16. KOKUNUN TİRYAKİSİYİM...

1400 Kelimeler
ALTAY'IN AĞZINDAN... Hatırımda kalan en son şey Umay'ın bakmaya doyamadığım gözleriydi. "Uyandı!" Duyduğum ses ise Zeliha'ya aitti. Hayaller ve hayatlar savaşında hayalimde kalmak istiyordum ama ne yazık ki hayatın ta kendisindeydim. "Uyandı ana!" Uyanmaz olaydım! Sesleriyle kulaklarımı tırmalayan Yıldırım ailesi beni uyandığıma bile pişman etmişti. Biri yemek yedirmeye çalışıyor, biri yatağımı düzeltmeye, biri şifa olsun diye içecekler içirmeye, öteki de kapının eşiğinde gizliden bakmaya... Hepsini silen gözlerim yalnızca kızıl güneşimi görür olmuştu. Gizlice, kimse görmeden bakmaya çalışıyordu. Keşke girsen içeri, herkesi dışarı çıkartsan da sen kalsan yanımda. Başımı göğsüne yaslasam, zarif parmakların saçlarımda gezinse, kaybettiğim huzurumu bulsam. Elini salladı, hafifçe salladı ve dolu gözleriyle bana bakarak vedalaşıp gitti. Gitme kızıl güneşim. Sen gidersen nasıl aydınlanacak benim karanlık yollarım? Seni seven bu kalbim unutmayı nasıl başaracak? Ah Umay, ah benim imkânsız sevdam... ••• "Senin yüzüğün nerde?" dedi Zeliha. Akşam olmuştu. Ne zaman gidecekti bu kız? Ailem bile benim zorumla eve dönmüş, yalnızca Gonca kalmıştı yanımda. "Bilmem!" dedim parmağıma bakarak. Sahiden ben de nerde olduğunu bilmiyordum. "Nasıl bilmiyorsun? İnsan yüzüğünün nerde olduğunu bilmez mi?" "Bilmiyor demek ki!" sesiyle cevabım ağzımda kapalı kaldı. Gonca gelmişti. "Benim abim vurulmuş, ölümden dönmüş, senin dediğine bak Zeliha!" dedi. "Ben..." dedi Zeliha ayağa kalkarak. "Şey... Sadece merak etmiştim." "Etme merak falan! Şimdi eğer müsade edersen abim dinlensin he Zeliha! Sabahtan beri dikildin kaldın başında adamın!" "Gonca!" dedim gözlerimi belerterek. "Sen karışma abi!" dedi. "Gideyim o zaman..." dedi Zeliha. Sesi titriyordu kızın. Ah Gonca... Sinir tepesine vurunca gözü kimseyi görmüyordu bu kızın. Kolundan tuttu, resmen kapıdan dışarı attı kızı. "Oh be!" dedi kapıyı kapatınca. "Ayıp ettin!" dedim ama işime gelmişti. Yanında rahat rahat bile uzanamamıştım. "Ne ayıbı? Bi gitmedi, yapıştı kaldı. Valla iyi bile dayandım! Hem ayrıca..." dedi yanıma gelip başımda dikilerek. Yüzünde beliren mutluluğun habercisi gülüşüyle kaşlarım çatıldı. Yine neler dönüyordu o tilki aklında? "Hayrolsun?" dedim yatağa yayılarak. "Sana güzel bir haberle geldim Yıldırım bey!" "Neymiş? Yoksa İso öldü mü?" dedim. "Yok, maalesef o değil ama çok mutlu olacaksın duyunca." "Söylesene!" dedim. Kesin saçma bir cevap gelecekti bu yüzden rahat takılmaya devam ettim. Kadınlar bize göre duyguları daha derin yaşayan bireylerdi. Yani onun heyecan duyduğu olaya ben nötr davranırdım. "Bil bakalım şu kapının ardında kim var?" dedi. Duvara sabitlenen gözlerimi Gonca'ya çevirdim. "Kim?" dedim tok sesimle. "Hadi, sen tahmin et abi!" "Ablam mı geldi?" dedim. Yıllardır babamla konuşmuyor, evimize adım dahi atmıyordu. İstemediğimiz, onay vermediğimiz adamla kaçarak evlenmiş, bizimle bağlarını koparmıştı. Ben çok irtibata geçtim, gelmesini söyledim, arayı bulacağımı belirttim ama asla gelmedi, bir daha görüşmedi bizimle. "Yok..." dedi Gonca sevincini hüzünle paylaşarak. "Keşke ablam gelseydi ama... Neyse ya! Hadi tahmin et! Sen... Kim gelse çok mutlu olursun abi?" Düşündüm. Kim gelse mut-... Umay! Yattığım yerden doğrularak "Şaka!" dedim. "Gerçek! Koçyiğit kızı şu kapının ardında, seni görmek için haber bekliyor!" "Ciddisin dimi? Bak eğer şakaysa seni mahvederim Gonca!" "UMAY, GELEBİLİRSİN!" diye bağırdı Gonca. Ve kapı açıldı. Kapının aralığından içeri uzanan kafa, kokusunu bile alamadan, yüzüne dahi dokunamadan uzaktan sevdiğim kadına aitti. Kalbim çarpmaya başladı. "Gelebilir miyim?" dedi tereddütle. "Gel gel! Ben de çıkıyordum zaten." Gonca çıkarken Umay girdi içeri, kapıyı kapattı. Elleri önünde bağlı, başı yerdeydi. Şu gözlerini yerden kaldırsan da bana baksan ya Umay... Baksan da daha çabuk iyileşsem... Yanımdaki koltuğa oturdu ama mesafeliydi. "Geçmiş olsun." dedi parmaklarıyla oynarken. "Neden yüzüme bakmıyorsun?" dedim. "Çünkü bakamıyorum! Benim yüzümden ordasın." "Hayır! Asla, asla böyle düşünme Umay! Senin hiçbir suçun yok!" "Var..." dedi omuzlarını yukarı kaldırarak. Masum bir çocuğun suçluluk duygusunu taşıyordu yüzündeki izler. Oysa ben onun için dünyayı bile yakmaya vardım... Bırak kurşun yemeyi, bombaların önüne atardım bedenimi. "Yok dediysem yok! Beni dellendirme ha!" dedim. "Var!" dedi kafasını sonunda kaldırarak. Sinirlenmişti katır inatlı keçi. Zaten istediğim de buydu. Umay sinirlenmediği zaman vazgeçiyordu. Mücadelesine devam etmesi için öfkelenmesi şarttı yoksa hemen pes ediyordu. "Yok!" dedim direterek. "La var diyrım sana!" Yine başladı benimle inatlaşmaya. Şu kızın inatlaşmasına bile bayılıyordum. Hastayım lan sana kızıl güneşim... "Yok diyrım ben da!" "Düşman tohumi! Anladum kendune gelmuşsun!" "Sen geldin ya, geldim valla!" dedim. Durdu, derin bir bakışla yüzümü inceledi. Hem acı hem de keder taşıyordu bakışları. Öyle yorgundu ki o siyahları, keşke elimde olsa da göğsümde dinlendirebilseydim yorgun düşen ruhunu... "Kimse İso'yu bilmiyor..." dedi. "Nasıl?" dedim iyice diklenerek. "Söylemedik. Abimle bir plan kurduk, İso ölümden beter hale gelene kadar ona huzur yok!" "Manyak mısınız lan siz? Nereden belli seni bir daha kaçırmayacağı?" "Manyak sensin tamam mı? Öyle bir kurşunla bana yaptığı bütün pisliklerden sıyrılacak mı zannediyordun? Hepsinin hesabını tek tek soracağım ondan!" "Beraber soracağız!" dedim. "Ula sen ne alaka?" dedi. "Ne mi?" Sahiden sen ne alaka Altay bey! Hadi söyle, sana aşığım o yüzden ben çok alaka de! Söylesene Altay! Çok cesur bir kişiliğin var ya, fazlaca kendine güvenin var ya, deli yüreğin yerinde duramıyor ya, hadi söyle! Habu düşmanın tohumu sana yıllardır aşık desene! "Beni de vurdu çünkü!" dedim. "Ha!" dedi geriye çekilerek. Neyse ki duygularımı belli etmeden olayın içine nasıl karışacağımı üstün zekam sayesinde halletmiştim. Aksi halde mümkün değil ki bu olaydan geri durayım. "O zaman bir şey diyemem." "Sen tek mi geldin?" dedim. "Yok, Toprak abim getirdi." "Tek takılma zaten! Nerde kalacaksın?" "Baba evimde. Bundan sonra mekanım eski yerim. Yarın da boşanma davası açacağım." diyince kalbim pır pır etti. Bir ışık yandı sanki gözümün içine doğru. Yeniden olma şansımız vardı. Umay boşanıyordu, o pislikten kurtulacaktı. Yani sevdiğim kadın benim kollarımın arasına tekrardan girebilirdi. "Boşanınca ne yapacaksın?" dedim yutkunarak. "Eski hayatıma devam ederim herhalde." dedi. "Tekrar, evlenmeyecek misin?" "Evlenmek mi?" dedi buruk bir tebessümle. "Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş Yıldırım bey! Belki de buralardan da giderim." diyince yediğim kurşundan daha can alıcı bir darbe indirdi yüreğime. Ne demek gitmek, buraları terk etmek? "Nereye gideceksin ki?" dedim korkuyla. "Abimle konuştuk buraya gelirken. İso'nun işi bittikten sonra ikimiz beraber İstanbul'a gideceğiz. Uzun zamandan beri üstünde çalıştığım kitabın son sayfalarına yaklaştım. Abimin bir tanıdığı varmış İstanbul'da. Bugün konuştu, benden birkaç sayfa istedi. Ben de gelişigüzel yazdığım sayfalardan 5-6 tane attım. Valla beğendi, basıma uygun bir kitap dedi. Artık kesin anlaşma olduğu zaman da ilk kitabımı piyasaya süreceğim. Sonra zaten daha büyük bir eğitim almak için abimin ayarladığı yerlerle görüşeceğim. Yani uzun lafın kısası, Trabzon maceram buraya kadarmış..." dedi. Sen başka memlekette yapamazsın ki Umay... Burada doğmuş, burada büyümüş, burada filizlenmişsin. Hele ki İstanbul gibi kalabalık bir memlekette sen nefes bile alamazsın. Kızıl güneşin oraları aydınlatmaya yetmez. İstanbul'un karanlık sokaklarına senin o masum yüzün fazla gelir be gülüm... "Hayırlısı olsun." dedim ağzımın içinden. Çünkü ağzıma etmişti zaten! Ölümden yeni dönmüşüm, kızın bana gelip itiraf ettiği konuya bak! Ölseydim daha iyiydi! "Teşekkür ederim. Neyse..." dedi ayağa kalkarak. Gidiyor muydu? Bu kadar kısa sürede hemde. "Ben gideyim artık. Tekrardan geçmiş olsun Altay." "Sağol!" dedim yüzüne bakmadan. İso konusu birkaç aya kalmaz sonuçlanırdı. Yani Umay sayılı günler sonra beni komple terk edecekti. "Yaptıklarını asla unutmayacağım düşman tohumu!" dedi. "Şu can bedenden çıkar da, senin bu iyiliğin asla çıkmaz! Bunu diyeceğim aklımın ucundan bile geçmezdi ama gerçekten adam gibi adamsın Altay Yıldırım!" Onun ağzından duyduğum her bir iltifat yaşama olan sevincimi katbekat arttırıyordu. İçim bir hoş oluyor, gıdıklanıyordu. "Sen de birçok adamdan daha adamsın Umay Koçyiğit!" dedim. Ölürüm de Aslan soyadını onun adının yanına koymazdım. Gülümsedi ama gözleriyle gülümsedi. O gözler öyle acılar taşıyordu ki, her birini cımbızla teker teker çekip almak istiyordum. Ama bunu yapamazdım. Öyle uzaktım ki ona, koşsam bile yetişemezdim... "Teşekkür ederim." dedi, arkasına döndü. Yine bir araya gelecektik fakat gidecekti. Beni bırakıp gidecekti, hem de çok uzaklara... Belki de son zamanlarımızı yaşayacaktık Umay'la. Başka bir memlekette, başka insanlara karışacak, belki de beni bile unutacaktı. Tam giderken bana geri döndü. Hızlıca yanıma gelip kollarıyla bedenime sarıldığında nefesimi tuttum. Bunu hiç tahmin etmiyordum. İmkânsız gözüyle baktığım o olayı yaşıyordu bedenim. Kokusu... Kokusu doldu burnuma. Gözlerim kendiliğinden kapanırken yeniden aldım o güzel kokusunu. Tıpkı ahırdaki gibiydi duygularım fakat bu sefer apayrıydı. Orada çaresizlikten sarılırken, şimdi tamamen kendi isteğiyle yapmıştı. Beline dokundum, iyice kendime çektim onu. İstemsizce saçlarına gömülen burnumla hayatın kendisine geçiş yapıyordum. Meğer ben yaşamıyormuşum, meğer ben sevdiğim kadından uzakta yaşam belirtilerim bile olmadan hayat sürüyormuşum. "Kızıl güneşim..." dedim sessizce, onun bile duyamayacağı tonda. Yaşadığım 15 saniye bana ömürden çok gelmişti. Yeniden nefes almaya başlamıştı ciğerlerim. Keşke hiç ayrılmasa, sonsuza dek kollarımın arasında, benim yanımda kalsa... "Öleceksin sandım..." dedi. Omuzlarımı ıslatan gözyaşlarıyla belindeki elimi saçlarına çıkarttım, okşadım. "Ağlama..." dedim. "Benim yüzümden sakın ağlama Umay!" Yavaşça ayrıldı benden. Saçlarının telleri sakallarıma yapışırken çok tehlikeli bir mesafede durdurdu kendini. Yüzlerimizin arasında 10 cm var ya da yoktu. "Zeliha ne kadar şanslı..." dedi. Vuruldum. Bu sefer gerçekten vurdu beni. Gözlerinden kalbime doğru giden kıvılcımlar ruhumu paramparça etti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE