hanımağa 8.bölüm

1422 Kelimeler
Zaman akıp gidiyordu su misali. Dilda gündüzleri kızlara yardım ediyor, geceleri kayboluyordu ortadan, sanki bu konakta yaşamıyormuş gibi. Berfe’nin durumu daha iyiydi artık. Bebeği de büyümüş, 9 aylık olmuştu. Kızlar elini bir işe sürmesine izin vermiyordu zaten. Bugün yarın doğururdu… Ciwan desen, iş ev arasında mekik dokuyup duruyordu. Neredeyse 2 haftadır bir kez olsun görmemişti Dilda’yı. Aynı konakta bile göstermiyordu yüzünü artık Ciwan’a Dilda… Doğuma günler kala abisini aradı Dilda. Gelip onu almasını istedi. Burada kalmak istemiyordu, en azından bebek doğana kadar. “Doğumdan sonra getiririm,” diyerek izin almıştı abisi Ahmet Ağa’dan. Dilda, aldığı birkaç parça elbisesiyle çıktı konaktan. Baba evine geldiğinde avluda oturan babasının elini öptü Dilda. “Hoş geldin, gökyüzüm,” diyerek bastı bağrına babası kızını. İyice erimiş, bitmişti Dilda. Babası Rauf Ağa’yı kahretmişti bu durum. Karar vermişti o gün yaşlı adam. Geri yollamayacaktı kızını. Daha fazla eziyet etmelerine izin vermeyecekti… Ciwan konağa geldiğinde duymuştu Dilda’nın gittiğini. Kıyamet kopmuştu konakta. “Nasıl yollarsın?” diye bağırmıştı babasına. Sonra da çıkıp gitmişti evden. Soluğu Dilda’nın babasının evinin önünde aldı Ciwan. Telefonu eline alıp aramıştı Dilda’yı. İlk 3 aramasına cevap vermemişti genç kadın, ama vazgeçmeyeceğini anlayıp açmıştı telefonu. “Ne var, Ciwan?” Günlerdir aynı evde hasret kaldığı sesi duymuştu sonunda Ciwan. “Güzelim.” “Ne var, Ciwan? Ne istiyorsun gece gece?” “Seni istiyorum, Dilda. Sormadan nasıl gidersin evden?” “Anlamıyorsun, Ciwan. Ben o konakta bir mahkûmum, sen de benim gardiyanımsın. Az vicdanlı ol da bırak, bari nefes alayım.” “Yapma, Dilda. Kurban olayım, yapma. Öldürmek istiyorsan, geç karşıma, sık kafama, ama böyle konuşma.” “Uzatma, Ciwan. Arama bir daha. Doğumdan sonra getirecek abim. Hem ne fark eder? Orada da görmüyorsun yüzümü, burada da. O yüzden büyütme bu kadar.” “Beni hiç anlamıyorsun, Dilda. Seninle aynı evde nefes almak bile yetiyor bana. Başka bir şey istemiyorum. Her şeyden geçtim artık.” “Bana yetmiyor ama, Ciwan. Seninle aynı çatı altında olmak iyi gelmiyor bana. Bencilsin sen, anladın mı, Ciwan? Bencil! Nefret ediyorum senden.” “Çok seviyorum seni, Dilda.” “Sevme, Ciwan. Sevme! Böyle seveceksen, hiç sevme…” Diyerek kapattı telefonu Dilda… Ciwan Karadağ. Sabah şirkete gelen Ciwan, evden gelen telefonla telaşla çıkmıştı. Berfe’nin doğumu başlamıştı. Telaşla hastaneye geldi Ciwan. Saatlerdir bekliyorlardı. Sonunda doğumhanenin kapısında, kucağında bebekle görünen hemşireye doğru yürüdü Ciwan. Çok güzel bir kızı olmuştu. “Kucağınıza almak ister misiniz?” diyen hemşireye yutkunarak baktı Ciwan. Yavaşça aldı kızını kucağına. Gözleri dolmuştu Ciwan’ın. “Şükürler olsun, Allah’ım,” dedi genç adam. Sağlıkla gelmişti dünyaya bebeği… Birkaç gün sonra Dilda’nın baba evinin önüne geldi Ciwan. Çaldı kapıyı, ama kapıyı açan yoktu. Telefonunu çıkarıp Dilda’yı aradı. Cevap gelmeyince bu kez abisini aradı defalarca, ama kimseye ulaşamamıştı. Yan taraftaki komşunun kapısını çalıp sordu Ciwan. Kadın, “Gittiler, yaza kadar gelmeyeceklermiş,” dediğinde beyninden vurulmuştu Ciwan. Dilda’yı da alıp gitmişlerdi. Bir hışımla döndü konağa. Babasının karşısına dikildi Ciwan. Her şeyi anlattı, ama Ahmet Ağa zaten biliyordu Dilda’nın gittiğini. Babası Rauf Ağa aramış, söylemişti her şeyi. “Bir süre dönmeyeceğiz. Ciwan’ı Dilda’dan uzak tut, yoksa gerisine karışmam,” diyerek resti çekmişti… Bahar ayları bitmek üzereydi artık. Karadağ konağında yeni bir gün daha başlıyordu. Ciwan’ın kızı 6 aylık olmuştu artık. İsmini Umay koymuşlardı. Dilda ise hâlâ geri dönmemişti. Ciwan çok aramış, ama bulamamıştı. Ama pes etmeye niyeti yoktu… İş yerindeyken asistanı elindeki zarfla girdi içeri. “Bunu size yollamışlar, efendim,” diyerek zarfı Ciwan’a uzattı. Zarfın üzerinde “Dilda Karadağ” yazıyordu. Ciwan büyük bir heyecanla açtı zarfı, ama gördüğü şey mutlu etmemişti onu. Boşanma davası açmıştı Dilda. Yanına da bir not bırakmış, sorun çıkarmadan boşanmayı kabul etmesini istemişti Ciwan’dan… Ciwan şu an tüm Mardin’i yakacak öfkeye sahipti. Odasını yerle bir ettikten sonra çıktı şirketten. Telefonu eline alıp birini aradı. “Bana bak, Cemil! Bana bugün Dilda’yı buldun buldun, bulmadın git kendi kafana sık, yoksa ben sıkarım, bilmiş ol!” diyerek kapattı telefonu. Kanı deli akıyordu Ciwan’ın. Ölür de yine de boşamazdı Dilda’yı. O gece nasıl sabah oldu, anlamadı Ciwan. Uyumamış, kimseyi de uyutmamıştı… Sabah Cemil aradı. Dilda’nın yerini öğrendiklerini söyledi. Diyarbakır’a gitmişti Dilda. “Nasıl bulamadınız lan bunca zamandır?” diye kükredi Ciwan. Bu kadar yakınındaydı yani bunca zamandır. O sabah yola çıktı Ciwan. Aylardır halasının evinde kalıyordu Dilda. Ciwan’dan boşanmaya karar vermişti. İçi yana yana, sevdası çok büyüktü, ama öfkesi de… Akşamüstü atla gezmeye çıktı Dilda. Geri dönüp atı ahıra bağlamış, çıkarken ağzına kapanan elle neye uğradığını şaşırdı. Neye olduğunu anlamadan sırtı sert duvara yapıştı Dilda’nın. Karşısında aylardır görmediği Ciwan duruyordu… Ciwan özlemle bakakalmıştı karşısındaki kadına. Dilda karşısındaydı, buradaydı. Sevdası, nefesi, dünyası, her şeyi karşısında duruyordu. Girdiği şoktan çıkan Dilda, gitmek için adım atmışken, Ciwan özlemle yapıştı dudaklarına… Deli gibi özlemişti karısını. İtiraf etmese de Dilda da özlemişti Ciwan’ı. Aylardır görmüyordu kocasını. Öylece kalakalmıştı. Ciwan nefesi kesilene kadar öptü Dilda’yı. Anlına bir öpücük kondurup geri çekildi. “Benden gitmene izin vermem, kurban olduğum,” diyerek çekti kendine. “Bırak, Ciwan!” diye çırpınan Dilda’yı tuttuğu gibi attı sırtına. Yürüdü arabaya doğru. Dilda avazı çıktığı kadar bağırıyordu, ama ahır eve uzak olduğu için evdekiler sesini duyana kadar Ciwan çoktan arabaya bindirmişti Dilda’yı… Saatler süren yolculuk sonunda, tanımadığı bir evin önünde duran arabadan inmişti Ciwan. Hâlâ arabada oturan karısına bakıp, “İnmeye niyetin yok herhalde, güzelim,” diyerek açtı kapıyı. “İn!” diyen adama, “İnmeyeceğim!” diye cevap verdi Dilda. “Geri götür beni, Ciwan! Seninle gelmek istemiyorum!” diyen Dilda’ya bakıp, “İn, güzelim, yorma beni!” dedi Ciwan. İnatla inmeyen kadına bakıp, “İn, güzelim, yoksa ben indirmek zorunda kalırım! Şu siktiğimin inadından vazgeç artık!” diyerek tuttuğu gibi indirdi arabadan. “Niye getirdin beni buraya?” dedi Dilda, kocasına bakıp. “Konuşacağız,” diyen Ciwan’a dönüp, “Neyi konuşacağız, Ciwan? Artık ne kaldı konuşacak? Bırak artık beni! Bak, şimdi bir evladın var. Karına, çocuğuna git, Ciwan! İkimizi de yormaktan başka bir işe yaramıyor inadın. Görmüyor musun? Bana diyorsun inat etme diye, ama sen ediyorsun!” “Sus!” diye bağırdı Ciwan. “Senden vazgeçmemi nasıl beklersin, Dilda? Seviyorum diyorum, ölüyorum! Niye anlamamakta ısrar ediyorsun? Dilda, gel, vazgeç şu gururdan! İkimiz de ölüyoruz, görmüyor musun, kurban olduğum?” “Olmuyor, Ciwan! Yapamıyorum! Gel, insaf et, izin ver, gideyim! Azat et beni artık! Sen de, ben de önümüze bakalım. Biz birbirimize iyi gelmiyoruz. Daha ne kadar zorla tutacaksın beni yanında? Yine gideceğim, hep gideceğim, Ciwan! Ben artık sana bir adım bile gelemem, bilmez misin bunu?” “Bilirim,” dedi Ciwan, “ama kabul etmiyor lan yüreğim! Dinlemiyor beni, söz geçiremiyorum! Bırak, diyorum, gitsin, sensiz mutlu olsun, diyorum, ama olmuyor, Dilda, olmuyor! Dinlemiyor beni!” diyerek belindeki silahı çıkarıp Dilda’nın avuçlarına bıraktı Ciwan. “Şimdi burada vur beni, Dilda! Vur ki bitsin bu azap! Yoksa ben serden geçerim, ama senden geçmem, bilesin!” Dilda elindeki silaha korkuyla bakıyordu. Delirmişti Ciwan. “Öldür beni!” diye yalvarıyordu karısına, ama yapamazdı, kıyamazdı Ciwan’a… Elindeki silaha uzun uzun baktı Dilda. Sonra bir anda dayadı başına. Ciwan, “Dur, Dilda, sakın!” derken korkuyla, bir kez daha konuştu Dilda. “Sana kıyamam belki, ama Ciwan, kendime kıyarım, bilirsin, yaparım! Zaten bu durumu kabul edip oturmak, ölmekten beter benim için. İlk evlendiğin gün bir kez öldüm ben. Sonra o kadına dokunduğunda bir kez daha. Sonra o kadından çocuk yapıp beni kandırdığında bir kez daha. Şimdi gerçekten ölmek zor gelmez bana. Senin düşünmen gereken bir evladın var, ama benim kimsem yok!” deyip daha sıkı kavradı silahı. “Kurban olayım, yapma, Dilda! Tamam, kabul ediyorum, ne istersen kabul! Gideceğiz buradan, boşanacağız! Bırak o silahı, bana bunu yaşatma, Dilda!” diye yalvarıyordu Ciwan. “Söz ver, Ciwan! Bana evladının üstüne yemin et, boşanacaksın benden! Yoksa durma karşımda, bu işin başka yolu yok! Çünkü ben o konağa gelirsem de ölürüm zaten! Yemin et ki inanayım sana!” diyen kadına, “Yemin ederim, Dilda!” diyerek söz verdi Ciwan. Elindeki silahı yere fırlattı Dilda. Öylece çöktü olduğu yere. Ciwan yaklaşıp, “İki gün, bana sadece iki gün ver,” diyerek oturdu Dilda’nın yanına. “Eskisi gibi olacağımız iki gün. Hiç yaşamamış sayalım bu günleri, Dilda. Sadece 2 gün,” diyen kocasına, “Tamam,” dedi Dilda. “Bana verdiğin söze karşılık, ben de sana 2 gün veriyorum, Ciwan. Sonra gideceğim buradan, ya ölü ya diri,” diyerek kalktı ayağa. İçeri doğru yürüyüp önüne gelen ilk odaya girdi Dilda. Yatağa geçip uzandı… Saatlerce düşündü Dilda. Bitecekti artık, gidecekti Ciwan’dan. Yavaşça doğruldu yataktan. Yürüdü salona doğru. Hiç düşünmeden koltukta uzanmış Ciwan’a dikti gözlerini. Genç adam üstündeki örtüyü açıp bekledi Dilda’yı. Düşünmeden gidip girdi Ciwan’ın kollarına Dilda… Ciwan sıkıca sarıldı, hasretiyle yanıp kavrulduğu karısına. O gece ikisi de uzun zaman sonra ilk kez huzurla kapamışlardı gözlerini…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE