27. KARADENİZ'İN GÜÇLÜ KADINI!

1188 Kelimeler
UMAY'IN AĞZINDAN... Ezeli düşmanlar karşı karşıya, ellerinde silahlarla duruyordu. Kalbim delicesine atarken titreyen parmaklarım silahı tutmakta zorluk çekiyordu. Benimki Altay'a çevriliydi, Altay'ın ki bana... Hiç istemezdim ama mecburdum, o da mecburdu. Babası şimdilik Gonca'nın herkesten gizlice kaçtığını bilecekti. Ilık rüzgarın ortamda oluşturduğu matem dolu havayı Vedat amcanın silahından gökyüzüne doğru süzülen mermi sesi bertaraf etti. Bize sıkmaya cesareti yoktu çünkü babamdan her daim çekinmişti. "KİZUM NERDA!" dedi yüreğindeki hiddeti son demlerine kadar taşıyan güçlü sesiyle. "İÇERDA, UŞAĞUMLA!" dedi babam. Adam gücüne öylesine güveniyordu ki rahat rahat takılıyor, gelişi güzel davranıyordu. "SALİM!" Ve bir kurşun daha özgürlüğünü ilan edip mavi gökyüzüyle buluştuğunda hafif sendeleme yaşadı bedenim. "BAĞA BAK ULA! O KURŞUN BİR DAHA DELUĞUNDEN ÇİKARSA BENUMKİNİ DE YERUNDE TUTAMAM, OĞA GÖRE!" "SALİM! NERDA GÖRÜLMÜŞ BİZUM DUNUR OLDUĞUMUZ! GONCA'Yİ VER, VER Kİ SAĞ KALASUN!" "GONCA BENİM NİKAHLI KARIMDIR!" Konunun müsebbiblerinden olan Toprak abim olay yerine intikal etmişti. Korkum gittikçe artıyor, birisinin kılına zarar gelecek diye delicesine çırpınıyordum. "SEN!" dedi Vedat amca namlusunu hiç çekinmeden abime çevirerek. "IRZ DUŞMANİ! HEMAN GONCA'Yİ GETUR!" "DUYMADIN HERHALDE VEDAT BEY! GONCA BENİM NİKAHLI KARIM!" "YERSUN KAFANA KURŞUNİ TOPRAK!" İşaret parmağını tetikle iyice bütün haline getirdiğini gördüğümde istemsiz atladım abimin önüne. "Abi!" dedim. "Abi kurban olayım sen içeri geç!" "Umay çık önümden!" "Abi öldürecek seni! İçeri geç abi!" "Umay sana çık diyorum!" Bir eli silahı tutarken öteki eli beni kenara çekmeye çalışıyordu fakat ben küçük bedenimi abime siper etmeye yeminliydim. Kim sevdiğinin gözleri önünde vurulmasını ister ki? "İÇERİ GEÇ UMAY!" dedi babam. "Baba... Bunu benden isteme!" Vedat amcanın namlusu aksama yaşamadan abimin üstünde takılı kalırken olduğum yerde kalma çabam hâlâ sürüyordu. "Ben korurum abimi!" dedim. "Sana mı kaldı kızım? İçeri geç! Bak sinirleniyorum Umay, içeri geç!" Yaman abimin bedenimi saran kollarıyla geriye doğru çekiliyordum. "BIRAK! BIRAKIN BENİ!" Ağaç kovuklarına saklanan kuşlar bile acı çığlıklarımla birlikte oldukları yerden masmavi gökyüzüne kanat çırpıyordu. Ortam o kadar gergindi ki her an birisinin kurşunu bir diğerinin bedenine isabet edebilirdi. Kan çıksın istemiyordum. Vedat amcanın bu derece ileri geleceğini asla tahmin etmiyordum. Gelir, 2-3 bağırtı, 2 3 hakaret eder geri döner diye düşünüyordum ama adam gözünü karartmıştı. "Umay dur!" dedi Yaman abim. "ABİ BIRAK BENİ!" Elimdeki silahı Yaman abimin karnına doğru vurduğum an beni bırakmak zorunda kaldı. Canını acıttığım için özür dilerim abiciğim ama beni buna siz mecbur bıraktınız. "MANYAK MISIN SEN UMAY!" dedi acısından dolayı boğuklaşan sesiyle. Kısa saçlarım yüzüme çarpıp çarpıp duruyordu. Hiçbir güç beni bu ortamdan alıp da sakinliğin hüküm sürdüğü yere kapatamazdı. Evin içinde olup biteni bekleyene kadar burada durur, gerekirse bir kurşunda ben atardım. Abilerimi ya da babamı yolda bulmuş değildim. "UMAY!" İşte korktuğum o ses... Eyvah, Orhan abim gelmişti. "Ne oluyor lan burda?" Belindeki silahı kıvrak hareketleriyle sağ eline alıp doğrudan Vedat amcaların olduğu yere yöneltti. İçeri geçti, babamın yanında durdu. "Ne oluyor burda?" diye tekrar etti. "Irz duşmani kardaşun kızımi kaçurmuş!" "Benim bildiğim kadarıyla kimse kimseye kaçırmamış Vedat amca. Sen kendi öz be öz kızını istemediği bir adamla evlendirmeye kalktığın için kızında gerçekten sevdiği adama kaçmış. Ben burada hiçbir ırz düşmanlığı görmüyorum. Kızın evli değil, sözlü değil! Ama eğer bir ırz düşmanı arıyorsan dön de kendine bak! Gonca artık Koçyiğit kızıdır!" Bayılıyorum şu adamın kendinden emin konuşma stiline. O kadar asildi ki, onun olduğu hiçbir ortamda bedenime korku namına zerre kırıntı girmiyordu. "Şimdi varsın dön git! Ben buradakilerin hiçbirisine benzemem Vedat bey! Kurşun yersem hepinizi kurşuna dizerim! O mermi bir daha bulunduğu yerden dışarı çıkarsa anam avradım olsun ki tekinizi sağ komam!" Abimin hiçbir dediği söz havada asılı kalmazdı. Ağzından çıkan her kelimeyi harfi harfine yerine getirir, ilerisini düşünmeden hareket etmek umrunda bile olmazdı. En büyük kırmızı noktası sevdikleriydi. "Orhan! Sen kimin topraklarında kimi tehdit ediysın!" Abim silahını beline geri koyarak bir kaç adım ileri gitti. "Burası benim topraklarım Vedat Yıldırım! Benim evimin önünde, bana ahkâm kesmeye çalışma!" Babam bilerek geride duruyordu. Artık ipleri abimin eline almasını istiyordu. "Haburalarun hepsi bağa aittur! Zamanunda hirsuzluk edup alduğunuzu unutma Orhan Koçyiğit!" Yerinde fazla bile kalan silahı abim yeniden eline alarak Vedat amcanın kalbine doğrulttu. "ABİ!" dedim korkuyla. Fakat Toprak abim tuttu bu seferde beni. Bir anda Orhan abimin üzerine çevrilen silahların sayısı 5-6'ya çıktı. "Hayır!" Gözlerim yanıyordu. Ağlamaktan değil, ağlayamamaktan. Ağlamaya bile fırsat bulamamaktan. "ABİ HAYIR!" Boğazım yırtılacaktı bağırmaktan. "DURUN!" Herkes durdu, sustu... Sesin sahibiydi bizi şaşırtan. Kimsenin beklemediği kişiydi silahların namlusunu aşağı eğdiren. Arkamı döndüm. Annem elinde tüfekle karşımızda dimdik duruyordu. "BENUM KAYBEDACAK HİÇBİR ŞEYUM YOK!" dedi. Sesi öyle toktu ki buraya her şeyi göze alarak geldiği belliydi. "UŞAKLARUMDAN HERHANGİ BİRİSUNUN KİLİNA ZARAR GELURSE HEPİNUZU MERMİ MANYAĞİ YAPARUM! MAPUS, HAPİS UMURUMDA DEĞUL! ZANNETMEYUN Kİ KORKARUM! ŞİMDİ İNDİRUN SİLAHLARİ!" O Fadime Koçyiğit'ti. Bir zamanlar köyün eski sakinlerinden onu t.ciz eden, ilerisine gitmeye çalışan şerefsizi ayağından vurarak sakat bırakan kadındı. Gözü kara, duruşu sertti annemin. Hatta benim cesaretimi de çoğu kez ona benzetirlerdi. "İNDURUN DEDUM SİZE!" Kimsenin sözünü dinlemeyen Vedat amca, annemin tek tehditiyle tüm adamlarına emir verdi. Çünkü bir anne gözünü kararttıysa ondan korkulur, hele ki bu anne Fadime Koçyiğit'se... "Bu iş burada bitmedu Salim! Elbat ödeşeceğuz!" Adamlar geriye çekilmeye başlayınca Toprak abim de beni yavaştan saldı. Sanki üstümdeki tüm yükü birisi almıştı sırtımdan. Öyle rahatlamıştım ki, dizlerimin bağı çözüldü. Düştüğüm yerde kafamı kaldırıp Altay'a baktım. Çok sessizdi, hiçbir harekette bulunmamıştı bu akşam. Göz göz geldik. Kimsenin görmediği an eliyle bana 'Aşağıda seni bekliyorum!' sinyalini verdi. Yani bence öyle demek istemişti çünkü sol eli aşağı tarafı gösteriyordu. Gidecektim, tabii ki de gidecek, bu ev basmanın hesabını soracaktım... ••• Evdeki sular durulunca hava alma bahanesiyle çaktırmadan kaçıp Altay'ın söylediği yere indim. Uçurum kenarına yakın bir yerde oturmuş, aşağı taş fırlatıyordu. "Kendini de fırlat!" dedim. Çok kızgındım. Ya babası abimlerden birisini sahiden vursaydı? Sesimi duyar duymaz yerinden kalktı. "İsteysan sen et oni!" dedi tam karşımda, elleri cebinde durarak. "Emin misun? Sonra ağlama düşman tohumi!" "Yok, ağlamam! Varsın ölümüm senin ellerinden olsun Koçyiğit kızı!" Ah şu duru yeşil gözleri... Neden beni böylesine içine çekip dikkatimi dağıtıyordu ki? "Niye çağırdın beni?" dedim. Biraz daha saçma sapan didişmelere devam edersek iyice yörüngesine kapılacaktım. "Gonca nasıl Umay?" Sesi aniden kısıldı, tereddütle yoğruldu. Hiç kolay bir karar değildi onu buraya bırakmak. Canından bir parçasını düşmanın inine terk etmek... "İdare eder." dedim derin nefes alarak. Şimdi çıkıp da iyi dersem saçma olurdu. Bu durumda hangi kız mutlu olurdu ki? "Valla ciğerim yanıyor Umay." dedi az önceki kalktığı yere tekrar otururken. Ben de gittim, tam yanına oturdum. "Kolay mı sanıyorsun yaptığım?" Gözleri dağları baştan aşağı süzüyordu fakat şimdi sorsam şu dağın eteğinde ne var diye, asla bilemezdi. Çünkü göz görmez, akıl görürdü. Altay'ın gözünün gördüğüyle aklından geçenler uçsuz bucaksız denize benziyordu. Başı vardı, sonu yok... "Sanmıyorum." dedim. "Ama kimse kötü davranmaz bizde Gonca'ya, merak etme." "Biliyorum." dedi. Sesi bu sefer ağlamamın haberini önceden veren türdendi. "Umay..." dediği an elini yüzüne koyup ağlamaya başladı. "Nefes alamıyorum ben! Öyle bir durumun içindeyim ki çıkış yolumu bulamıyorum." "Beraber buluruz." dedim. Hiçbir erkeğin yanımda ağlamasına alışık değildim. Afalladım, vereceğim tepkiyi şaşırdım. Ağlamasının şiddeti arttığında ben bile farkına varmadan elimi, elinin üstüne koydum. "Üzülme!" dedim. Dokunuşum yaşlarına mola verdirtmişti. Yemyeşil gözlerini bana çevirip farklı bir bakışla kalbimin ritmini değiştirdi. "İlaç gibisin..." dedi. "O ilacın içine az sonra zehir karışacak Yıldırım dölü!" Abi! Telaşla geriye çekilip ayağa kalktım. Orhan abim... Yandın Umay! Beni takip etmiş, kesin beni takip etmiş.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE