ALTAY'IN AĞZINDAN...
"Nereye gidiysın Yıldırum!"
Sizin de önünüzü kesen bir kız kardeşiniz varsa hayat gerçekten çok zor...
"Çek arabanı Gonca!"
"Çekemem! Duymadın herhalde Umay'ı! Kız doğru diy abi! Adunuz mi çıksun?"
Ben de arabadan indim. Doğrudan yanına giderek "Ya İso bir şey yaparsa?" dedim korkuyla.
İçim yanıyordu lan benim! Ne o banyodaki ağlamalarını, ne kapının önündeki sessiz gözyaşlarını ne de özenle büyüttüğü saçlarına kıydığını unutmayacaktım.
Hele o banyodaki çığlıkları... Kapının önünde çöktüm, onunla birlikte ben de ağladım. Şu kalbimi göğüs kafesimin içinden alıp gözlerimin önünde paramparça etselerdi canım bu derece yanmazdı.
"Yapamaz! Burası bizim köyümüz abi! Umay'a dokunma bile dokunamaz! Burda adamı yerler!"
"Başta ben yerim Gonca! Şimdi çık önümden!" dedim ama bedeniyle kesti yolumu.
"Etma! Abi etma daa! Yapma bunu kendine, o masum kıza. Tamam yardım et ama ümit etme! Sizin kavuşmanız imkansız abi."
"Boşanacakmış Gonca." dedim gözümdeki ilk yaş yere düşerken. Kendi çaresizliğimin içinde sudan çıkmış balık misali çırpınıyordum.
"Boşansa sana mı bakacak? Umay senin gibi değil abi. Düşman, düşmandır onun gözünde. Ettiğin yardımı ömrü boyunca unutmaz biliyorum ama sana da daha dönüp bakmaz. Ailesini çiğnemez o kız, dediğinden çıkmaz! Anlasana be abi... Umay'dan sana yâr değil, sadece yara olur."
Arabanın yanına çöktüm. Çöken sadece bedenim değildi. Ruhum, umudum, aşkım, sevdam... Her şeyim çöküyordu. Tam bir ışık yandı diye sevinirken biri gelip kökünden kesiyordu kaynağını.
"Çok seviyorum." dedim hıçkırıklarım yaşlarıma karışırken.
Öyle çok seviyordum ki gözüm ondan başkasına bakmaz, kalbin ondan başkasına kaymaz olmuştu. Baktığım her yerde onu görüyordum.
Tıpkı güneşin akşam batışı gibiydi saçları. Kızıllığıyla günümün mat yerlerine renk katıyordu. Ne zaman yüzünü görsem o gün dünyanın en mutlu insanı hissediyordum kendimi. Umay varsa vardım, yoksa yoktum bende.
"Sevda ateşi büyüktür abi." dedi yanıma çöken bacım. Elini dizimin üstüne koyup destek verdi enkaza dönüşen bedenime...
"Hem de öyle büyüktür ki içine ne zaman girdiğini bile anlamazsın. Seni ilk baş güzel yalanlarla kandırır, yavaş yavaş kendine doğru çeker. Büyüsüne kapılırsın, ışıltısına aşık olursun. O ışıltı gözlerini kamaştırır ve etrafını göremezsin. Oysa sen alt katmanda yanan ateşe doğru ilerliyorsundur fakat önündeki yemin farklıdır. Sonra bir adım atarsın. Bu adım boşluğa düşürür seni. Dalıp gittiğin yerden önüne baktığında gördüğün gerçekle çırpınmaya başlarsın ama nafile... Çünkü sen kaybettin, aşk kazandı abi..."
Cümlelerinin sıralı şekilde akıcı olması, anlamlı olması etkisi altına almıştı beni. Nasıl oluyorda aynı benim dilimden konuşabiliyordu bu kız?
"Hadi kalk, yaylaya geri dönelim en iyisi."
"Umay..." dedim gözlerine bakarak.
"Umay kendi başının çaresine bakacak kadar cesur bir kız." dedi.
"Korkuyorum Gonca. O artık eski Umay değil. Saçlarına bile kıydı, görmedin mi?"
Başını yere eğdi Gonca. Dert çöktü üstüne, hüzün bastırdı yüreğine.
"Atlatırsa ne âlâ, atlamazsa yapacağımız hiçbir şey yok abi."
"Nasıl yok? İzin mi verelim bu hâline?"
"Kendine mi gelsen artık? Zeliha'ya da yazık değil mi abi? Madem aklın hep Umay'da kalacak, o zaman yüzüğü at şu parmağından!"
Yapamazdım. Zeliha öyle mutlu olmuştu ki verdiğim sözden dönemezdim.
"Ağzından çıktığı gibi kolay olsaydı çoktan yapmıştım, emin ol. Ama yapamam Gonca! Bu evlilik olacak!"
"Nasıl olacak?" dedi ayağa kalkıp.
"Sen dokunmazsın ki Zeliha'ya!"
İşte en korktuğum kısım da buydu. Dokunmazdım, dokunamazdım. Kalbim de o katır inatlı keçi varken hiç yapamazdım...
"Dokunmayacaksan niye evleniyorsun?" dedi.
Doğru. Nişanlılık süreci de dokunmadan oluyordu. Acaba biz hep nişanlı mı kalsaydık?
Cevap vermedim.
"Zeliha sanma ki öylece kalır! Abimsin, bunları seninle konuşmam asla uygun değil ama abim olduğun gibi erkeksin de! İki cilveli harekete hepiniz tav olursunuz biliyorum! Biraz naz, biraz da açık kıyafetle Zeliha bu işi çok kolay halleder biliyorsun dimi abi?"
Kafamı yukarı kaldırıp ters ters baktım yüzüne. Onu yapacak şerefsizlik var mıydı bende?
"Bana hiç öyle bakma tamam mı? Sonra kendini Zeliha'nın kollarında bulunca, iki aya kalmaz baba oluyorum diye zırlama yanımda!"
Korkunç boyutlara ulaşıyordu Gonca'nın düşünceleri. Umay'dan başkasına dokunursam ölürdüm ben.
Sahi ne yapacaktım? Dokunmayacaksam kızı niye oyalıyordum ki?
"Ben istemediğim sürece yanımda öyle gezemez! Zaten dedim ona mantık evliliği yaptığımı. Artı bir şeyler beklemesi kendi zararınadır."
"Gör bakalım o Zeliha seni nasıl avuçlarının arasına alıyor! Aşık kadından kork abi, heleki bu aşık kadın Zeliha'ysa daha çok kork! O kız öyle tehlikeli ki insanın kanına bi girdim mi çıkmak bilmez. Seni elde edene kadar uğraşacak. Bence yol yakınken vazgeç, vazgeç ki iyice takıntı yapmasın seni."
"Zeliha çok sessiz bir kız Gonca. O mu yapacakmış tüm bunları?"
Güldü.
"Abi..." dedi sondaki harfi biraz uzatarak.
"Sen Zeliha'yı hiç tanımıyorsun. Yılandır o, yılan. Hele Umay'a yardım ettiğini duyarsa varya... Zehrini akıtmadan durmaz. Umay'dan nefret ediyor. Karşı karşıya geldiklerinde denk gelmiştim. Diş geçirmeye çalıştı, dövmeye çalıştı ama Umay izin vermedi."
"Nasıl, niye ki?"
"Bilmiyorum. Umay yolunda ilerliyordu, Zeliha durduk yerde önünü kesti, laf attı. Buradan geçemezsin, bizim yolumuz falan dedi."
"Ee sonra ne oldu?" dedim.
"Umay omzuna attığı çay çuvalın aşağı indirip ellerini beline koydu. Bak bak, aynı şu şekil yaptı abi!"
Tam karşıma geçip aynı hareketleri uyguladı.
"Habu yol midur senin?" dedi abi. "Evet!" dedi Zeliha'da. Sonra Umay "Haburalar midur sizun?" dediği gibi yere tükürdü. "Bu tükürdüğüm yer mi? Tüh ya, istemeden oldi Zeliha!" dedi alaya alarak. Öyle yorgundu ki uğraşacak hali yoktu. Zeliha dayanamadı, elini saçına attı ama Umay buna bir tokat indirdi ki içimden 'Abimin bu kızdan çekeceği var!' demiştim."
