25. Bölüm “Aileler Tanışıyor”

1610 Kelimeler
25. Bölüm “Aileler Tanışıyor” Koray; Hanna’dan gelen mesajı okur okumaz istemsizce tebessüm ettim. Demek o gün gelmişti... Annem hemen sordu, “Oğlum neye gülüyorsun öyle?” Telefonu elimde salladım. “Anne, hadi gözün aydın. Akşama aileler tanışıyor.” Bir an sessizlik oldu. Sonra annem öyle bir çığlık attı ki ev inledi. “Ne diyorsun sen Koray? Gerçekten mi? Öyle mi? Ay ne yapacağız şimdi? Nasıl gidilecek? Tanışmaya ne götürülür, elimiz boş mu gideceğiz? Seda, kızım bir şey desene! Yeni nesil nasıl yapıyor bunları, ay ben bilmiyorum vallahi!” Kız kardeşim kahkahayla güldü. “Anne, sakin ol biraz, annemin panik butonuna basıldı yine gözümüz aydın.” Ama annem çoktan telefonuna sarılmıştı bile. “Durun durun! Ben bir salona geçeyim, babanla konuşayım önce. Sakin kafayla plan yapalım. Bakalım o ne diyecek.” Ben derin bir nefes alıp kanepeye çöktüm. “Anne, diyecek bir şey yok. Ben Hanna’ya söz verdim zaten. Akşama bekliyorlar bizi.” Annemin yüzündeki ifade, şaşkınlıkla mutluluğun karışımıydı. “Allah’ım...” dedi ellerini gökyüzüne kaldırarak, “şu oğlanın bir gülüşüne kurban olurum ama bu kadar hızlı olacağını ben bile tahmin etmezdim!” Annemin telaşlı hâline bakarken gülmemek için kendimi zor tuttum. “Anne, panik yapma artık,” dedim gülümseyerek. Ama içimden geçen başkaydı... Hanna’yı ilk gördüğüm an hâlâ aklımdaydı. Her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki... Bakalım hayat bize daha neler gösterecek? Seda, köşede telefonuyla bir şeylerle uğraşıyordu. Annem ise hisli telaşını gizleyemiyor, evin içinde bir oraya bir buraya gidip geliyordu. Az önce babamla konuşup geri dönmüştü. “Babanız diyor ki, ‘Ne lazım gelirken ne alayım?’ ” diye seslendi kapıdan. Seda başını bile kaldırmadan cevap verdi. “Anne, boşver. Bu sadece tanışma. Ben her şeyi hallediyorum, merak etme. Siparişleri verdim, akşam geçerken alacağız.” Annem hemen telaşlandı. “Ne siparişi, ne verdin kızım?” Seda kahkaha attı. “Anne sen önce ne giyeceğine karar ver. Ayrıca Koray’ın beyaz gömleği temiz mi? Biraz resmi giyinsin. Değilse hemen yıkayalım şimdi.” Annem elini alnına götürdü. “Ay ben ne giyeceğim kızım?” Seda gülerek ayağa kalktı. “Neyse anne, ben eve gideyim. Hazırlanayım. Geçerken beni de alırsınız.” Fatma Hanım hemen elini kaldırdı. “Hayır kızım, hiçbir yere gitmiyorsun! Şu anda ben çok paniğim, bana yardım edeceksin evde. Ufak ufak hediyeler hazırlayalım.” Seda gözlerini devirdi. “Anne saçmalama, biz kimseye hediye falan hazırlamıyoruz. Daha kim olduklarını bile bilmiyoruz! Sadece gidip bir kahve içeceğiz, tanışacağız. Bu isteme değil ki.” Annem derin bir nefes aldı, sonra gülümseyerek oturdu. “E olsun... Olsun da, yine de insanın oğlu evlenmeye karar veriyor, nasıl sakin olayım ben kızım?” Ben başımı eğdim, gülümsememi saklamaya çalıştım. Her şey gerçekten çok hızlı ilerliyordu. Ama içimde garip bir huzur vardı. Sanki her şey tam da olması gerektiği gibiydi. Seda bir an olsun yerinde durmuyordu. Telefon elindeydi; siparişleri kontrol ediyor, eksikleri tamamlıyor, her şeyin kusursuz olmasına çabalıyordu. Onu izlerken kendi kendime gülümsedim. Ablamın bu hâli tam ona görey di; her zaman planlı, düzenli, hatta biraz da panik biriydi. Bir anda annemin sesi yankılandı. “Seda kızım, Filiz yengene de haber verelim. Amcanlar da bulunsunlar, aile büyüğü olarak onlar da gelsin,” dedi telaşlı ama neşeli bir ses tonuyla. Annemin bu fikri kötü sayılmazdı. Hatta onun bakış açısı tam yerindeydi. Belli ki işin ciddiyetine çoktan varmıştı. Filiz yengemin gelmesi işime yarardı. Belki Hanna’yı ister işi oracıkta bitirirdim. Git gelle uğraşıp vakit kaybetmezdik. Annem babama çok güvenmediğinden dile getirmişti. “Baban şimdi eli ayağına dolaşır, ne diyeceğini bilemez. Onlar esnaf insan; nerede ne konuşacaklarını iyi bilirler,” diye devam etti. Ablam birden kahkahayı bastı. “Valla Filiz yengem gelirse, orada kızı da ister, parmağına yüzüğü de takar! Benden söylemesi. Yengem uzatmayı sevmez ama siz bilirsiniz artık.” Annem de bu sözlere karşı koyamadı, o da gülmeye başladı. “Olsun, olsun! Onlar da bulunsun. Ay, çok heyecanlandım! Yengen ne dersek onu yapar. Hem Efe’ye de alıştırma olur. Bizi her konuda arıyor unutmuyor yengen, ayıp olur şimdi. Dur, mahrum kalmasın. Fena mı olur? Hem bize de uğurlu gelir.” Ben ise köşemde oturmuş, onların tatlı telaşını izliyordum. Annemle ablamın atışmaları içimi ısıtmıştı. Evdeki o hareketlilik, kahkahalar, seslerin birbirine karışması… Her şey bana tuhaf bir huzur veriyordu. İçimden gülmemi zor tutuyordum. Annemin her hâliyle çocuk gibi heyecanlanması, ablamın “anne abartıyorsun” derken aslında ondan farksız davranması… Gerçekten komikti. Ama bir yandan da her şeyin ne kadar hızlı ilerlediğini fark ediyordum. Birkaç hafta öncesine kadar hayatımda böyle bir sahne olacağını söyleseler inanmazdım. Şimdi ise ailem, Hanna için hazırlık yapıyor, ben de bu telaşın tam ortasında duruyordum. Özellikle Filiz yengemin geleceğini duyunca içimden bir “tamam” dedim. Çünkü o geldiyse işler ciddi demekti. Yengem, Efe’ye kız isteyemediği için içinde ukde kalmıştı. O yüzden bu akşam, benim nişan hikâyemi kendi hikâyesi gibi sahiplenirdi, bundan emindim. Kesin başımı orada bağlayacak, “bir taşla iki kuş” diyecekti. Annem telefonu eline aldı, heyecandan sesi bile titriyordu. “Selam Filiz, ne yapıyorsun?” dedi neşeyle. “Kız, sana sürprizim var. Ay, nasıl desem bilemedim… Koray var ya, bizim oğlan. Bir kıza evlenme teklif etmiş. Şimdi onun hazırlığını yapıyoruz. Akşama tanışmaya gideceğiz. Mutlaka bekliyorum, Faruk abimede söylersin. Ona göre, bak gelmezsen darılırım! Tamam canım sağolasın hadi akşama görüşürüz.” Yengemin kahkahası telefondan bile duyuluyordu. Annem telefonu kapatınca ben sabırsızlıkla sordum: Koray; “Ee, ne diyor yengem? Gelecek miymiş?” Annem gülerek başını salladı. “Yengen ne desin? ‘Ne tanışması, Allah’ın emri diyelim, işi resmileştirelim!’ diyor. ‘Koray tanımadı bir kıza evlenme teklifi etmedi. Kızda belli ki evet demiş, biz çikolatayı da çiçeği de alır geliriz,’ dedi.” Seda elindeki telefonu masaya bıraktı. “Anne, ben sana dedim! Bu tanışma değil, resmen kız isteme olacak. Bence biz de hazırlığımızı tam yapalım,” dedi ve mutfaktaki dolapları karıştırmaya başladı. Annem bir an durdu, sonra kahkaha attı. “Vallahi haklısın kızım. Bizim de elimiz boş gitmesin. Ay ama ne kadar güzel olurdu ha? Allah’ım, inşallah her şey gönlümüzce gider.” Ben, ikisinin bu hâline bakarken derin bir nefes aldım. İçimden geçen tek cümle şuydu: Evet, bu akşam bir tanışma değil, hayatımın dönüm noktası olacaktı. Hanna’nın gözlerindeki heyecanı düşündüm. Bu tatlı telaşın merkezinde o vardı. Acaba nasıl davranacak bakalım? Umarım kahveme tuz atmazdı. İçimden gülmek geldi; o kadar masum bir telaş ki, her şeyde onu görmek istiyordum. Akşam olmuştu. Her şey hazırdı. Gerçekten Filiz yengem, çiçekle çikolatayı çoktan almıştı. Efe’yi de hazırlamış, özenle giydirmişti. Yola çıkmadan önce elinde buketiyle aynaya bakıp gülümserken, yine kendi tarzında konuştu: “Belki orada güzel bir kız olursa, oğluma onu da isterim. Madem gitmişken, tam gidelim,” dedi. Ah yenge… Sendeki cesaretin yarısı bende olsa neler yapardım, diye geçirdim içimden. Seda hemen lafa girdi, biraz da mahcup bir ifadeyle: “Lütfen abartmayın yenge, sadece tanışacağız. Eli boş gitmeyelim diye ufak tefek hazırlık yaptık, o kadar,” dedi. Filiz yengem başını ‘hıh’ der gibi hafifçe sallayıp geçti Seda’nın önünden. Seda gülümseyip dirseğiyle bana dokundu. “Hanna’ya mesaj at,” dedi fısıltıyla. “Kesin isteyecek yengem, bak gör.” Gülümsedim. “Biz isteriz de bakalım onlar verecek mi bizi tanımadan?” dedim. Seda kahkaha attı. “Boş ver, yengem şansını dener zaten.” “Haklısın,” dedim gülerek. Gerçekten o akşam her şey olabilirdi. Arabaya bindik. Elimde telefon, Hanna’ya kısa bir mesaj yazdım: Hanna💫‘Biz yola çıkıyoruz.😏😎😁’ Gülücük emojisini de ekledim. Biraz da o telaş yapsın bakalım, diye geçirdim içimden. Eda bizim yanımızdaydı. Şeyda ablam da yolda bize katıldı; eşi işten geç çıktığı için son anda yetişmişti. Arabadan inerken onlara baktım, hepsi iki dirhem bir çekirdek. Sanki düğüne gidiyoruz, kız istemeye değil de… Gerçekten bu tanışma faslı, kız istemeye dönüşecek gibiydi. İçimde hem gerginlik hem de tatlı bir heyecan vardı. Allah’ım, bu akşam her şey yolunda gitsin, diye içimden dua ettim. Hanna’nın evine gelmiştik. Araçları apartmanın önüne park ettik. Kapılar birer birer açıldı, herkes büyük bir ciddiyetle indi. Bir anda fark ettim ki, biz neredeyse ordu gibi gelmişiz. Binaya girerken gülümsedim. Baya kalabalık mışız yahu, dedim içimden. Umarım Hanna’nın ailesinin gözü korkmaz... ya da korkarsa da hemen kızı verirler diyen içimden geçirdim. Filiz yengem önde, elinde çiçekle yürüyordu. Seda ablam onun hemen arkasında, elindeki kutulara bakıp sürekli bir şeyler kontrol ediyordu. Eda telefonla babamla konuşuyor, “Merdivenleri çıktık baba, sakın panik yapma,” diyordu. O an, içimden istemsizce bir tebessüm geçti. Hanna... senin bu aileyle baş etmen kolay olmayacak, dedim kendi kendime. Ama içimden bir ses de fısıldadı: “Belki de tam da bu yüzden birbirimizi bulduk.” Babamlar asansörle çıktığı için daire kapısının önünde sessizce bizi beklediler. Biz merdivenden çıkınca Filiz yengem bana göz kırptı, zile basmadan önce derin bir nefes alıp, “Hadi bismillah,” dedi. O an kalbimin ritmiyle zile basış sesi birbirine karıştı sanki. Kapıyı hayran olduğum o bakışlar açtı. Dudaklarındaki o zarif tebessüm, kalabalığı görünce kısa bir anlığına şaşkınlığa dönüştü ama hemen toparlandı. Hanna’nın hemen yanında annesi ve kız kardeşi vardı. Hanna’nın annesi gözlerini bir an bizde gezdirdi, sonra hafifçe gülümsedi. “Hoş geldiniz, buyurun lütfen, içeri geçin,” dedi. Yengem ve annem önden adım atarken, yengem sessizliği bozdu. “Bizde adettendir, eli boş gidilmez,” diyerek elindeki çiçekleri ve çikolatayı uzattı. Hanna’nın annesi gülerek, “Aman efendim, ne zahmet ettiniz,” dedi. Ama ses tonundaki tatlı telaş, durumun farkında olduğunu belli ediyordu. İçeri adım attığımızda mis gibi kahve kokusu salonu sarmıştı. Salon özenle hazırlanmıştı; masaya hazırlanmış ikramlıklar, Hanna’ya hediye ettiğim çiçek buketi, küçük detaylar her şeyi tamamlıyordu. Yengem, amcam, babam ve annem koltuklara yerleşti. Ben göz ucuyla Hanna’yı süzdüm. Çok güzeldi; giydiği kıyafet, başını bağladığı şal… Hepsi ona ayrı bir zarafet katmıştı. Bir an göz göze geldik ve içimde bir sıcaklık yayıldı. Sanki kalabalığın içinde sadece ikimiz vardık. Koray’ın iç sesi; “Derin bakışlarında kaybolduğum kız. Tüm zarafetiyle, karşımda bakışları sadece bana ait olan sevdiğim, yüreğime hoşgeldin.” Gönlümden geçen sözler yüreğinde yerini bulur umarım… 🌙❤️
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE