Selam! Beğenmeyi, yorum yapmayı ve arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın. Hikaye bildirimleri almak için kütüphanenize eklemeyi ya da instagramdan takip etmeyi unutmayın. Görüşlerinizi bekliyorum.
Keyifli okumalar.
_________________________________
Metin elindeki iPad’e iç çekerek baktı. Atılan başlık ve hemen altında Nil’i dıvara yaslamış hunhanrca öpen görüntüsü pek iç açıcı değildi.
Sözlerini istedikleri gibi kırpıp yeni bir cümle haline getirmişlerdi ve sözleri üzerinden İnci ile Efe’nin evleneceği iddiasını ortaya atmışlardı.
“Yemeyi bırakır mısın artık?” Sabah kahvaltı etmeden eve dönmüşlerdi ve Metin manşetleri kontrol ederken Nil onun iki gün önce yaptığı Panettone’den iki dilim yiyordu. Kocaman bir kupa da kahve almıştı yanına.
“Bırakamam çok lezetli olmuş.” Bayatlamış olmasını beklerdiniz ama hala lezzetliydi.
“Manşetleri gördün mü?”
“Gördüm. Ne var bunda? Magazin her zaman bir şeyleri çarpıtır. Senin benim ve Efe’nin arasında bir aşk üçgeni olduğunu falan da yazmışlar.” Metin ona dehşetle baktı. Nerede yazıyordu?
“Ben niye görmedim?” dedi baştan sona makaleyi tekrar okuyarak.
“Orada göremezsin sevgili kocacığım. Fan sayfaları yazmış. Asistanım Mercan haber verdi.” Fan sayfaları mı vardı? Evet popüler bir çiftlerdi ama fan sayfası olacağı aklına gelmezdi.
“Ss alıp bana atsana, elimizde belge olsun. Avukatı arayıp dava açıyoruz.”
“Neden?” diye sordu Nil, nihayet yemeyi bırakarak. “Bu onlara haklılık payı verir sadece.”
“Haklılık payları var zaten. Dün Efe’yi görünce geldiğin halden haberin var mı senin?” Nil yüzünü buruşturdu ve oturduğu yüksek ayaklı masa taburesinden indi.
“Ben doydum.” Evlerinin alt katı salondu. Giriş ve salon yaklaşık bir metre duvarla ayrılıyor ve mahremiyet böyle sağlanıyordu. Girişin sağında duvara paralel merdivenler balkonlu üst kata çıkıyor ve gözden kayboluyordu. Evin sol tarafı iki kat yüksekliğinde salon ve mutfaktan oluşuyordu. Uzun bir ada tezgah, duvar dibindeki L tezgah ve kiler kapısı. Metin’in evde en çok vakit geçirdiği alandı. Mutfağında solunda ahşap kesme pencereleriyle tüm duvarların dolu olduğu salon vardı. Çoğunluğu ön bahçeye baksa da arka bahçedeki taraçaya açılan bir balkon kapıları vardı. Üst katın altında kalan sağ kısımda ise iki oda, tuvaletler vardı. Odaların birini yataklı bir misafir odası yapmışlardı, genelde Metin’in ailesinden biri gelince kalıyordu. Diğerinde ise Nil’in çalışma odası vardı. Genelde aşk romanlarını koyduğu kitaplıklar için kullanıyordu ama çok hevesli yaptırmıştı.
“Kaçma boşuna,” dedi Metin sitemli. “Bana onca akıl verip bir de üstüne çocuk istedikten sonra kuzenime aşkla bakman ne kadar hoş.”
“Kuzenine aşkla bakmadım.” Yalanın tillahı! “Sadece hazırlıksız yakalandım. İnci’yle olmasını beklemiyordum. Sen rahatsız olmadın mı?”
“Hayır,” dedi Metin sakince. “Ben İnci’ye hiçbir zaman aşık olmadım. Olsaydım seninle evlenmezdim. Efe’nin kuzenim olduğunu bilseydim de seninle evlenmezdim.” İnci’den hoşlanmıştı ama İnci’yle olan bağı sıkı bir dostluktu. Şimdi onun dostluğunu özlüyordu ama o kadarla sınırlıydı.
“Bizim Efe’yle bir ilişkimiz olmadı. El ele bile tutuşmadık.” MEtin’in hala boşanmış olmamasının tek sebebi buydu. Ne kadar gerçek bir evlilik yaşamasalarda Nil onun karısıydı ve karısının kuzeniyle ilişkisi kabulleneceği bir şey değildi. Şanslıydı ki Efe’de onun gibi düşündüğünden beş yıldır yurt dışındaydı. Kuzeninin karısına yaklaşmayı düşünmemişti bile.
“Tutuşmayacaksınız da. Efe’nin girdiği ortamlara girmeyeceksin. Onu gördüğünde yolunu değiştireceksin.” Nil bakakaldı. Metin ilk defa ona yapmasını istemediği bir şeyi söylüyordu.
Yüzünde Metin’in gıcık olduğu o kibirli gülüşü belirdi. Üzerine yürümeye başladığında Metin gerildi ve geri adımlamaya başladı. Kalçası ada tezgaha yaslandığında durmak zorunda kaldı. Nil onu köşeye sıkıştırmanın keyfiyle ellerini ardındaki ada tezgaha yasladı ve parmak uçlarında yükseldi.
“Yoksa kocacığım beni kıskanıyor mu?” diye sordu tatlı bir sesle. Metin yutkundu. Nil’in yakın temasından hoşlanmıyordu.
“Kıskanmakla ya da seninle bir alakası yok.” Neyle alakası vardı? Metin cümle oluşturma yeteneğini geri kazanabilirse konuşacaktı. ‘N’ nın yanına ‘İ’ gelince Ni mi oluyordu?
“Hadi ya,” dedi Nil ve kendini Metin’e yasladı. Metin’in ereksiyonu karnına battığında zaferle sırıttı. “Seks yapmak isteyen tek kişi ben değilim.” Metin biraz daha geri yaslanırsa tezgaha uzanacaktı. Yine de bu Nil’in yarım bıraktığı kahve kupasını devirmesine ve üzeri kahve olmasın diye ileri adımlamasına sebep oldu. Belinden kavradığı Nil’i de geri götürmüştü.
Dökülen kahveyi izledi ve bakışları karısna döndü. Çok yakınlardı.
“Seks yapmak istediğimi inkar etmiyorum. Ben seninle seks yapmak istemiyorum. Beş yıldır seks yapmadığım için bu uyarılmam. Üzerine alınma.” Kırıcıydı. Nil onu göğsünden itince Metin yere bıraktı.
“Sana ellerinle kolaylıklar!” diye bağırdı.
“Sana da ellerinle kolaylıklar!” diye bağırdı Metin’de.
“Senin yüzünden hepsi. Geri zekalı!”
“Bir daha tişörtlerimi giyme!” diye bağırdı Metin alakasız bir şekilde. Çok feci bağırmak istiyordu.
“Olur! Gömleklerini giyerim.” Nil Metin’in üstlerini giyerek geziyordu evde.
“Sensin geri zekalı!” Sırf Nil’in peşinden gitmemek için bahçeye fırladı. Bir süre volta attı ama eve sığamıyordu. Soğuk hava ciğerlerini yaksa da iyi gelmişti. Aralık ayı dün girmişti ve sisli, keskin soğuğun hakim olduğu bir hava vardı. Nil’le olmak da böyleydi işte. Soğuk ama diri tutuyor, sisli ama belirsizliklere karşı tetikte bırakıyordu. Tüm hayatını uyanık geçirmek, donarak ölmemeye çalışmak gibiydi.
Nefret edilesi.
Ve nefretten tutku doğuyordu.
O restorana gitmek için çıkarken Nil evde kaldı. Bugün pazardı ve pazarları çalışmazdı. Biraz kendine vakit ayırmaya ve bolca düşünmeye ihtiyacı vardı. Bakım günü yapacaktı kendi. Yeni far paletlerinde hiç denemediği renkler vardı mesela.
Restorana geldiğinde boştu. O kadar yoğun oluyordu ki sabahları ve öğlenleri hizmet vermiyorlardı. Eğer öğle yemeğine de müşteri alırlarsa ikinci mutfağa ihtiyaç olacaktı. Yine de saat beşten itibaren çeşit çeşit Türk hamurişlerinden (börekten tatlıya geniş bir skalası vardı), Alman ekmeklerinden ya da bir sürü çörek, kek çeşidinden istediğini akşam sekize kadar alabilirdin. Akşam dokuzdan sonra ise bar açılıyor, barmen ve barmaidler işe başlıyordu. Gece ikiye kadar hizmet veriyorlardı. Yemek yedide açılıp on bir de kapanıyordu. Düzeninden memnundu Metin.
İkinci bir restoranı Beyoğlu’nda, Bora’nın Kaya’dan aldığı araziye yaptığı yaşam merkezinde açmayı düşünüyordu. İlk anlaşmalar yapılmıştı bile.
Bar tezgahının başındaki fıçıya ilerledi ve kendine kocabir birahi Alman birası doldurdu.
Efe gelmişti, harika! Karısı kuzenine aşıktı, harika. Ve o evliliğinde mutlu değildi. Bu hiç de harika değildi. Belki de Nil’le boşanmalılardı ve ikisi de yoluna bakmalıydı.
Nil bunu asla kabul etmezdi.
Boşanmak istediğini söylediği anda çirkinleşeceğini, geçmişte yaptığı gibi kurduğu bir tuzakla hamile kalmaya kalkacağını düşünmüyor değildi. Nil’i kontrol etmenin en iyi yolu kocası olmaktı. En azından soruyordu. Restorandan içeri giren Atiye’yi izledi birasını yudumlarken. Atiye elinde getirdiği torbayı tezgaha bıraktı.
“Burada olacağını biliyordum,” dedi sırıtarak. Metin hep orada oluyordu. “Kahvaltı etmeden biraya geçtin diye yorumladım.” Çok doğru yorumlamıştı. “Sana fransız tostu getirdim. Kahve de var iyi gider.”
“Kahvaltı ettim,” dedi Metin koca bir yudum bira daha içerek.
“Yalan söylediğinde anlayacak kadar tanıyorum seni.” Metin iç çekti. Atiye koca bir termos kahve ve cam saklama kabındaki tostları çıkarttı. Metin servis alarak geldi ve tezgahın Atiye tarafına geçti.
“Efe bana sevgilisinin İnci olduğunu söylemedi.”
“Orada mesele Efe’nin sevgilisi değil, Efe’ydi.” Atiye nasıl evlendiklerini biliyordu, buna rağmen Efe ve Nil’i aynı masaya oturtmuştu.
“Efe’nin varlığını kabullenmek zorundasın. Aynı ortamlara daha sık gireceksiniz, o benim kardeşim.” Atiye yüzünü buruşturdu bunun üzerine. Hala alışabilmiş değildi.
“Amcamın yaptığına inanamıyorum. Yengemi seviyor gibi duruyordu.”
“Seven insanlar da aldatıyor, bu sevgiyle değil karakterle alakalı.” Metin bunu biliyordu.
“Ama annenin aldatıldığını bilmemesi şansı bence.” Metin daha önce aldatılmış biri olarak bunun nasıl boktan bir his olduğunu biliyordu.
“Keşke hayatta olsaydı da kendisini aldattığı için babamın ağzına sıçarken ona yardım edebilseydim.” Metin onun omzunu sıvazladı. “Ama bu Efe’nin suçu değil. Biliyorsun. O da bizim gibi mağdur.”
“Buğra’yla konuştum. Artık bir abim var diye havalara uçuyor salak.” dedi Metin. Atiye sırıttı.
“Ben de uçuyorum. Biraz da Efe uğraşsın onunla. Sevgilisine araba almaya kalkmış salak.” Geçmişte zengin sevgilisine ayak uydurmak için hapislere düşmüşlüğü vardı Buğra’nın. Şimdi de kendisini yiyen bir sevgili bulmuştu.
“Kimmiş o salak,” dedi arkalarından bir erkek sesi. İkisi de muhabbete daldığından fark etmemişti. Atiye Efe’yi görünce sırıttı.
“Gel, kardeşimizden bahsediyordum.”
“Efe’yi çağırdığını söylememiştin,” dedi Metin.
“Bu kadar tostu tek başına ye diye getirmedim herhalde. Konuşacağız.” Metin’in itiraz etmek gibi bir şıkkı yoktu. Atiye öyle uygun gördüyse yapılırdı.