Gülmeye niyetlenirken dudaklarımda söndü kahkaham. Benim karım olacaktı o, benim helalim, benim sevdiğim, benim dokunduğum, benim elini tuttuğum...
"Tamam yeter!" dedim Gonca'ya.
Yetti bana bu kadar acı.
•••
UMAY'IN AĞZINDAN...
"Nerelerdeydin aşkım?"
"Seni bir çarparım, aşkın kare köküne bölünürsün!"
"Aa ne kadar ayıp!"
Cümlesi biter bitmez adım adım bana doğru gelmeye başladı. Ben de geriledim.
"Yaklaşma bana!" dedim.
"Araba az aşağıda duruyor. Hadi evimize dönelim güzelim. Vazgeçtim, evliliğimize devam edeceğiz."
"Yaklaşma dedim sana! Çığlık atarsam herkes buraya toplanır!"
O koşmaya başlayınca ben de koşmaya başladım ama gücüm hâlâ yerine gelmemişti.
"Kaçma güzelim. Bak bu saatte herkes uyuyordur, seni kimse duymaz!"
Sağ ayağım ileriye gittiği an koluma dokundu ve içim ürperdi.
"Saçlarını mı kestin sen..." dedi dibime girerek.
"İMDA-..."
Eliyle kapattı ağzımı.
Çırpındıkça daha sıkı tutuyordu beni.
"Çırpınma güzelim. Evimize gidelim bak ben sana ne sürprizi yaptım?"
İstemiyordum. O eve geri dönersem ölürdüm ben.
Bedenimi geriye çekerek az aşağıda duran arabanın içine soktu beni.
"Rahat dur Umay! Bak beni sinirlendirme!"
"HAYVAN! BIRAK BENİ HAYVAN!"
Üstüne vurdum, yüzünü yırttım fakat kemerimi bağlamayı başardı. Geriye tek seçeneğim kalmıştı, o da elime bağladığım fuları yere bırakmaktı. Altay bulurdu, anlardı ve peşime düşerdi biliyorum. Kapıyı kapatmadan önce çaktırmadan yere attım. Umarım görürsün Altay...
•••
ALTAY'IN AĞZINDAN...
Yine de rahat etmemişti içim. Yarım saat sonra gizliden köye inerek durum kontrolünde bulunuyordum ama ses yoktu. Umay eve geçmiş olmalıydı. Pekiyi neden insizdi bu köy? Umay'ın gelişiyle şenlenirdi Koçyiğit evi.
Zaten içim sıkılıyordu, şimdi toptan gitmişti. Kesin başına bir şey geldi, kesin!
Köyden aşağı indim, kapılarının önünden dahi geçtim ama yok! Nereye gitti bu katır inatlı keçi?
Son kez yukarıya çıkacak, biraz daha bekleyip aşağı geri dönecektim. Eğer hâlâ ses çıkmazsa köyü ayağa kaldıracaktım. Kim, ne duyarsa da duysun umurumda değildi.
Adım adım yukarı çıkıyordum. Başım yerde, gelecek sese odaklıydım. Bir adım, iki adım, üç adım, 52 adım derken gözümün önünde duran fulara takıldı bakışlarım.
Eğildim, yerden aldım. Sanki bir yerlerden tanıdık geliyordu bana. Has*****! Umay'ın fuları lan bu! İyide bu buradaysa Umay eve yaklaşmış demek ki. İyi de neden hâlâ varlığının belirtisi yoktu?
Yere daha dikkatli baktım. Toprağın üzerindeki sürtünme izleriyle kaşlarım çatıldı, bedenim kasıldı. Tekerlekler... İso... Kaçırmış lan benim sevdiğimi! Al! Ben dedim abi! Yalnız bırakmayayım dedim! Niye uydum ki bu iki kadına?
Üzgünüm Umay! Ailene haber vermem lazım. Yoksa bu iş büyüyecek ve seni içine alacak!