorum ama öğreneceğim! Şimdi içeri geç, kızı muayene et, yaralarını sar!" "Altay..." dedi yalvarırcasına. "Yapma abi! Sana mı kaldı lan? Kocası, babası, abileri varken sana mı kaldı?" Doğrudan yakasına yapıştım. "Lan!" dedim. Dua etsin ki Umay içeride uyuyordu yoksa bağıra bağıra döverdim onu burada. "Kız bizim ahıra saklanmış Ömer! Gitmek isteseydi onlara giderdi dimi?" "Altay... Tuzak olmasın lan bu?" "Kendi gözlerimle gördüm. Tanınmayacak hâle sokmuşlar kızı!" "Biri görürse adınızı çıkarır. Kadın evli, sen sözlü. Yapma Altay!" "Kapa çeneni! İçeri gir, yapman gerekeni yap ve defol git!" "Ha sen burada kalacaksın yani!" "Evet!" "Saçmalama oğlum! Ne yapacaksın evli kadınla!" Daha fazla dayanamadım. Yüzüne indirdiğim tokatla "Asıl sen saçmalıyorsun! İnsanlığımızı mı yitirelim ulan it! Umay'ın yerinde başkası olsa, ona da aynısını yapardım!" dedim. "Yapardın biliyorum ama bu kız başka... Aşık olduğun kız o. Dayanabilecek misin?" "İşini yap, gerisine karışma!" Ne demek istediğini biliyordum. Umay artık başkasının helali, başkasının ait olduğu bir kadındı. Bana bakmak bile yasakken, ona dokunmak serbestti. Düşünmekle delireceğim raddeye ulaştığım bu soruyu Ömer pat diye söyleyince afalladım. Acaba olmuşlar mıdır beraber? Seninki de soru Altay! 1 hafta olmuş evleneli, neyden bahsediyorsam! Ömer daha fazla ısrarın işe yaramayacağını anladığında elindeki doktor çantasıyla içeri geçip uyuyan prensesimi muayene etti. Yanlarına gidemedim çünkü dayanamaz, ağlardım biliyorum... Uzaktan izledim sevip de kavuşamadığım, kavuşup da dokunamadığım kadını... Muayene bitince Ömer bembeyaz yüzüyle bana doğru yürüdü. Ne olmuştu? O kadar mı vahimdi durumu? "Ömer..." dedim korku taşıyan sesimle. Eliyle alnındaki terleri silip "Of!" dedi. "Ne oldu lan oğlum?" "Altay! Durumlar vahim abi!" "Ne oldu?" "Gel, gel mutfakta konuşalım, uyanmasın." Mutfağa geçtik. "Söyle hadi!" dedim sabırsızca. "Altay... Bu kız yoğun işkenceye maruz kalmış. Nefesini dinlemek için sırtını açtığımda gördüğüm şey altüst etti beni." "Ney?" dedim. "Yanlış anlamadıysam sigarayla birlikte... Sırtına Gaye yazmış birisi." Hemen kenarda bulunan tezgaha dayadım kolumu. Bakmaya kıyamadığım... Baksam da doyamadığım Umay... Allah'ım... Bu nasıl bir acıydı? Kim yapmıştı lan bunu? Bunu kim yapmıştı? Ne istemişler benim sevdiğimden? "Parmakta yüzük yok, çıkmış. Hatta zorla çıkarılmış gibi çünkü durduğu yerde yara izleri mevcut. Abi... Aklıma birisi geliyor benim ama..." "Kim?" dedim zorla aldığım nefesle. "İso." dedi Ömer. "Ne?" "Ben onu tahmin ediyorum. Baksana oğlum! Karısı bu haldeyken o it nerede o zaman? Daha bir haftalık evli karısından haberi yoksa, kayıpsa eğer ortalığı ayağa kaldırması gerekmez mi sence de? Üstelik... Gaye... İso'nun kız kardeşinin ismi değil mi?" Taşlar oturuyordu yerine. Taşlar otururken ben ayaklanıyordum. Eğer yaptıysa, Umay'a elini kaldırdıysa ona bu memleketi mezar ederdim! Hemen karşımdaki duvara asılı olan tüfeği çıkarıp elime aldım. "Dur, dur! Ne yapıyorsun lan?" dedi Ömer. "Eldireceğum oni! Aldığı nefes bile bu memleketi pisletiy!" Adım atmamla önümü kesti. "Ne zannediyorsun? Vuracaksın, öldüreceksin! O mezara, sen hapse! Umay pekiyi? Hadi kendini düşünmüyorsun, o kızı da mı düşünmüyorsun? İso'yu öldürünce o kıza demezler mi Altay'la yasak aşk yaşıyordu, o yüzden ortadan kaldırdılar onu ha!" Alnım gerildi. Olaya hiç bu yönünden bakmamıştım. Daha doğrusu ben olaylara hiç sakinlik tarafından bakıp, detaylıca düşünmezdim. Aklıma ne eserse icraate dökme konusunda köyün bir numaralı delisiydim. "Ne yasak aşkı lan?" dedim öfkeyle. "Biz gerçeğini biliriz." dedi elimdeki tüfeği alıp. "Ama köylü ne bilmek isterse onu bilir. Anlık hatalar insanları dönülmez yollara sokar. Senin için zor olduğunu biliyorum ama şimdilik sükutu seçiyoruz." Sakin kalmak benim kitabımda yazılı olan bir kural değildi. Yakmak, yıkmak, esip gürlemekti gayem. Hayatımda ilk kez sessiz kaldım. O da sevdiğim kadın içindi. Yoksa yemin olsun ki kafasına sıkardım o şerefsizin. Umay evde akşama kadar uyudu. Öyle yorgun düşmüştü ki bedeni, kesintisiz dinleniyordu. Ne yapsam ki acaba? Bacımı mı çağırsaydım? Ağzı sıkıdır, kimseye bir şey demez. Hem Umay'a yardımcı olurdu. Sıcak bir duşa sokardı. Mümkün değilki benim söylememle girsin katır inatlı keçi! Aradım. Kimseye çaktırmadan yayla evine çıkmasını söyledim. Biraz itiraz etti, naz yaptı ama sonunda ikna oldu. Baş başa kalmıştık Umay'la. Ömer yaklaşık 10 dakika önce hastaneye geçmişti nöbeti için. Nefes aldığı odaya dahi girmek gelmiyordu içimden. Dudaklarından dökülen her acı dolu inleyişle ruhum sızlıyordu. Ama dayanamadım. Çekinerek de olsa içeri girdim, yanındaki koltuğa oturdum. Ömer uykusunun bu kadar uzun sürmesini gayet normal bulmuştu. Beden, aldığı darbelerden ötürü kendini toparlayabilmek için sürekli beyin yoluyla uyuyormuş. Varsın uyusun. Yanımda olsun, gözümün gördüğü yerde dursun da varsın uyusun... Kolumu koltuğun başına, başımı da avuç içime yerleştirip güzel yüzünü izlemeye koyuldum. O kadar güzeldi ki insan bakmakla doyamıyordu. Simsiyah gözlerini hafif kumral, kıvrık ve sık kirpikleri çevreliyordu. Bembeyaz tenine yakışan karalarına aşıktım. Saçları doğuştan kızıldı zaten. Büyüdükçe daha çok koyu kızıla dönmüştü ama güneşe çıktığında kıpkırmızı oluyordu. Tam elimi uzatıp saçlarını okşayacakken, parmağımdaki yüzüğü görmemle yumruğumu sıkıp geri çekildim. Sen bana haram, ben sana haram be güzelim... "Seni bitireceğim!" dedi. Uykusunda konuşuyordu. Söylediği cümle ile aniden çatılan kaşlara da dikkat kesildim. Ne görüyordu rüyasında? Daha iyi duyabilmek için hafiften eğildim. "Yemin olsun ki sana bana yaşattıklarının aynısını yaşatacağım!" Kim? İsim versene kim? İso olduğunu düşünüyorduk fakat tam emin değildik. Sinirimin tavan yapması ile yerinde sabit kalması, Umay'ın dudaklarının arasından dökülecek kelimeye bağlıydı. Ama o sustu, sustu ve uykusuna kaldığı yerden devam etti. Seni elbet bulacağım! Bulacağım ve ibreti alem habu Trabzon'un yollarında arabanın arkasına bağlayıp sürükleyeceğim. *** "Abi ne bu böyle, her yer karanlık?" Gonca'nın ağzını kapattım. "Şşhh!" dedim. "Sessiz olsana kızım! İçeride misafirimiz var." Bir şey anlatmaya çalışıyordu fakat ağzı kapalı olduğundan anlamıyordum. "Açıcam ama sessiz tamam mı?" dedim. Kafasını salladı. Yavaşça geri çektim parmaklarımı. "Kim? Kim misafirimiz abi?" "Gonca... Valla tahmin edemezsin. Senden tek isteğim görünce bağırma, aşırı tepki verme tamam mı?" "Ne diyorsun sen abi? Hi! Yoksa Zeliha'yı mı kaçırdın? Düğüne kadar dayanamadın mı abi?" "Saçma sapan konuşma! Ne Zeliha'sı?" "O zaman kim?" Merakına yenik düşen kardeşim doğrudan Umay'ın olduğu odaya girip ışığı açtı. Zaten açar açmaz bir çığlık kopardı. "Hİ! UMAY! ABİ SEN NE YAPTIN ABİ!" Telaşlı vaziyette ışığı geri kapatıp Gonca'yı mutfağa çektim. "Sana bağırma demedim mi ben? Manyak mısın kızım sen?" "Abi içeride yatan kişinin kim olduğunun farkında mısın?" "Farkındayım!" "Ya o kadın evli, evli!" "Biliyorum Gonca! Kaçırmadım herhalde kadını, yardım ediyorum!" "Ne yardımı?" "Öldüresiye dövmüşler. Bugün döndüğümde bizim ahırda buldum. Yarı canı çıkmış şekilde yatıyordu." "Abi sen ne diyorsun? Kim dövmüş? Daha yeni evlenmedi mi bu kız?" "Bilmiyorum ama öğrendiğim ilk an bak neler yapıyorum ona!" "Abi..." dedi Gonca. Bu tınıyı iyi tanırdım. 'Yapma!' diyordu bana. 'Aşkın ateşinin seni de yakmasına izin verme!' Oysa ben kül bile olmuştum. Umay, o şerefsizle imam nikahı kıydığı gün ölmüştüm ben. Aldığım nefes yaşıyormuşum gibi gözükse de ben yaşamıyordum. Buna yaşamak deniyorsa eğer, ben asla yaşamıyordum... "Sus Gonca! Elimi bile sürmem ben ona! Başkasının karısı." Söylerken boğazımdan aşağı bir tel çektiler. Her kelimemde o tel olduğu yeri paramparça ediyordu. Bu yüzden konuşmak dahi yasaktı bana... "Kocasına niye haber vermedin? Babası var, abileri var. Abi... Niye aldın da buraya getirdin kızı?" "Hastaneye bile gitmek istemedi. Ne yapsaydım Gonca? Onu o hâliyle kaderine mi terk etseydim?" Sustu. O da haklı olduğumu biliyordu. Oysa Gonca'nın bildiği tek gerçek bunla sınırlı değildi. Aşkımı da, sevdamı da benden iyi bilirdi... "Pekiyi ben ne yapacağım burda, düşmanın kızıyla?" "Yıka kızı. Her yeri yara bere içinde. Sen yanında olursan kabul eder. Sıcak su iyi gelir, biraz açılır." "Ben mi?" dedi gözlerini belerterek. "Hayatta olmaz! O inatçı keçi beni suyun içinde boğar!" "Kızın ayakta duracak hâli mi var sanki? Çok konuşma da ne diyorsam onu yap!" "Ah abi ah... Bi gün yiyeceksin başını ama bakalım ne zaman..."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE