Canfeza Şahin
Lise son senem… Babamı ikna edersem tabip teğmen olmak istiyorum. Tabip olmamda sorun yok da işte askeri eğitim de almam biraz sıkıntı. Babam; Ahmet babamın kollarında şehit düşmüş, annem bana hamileyken. Kendisi de asker, işin içinde ama bana müsaade yok.
“Babacım…”
“Güzel kızım, şöyle sırnaşıp bakma bana ama öyle.”
“Ama baba. Sen de askersin hem ben tabip olacağım.”
“Tabip de olsan o askeriyeye girecek misin? Gireceksin. Yeri gelecek seni de yanlarına alıp operasyona çıkacak o hayvanatlar. Lan bak, düşündükçe sinir katsayım yükseliyor. Bir de tek kadın sen olursan…”
“Babacım ne olmuş olursam? Herkes işini yapacak. Belki Kerem abimin yanında olurum ha. O beni korur.”
“Kerem abin bakalım eğitimleri geçip de başarabilecek mi?”
“Ufak at da biraz civcivler yesin baba. Abim resmen asker olmak için doğmuş. Hatırlasana bizi nasıl hizaya dizer, koruyup kollardı.”
“Tamam, karıştırma o sıpayı. Yapmışlığı var şimdi. Ama sen gitme kızım ya… Tamam git, oku normal doktor ol. Aksiyona gerek yok.”
Babama biraz daha sokuldum, başımı göğsüne yasladım. Bu adam bana güç veriyor. Saçlarımı okşamaya başladı, asla şaşmaz.
“Baba… kırma beni. Ben de sizler gibi vatanıma hizmet etmek istiyorum.”
“Doktor olunca da hizmet etmiş oluyorsun.”
“Ben sizin gibi üniforma giymek istiyorum.”
“Canfeza kızım, vazgeçme ihtimalin hiç yok mu?”
“Üç senedir bu konuda bir kere bile tereddüt ettiğimi gördün mü? En son iki gün tam teçhizat eğitim yaptırttın. Hatta kendim dayanamam dedin, çavuşu resmen ‘Buna acırsan askerliğini yakarım.’ diye tehdit ettin. Çavuş pestilimi çıkarttı.”
“Sus, hatırlatma zaten kızgınım ona. Seni ne diye o kadar yorduysa? Her yerin ağrıdı.”
“Sen emir verdin, askerliğini yakacaktın. Adam arkasına bakmadan gitti… artık ne yaptın kim bilir?”
“Ya kızım tamam, karıştırma orasını. Vur dedik öldürdü o da. Seni öyle perişan görünce tepem attı. Kıyamıyorum sana.” dedi, başıma öpücük kondurdu.
Babamın mezarı başında ilk duamızı ettik. Şu an ikna aşamasının son demlerini yaşıyoruz. Mezar kenarına oturmuş, birbirimize sarılmış sadece sustuk.
Ahmet babamın en büyük savunması “Kıyamıyorum sana.” Kıyamaz bana; ben onun ilk göz bebeğiyim. Buna da ikna ederim elbet.
“Baba, şu arkadaşına bir şey söyle ya. Beni üzüyor.” derken mezarın üzerinde elimi gezdirdim, topraktan gelen güzel kokular yayıldı etrafımıza.
“Aman, dur tamam. Şimdi musallat olur falan; bu yaşımdan sonra kalbim dayanmaz. İçim rahat değil Canfeza ama sırf sen çok istiyorsun diye tamam kızım.”
Başımı göğsünden kaldırdım, yüzünü ellerim arasına aldım. Yanaklarını sıkıp öptüm.
“Sen çok ponçik bir babasın.”
“Ponçik monçik… nasıl laflar kızım?”
“Bakıyorum da iknalar edilmiş, izinler alınmış.” diyen annemin sesiyle ona döndük.
“Biraz öyle oldu.” dedi babam, pek memnun olmayan sesiyle.
“Ahmet, bunu hepimiz biliyorduk. Canfeza sana istediğini her zaman yaptırdı; bunu mu yaptırmayacaktı? Neyse hadi, bak telefonları da evde bırakmışsınız; sizi çağırmaya geldim.”
“Kalk kız, emir geldi. Eve gidelim artık.”
Beraber bir kez daha dua edip vedalaşıp ayrıldık mezar başından. Babam bir kolunu benim, diğer kolunu annemin omzuna attı.
“Hanım, sen Canfeza’yı alıp eve geç. Ben geliyorum.”
“Fazla geç kalma Ahmet, yemek hazır. Oğuzhan evde sizi bekliyor; oğlan ‘açım’ diye haykırarak girdi eve.”
“Tamam hatun, kızma. Kısa işim, uzun sürmez. Gelirim hadi siz gidin.”
Biz arabaya binip eve geldik. Babam da fazla geçmeden geldi. Babamı ikna etmiştik; artık derslerime sıkı sıkıya çalışıp en iyi şekilde okulumu bitirme vakti gelmişti.
Son senem bir hayli zorlu geçti. Cemre, Elif ve Rana da aynı tempoda liseyi bitirip üniversitede istediğimiz yeri kazanmayı kafaya koymuştuk.
“Kızım kafam şişti yemin ederim, yeter da yeter! Aburama kadar doldum. Patlayacağum habela orta yerumdan.”
“Ay bu şiveye başladı yine. Canfeza, bunu bir açık havaya salalım.” dedi Elif hemen.
Haklıydı; Rana'nın hiç sabrı yok, anında olacak bitecek her şey. Zaten sabrı olsa Poyraz’ın ona açılmasını beklerdi. Ama nerde? Bizim kızda öyle bir sabır? Tutabilene aşk olsun resmen.
“Tamam siz çıkın, ben geliyorum. Çardakta biraz açık hava iyi gelir.”
“Uğur’la mı konuşacaksın?”
Hevesle başımı salladım. Rana çoktan çıkmıştı ama Elif pek memnun değildi Uğur’dan.
“Hiç sevmiyorum şu oğlanı. Çok yılışık.”
“Sana öyle geliyor.”
“Canfeza, oğlan her fırsatta elini kolunu sana sarmaya çalışıyor.”
“Bak, dediğin gibi istiyor ama sırf ben rahatsız olurum diye yapmıyor.”
“Olsun, sana dokunması bile uygun değil.”
“Ya sen bunları Poyraz ve Rana' ya da söylesene. El ele tutuşmadan tuvalete gitmeyecekler neredeyse. Cemre ve Rüzgar? Geçen Emre amcam yakalamış.”
“Poyraz’ın hakkından Aybars amcam gelir, bana gerek yok. Emre amcam sonra ne yaptı? Emre amcamın Rüzgar’a ne yaptığını gördük; anlatmaya gerek yok yani. Ama sen yapma Canfeza, o Uğur’u hiç gözüm tutmadı. Senden önce kimlerle neler yaptı? Ahmet amcamın ne yapacağını ben bile düşünemiyorum.”
“Bir yıl olacak Elif, elimi tutmaktan öte bir şey yapmadı.”
“Ama istedi.”
“Ama yapmadı.”
“Yapmayacağı anlamına gelmez.”
“İzin verirsem.”
“Ya zorlarsa?”
“Off… bilmiyorum Elif.”
“Sen onu seviyor musun? Bak son senemiz; ayrı şehirlerde okuyacaksınız.”
“Ya Elif, ahiret sorularını başka zamana saklasan? Bilmiyorum. Çok zorlanıyorum. Herkesi Ahmet babamın bana olan sevgisiyle ölçüyorum. Uğur bana yaklaşırken çok temkinli davrandı. Sanırım teklifini kabul etmemin sebebi biraz buydu ama sevip sevmeme konusunda inan bilmiyorum. Galiba Uğur’u sınamam hâlâ bitmedi.”
“Bitmesin zaten. O münafıktan bir halt olmaz. Abdest aldığından bile şüpheliyim cenabetin.”
“Neyse tamam hadi, sen geç. Ben bir kısa konuşup geliyorum.” dedim.
Elif, iki sene evvel babaannesinin yanında refakatçi olarak hacca gidince, geldiğinde maneviyata daha önem verir oldu. Bana kızdığı kadar Cemre ve Rana da aynı şekilde uyarıları alıyor. Elimizden geldiğince dikkat ediyoruz, biz de onun kadar olamasak da.
Uğur’la konuşurken öyle bir heyecan, bir kalp çarpıntısı yok ama hoşuma gidiyor. Sınırlarıma saygılı. Birkaç öpme girişimi oldu ama ben istemeyince zorlamadı. Benim için şuan iyi bir sevgi göstergesi.
Biraz konuşup kızların yanına gittim. Mihra teyzem bize atıştırmalıklar getirdi. Mangalcıların çocukları olarak hepimiz bir arada büyüdük, kocaman bir aile gibiyiz. Okul koşturması bitti. Sınavları verdik. Sonuçları bekleyip tercih yapacağımız zaman çok heyecanlıydım. Yerleşme sonuçlarını beklemek bir hayli zordu.
“Anneee… babaaaa…”
“Dur kızım bir sakin ol.”
“Evet abla ya, evi başımıza yıktın o cırtlak sesinle.”
“Ablanla düzgün konuş Oğuzhan.”
“Hiç sorun değil baba. Kazanmışım, olmuş. Beni kabul etmişler. Ankara yolcusuyum; Gülhane Tıp Fakültesi Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ni kazanmışım!” dedim, babama sarıldım.
Babam hem sevinçli hem de hüzünlü bir bakışı vardı. Kollarını bana sardı.
“Yolun açık, aydınlık olsun güzel kızım.”
Babamdan ayrıldım, annem de sarıldı. Hayallerim gerçeklemeye başlamıştı. Hemen hazırlanıp çıktım. Şehit olan babama da bu haberi vermem gerekirdi. Ahmet babam da arkamdan koştu.
“Dur kızım. Ben götürürüm, koşarak mı gideceksin?”
“Tamam tamam hadi gidelim. Çok sevinçliyim baba. Böyle içim içime sığmıyor.” Arabaya binince yanağına sulu bir öpücük bıraktım.
“Çok teşekkür ederim. Her zaman yanımda olduğun için.”
Bakışlarından belliydi ayrılmak istemediği; bunu daha önce defalarca dile getirmişti zaten. Mezarlığa gelince ilk dua ettik.
“Senin bu kızından şikâyetçiyim. Aklına koyduğunu yapıyor, bırakıp gidecekmiş beni. Sevinmesi ona.” diye bana trip atıp söylendi babama.
“Ha, şimdi böyle mi olduk Ahmet bey?”
Kolunu omzuma atıp beni kendine çekti.
“Senden nasıl ayrılırım ben? Hiç şu yaşlı babanı düşünmüyorsun.”
Göğsüne elimi vurdum.
“Yaşlı mı? Gençlere taş çıkartırsın sen be! Aslan gibisin aslan. Hem okumaya gidiyorum, tatillerde yanındayım. Sen de gelirsin.”
“Elbette gelirim. Hatta oraya bile taşınmayı düşünüyorum.”
“Yok artık.”
“Sen benim ilk bebeğimsin.”
“Yıyaa baba…”
“Sus kız. Bak devrem aynı, sen ısrar kıyamet dediğini yaptırdı kızın.”
Hem bana sarıldı hem babamın mezarına bakıp söylendi. Bu böyle birkaç saat devam etti. İzin verdi ama kalbi buruk. Dediğini yapıp ben okulu bitirene kadar yanıma yerleşir bu koca yürekli adam.
---
Günler geçti… Hayır, gideceğim; hâlâ “vazgeçebilirsin” demekten sıkılmadı.
“Babam yani burası olmasa başka üniversite olsa yine gitmek zorundayım. Bak Cemre de Balıkesir’e gidiyor. Hem Rana da Ankara’da. Ev bile aldınız.”
“Ahmet tamam canım, sıkma artık canını. Sık sık gideriz, Canfeza gelir.”
“Evet baba ya, alınıyorum artık. Ablamı kıskanmama şu kadarcık kaldı.” dedi, elinin ucunu gösterdi kardeşim. Ama eminim o da gidecek olsa babam aynı olur.
“Lan fırlama, senle ablan bir mi? Murat’la bir olup yaptığınız şeytanlıkları duymadım sanma.”
“Ay yine ne yapmış bunlar? Oğlum siz hiç uslanmaz mısınız?”
“Ne olacak hanım… Murat’la birlik olup arkadaki boş arazide dinamit yapmaya çalışmışlar. Emre yakalamış bunları. Lan siz daha ortaokul son sınıfa yeni geçtiniz.”
Emre amcamın oğlu Murat ve Oğuzhan… tehlikenin göbek adı gibiler. Dur durakları yok bunların. Yine babamın tepesini attırdılar.
“Vallahi sohbetinize doyum olmaz ama ben çıkıyorum. Kızlarla sinemaya gidip son günlerin tadını çıkartacağız.”
“Dikkat edin kendinize.”
“Tamam anne.” dedim, çıktım.
Daha yeni bahçeye adım attım, Kerem abim gelmiş. Uzun zamandır yoktu; özlemişim. Sarıldık. Babamdan sonra bizi koruyan yegâne kişi. Asker olmak için gitmeden önce, yani onun ortaokul lise zamanları, babamgil hep bizi ona emanet ederdi. Her göreve gidişleri Kerem abimin bizi sıkı yönetime almasıydı.
Geldiğini kimse bilmiyormuş; ilk gören ben oldum, sonra kızlar. Tabi bizi tembihlemeyi de ihmal etmedi. O konuşurken Uğur mesaj atınca ben ona cevap verdim. Kızlarla da görüştü, biz ayrıldık. Sinemada Uğur da olacaktı. Gitmeden vakit geçirmek istedi, kıramadım. Sonuçta uzun bir süre ayrı kalacaktık. Zaten yaz başından bu yana Antalya’da bir otelde çalışıyordu. Üniversitesi için hazırlık yapmıştı.
İki ay sonra Uğur’u görecek olmanın heyecanıyla gittim. Elif kınayıcı bakışlar atarken diğeri pek umursamadı. Onlar sinemaya girdi. Ben gezeceğiz diye düşünürken Uğur da başka filme bilet aldığını söyleyip beni oraya soktu.
“Nasıl bir film ya? Madem izleyecektik kızların girdiğine girseydik.”
“Olmaz, o salon çok kalabalıktı.”
“Burası da çok boş yani… Film iyi değil ki kimse bilet almamış. Konusu ne?”
“Bilmiyorum.” dedi.
Yerlerimize oturmuştuk. Elimi tuttu, bana doğru döndü.
“Konusu da beni pek ilgilendirmiyor Canfeza. Ben seninle biraz yalnız kalmak istedim. İki ay oldu görüşmedik. Artık ilişkimizi bir üst kademeye taşısak mı?” dedi. Eli yanağıma geldi, yüzü yüzüme yaklaştı.
Kesinlikle bu hareketinden heyecan duymadım. Fazlasıyla gergindim. Yüzü bana yaklaştıkça sıkıntı bastı. Dudağıma doğru yaklaşacakken başımı çevirdim. Elinden dolayı tam bir dönüş olmadı ama en azından sadece yanağımı öptü…