3-Yıkılan Güven

1152 Kelimeler
Canfeza Şahin Uğur yanağımı öpünce geriye doğru kendimi çektim. İzin vermedi, kolumdan tutup kendine çekti. “Uğur bırak.” dedim. Tutuşu sertleşti. Biraz arbede sonucu elinden kurtulduğum gibi ayağa kalktım. Çıkışa yönelmiştim ki tekrar kolumdan tuttu. Duvarla Uğur arasında sıkıştım. Salonda tek bir kişi yoktu. Film başlamamıştı. “Uğur bırak, bak kötü olacak.” “Kimse yok burada, utanma Canfeza.” “Uğur, bu utanmakla alakalı mı sence? Bırak bak kötü olur diyorum.” Beni biraz daha sıkıştırdı, bir eli yanağıma geldi. Yüzünü bana daha çok yaklaştırdı. “Nasıl kötü olur? Üvey babana mı şikâyet edersin, yoksa o sana yiyecek gibi bakan Kerem abine mi?” Delirmiş gibiydi. “Konuşmalarına dikkat et.” “Yalan mı? Evin önünde gördüm o Kerem’e nasıl sarıldın. Ya üvey babana? Lan elimi tutmaktan öte gitmedin ama onlara sarılıp duruyorsun.” “Biri babam, diğeri abim.” “Kan bağı bile yok aranızda.” “Kan bağı değil can bağımız bâki bizim. Bırak beni.” dedim ama bırakacak gibi değildi. Elim kolum sıkılmış vaziyette, bağırsam bile kimse duymayacaktı. Ben de boynuna dişlerimi geçirdim. Öyle ki ağzıma kan tadı gelene kadar bırakmadım. Kollarım serbest kaldığında babamın öğrettiği gibi yüzüne yumruk geçirdim. İnleyerek yere yığıldı. Hızımı alamadım, bir de tekme savurdum. “Asi pislik.” diye söylenip çıktım. Sinema salonundan çıkar çıkmaz Cemre’yi gördüm. “Telefonuna neden bakmıyorsun? Yüzün neden bembeyaz? Uğur nerede, kaybolsun çabuk?” “O… O gitti. Benim biraz tansiyonum oynadı galiba.” “Canfeza, iyi değil gibisin?” “İyiyim iyiyim, sorun yok.” “Uğur nerede? Rüzgâr ve Poyraz geliyor.” “Sorup durma Cemre, ayrıldık. O da gitti.” Cemre, Uğur’u görmesin diye kolundan çekip onları salona soktum. Poyraz ve Rüzgâr da gelmişti. “Size keyifli vakitler, benim eve gitmem lazım.” dedim. Hepsi de etrafıma geldi. İkizler ve kızlar sürekli ne oldu diye sordu. “Siz keyfinize bakın, ben eve gidiyorum. Sonra görüşürüz.” “Dur, ben de seninle geleyim. Bu çifte âşıklarla vıcık vıcık aşk seline kapılmak istemiyorum.” dedi Elif, koluma girdi. Veda edip çıktık. Uğur hemen önümüzde, elinde peçeteyi boynuna bastırmış ilerliyordu. Elif bir ona baktı bir bana. Uğur’un yanından geçmemek için kenara çekip onun gitmesini bekledim. “Canfeza, ne oldu?” “Bir şey olmadı, ayrıldık.” “Pek üzülmüş gibi değilsin.” “Daha çok sinirliyim. Konuşmasak olur mu? Başım çatlayacak, bir an önce eve gitmek istiyorum.” “Tamam canım, hadi gidelim.” Evin önüne gelince ayrıldık. Bizim kapının önünde ayakkabı vardı. Kimseye gözükecek gibi değildim. Sessizce anahtarı çıkarıp açtım kapıyı. Amacım, salondaki annem ve komşulara gözükmeden odaya kaçmaktı. “Kızın için pek bir sevindim Canan. Artık okuldan gelince de evlenir, evini yuvasını bilir.” “Maşallah Süheyla, benim kızın evlenmesini bile planlamışsın.” İnanmıyorum ya… Uğur’un annesiymiş oturan. “Ay ama canım, şimdi yanlış anlama. Canfeza güzel kız, göze gelir. Üvey baba dibinde, ne bileyim Ahmet…” “O lafını bitirme Süheyla, konuştuğuna dikkat et. Ahmet, Canfeza’nın öz babasından ayrı değil.” “Ay bu devirde öz babasına güvenemiyor insan. Seninki…” Kadın konuştukça gözüm seyirdi. Kadın yıllardır gelir gider evimize, bu nasıl pis bir düşüncedir… midem bulandı. “Sus dedim Süheyla. Ne kocama ne de kızıma yakıştırdığın sende kalsın. Kalk şimdi git evimden.” Aslan anam… Ezdirmez babamı. Bunlar analı oğullu nasıl görmemişim. Az kaldı Uğur’la… “Ay beni kovuyor musun?” “Benim evimde bundan sonra sana bir damla su bile yok.” dediği gibi kadını kolundan tutup kaldırdı. Salondan çıkınca benimle yüz yüze geldiler. Annem sinirle kapı dışarı etti Süheyla teyzeyi. Sinirlerim boşaldı, ağlamaya başladım. Annem gelip sarıldı. “Boş ver kızım, elâlem ne derse desin. Ahmet senin öz baban.” Kendimi toparlamam biraz zaman aldı. Gitmeme çok az zaman kalmıştı ve ailemle iyi vakit geçirdim. Kerem abim burada olunca bütün tim hep bir aradaydık. Herkes benim ailemdi. Kimse laf edemezdi, güvenimi sarsamazdı bana göre. Yenilen akşam yemekleri, geçirilen hoş vakitlerin sonu geldi. Kerem abimin benimle konuşma ısrarını merak edince geçen haftayı tamamen unuttum. Eskiden de beraber gizli saklı iş yapardık. O bana babamdan gizli bisiklet sürmeyi öğretmişti mesela… --- “Hadi Kerem abi, lütfen. Babam göstermiyor.” “Güzellik, Ahmet amcam daha geçen gün scooter’ımdan düştün diye bana gece 3-5 nöbeti tutturdu.” Babam sırf scooter’dan düşüp dizimi çizdim diye yapmıştı bunu. Asla yara almamı istemiyor ama büyüdüğüme de inanmak istemiyor. “Ya ama Elif, Rana, Cemre hepsi iki tekerlek sürüyor. Ben çocuk gibi yedek tekerlekle…” Ben hariç diğerleri, hatta bizden küçükler bile öğrendi. Bir ben kaldım. “Eee ne yapalım?” Kerem abim hepimizden büyüktü. Ortaokulu yeni bitirmiş, artık bizimle pek de vakit geçirmez olmuştu. Şimdi onu yakalayınca bu fırsatı kaçıramazdım. Diğerlerine nasıl öğrettiyse bana da öğretecekti. “Bana öğreteceksin.” dedim en sevimli gülüşümle. “Yok ya, kim demiş.” “Ama lütfen. Ya benimle dalga geçiyorlar bak, ağlarım.” deyip dudak büzdüm. Babamdan sonra ağlamama kıyamayan biri varsa Kerem abimdi. Sıkıntıyla nefes aldı, ellerini saçları arasına geçirdi. “Tamam, sadece bugün. Bak, öğrenemezsen tekrarı yok. En azından yara alırsan babamlar görevden dönmeden iyileşmiş olur.” Sevinçten ellerimi çırptım, sarıldım, öptüm. “Teşekkür ederim. Bak, hemen öğrenirim, görürsün. Akşama bu iş tamam.” dedim, kollarım hâlâ boynuna dolanmış vaziyette. Derin bir nefes aldı, gözlerini kapattı. “Tamam bırak hadi. Düş önüme.” --- Aklıma gelen anıyla gülümsedim. O gün akşama kadar benimle uğraştı ve öğretti. Sabah ne diyeceğini çok merak ediyordum. Erkenden kalkıp hazırlandım. Mezarlığa gittiğimde orada bekledi. Genelde yanında Elif de olurdu ama bu sefer tek gelmişti. “Ben birini seviyorum.” dedi yanına oturup sorunca. Ay, nasıl sevindim. Kerem abim en büyüğümüzdü. Artık bize bir yenge gelsin. “Yaa kim peki? Biz tanıyor muyuz? Off ya, iki güne gidiyorum ama ben.” dedim. “Yakın. Hem de yakından tanıdığın biri. Öyle seviyorum ki onu, kelimeler kifayetsiz kalıyor.” Kerem abim anlattıkça merak ettim. Düşünmeye başladım. Bizim çevrede, yakında kim acaba? “Ee ona da söylesene. Dur olmadı, biz Elif, Cemre falan kafa kafaya verip bir plan yapalım. İster misin?” Aslında Kerem abim pek bir şey saklamazdı ama bu sefer farklı olmuş. “Diğerlerine gerek yok Canfeza.” dedi, elimi tuttu. İçim bir anda buz gibi oldu. Geçen hafta yaşadığım ve Uğur’un dedikleri beynimde yankılandı. “O zaten çok yakınımda, tam karşımda…” dediğinde sarsılmaz dediğim güvenim yerle bir oldu. “A-abi…” dedim bir umut… yani Uğur’un iğrenç benzetmesi gerçek olmasın diye dua ettim içimden. “Seni çok seviyorum Canfeza.” Sesi kulaklarımda çınladı. Bu “Seni seviyorum.” cümlesi hiçbir abinin kardeşine söyleyeceği türden değildi. Güvendiğim bir duvar yıkılmış gibi hissettim. Bir haftadır sövüp saydığım Uğur haklı mıydı yani şimdi? Ne yapacağımı bilemedim. Karşımda beni sevdiğini haykıran adamı tanıyamadım. Sanki yıllardır tanıdığım kişi değildi, başkasıydı. Çareyi arkama bakmadan gitmekte buldum. İki gün sonra evden çıkarken, sokağın karşısında evin balkonunda sigara içiyordu. İlk defa sigara içerken görüyordum. Omuzları düşmüş, bakışları solgun… Neden sevdi ki beni…? Aklımda düşüncelerle veda ettik. Rana ve ben Ankara’ya yola çıktık. Hayatın bize neler getireceğini bilmeden uzaklaştık doğup büyüdüğümüz bu topraklardan…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE