Bölüm 4

1825 Kelimeler
Masadakiler ayağa kalktı. Karşılıklı bakışmaların ardından yanımıza gelip bize dostça ilk davranan kişi kısa sarı saçlı kadın oldu. Giydiğim takım elbisenin içinde ince bir vücudu vardı. Sivri çeneli yüzüne kondurduğu yamuk gülümsemesiyle bize yaklaşıp elini uzatarak “Merhaba ben Ava” dedi. Önce Kuzu ile tokalaştıktan sonra elini bana uzattı. İsimlerimizi söylediğimizde kaşlar şaşkınlıkla havalansa da biz alışmıştık. Ava’nın dostça yaklaşımı diğerlerini de harekete geçirdi. Ondan sonra erkeklerden en uzun boylu, zayıf olanı yaklaşıp elini uzatarak “Brody” dedi. Ondan daha kısa ama kaslı bir yapıya sahip olan ise elini uzatmadan uzaktan bir baş selamıyla “Luke” dedi. Kadınlardan bronz tenli bonus saçları olan kıkırdayarak yanımıza gelip bizi neşeyle selamlarken “Bende Juli, grubun dehasıyım” diyerek kendini tanıttı. Onun arkasından gelen diğer kadın ise gözlerini devirip elini uzatarak “Mary” dedi. En arkada duran adam ise kollarını göğsünde bağlamış bize bakıyordu. Kafamla onu işaret edip “Arkadaşın ismi yok mu?” dediğimde diğerleri ona bakıp neşeli esmer gülerek “Noah pek konuşkan değildir” dedi. Noah buna alınmış olacak ki “Sana mı sordular Juli” diyerek kıza öfkeyle baktı. Grubumuzun dikkat edilmesi gereken adamı bu olmalıydı. Arda’dan onun gibi adamlar konusunda mastır eğitimi almış olmamız bizim yararımızaydı. Bölge müdürü “Benim adım da Parker” dediğinde sırıttım. Adam bize küfredeceğim diye adını söylemeyi bile unutmuştu. İki elimi birbirine vurup sıkarken “Tanıştığımıza memnun olduk arkadaşlar artık başlayalım mı?” dediğimde Kuzu yaptığım harekete gözlerini devirip önündeki sandalyeyi çekerek kendini üstüne bıraktı. Hemen yanındaki sandalyeyi çekip otururken diğerleri de yerlerine yerleşirken bölge müdürü masanın başındaki yerini almıştı. Bölge müdürüne hitaben “Bize gönderilen dosyaları inceledik. Ülkeye geçen hafta geldiğimizi biliyorsunuzdur. Hemen şubeye gelmediğimiz için kusura bakmayın hem ülkenizi hem de çevreyi biraz tanımaya ihtiyacımız vardı” dedim. Adam odasındakinden daha sakin bir yüz yapısına kavuşmuştu. Başını önemli değil dercesine eğdiğinde “Sizin elinizde neler var önce ondan başlayalım” dedim. Ava önündeki dosyayı açarak “Otopsi raporlarından elimize gelen hiçbir şey yok. Hepsi cinsel birliktelik esnasında boğularak öldürülmüş, cesetlerin üzerinde ne bir meni ne de başka bir dna bulundu” dedi. Mary dosyasına bakma gereği duymadan bize bakarken “Kurbanların hepsi fahişe, ülkeye kaçak yollarla giren göçmenler, hepsi sarı saçlı” dedi. Juli “Ve hepsi farklı bölgelerden” diyerek eklediğinde ona bakıp gülümsedim. Kız gerçekten sevimliydi. O da bana şirince gülümsediğinde yan tarafıma bir dirsek darbesi alınca gülümsememi bozdum. İstifimi bozmadan diğerlerine bakarken Kuzu “Cesetlerin bulunduğu yerler hep yerleşim yerlerinden uzakta. Araba izlerini, kamera kayıtlarını incelediniz mi? Katilin kullandığı araçla ilgili elimizde bir şey var mı?” dedi. Bana olan sinirinden sesi sertti. Sert sesi Noah’ın öfke patlamasına sebep olurken “Konuşmana dikkat et. Bunca zaman oturup sizin gelmenizi mi bekledik sanıyorsun? Kim olduğunuz umurumuzda değil. Bizi suçlayamazsın” diye bağırdı. Normalde başka bir erkek olsa karısına bağırıldığında ayağa kalkar o sesini yükseltenin ağzına ederdi. Bakın normalde diyorum çünkü bizim normalle alakamız yoktu. Gerçek şu ki bende normal bir erkek gibi davranıp karşımdaki sırtlanın ağzını burnunu kırmak istesem de sahneyi Kuzu’ya bırakmayı tercih ettim. Benden çok daha iyi bir ders vereceğine emindim. Parmakları masanın üstünde ritimli bir şekilde tıktıklarken sırıttım. Kuzu köpürüyordu. Noah benim yüzüme bakıp Kuzu’ya baktı. Masadakiler sessizdi. Kuzu’nun bir şey demesini bekliyorlardı. Kuzu da benim gibi sırıttı. Sakin ses tonunu kullanarak “Sizin böyle bir şey yaptığınızı sanmıyoruz. Biliyoruz” dedi. Ah bu sözler iyi değil kızım diye içimden geçirdim çünkü sözleri birçok öfkeli bakışa sebep olmuştu. Başta Şube Müdürünün yüzü tekrar asılmaya başlamıştı. “Aksi halde devletiniz bize gerek duymazdı” diye devam ettiğinde Bölge müdürü “Biz cinayetlere alışkın değiliz. Ülkemiz cinayet oranlarının en az olduğu bir ülkedir. İster istemez bu durum kraliyeti telaşlandırdı. Biran önce katilin yakalanmasını istiyorlar” dedi. “Demek ki bize ihtiyacınız varmış” diyerek Kuzu gülümsedi. Daha sonra hepsine hitaben “Bakın kim olduğumuzu sandığınızı bilmiyorum. Geldiğimizden beri teşkilattaki tüm polisler bizden kaçıyor. Nedenini merak ediyoruz” dedikten sonra tekrar Noah’a dönüp “Bir daha bana sesini yükseltirsen soluk borunu kendi ellerimle parçalarım” diye ekledi. Bütün bunları yüzüne oturttuğu güzel gülümsemesiyle söylemişti. Noah oturduğu yerde rahatsız bir şekilde kıpırdandı. Kuzu’nun şakasının olmadığını anlamış olmalıydı ama onun sözlerini şaka olarak algılamış olan Juli kıkırdadı. “Eski suçlulardan oluşan bir örgüt olduğunuzu biliyoruz” dedi Ava. Kuzu ile birbirimize baktık. Birim ile ilgili böyle bir bilgiye sahip olmaları imkânsızdı. Onlara dönüp gülümsedik. “Bunu dövmelerimize ve kel kafalarımıza bakarak mı biliyorsunuz” dedim. Bize zarf attıkları hemen anlaşıldı ki Brody “Tipinizin polise benzemediği kesin” dedi. Adamın boyu kadar uzun olan yüzüne bakıp “Zaten polis değiliz Brody, polisler için çalışan özel seçilmiş kişileriz” dedim. “Sizi özel yapan ne? Kel kafalarınız ve dövmeleriniz mi?” diyerek Noah yine asabiyetini konuşturmuştu. “Parfüm olarak çam ağırlıklı odunsu kokulardan hoşlanıyorsun Noah, Ava ise çiçek kokularını tercih ediyor. Juli vanilya, Mary’in tercihi de çiçek kokuları ama özellikle beyaz zambak, Luke sandal ağacı, Brody yeşil elma ve nane karışımı, Parker ise parfüm kullanmıyor. Bunun yanında eşi çiçek kokularını çok seviyor olmalı ki kullandığı deterjan çiçek bahçesi kokusunda” Hepsinin yüzündeki ifadeyi görmek tatmin ediciydi. “Bunu nasıl bilebilirsin bana yaklaşmadın bile” diyen Noah şaşkındı. Sırıttım. Şaşkın bakışlar Kuzu’ya çevrildiğinde o iki elini havaya kaldırıp “Bakmayın bana öyle. Benim öyle bir özelliğim yok. Kurt farklıdır. Benim sadece önsezilerim biraz kuvvetli” dedi. Elimi birbirine vurup dikkatleri üstüme çekerken “Size karşı bir garezimiz yok. Siz bu adamı yakalamak istiyorsunuz ya biz sizden daha çok istiyoruz çünkü ailemizin yanına dönebilmemiz için bu şart. Buraya kendi isteğimiz üzerine gelmedik. Gönderildik. Yani siz bizim gitmemizi istiyorsunuz biz de gitmek istiyoruz. Hepimizin ortak bir amacı olduğuna göre bulalım şu sikintiriği” dedim. Kadınlar gülümserken erkekler gözlerini devirdi. Böylece grubumuzla tatlı sert bir ilk karşılaşmamız oldu. Sonrasında cinayetlerle ilgili ellerindeki tüm bilgilerin üstünden tekrar tekrar geçtik. Ve anladık ki ellerinde hiçbir bok yoktu. Adam profesyoneldi. Arkasında iz bırakmıyordu. Kübra’dan sonra böylesi bir katille karşılaşmak bize hayatın garip bir şakası olmalıydı. Günün sonunda Kuzu ile bütün gün hiçbir şey yemediğimizi fark ettik. Eve gitmeden önce fastfood restoranının birinde durup yiyeceklerimizi aldık. Eve ulaştığımızda etrafa baktım. Birçok evin ışıkları sönüktü. Arada bir iki ev vardı. Bunlardan biri de yan komşumuzdu. Kapıya ilerlediğimizde kilide anahtarı yerleştirdiğim an yan evden büyük bir gürültü geldi. Kapıdan biraz geri çekilip yan evin penceresine doğru bakım. Kuzu da benim peşimden hareket etmiş olacak ki elindeki yemek poşetleri hışırdadı. Pencerede takım elbiseli bir adam belirdi. Dikkati önündeki bir şeydeydi. Adam arkasını dönüp başka yöne gidecekken bu sefer pencerenin karşısında bir kadın belirdi. Kadın bağırarak bir şeyler söyledi ama sesi net değildi. Bir anda aldığı darbe ile kadın yere yığıldı. Sonrasında ise Kuzu’yu tutmam mümkün değildi. Yemek poşetlerini yere atıp koşarak iki evi ayıran çitlerin üstünden atladı. Küfür ederek peşinden giderken bütün kokuların arasında kanın metalik kokusunu almıştım. Aldığı darbe kadının bir yerinin kanamasına sebep olmuştu. Kuzu zile yumruk atarken tam arkasında durdum. Elimi beline yerleştirip onu kendime çekerken “Bebeğim sakin ol. Adamın evini basmayı düşünmüyorsun herhalde ha” dedim. Aldığı nefes dişlerinin arasından sertçe çıkarken tısladı. O sıra kapı açılarak takım elbiseli abimiz karşımızda göründü. Kuzu sakin bir yüz ifadesiyle “İyi akşamlar, biz yeni komşularınız ben Kuzu” dedikten sonra elini uzattı. Adam şaşkınca elini uzatırken “İyi akşamlar Samuel” deyip bana baktığında “Ben de Kurt” dedim. Adam benimle de tokalaşmak için elini Kuzu’dan çekmeye çalıştı ancak elini ondan kurtaramadı. Adamın gözleri Kuzu’yu buldu. Kuzu cebinden kimliğini çıkartırken deri ceketinin altındaki silahını da başarılı bir şekilde adama göstermişti. Parmağını polis simgesinin altına yerleştirirken “Bir daha eşine şiddet uyguladığına şahit olursak seni tutuklamaktan çekinmeyiz” dedi. Adamın elindeki baskıyı arttırmış olacak ki adam dişlerini sıktı. Beyaz yüzü kızarırken “Bunu yapmaya hakkınız yok. Eşime şiddet uyguladığımı kanıtlayamazsınız” dedi. Havayı koklayıp gelen bayat alkol kokusunun yanında yara temizlemek için kullanılan losyonun kokusunu aldım. “Karın şuan az önce senin açtığın yarayı temizlemeye çalışıyor. Bunu kanıtlamamız için onu buraya çağırmamız yeterli” “Karım az önce kafasını dolap kapağına çarptı” diyen adam hâlâ direniyordu. Kuzu sinirle elini daha da sıkmış olacak adam acıyla inledi. “Tüm parmaklarını kırmadan önce itiraf et” diye tısladığında adam “Sizi şikayet edeceğim” diye bağırdı. Kuzu daha kuvvetli sıktı. Adamın gözleri dışarı doğru fırlamaya başladığında elimi Kuzu’nun omzuna yerleştirip “Tamam bebeğim bence gereken mesajı aldı” dedim. Kuzu adamın gözlerine öfkeyle son kez baktıktan sonra “Bir daha, bir daha görür veya duyarsam senin için çok geç olur” dedi. Adamın elini sertçe bıraktı. Öfkeli adımlarla çitlere giderken ben adama gülümseyip “İyi akşamlar” dedim. Kuzu’nun arkasından bizim evin bahçesine geçtiğimde adam arkamızdan “Sizi şikayet edeceğim” diye bağırıyordu. Kuzu attığı poşetleri alıp eve doğru yürüdü. Arkasından koşarak önüne geçip anahtarı kapıya taktım. Kapıyı açtığımda Kuzu öfkeli adımlarla mutfağa gitti. Aldıklarımızı mikrodalgaya yerleştirdikten sonra çalıştırdı. Elini tezgaha yerleştirip kafasını öne doğru eğerken kapıdan onu izledim. Yanına yaklaşıp omuzlarındaki gergin kasların üstüne elimi yerleştirdim. Parmaklarımla hoşuna giden yerlere masaj yaparken inledi. “Seni becermek istiyorum ama cezalısın” diye homurdandığında sırıttım. Masaj yapmayı bırakıp kollarımı beline sardım. Çenemi omzuna yerleştirirken “Beni becersene” diyerek kasığımdaki şişliği kalçalarına sürttüm. Karnıma dirsek atarak beni kendinden uzaklaştırdı. Mikrodalgadan yemeklerimizin olduğunu belirten ses yükseldiğinde diğer açlığım baş gösterdi. Karnım guruldarken Kuzu’nun mikrodalgadan çıkardığı hamburgerlerin birini hemen kaptım. Sıcak olduğu için parmaklarım yansa da üfleyerek iki lokmada mideye indirmiştim. Kuzu diğerlerini de ısıtıcıya koyarken oturup çıkarttıklarını yemeye başladık. Diğer koydukları da ısındığında onları da mideye indirdik. Arkama yaslanıp şimdi fazla yemekten ağrıyan karnımı tuttum. “Ah yarın ki hedefimizi yirmi kilometreye çıkartalım bebeğim” diye inledim. Kuzu sadece onaylarcasına homurdandı. Onun da konuşmaya hali bile yoktu. Onar tane hamburgerden sonra konuşamaması normaldi. Bir süre yerimizden kalkmadık daha sonra ise yatmak için üst kata ilerledik. Kuzu hemen duşa giderken üstümü değiştirmek için dolabın önüne gittiğimde içeri gidip şansımı deneyip denememek konusunda kararsızdım. Elini enseme atıp kararsızca orada dikilirken hayallerimle aynı anda dikleşen başka bir şey daha vardı. Pantolonunu önü kabardıkça küfredip soyundum. İçeriden duş jelinin kokusu gelmeye başlamıştı. Bunun yanında Kuzu’nun kadınsı kokusunu da azda olsa alabiliyordum ve bu beni daha da heyecanlandırıyordu. Kendine dokunduğunu hayal ettiğimde daha fazla düşünmedim. Banyoya girdiğimde Kuzu küveti doldurmuş içine kurulmuştu. Beni görünce tek kaşını kaldırdı. Gözleri aletime kaydığında dudaklarını yalarken “İçeri git bebeğim” dedi. Tam aksine ona doğru yaklaşırken Kuzu gözlerini kapatıp kafasını küvetin kenarına yaslarken “Bebeğim içeri git yoksa cezan iki haftaya çıkacak” dedi. Ayaklarım durdu. Söylediğini yapacağını biliyordum. Banyonun kokusu değişmeye başladığında gözlerim Kuzu’nun köpüğün altında kaybolan ellerine kaydı. Burun deliklerim genişlerken aletim sızladı. Siktir. “Senden bunun intikamını çok pis alacağım Kuzu” diye homurdanarak içeri girdim. Eşofmanımı giyip alt kata inerek spor odasına daldım. Halterin ağırlığını yüz kiloya çıkarttıktan sonra çalışmaya başladım. İçimde patlayan enerjiyi bir şekilde atmam gerekiyordu. Sikimi kaldıramayacak kadar yorulmam gerekiyordu. Halteri her kaldırdığımda ise “Sikecem seni Kuzu” demeyi de ihmal etmiyordum. Sonunda aklımı cinayetlere ve polis merkezindeki yeni grubumuza odakladım. Grup içinde hâlâ kabul görmediğimizin farkındaydım. Uzun süre de bizi kabul etmeyecekleri kesindi. Önemli değildi. Benim tek isteğim adamın yakalanmasıydı. Ve elbet yakalanacaktı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE