14.bölüm

1480 Kelimeler
Aylardır haber alamadığım adam bir mesajı ile havamı değiştirmiş ve günlerdir onun yüzünden asık olan yüzümü tek bir kelimesiyle de güldürmüştü. Ne yalan söyleyim Diyarbakır'dan çok ben Yavuz'a alışmıştım. O yanımda olmasa da onun bu dünya üzerindeki varlığına ben çoktan alışmış onu benimsemiştim. Kim derdi ki ilk mesajlaşmamız ardından o beni hava alanına gelip oradan alacaktı. Başıma bela musallat olacak ve evler ortak olacaktı. Kim diyebilirdi onun gitmesinin ardından ben aylarca burada onun dönmesini gözleyeceğim ve bekleyecektim. Her şey fazla kulağa imkansız geliyordu. Oysa gerçekti bunlar. Oysa o da bende çok faklı düşünürken hayat güzel oynuyordu. Söyleseler inanmazdım. Benim geldiğim günün ardından bu kadar uzun sürecek bir görev çıkıp o gidecekti. Ben onu kendi evim dururken üstelik evinde bekleyecektim. Sevgili olmayı bile bırakın bu günler içinde onunla sanki evliydim ve evli bir çift olmuşuz da ben kocamı bekliyordum. Öğrencilerimden birisi olan Rabia konuştu. Evet dün bitmiş ve ben bugün içinde dünü düşünüyordum. "Öğretmenim ben bu resmi kesemedim." bana uzattığı resme baktım. Ne yazık ki her öğrencinin kaderi birbiri ile aynı olmuyordu. Ana okuluna gitme durumları olmadığından o evreyi burada yaşıyorlardı. Çoğu öğrencim makası bile doğru düzgün tutmayı bilmiyorlardı. Sınıfça diğer sınıflardan bu yüzden biz geriydik. Bunun farkında olsam da geride kalan öğrencilerimi, onları yok sayamazdım. Bu yüzden onları en temelden başlatmıştım. Eğer havalar çok çabuk kararıyor olmasaydı ailelerin biraz çocukları geç almalarını isterdim. İşte şuan istesem bu ailelere de çocuklara da hava karardığı için zorluk çıkarırdı. İstememiştim. Çoğunluk burada hayvancılık ile geçiniyordu. Çocuklarını okula getirmeleri bile büyük mucizeydi aslında. Geçim zordu. Kaldı ki okutulan bir öğrenci ile uğraşmak onlar için çok daha zordu. Ağzı olan batıda konuşuyordu da gelsinler bir işin içine girsinlerdi. Batıda işler geç bitirilirken doğuda işler erken başlıyordu. Gün erken doğuyor erken bitiyordu. Bende bu yüzden öğrencilere ne ödev verdiysem ödevleri evde değil okulda ben kendim yaptırıyordum. Her birinin ne kadar ilerleme gösterdiğini bu geçen 3 ay içinde kendim gözlemleme şansım olmuştu. Artık ben onlara onlar da bana fazlaca alıştığından Rabia neden böyle bir yanlışlık yaptı diye resmine baktım. Son ders çocuklar sıkılmasın diye resim etkinliği yapıyordum. Bu ders olarak karar vermiştim ve değişiklik olsun onlara diye de boyama yapmalarını istemiştim. Rabia yapamamış ve bunun için yanıma gelmişti. Boyaları olmayan öğrencilere aklıma çok bir şey gelmeyince annemden bize yardımcı olmasını istemiştim. Annem sağ olsun bize bu konuda destek vermişti. Hatta aracı ettiği aile ve kişiler sayesinde sadece boyaları değil yeni çantaları, suluğu ve resim defter ve çeşit çeşit boyaları vardı. Hatta yardım sesimiz bir süre sonra öyle bir büyümüştü ki onlara kışlık mont ve botlarda kış gelmeden gelmişti. İhtiyacı olan olmayan her bir öğrenciye verilme kararı almıştık. Yedek okul elbiseleri yedek ayakkabıları bunlar imkansız görünse de yardım eli uzatanlar sayesinde olmuştu. Her şeyi devletten beklemek yerine iyiliği kendimiz büyütmüştük. Biz böyle böyle çok güzel bir millet olmayı hak ediyor ve başarıyorduk. Resminde ne yanlış yaptığını ona gösterdim. "Rabiacım sen çizgileri de boyadığın için resmini istediğin gibi kesemiyorsun. Taşırmamayı öğrenmelisin. Beyaz çizgileri çok iyi takip etmelisin. Ben şimdi senin bu resmini alayım ve sen de bunu bırakıp yenisini al. Ama şimdi değil de eve gidince boyarsın. Bu sefer boyarken resmini taşırmamaya dikkat et olur mu?" Rabia sevinçle yerine otururken çıkış zilinin çalmasıyla onlarla birlikte bende hareketlendim. Onlar gitmek için hazırlandığı vakit bende onlarla hareket ediyor ve okuldan çocukları ailelerine teslim etmeden ayrılmıyordum. Yine her zaman olduğu gibi kimse değil Cüneyt'in abisinin geç kalmış olması ile birbirimize baktık. Bu duruma alışmıştık. Anne ve baba çalıştıkları için kendi okulundan koşa koşa gelen abi onu alıyordu. En son onun nefes nefese kalan bu durumuna dayanamamış ve çok üzüldüğüm için acele etmemesini Cüneyt ile onu beklediğimizi söylemiştim. İkimiz birlikte abisi onu almaya gelene kadar sınıfta kalıyor ve sınıfımızı toparlıyorduk. Bana da hem Cüneyt yardımcı olmuş oluyordu. Yani hiçbir öğrencimin bir zararı yoktu. Aksine faydaları vardı. Umarım bende onlar için çok faydalı olurdum. Cüneyt'in abisi gelince başımı kaldırıp ondan tarafa baktım. Canım benim özür dileyerek kardeşini alması ile ben yeniden ve yeniden önemli olmadığını ona söyledim. Onların da gitmesi ile son günlerde olduğu gibi okulun kapısını kilitledim ve kilidini de elime aldım. Müdür bey bizim ne yazık ki okuldan çok geç çıkmamızdan şikayetçiydi. Ona karşı çok mahcuptum. Ne yapabilirdim çocukları dışarı salmayı ve kendiniz gidin demeyi doğru bulmuyordum. Her gün bir başka ailenin herhangi bir sebepten almaya gelirken gecikmesi oluyordu. Sürekli bunu yapıyor olsalardı bende olmaması için konuşurdum da aynı aileler gecikme işini yapmıyordu. Hepimiz insandık en nihayetinde. Birinden birinin ister istemez bir işi çıkıyordu. Ben okuldan çıkmış ve eve gidecektim ki köşeye sinmiş bir öğrenci ilgimi çekti. 2. sınıf olmalı çünkü onu birlerin arasında hiç görmemiştim. Üç ve dördüncü sınıf için küçük kalıyordu. Ellerini birbirine sürterek ısınmaya çalışıyordu. Sorun ne bilmiyorum ama dışarıda bekleyen öğrencinin yanına ilerledim. Umarım beni tanıyordur. Ben ne yazık ki çok vaktim olmadığından öğretmenler odasında takılmıyor ve okulun diğer alanlarında çok vakit geçiremiyordum. İlk tecrübem ve öğrencilerim arasında zor kavrayan öğrencilerimin de bulunması sebebiyle öğretmenlerle şöyle oturup da doğru düzgün tanıştığımı bile söyleyemezdim. Hatta aralarında tanışmadıklarım bile olduğunu biliyordum. Çocukların kantin alışkanlığı hemen şimdiden kazanmasını istemediğimden öğlen arası bile onlarla kalıyor ve bende yemeğimi onlarla birlikte yiyordum. Beslenmesini evde unutandan tutun birbirlerinden görüp canı çeker diye atakta bekliyordum. Okula makul olabilecek ve evde bulunur ne varsa o ürünlerden getirmelerini istiyordum. Bende evde hazırlamış olduğum ve en çok onların damak zevkine uyan menü ayarlıyor ve getiriyordum. Özellikle evimde yapıyordum ki hem ürün her birine yetsin hem de ev yemeklerine yatkın olmalarını istiyordum. Zaten benim yemeğimi benden çok onlara veriyor ve öğrencilerimi besliyordum. Okula kocaman bir çanta ile geliyor olmamın asıl sebebi bundandı. "Efnan Hocam." diyen çocuğun beni tanıyor olmasıyla yüzüm güldü. Ben onu tanımasam da şükür o beni tanıyordu. Onun kızıl kırmızısı saçlarını okşadım. Annesi kına vurmuş olmalıydı. Ne güzel saçları vardı. Yanakları soğukta çok durmuş olmalı ki kıpkırmızı olmuştu. Hele birde ısınmaya çalışıyor olması ellerine eldiven takmadığı için bence bu çokta mümkün değildi. Bir dizimi kırıp eğildim. Onun ellerini ellerim arasına alıp üfleyerek ısıtmaya çalıştım. Ben daha yeni sıcaktan ayrıldığım için ellerim ona bakarak çok daha sıcaktı. Atkısını yamuk yumuk bağlamıştı. Haline güldüm. Çok şekerlerdi ve şekerdi. Soğuktan kırmızıya dönen burnunu sıktım. Acıtmamıştım. Hatta gülerek "Onları üflemem mümkün değil" diye yakınmıştım. Yamuk duran atkısını açıp boynuna güzelce doladım. "Saat çok geç oldu. Ailen gelmedi mi daha seni almaya?" böyle olmalıydı ki burada bekliyordu. Ne yazık ki ev ile okul arası her öğrencinin aynı değildi. Evi okula yakın olanda vardı oldukça uzak olanı da. Servis deseniz çoğu kişinin o miktarı verecek parası olmaya biliyordu. Kaç tane çocuk büyütüyorlardı. Bulamamaları da oldukça normaldi. Tüm bunlara rağmen onların azimleri batıya göre oldukça fazlaydı. Ne dert yakınıyorlardı ne de pes ediyorlardı. Batı ellerinde onca kolaylık varken zorlanıyordu. Bu çocuklar zorlukların içinden çıkıp hayatı kendilerine kolaylaştırıyordu. Aslında var ya batıya gitmeyi hiç istemiyorum. Batı bencildi. Doğu ise hem fedakar hem cömertti. İnsanlık bile ondaydı. Batı her şeyi, toplumu dahi eleştirirken doğu öyle değildi. Aklıma geldi. Söylemeden geçemeyeceğim. Bu sene 4. sınıftan bir çocuk mezun olacak olmasıyla birlikte altın madalya kazandı. Kendi çaba ve gayretiyle. Hallerinden hiç şikayet etmiyorlardı. Zor olduğunu bilip ona göre davranıyorlardı. Pes etmek yerine mücadelelerini veriyorlardı. Onlar için açılan her yol aydınlıktı ve herkesin kaderi de birbirinden farklı yollarda oluyordu. Batı içinde zordu. Doğu içinde şartlar zordu. Onunla birlikte dışarı da epey bir süre beklediğimizde bende artık endişelenmeye başlamıştım. Anneyi aramak istesem de çocuk numaraları ısrarla karıştırıyordu. Ona yakın numara denemiştim. Kimsenin kınalı bir kuzusu yoktu. Çok şükür koştura koştura bir kadının okulun bahçesine gelmesiyle onun çocuğun annesi olduğunu anladım. İlk yüzü telaş içinde bize bakarken beni tanıyor olmalı gergin yüzü yumuşadı. Sonra mahcup bir halde bakmaya başladı. Annesini görünce yüzü gülen çocukla bende güldüm. Hanımefendiyi ısıtmak için kendi palçomdan vazgeçmiştim. Üşüdüm. Onun saçlarını okşayıp annesi mi değil mi diye sorduğumda beni onaylaması ile içim rahatladı. Hava fazlaca karardığı için bu kez kendi adıma endişeliydim. Çok fazla buraları bilmiyordum. Üstelik geceleri tekin midir buralar onu bile bilmiyordum. Annesinin çocuğun elini tutmasıyla gidişlerini izledim. Bende okulun önünde daha fazla durmayıp kararan havanın daha fazla kararmasını beklemeden oradan ayrıldım. Müdür bey ne yazık ki son günlerde sıkıntılıydı ve o da diğer öğretmen arkadaşlarla birlikte çıkmak durumda kalmıştı. Bir yerden sonra ben ona halimi arz etmek yerine müdür bey gelip artık en son o durumunu anlatmıştı. Bu yüzdende okul bana emanet ve öğrenci kaldı mı kalmadı mı diye son günlerde ben bakıp çıkıyordum. Tüm öğrenciler gitmeden gitmiyordum. Müdür beyin eşi hastaydı. Öyle söylemişti. Bu yüzden benim okuldan geç çıkmalarımı anlayışla karşılaşa da anlayışı da karşılıklıydı. Ya benim herkesle aynı çıkmam gerekiyordu ki bu da çok mümkün olmuyordu. En sonda ben okulun kapısının anahtarını almıştım. Erken geliyor geç çıkıyordum. Yapılacak başka bir şey yoktu. Yürüdüğüm yolda ilerlerken Yavuz'a mesaj yazdım. Söylediği gibi o bana cevap yazamasa da benim yazdığım mesajları okuyordu. Çeken bir yer buluyor anlık okuyor ve yok oluyordu. Ama okuyordu. Sırf mesajlarımı okumak için telefonun çekeceği bir alan bulmaya onun uğraştığına emindim. 0532................ 56 yazıyor -Yavuz, ne olursun gel -Dön artık -Sanırım, -Seni özledim... Efnan kör kütük aşık mı oldu mu dersiniz?:))
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE