Hayatı sorgulatan anlar

1040 Kelimeler
Nejat'ın anlatımıyla "Nazlı Çelik'in yakınları! " Duyduğum bu isimle kulağımdaki isim aynıydı. Demek ikisi de aynı hastaneye getirilmişti. Bu kadar üzülen aile, benim kardeşimin kaza yaptığı kızın ailesi miydi yani! Sessizce bir köşede kardeşimden haber beklerken, onları izlemeye devam ettim. Hemen ayaklanıp seslenen doktorun etrafına doluştular. "Nazlı Hanım'ın ameliyatı bitti. Operasyon güzel geçti. Mide kanaması geçirmiş. Şimdilik durumu iyi. Ancak çok fazla kan kaybettiği için bizleri korkuttu. Biraz sonra yoğun bakıma alınacak. Sabah bir aksilik olmazsa normal odaya alırız. Sizlerin burada kalmasına gerek yok. Geçmiş olsun tekrar!" Doktorun sözleriyle hepsi gülüşüp birbirine sarıldı. Rahatladıkları yüzlerinden de gözlerinden de anlaşılıyordu. Alacağım cevaptan korktuğum için doktora Şule hakkında tek kelime dahi soramadım. O da zaten hemen içeri geçti. Annesi olduğunu tahmin ettiğim kadın 'siz gidin ben kuzumu bırakamam' diyordu. Genç bir adam ise 'hayır siz gidin Nazlı'mı bırakıp hiç bir yere gitmem.' demişti. Ne kadar da bağlı bir aile ama. Babam haberi aldığı halde gelmeye dahi tenezzül etmemişti. Halide Hanım duymamıştı bile muhtemelen. Dernek gezmek şu an onun için en kaliteli zaman geçirme biçimiydi. Bu aile ise şu an kavgaya tutuşmuştu. Sen gideceksin, ben kalacağım diye birbirlerine girseler ne komik olurdu diye düşünmeden edemedim. Çünkü her an o kavgaya tutuşacak gibi hissetmişti. Ne çok zaman olmuştu insani şeyler düşünmeyeli! Şimdi bu ameliyathanenin kapısında bir başıma beklerken hayatı sorgulamaya başlamıştım. Sağa sola bakınan Cenk göründü gözüme. Nihayetinde beni fark edip bana doğru ilerledi. Yanıma oturup sessizce oturdu. "Var mı yeni bir haber ? Nasılmış Şule'nin durumu?" Bu sözlerle kafasımı iki yana salladım. Bunu konuşmak dahi istemiyordum. Her ne kadar buradaki aile dikkatimi dağıtsa da, Şule'nin başına gelenlere bir türlü inanamıyordum. O sekreter gibi, bu Nazlı denen kız da pekala köstebek olabilirdi. Onlara çalışabilirdi. Hem bu kızın o yolda ne işi varmış? Bunların hepsi aklıma takılıyor, bir cevap almak için deliriyordum. Ameliyathaneden bir hemşire çıkınca hemen ayaklandım. "Şule Saygın'ın durumu nasıl ? Saatler geçti ama bir bilgi verilmedi?" Saygın Holding bu şehirde herkes tarafından bilinirdi. Şehirdeki pek çok mülkleri vardı. Holding, şirketler, özel okullar, özel bir hastaneleri bile vardı. Babası Haldun Beyin döneminde ufak atılımlar ile güvenlik şirketi kendini duyurmuştu. Ancak işlerin başına geçen Nejat kısa sürede bütün şehirde adını duyurmayı başarmıştı. Bu hastanenin bilişim ve güvenlik işlerini bile onlar yapmıştı. Saygın soyadını duyduğu anda daha dikkatli bir duruşa geçti. "Hemen bilgi alıp geliyorum biraz bekleyebilir misiniz?" diyerek içeri girdi. Ellerimle yüzümü sertçe sıvazladım. Sabrımın son demlerindeydim. Buraya geleli 3 saat olmuştu. Diğer kızın ameliyatı bitmişti ama Şule hala içerideydi. Ve durumu hakkında en ufak bir bilgim dahi yoktu. Cenk elini omuzuma atıp sıktı. Varlığını belli etmek istercesine. Yalnızlık için deliren ben, şu an o aileyi kıskanıyordum. Onlardan biri olmak, ya da onların benim içinde endişelendiği bir dünya mümkün olabilir miydi? Sürgülü ameliyathane kapısı tekrar açıldı ve biraz önce içeri giren hemşire çıktı. "Nejat Bey, ameliyat devam ediyor. Uzun süren bir operasyon olacakmış. Çok fazla kırığı ve iç kanaması mevcutmuş. Şimdilik öğrenebildiklerim bunlar. Daha detaylı bilgileri ameliyatı yapan doktorlardan öğrenebilirsiniz. Geçmiş olsun." diyerek uzaklaştı. Aldığım bu cevabı almamayı isterdim. Dişlerimi sıkıp çıkışa doğru ilerledim. Sinirden migrenim tuttu. Çıkışta yüzüme sert bir rüzgar vurdu. Bu biraz da olsa kendime gelmeme sebep oldu. Çıkarıp bir sigara yaktım. Gökyüzüne bakarak derin bir nefes çektim. Eğer ona tamam demeseydim, şirkete çağırmasaydım bunlar olmayacaktı. Benim yüzümden olmuştu işte. Ya da o kahrolası tuzak için onun adını kullanmamalıydım! Cenk ne yapacağını, ne diyeceğini bilemez bir halde bana bakıyordu. Sigara üstüne sigara yakarken sinirlerim bir türlü düzelmiyordu. Kafamı çevirdiğimde hastanenin bahçe girişinde buraya doğru ilerleyen Halide Hanımın arabasını gördüm. Araba önümüzde durdu. Şoför inip onun kapısını açtı. Araçtan inip hemen önüme geldi. Elini tokat atmak için bana doğru kaldırdı ama gözgöze geldiğimizde, havadaki elini yumruk yapıp indirdi. " Sana kızımdan uzak dur dedim! Defalarca kez seni uyarmama rağmen beni dinlemedin! Bak şimdi kızım içeride canı ile cebelleşiyor! Dua et ona birşey olmasın Nejat! Yoksa yaşadığın her anı, aldığın her nefesi sana haram ederim." Karşısında o dört yaşındaki çocuk yoktu belki ama hala beni kırmayı başarabiliyordu. Onu yok saymayı, onun sözlerinden etkilenmemeyi bir türlü başaramıyordum. Herkese buz olan kalbim, onda kırılıyordu. Beni neden sevmemişti ki? Ne yapmış olabilirdim ki ona? Ne zararım vardı! Yıllardır bu sorunun cevabını aramaktan bıkıp usansam da, beynimde yankılanması asla durmuyordu. Beni yine bir harabeye çevirmişti işte. Hem de bunu bile isteye yapmış, sinirini atmış bir halde hastane kapısından içeri girdi. Cenk ortalarda yoktu. Ne zaman gitti, nereye gitti bir bilgim de yoktu. Halide hanım kısa bir süre sonra çıkıp gitmişti. İşte onun ilgisi de böyleydi. Kuralları ve rahatlığı birbirine orantılıydı. Şu an Şule'ye erişimi olmadığı için ve beni burada yine azarlayıp rahatladığı için kalmasını gerektirecek bir durum da kalmamıştı. Gönül rahatlığıyla gidebilirdi. Daha fazla beklemeden tekrar ameliyathanenin önüne gittim. Kısa bir süre sonra Cenk geldi. Elinde iki bardak kahve vardı. Kolunun altına da mavi bir dosya sıkıştırmıştı. Yanıma oturdu. Kahvenin birini bana uzatırken kolunun altındaki dosyayı da boştaki eline aldı. "Kızı ve ailesini araştırdım. Bilgileri içinde. Benim görüşüm gerçekten bir kaza olması. Çünkü ne sekreterle ne de o şirketle herhangi bir bağlantı kuramadık. Sen yine de bir bak. İçin rahat etsin. Aklında bir soru işareti kalmasın." Sözleri bittikten sonra dosyayı bana uzattı. Sonra yalnızken bakacaktım bu dosyaya. O esnada Cenk'in telefonu çaldı. Ekranda gördüğüm kadarıyla eşi arıyordu. Saate baktığımda gece 2 olduğunu fark ettim. O kadar saat geçmiş miydi gerçekten? Cenk konuşmasını bitirip yanıma geldiğinde ayağa kalktım. " Sende git artık. Saat gecenin ikisi olmuş. Eşini daha fazla meraklandırma da git hadi. Bir gelişme olursa sana haber ederim ben!" Cenk 'yok abi, kalayım' dese de onu dinlemeyip evine göndermiştim. Fazla bile kalmıştı yanımda. Onunla beraber bende aşağıya indim. Onu yolculadıktan sonra kenardaki banka oturdum. Sigaramı ateşlediğim anda kapıya iki erkek çıktı. Bu ikisi o Nazlı denen kızın ailesindendi. Kapının önünü işgal etmemek için bana doğru yanaşıp ayak üstü konuşup sigaralarını yaktılar. "Duydun işte doktoru Çağrı! Heder etme artık kendini. Neyse ki durumu ağır değilmiş. Bak diğer kız hala ameliyatta!" Yutkunamadım. Bahsettikleri ve kendi hastalarının durumu ondan daha iyi diye sevinip kıyasladıkları kız; benim kız kardeşimdi! Kafamı iki yana sallayıp daha fazlasını dinlemeden ayağa kalktım. Sigaramı yere atıp söndürmeden içeri geçtim. Dosya hala oradaydı. Kıyasladıkları kız bu saatten sonra daha kötü olacaktı. Bakalım bu aile, bu kaza neydi? Herkes bunun sonuçlarıyla yüzleşecekti. Suçlu olsun ya da olmasın bu kız, bu kazanın bedelini ödeyecekti. . . . Devam edecek...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE