38. Bölüm “ Kız Kaçırma”
Hanna;
Eylem ile birlikte içeri girdiğimizde, Eylem, Filiz ablayı görünce ansızın boynuna sarıldı. “Ah, safım benim!” dedim, hâlâ fark etmemişti kaynanasına sarıldığını. Allah’ım, gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Öğrendiğinde resmen beyninden vurulmuşa dönmüştü; kıpkırmızı olmuştu. Ömrü boyunca allık kullanmasına gerek kalmamıştı belki de böyle bir günün ardından.
Kahvaltı çok güzel gidiyordu. Eylem’le birlikte adeta gelin hizmetinde yarışıyorduk; ikimiz de göze girmek için çabalıyorduk. Ama bugün Eylem’in günüydü, bu yüzden onu gölgelememek için geri planda kalmaya çalışıyordum.
Ta ki o telefon gelene kadar…
Filiz yengenin hazırladığı kahvaltı resmen zehir olmuştu. Cengiz'in Elif’i kaçırmasına çok şaşırmıştım. Halam suçlu olarak beni görüyordu. Çünkü tanışmalarına ben vesile olmuştum. Telefonda halam bir dünya hakaret yağdırmıştı:
“Sen tanıştırdın! Sen sebep oldun! Senin yüzünden bu oldu!”
Tamamen beni suçluyordu, oysa ben olaylardan habersizdim. Koray bir yandan da Cengiz ile konuşup olayı anlamaya çalışıyordu.
Ben kendi kendime düşünüp: “Bunlar ne ara bu kadar ileriye gitti? Benim haberim bile yoktu. Birbirlerinden hoşlandıklarını biliyordum ama… ”
Bir yandan da merak içindeydim. Neden kaçmıştı? Ne olmuştu da Cengiz, Elif’i kaçırmıştı? Birbirlerini bu derecemi sevmişlerdi. Hâlâ birbirlerini tam anlamıyla tanımıyorlardı. Her şey o kadar karmaşık ki, aklım adeta bir düğüm olmuştu.
Ben ve Koray, bizim eve doğru yola çıktık. Hafız Hüseyin, “Kız ailesiyle ilk ben konuşayım, sonra gelin,” demişti. Zaten halamla karşılaşmaya niyetim yoktu.
Koray’ın babası ve annesi de bize gelecekti. Arabaya bindik ve yola çıktık, ama bir süre sonra fark ettim ki bizim eve gitmiyorduk.
“Koray, nereye gidiyoruz?” diye sordum.
“Bizim kaçakların yanına,” dedi Koray.
Koray, kendi evlerine yakın bir yerde arabayı durdurdu.
“Burası neresi?” dedim.
“Cengiz’in ablasının evi,” dedi.
“Salak, ablasının evine mi getirmiş kızı?” diye ekledim.
Koray bana yan yan baktı. “Yani kaçırdığına değil de getirdiği yere mi takılıyorsun?” dedi.
“Yok tabi, ondan değil… Hani saklanacak en son yer orası olur ya,ilk bakacaklar yere saklanamazsın” dedim.
Koray
“Hadi , inelim.”
Ne halt yemiş bu gerizekalılar?” dedi kendi kendine Koray.
Birlikte araçtan indik. Kapıyı tahminime göre Cengiz’in ablası açtı.
“Gel, Koray, gel,” dedi ve içeri davet etti.
İçeri girdiğimizde Elif, eli ayağı titriyordu. Beni görünce direkt koşup bana sarıldı.
“Valla isteyerek olmadı, bilerek olmadı!” deyip saçmalıyordu.
“İsteyerek değil, bilerek olmadıysa nasıl oldu, Elif?” dedim.
“Neden böyle bir şey yaptınız?” diye sordu Koray.
Cengiz ;“Biz de aileler tanışsın, rahat görüşelim,” dedi.
Elif, “ben de anneme konuyu açınca çok sert bir uyarı aldım.” Annem, ‘kesinlikle aklından bile geçirme, yaşın küçük, okuyacaksın,’ dedi.
“Ben de bunu Cengiz’e söylemek için buluştum. Sonra işte burada buldum kendimi.”
Sarılıp onu sakinleştirmeye çalıştım ama imkânı yoktu; çok korkuyordu. "Alıp götürsek eniştem mahvederdi."Biz de beklemeye karar verdik; ne yapacağını görmek en iyisiydi.
O sırada telefonum çaldı. Annemdi. "Nerdesin Hanna?" diye sordu telaşla. "Kaynanan, kayınpederin geldi buraya. Sen neredesin?"
"Geliyoruz, anne. Yoldayız," dedim. Telefonda gerilim hissediliyordu; sesinde hem merak hem de öfke vardı. Telefonu kapattıktan sonra Koray'a bakıp ne diyeceğimi bilemedim. O da doğruca yüzüme baktı ve başıyla onayladı: doğru yapmıştık.
Koray
Cengiz'e döndü. "Ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu.
O, hiç tereddüt etmeden, "Tabii ki evleneceğiz," dedi. "Kaçırdım kızı; başka çare yok. Ama ailelerin de gönlü olsun."
"Annem, babam şimdi buraya geliyor," dedi. "Onlarla da konuşup istemeye gideriz tabii ikna olurlarsa."
Cengiz'in gözlerinde kararlılık vardı; Elif hâlâ titriyor, Koray ve ben ise birbirimize bakıp olup biteni anlamaya çalışıyorduk. O anın ağırlığı göğsümde bir düğüm gibi sıkıştı; her şeyin doğru yoldan çıkmaması için artık söylenecek sözlerin dikkatle seçilmesi gerekiyordu.
Elif’i biraz daha sakinleştirmeyi başarmıştım. Koray’la birlikte tekrar bizim eve doğru yola çıktık. Yolda telefonum hiç susmuyordu; arka arkaya mesajlar geliyordu. Ekranın üzerinden baktığımda hep halamdan gelen mesajları görüyordum ama açıp okumaya cesaret edemiyordum. O yüzden bakmıyordum.
Ama Koray arabayı durdurup telefonu istedi.
“Ne oluyor, Koray?” dedim.
“Mesajlar kimden geliyor?” diye sordu.
“Halamdan.”
“Ne diyor?”
“Biraz öfkeli ve sinirli… Ne dediğini bilmiyor. O yüzden açmıyorum.”
“Verir misin telefonu?”
“Hayır, Koray. Lütfen, bu halamla benim aramda. Şu anda çok sinirli. Siniri geçince daha normal konuşacaktır. Ona karşı dolmanı istemiyorum şu anda. Lütfen anla.”
“Telefonu ver,” dedi ısrarla.
Telefonu Koray’a verdim. Mesajları okumaya başladı. Bir eliyle direksiyonu kavramıştı; o kadar sıkmıştı ki parmaklarının bastığı izler belli oluyordu. Halam acaba ne yazmıştı, ben bile merak ettim.
Koray bütün mesajları silip telefonu sessize aldı.
“Kesinlikle muhatap olmuyorsun halanla. Bu salak Elif’in ve Cengiz’in yüzünden seni suçlaması…”
Hanna, “Ben de şu anda çok sinirliyim ama halamın da öfkeli olması, normal değil mi kız evladı? O okutmak istiyordu ama Elif kocaya kaçtı. Sakinleşince özür diler.”
Koray kara gözleriyle gözümün içine bakarak; “O özrü ben de duyacağım, Hanna. Yoksa halan ben de biter,” dedi kesin bir dille kendini ifade etmişti kocam😏😅.
Ah canım kocam, dedi iç sesim. “Evet, artık kocam çünkü.” Gerçi annemle babam hâlâ bilmiyordu ama bilmelerine de gerek yok. Neyse, diye geçirdim içimden, detaylara sonra takılırız.
İç sesim yine boş durmamıştı; Nefes almadan konuşuyordu. “Bu Elif ne halt etmiş de böyle olmuştu acaba? Kaçacak kadar nasıl ileri gitti? Kız Hanna yoksa şeymi oldu abooo😳.
Malum, çizgiyi aştı mı acaba” diyordu. “Ama sen adamın elini tutmaya korkarken o bir haltlar karıştırmasın sakın!”
“Sus,” dedim farkında olmadan, ama bunu biraz sesli söylemiş olmalıydım ki Koray dönüp baktı.
“Konuşmuyorum ki, niye susayım?” dedi şaşkınlıkla.
“Yok, sana demedim,” dedim hemen.
Koray arka koltuğa dönüp baktı. “Seninkiler arkada mı, ne oluyor?”
“Saçmalama Koray,” dedim derin bir nefes alarak. “Sadece sinirlerim çok bozuk.”
İç sesim kahkaha atıyordu resmen. “ Onunkiler arkada değil içinde hahhahaha.”
Bu iç sese ayar vermek şart olmuştu.
Eve sonunda gelmiştik. Arabanın motoru sustuğunda, dışarıdaki sessizlik içimde yankılandı. Koray arabadan indi, sonra benim kapımı açtı. Elini uzatırken yüzündeki o kararlı ifade içimi hem rahatlattı hem de biraz ürküttü. Elini tuttum; o an, kalbim sanki parmak uçlarımdan göğsüme kadar yayılan bir sıcaklıkla doldu.
Kocam elimden tutup beni arabadan indirdi. Kocam!
İç sesim hemen devreye girdi tabii. Şımarmaktan geri durmuyordu:
Kocam da kocam! Kaptık dalyan gibi çocuğu!
Allah’ım, nasıl bir sevap işledik de, hangi mazlumun duasını aldık da bu harika kulunu bize nasip ettin?
İçimdeki ses susmuyordu, tıpkı deli bir rüzgâr gibi dönüp duruyordu zihnimde. Koray’ın elini sıkı sıkı tutarken yüzüne baktım. O, düşünceli bir ifadeyle eve doğru bakıyordu.
“Çok dalgınsın,” dedi yumuşak bir sesle.
Sonra başını hafifçe eğip, gözlerimin içine baktı. “Korkma, ben yanındayım. Annenle baban da olsa seni suçlayamazlar. Rahat ol.”
Sesi öyle sakindi ki, kelimeleri kalbimin etrafına bir battaniye gibi dolandı. O an, tüm telaşın ortasında bir anlığına her şey durdu sanki.
Rüzgâr şalımı yüzüme savurdu, oysa içimdeki fırtına çoktan dinmeye başlamıştı.
Koray’ın elini bırakmaya kıyamadan kapıya doğru yürüdüm. Binadan içeri adım atar atmaz, sesler çoktan başlamıştı. Annemin yükselen sesi, babamın sert tonuyla karışıyordu. İkinci kattan bile duyulan sesler. Kalbim, göğsümün içinde kıvranıyordu sanki. O an anladım ne olursa olsun, bu eşiği geçmek artık geri dönüşsüzdü.
Adımlarım ağırlaştı. Asansörden inip kapının önüne geldiğimizde sesler bir anda kesildi; yerini, duvarların arasına sinmiş gergin, ölçülü bir sessizlik aldı.
Koray kapıyı usulca çaldı. Açan annemdi. Yüzünde ne bir gülümseme ne de bir şaşkınlık vardı… yalnızca derin bir yorgunluk ve biraz da kırgınlık.
“Hoş geldiniz,” dedi, ama sesi hoşnut değildi.
“Hoş bulduk,” diyebildim zorla. Boğazıma düğümlenen kelimeler bir türlü çıkmıyordu.
Koray, her zamanki gibi sakinliğini koruyarak konuştu:
“Annemler gelmiş,” dedi. “Bugün olanlar için konuşmamız gerekiyor.”
Annem bakışlarını bana çevirdi. Gözlerinde bir anne korkusu, bir kadın sitemi vardı.
“Sen... bana hiç bahsetmedin,” dedi alçak bir sesle.
“Anne, zamanı değildi,” dedim titreyen bir sesle.
“Zamanı mı değildi, yoksa cesaretin mi yoktu?”
O anda babam salon kapısında belirdi. Yüzündeki ifade şaşkındı; ne kızgın ne de sakin… sadece derin bir hayal kırıklığı vardı. Bir şey demeden oturma odasına geçti. Ama o bakış, bin kelimeden daha ağırdı.
Korayla hemen arkasından içeri girdi, erkeklerin oturduğu odaya geçti.
“Amca, tüm sorumluluk bende,” dedi kararlı bir sesle. “Ne olduysa, ne konuşulacaksa benim üzerimden konuşulsun. Hanna’nın hiçbir suçu yok.”
Annem derin bir nefes aldı, yüzündeki gerginlik bir anlığına yumuşadı.
“Koray,” dedi, “iyi bir çocuksun. Ama iyi çocuk olmak her şeyi çözmez. Biz zaten kızımızı suçlamıyoruz.”
O an içimde bir şey kırıldı. Annemin sesindeki güven, sevgiyle öfke arasında sıkışıp kalmış gibiydi.
Koray elimi tuttu; parmaklarının arasında kaybolan ellerimle bir kez daha anladım o yanımdaydı.
Sanki o sessizlikte, tek gerçek buydu.
Babamın bakışları ellerimize kaydı. Koray fark edince hızlıca bıraktı. İç sesim, “Üf baba ya, dedim içimden, neye bakıyorsun, mis gibi tutuyordu elimi.” Sus ya vallahi rezil olacağız, iç sesimin patavatsızlığı beni ayrı geriyordu.
Babam yüzüme baktı, sesi bu kez daha yumuşaktı:
“Haberin var mıydı konuştuklarından?”
“Şey… baba…” diyebildim yalnızca.
Babam başını salladı. “Tamam kızım, anladım ben. Ama Elif’in kaçmasında senin bir payın var mı, onu net söyle bana.”
Koray hemen atıldı.
“İkimiz de aynı anda öğrendik, amca. Öyle bir şey yapacağını bilsek engel olurduk.”
Babam derin bir nefes aldı, sonra sakin bir sesle konuştu:
“Tamam, bu kadarı kâfi. Annenle baban da aynısını söyledi. Ama o halan… seni suçladığı için pişman olacak. O gelip senden özür dileyecek. Yoksa bir daha bu eve giremez.”
Sözleri evin duvarlarında yankılandı. O anda, içimde bir rahatlama ve burukluk aynı anda doğdu.
Koray yanımdaydı, ama halamın gölgesi hâlâ üzerimdeydi.
Babam için içim burkuldu. Zavallı adam… Hem kız kardeşiyle hem de kızı arasında kalmıştı. Ama sonunda beni seçmişti. “Aslan babam,” dedim içimden. Gururla karışık bir minnettarlık geçti yüreğimden. Onun bu kararıyla bir kez daha anladım; bazen sevgi, sessiz bir taraf tutuştu.
Halamın hatasını fark edip babamın yanında benden özür dilemesini istiyordum. Hatta içimden geçirdim, umarım Koray da orada olur, dedim. Çünkü bunu duyması gerekirdi. Belki o zaman içimdeki kırgınlık biraz dinerdi. Hem ilerideki düğün planlarımız için de iyi bir adım olurdu bu.
O sırada babamın telefonu çaldı. Arayan Cengiz’in babasıydı. Ses tonu değişti hemen, ciddileşti. Cengiz'in babası, görüşmek istiyordu. Meğer aile büyüğü olarak babamı seçmişler. En doğrusunu yapmışlardı; çünkü eniştemin öfkesini hepimiz biliyorduk. Evde kıyametleri koparmış, kimseyle doğru düzgün konuşmaz olmuştu.
Böyle bir durumda onunla baş edebilecek tek kişi babamdı. Eniştem ondan çekinirdi; babamın sözünü yere düşürmezdi.
Belki bu konuşma her şeyi düzeltir, diye geçirdim içimden. Elif için…
Kızcağız zaten yeterince korkmuştu. Onu o halde bırakmak içimi yakmıştı. Şimdi tek dileğim, bu karmaşanın sonunda biraz huzur bulmasıydı.
(yorum ve önerilerinizi bekliyorum keyifli okumalar dilerim 🌹🙏❤️💐)