2 Kanlı Düğün

1284 Kelimeler
Urfa'da sekiz ay önce... Karadağ aşiretinin bu gün en mutlu günüydü. Biricik kızları Dilan, bir başka aşiretin oğlu Murat'la evlenecekti. Konakta bir koşturmaca, mutlu bir telaş yaşanıyordu. Konak, misafirlerle dolup taşıyordu. Her odadan insan çıkıyordu. Her şey Dilan'ın istediği gibi ilerliyordu. Eksiksiz, kusursuzdu. Kına gecesi dillere destan olmuştu. Bütün herkes imrenerek bakmıştı. Genç kızların hayalini süsleyen hayatı, Dilan yaşıyordu. Düğün günüydü... Çok şık, kabarık, ağır işlemeli bir gelinlik modelini tercih etmişti. Karadağ aşiretini Dilan temsil ediyordu. En iyisi, en kalitelisi olmak zorundaydı. El âleme sakız olmak , dillere düşmek istemezlerdi. Konağa gelen kuaför çalışanları, Dilan'ın istediği saç ve makyaj modelini tüm becerilerini göstererek yapabilmişti. Dilan, aynada kendi güzelliğine bakıyor, Murat'ın onu beğenmesini diliyordu. O sırada odasının kapısı tıklandı. Sonra yavaşça açıldı. Gelen babası Diladin Bey'di. Çalışanlar odadan birer birer çıktığında Diladin Bey kızına doğru yürümeye başladı. Kızına bakarken gözlerinin içi gülüyordu. Kızı çok güzel olmuştu. Muazzam ötesiydi. Yaklaştı Dilan'a elini uzatarak kızının elini, avucunun içine aldı. Karşı aynadaki yansımaları harika görüntü sunuyordu. Diladin Bey kızının yüzüne, eşsiz güzelliğine baktı. Çok hassaslaşmıştı. Diladin Bey, eşi öldükten sonra kızı ve oğlu Sevmen'in daha çok üstüne titrer olmuştu. Eşi vefat ettikten sonra boşluğunu doldurmak için daha mülayim baba olmayı deniyordu. Dışarıda herkesin korkulu rüyası Diladin Ağa iken evde babaydı. Dolu dolu babalık vasfını taşıyordu. Bugün eşi Zeynep'te burada olsun, kızının mürüvetini görsün isterdi. Ama kader işte... Dilan, babasının hassasiyetini fark ettiğinde işi şakaya vurmak istedi. "Çok mu çirkinim?" diye Dilan sorduğunda yüzündeki ifadesi Diladin Beyi hafif gülümsetti. Başını iki yana salladı. "Yok kızım çok güzelsin. " dedi. Dilan babasının yanına doğru yaklaştı. Kocaman bir öpücük yanağına bıraktı. Sonra, "Oh çok tatlı!" diyerek şirinlik yapıyordu. Çünkü, Dilan konaktan gelin olarak çıktıktan sonra ,bu büyük konakta sadece babası ve annesinin ölümünden sonra kendini bir türlü toparlayamayan abisi Seymen yaşayacaktı. Kardeşini her hece içki masalarından, barlardan toplatmak zorunda kalan babası için çok üzülüyordu. Ama diğer yanda da sevdiği adam Murat vardı. Kazan aşiretinin gelini olacaktı. Çok mutluydu. Babası, kızının gözünün içine bakarak, "Dilan kızım. Bugün hayatın sıfırdan başlıyor. Yeniden doğuyorsun. Gittiğin konağa ayak uydur. Kendini de, bizide rezil edecek durumlardan sakın! Eşine sadık ol, kayinvalidene, kayınpederine hörmet göster. Beni utandırma! Eğer ki damat seni üzdü, bana gel. Başka kimseye değil!" dedi. Kızının göz yaşlarını, en kıymetli incilerini yanağına süzülürken gördüğünde Diladin Bey kendini tutamadı. Kızını kendine çekip sarıldı, saçlarını koklayarak öptü. Kollarının arasındaki dokuz yaşındaki küçücük kızıydı sanki. Büyüdüğünü kabul etmek istemese de, biliyordu. Kızı gelin oluyor ,yuvadan uçuyordu. Kapı tıklama sesine baba ,kız bir birinden ayrıldı. Odaya giren halalarıydı. "Hadi çıkın artık! Erkek tarafı gelecek." diyerek abisine ve yeğenine sitem ediyorlardı. Diladin Bey , "Abla ,Seymen gelmiş mi?" derken canı acıyordu. Oğlu yine ortalıkta yoktu. Oğluna artık sıkı bir düzen ,otirite kurmalıydı. Adam edemiyordu. Ablasının konuşmasını merakla bekledi . "Yok kardeşim gelmedi." dedi. Diladin Beyin çehresi çatıldı. Derin bir nefes aldı. "Allah'ım sen bana sabır ver. Şu oğlanı adam edebilecek kadar da ömür. " dedi. Semaya açtığı elini yüzüne sürdü. Bacıları ve Dilan, "Amin." demekten başka bir şey ellerinden gelmiyordu. Konağın dışında davul ,zurna sesini duyduklarında ,zılgıtlarda eşlik ediyordu. Dilan heyecanlanıp aynaya karşı döndü. Gelinliğine, makyajına bakıyor düzeltmeler yapıyordu. Diladin Bey ,odadan çıkarak dünürlerini karşılamak için konağın dışına doğru ilerledi. "Ulan Seymen, bacının düğününe bir gelme, benden çekeceğin var!" diye söylenerek çıkışa geldi. Kazan aşireti, kalabalık araba kornaları, davul zurna seslerinin Urfa'yı inlettiği bir konvoyla Karadağ aşiretinin konağının önünde durdular. Karadağ aşiretinin kalabalığı , Kazan aşiretiyle yarışırdı. Büyük iki aşiret akraba olacaktı. Tüm Urfa bir korkmadı değildi. Aylarca dilerde bu konuşuldu. Şimdi ise Murat karşısındaydı. Kızını emanet edeceği adam... Murat, Diladin Beyi görünce yaklaştı. Uzanıp hızla elini öptü, alnına koydu. Geri çekildiğinde Diladin babasına, "İznin var mı baba?" dedi. O sırada Seymen konağın büyük kapısından kalabalığı yararak, hafif sendeleyerek avluya girdi. "Hayır yok!" diye yüksek sesle bağırıyordu. Seymen'in bu sözleri, duyanları şaşırtmaya yetmişti. Yanlarına yaklaştığında Seymen, "Daha ben bacıma kuşağını takmadım." dediğinde sert ses tonu ile sırıtması bir oldu. Aşiretin ileri gelenleri Seymen'in bu sözüyle gülümsemeye başladı. Murat'ın bir an yaşadığı şaşkınlığı, tebessümle son buldu. Seymen, yanlarından ayrılarak konağın içine adımlamaya başladı. Seymen çok üzgündü. Bugünün hiç bir zaman gelmesini istemedi. Ama o gün gelip çatmıştı. Biricik güzeller güzeli kardeşi gelin oluyordu. Dilan'ın odasının önünde kapıyı tıkladı. Sonra içeriye daldı. Dilan, Murat diye beklerken abisiydi gelen. Çok mutlu oldu. "Abi sonun da geldin." derken sitemini sunuyordu. Haklıydı. "Geldim." dedi. Dilan'a yaklaştı. Seymen'in ardından halaları da odaya girdi. Sultan halası elindeki kırmızı kuşağı Seymen' e uzattı. Seymen, halasının elinden kırmızı kuşağı aldı. Dilan'a biraz daha yaklaştı. Dilan abisinin içki koktuğunu fark etti. İçin için abisine kızıyordu. ' Abi bugün bari yapma!' diye içinden söylendiğinde, abisi kuşağı belinden iki kez dolayıp üçüncü de halasının tarifiyle kuşağı bağladı. Sonra kardeşine yaklaşarak elleriyle yanağını sabitledi. Alnından öptü. Buram buram içki kokusu odaya dağılmaya başladı. Kimse günün kötü gitmesini istemediğinden ses çıkarmıyordu. Halası, kırmızı baş örtüsünü de Seymen'e uzattı. Seymen kız kardeşinin başına ,kollarını kaldırarak kırmızı baş örtüsünü örttü. Seymen, koluna Dilan'ı takarak odanın çıkışına doğru yürümeye başladı. Gerisi peşinde takipteydi. Konaktan beraber adımlayarak çıkışa, büyük avluya geldiklerinde kalabalığı geçip babasının yanında durdular. Dilan babasının eline uzandı, öptü. Alnına koydu. Diladin Bey kendini sıkıyordu. Bu kalabalığın içinde duruşunu yıkamazdı. Herkes karşısında tir tir titrerken bu olamazdı. Kızının elini tuttu. Yanında duran Murat'ın eline uzattı. Birleştirdi. "Kızım sana emanet. Eğer ki üz, o zaman olacakları bile söylemek istemiyorum." dedi. Murat, "Ben emanetinizi aldım. Baş üstümde taşıyacağım. Hiç korkunuz olmasın." dediğinde Seymen, "Biz korkmayız, korkuturuz. Sen merak etme!" dedi. Göz kırptı. Seymen yine yapacağını yaptı. Aklınca göz dağı veriyordu. Murat, Dilan'ı koluna taktığında zılgıtlar ,silahlar susmak bilmiyordu. Urfa tüm bu sese şahitlik ediyordu. Araçlara şeker ve dolarlar tepesinden atılarak geçiyorlardı. Her iki aşirette araçlarına bindi. Konvoy olarak tüm Urfa merkezi gezilecekti. Duymayan kimse kalmasın istiyorlardı. Ucu bucağı görünmeyen konvoy, korna ,davul zurna, silah sesleriyle devam ederek ilerliyordu. En son istikamet Kazan aşiretinin konağının büyük avlusuydu. Sonunda konağa ulaşan düğün konvoyu Murat'ın araçtan inmesi ve Dilan'ı indirmesiyle avluya doğru kaydı. Şenlik devam ediyordu. Herkes mutlu, ağzı kulaklarındaydı. Avluda bekleyen diğer organizasyon şirketi tüm ihtişamıyla göz alıyordu. Beyaz şıklığı vardı. Sade bir müzik ile piste çıkarak romantik bir dans ile düğünü başlatmışlardı. Önce göz göze romantik dans, sonra pasta kesimi ile devam etti. Çalan müzik halaylara döndüğünde ıslıklar ,zılgıtlar eşliğinde tüm herkes uçsuz bucaksız halaya tutuldu. Halaylar sonrası takı merasimi göz doldurucu kilolarca altınla bitmek üzereydi. Dilan ile Murat konağın içine taşımakta zorluk çektikleri altınları çıkarmak için girdiğinde, dışarı avluda halay çekenler devam ediyordu. Seymen, kardeşinin mutluluğunu görüp mutlu olduğunda, belinden çıkardığı silahla havaya sıkmaya başladı. Murat'ın ailesi bu harekete çok sevinmişti. Bu düğünü hiç istemeyen Seymen'de artık razı olduğunu gösteriyordu. Seymen'in silahından çıkan kurşunlardan biri metal olan terasa rast geldi. Kurşunun sekmesiyle garsonlardan birine isabet etmesi bir oldu. Kalabalık önce fark etmese de, yere kanlar içinde yığılan genci gördüler. Yanına giden adamlar, genci kanlar içinde görünce bir birlerine panik içinde bakıyorlardı. Kadınların çığlık sesleri etrafta yankılandı. Genç adam can çekişiyordu. Elini karnında bastırıyor, acısını dindirmek istiyordu. Beyaz gömleği kana bulanmıştı. Yüzünde acının verdiği ifade vardı. Nefes almakta zorluk çekiyordu. Kesik kesik almaya çalıştığı soluğuna, titreyen bedeni etki göstermeye başlamıştı. O anda yaralı genç ,elini başında bekleyen adamlara uzatarak aman dilendi. Kimse oralı olmuyordu. Herkes başında duruyor kimse yardımcı olmuyordu. Bir birine bakıp ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Genç adam bilincini kaybetmeye yakın, almakta zorluk çektiği son nefesiyle, gözünün kenarında duran göz yaşıyla, "Birce'm," diye kısık sesiyle sayıklıyordu. Eli canının yandığı yerde, kalbi sevdiği kadında kalmıştı. Genç adamın titremesi artarken Mürsel Beyin adamları, yaralıyı karga tulumba yerden kaldırdı. Taşıyorlardı. Etraftakiler hastaneye götürülecek diye umuyor, rahatlıyordu. Kazan aşiretinin Ağası Mürsel ağa ,piste yaklaştı. Mikrofonu eline alarak sesindeki tehdit vari tonla, "Burada yaşananlar, burada oldu, bitti! Bugün, bu düğünde böyle bir şey yaşanmadı! Kimse hiç birşey görmedi! Eğer ki bir Allah'ın kulundan bunu duyarsam, ölümlerden ölüm beğensin!" derken herkes korkudan zaten pusmuştu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE