Alparslan "Senin fıstığının..." gibi bir şeyler mırıldandı
"Pardon ben böldüm mü?"
Hızla ona döndüm ne demek böldüm mü? Böldüğü bir şey yoktu. Ben aptallık yapmak üzereydim. Kendimden tiksindim o an. Alparslan'ı ittim hemen
"Ben içeri geçeyim."
Hızlıca içeri girer girmez İpek'in yanına oturdum.
"Neyin var senin?"
"Hiç midem bulandı biraz ben yatayım en iyisi."
"Uyuyacak mısın?"
Kafa salladım. Alparslan ve Kerem'de gelmişti.
"Uyuyor musun?"
"Evet iş var yarın erken kalkmam gerekecek."
"İpek sende burada kal istersen koltukta yatabilirsin gitme bu saatten sonra."
Kafa salladı İpek. Tam odaya girecekken Alparslan geldi arkamdan kolumdan yakaladı.
"İyi misin?"
"Evet iyiyim sen değil misin? Neden iyi olmayacakmışım?"
"Bilmem kaçar gibi uyuyacağım dedin."
"Yok neden kaçayım ben kaçmıyorum uykum geldi benim. İyi geceler Alparslan."
"İyi geceler."
Odaya girdim ve doğruca yatağa girdim neler oluyor Allah aşkına bu saçma garip hissiyatın sebebi ne? Çok alkol aldığımdan mı midem böyle bulantı içinde? Başım dönüyor. Titreme salık veriyor vücudumda. Neydi o o saçma yakınlaşma da neydi? Kerem gelmeseydi ne olacaktı. Sen salak mısın Gökçe? Aptal gibi davranma o adam kadınlarla yatmak için takılan birisi peki ya sen hayatı boyunca bir tane bile sevgilisi olmamış bu işlerde alakası dahil bulunmayan birisiyim. Kafamda çorba gibi olmuş düşüncelerle uyudum. Uyuyup hiç uyanmamayı diledim ama olmadı. Ama karar verdiğim bir şey vardı o da bu adamdan uzak duracaktım. Olabildiğince. Uzak…
O günden sonra tam bir ay geçti. Onu tanıyalı 2.5 ay olmuştu ama yıllardır var gibiydi. Ona çok uzaktım aramızdaki mesafe buradan Türkiye'ye yol olurdu. Kerem gitmişti o günden iki gün sonra sonra Nicole gelip gitti yine bir kere Lisa denilen o kız geldi bir ara okuldan tez çalışması için başka bir kız geldi ama Allah için o kızla hep salonda çalıştı bende kahve yaptım onlara. Kız yardımcısı olduğuma inanmayıp kız arkadaşı olduğum konusunda ısrarlarda bulunsa da sonunda net şekilde ikna oldu. Vardiyam değişmiş akşam çalışmaya başlamıştım gündüzleri onunla çok vakit geçirmemek adına erkenden kalkıp kahvaltı hazırlayıp evi temizleyip çıkıyordum. Bugün yine erkenden uyanıp kahvaltı hazırlarken arkamda varlığını hissettim.
"Bugün kaçamadan yakaladım seni."
"Günaydın kim kaçıyormuş?"
"Sen?"
Gülümsedim. Evet kaçmam gerekti tehlike arz ediyorsun benim için.
"Yok canım neden kaçacağım ben daha neler?"
"Bende onu soruyorum kaçacağın bir durum mu var?"
Kafa salladım. Yoktu ya da vardı senin limon suratın kafamı allak bullak ediyordu sadece.
"Yok. Otlu omlet yapıyorum?"
"Fark etmez."
Yumurtanın birini kırdım diğerini tam kırıyorken.
"Benden etkilenmemek için mi kaçıyorsun?"
Elimden çat diye düştü o yumurta. Ne demek öyle pat diye sordu bunu.
"Hay aksi."
Kafamı kaldırdım. Ne saçmalıyordu acaba. Onu umursamaz gibi davranırsam daha kolay olurdu her şey.
"Ne dedin sen?"
"Benden diyorum etkilenmemek için mi kaçıyorsun."
El bezini alıp kırılan yumurtayı temizledim. Ofladım.
"Yine sakarlığım tuttu. Boşa gitti yumurta. Bu arada senden neden etkileneceğim? Öyle durum yok kaçmıyorum senden."
"Ben öyle hissettim."
"Doğru hisset o zaman."
"Doğru hissettir."
Kaşlarımı çattım yumurtalıktan bir tane daha yumurta aldım.
"Bana bak diğer yumurtanın da kafanda kırılmasını istemezsin değil mi?"
Güldü.
"Pardon?"
"Kafanda kırdırtma diyorum senden etkileniyormuşum peh daha neler. Mavi gözlerinden mi etkileneceğim, kavruk teninden, pembeleşmiş dudaklarından, kaslı vücudundan ya da limon suratından..."
Gökçe sesin içine kaçsın da bir daha çıkmasın ne saçmalıyorsun sen aptal kız güldüm. Kahkaha attı bu halime.Evet devam et bozma sert olmalısın asla kabuğunu kırmasına izin verme.
"Sen uzun zamandır Nicole ile takılmıyorsun sanırım. Bence benle uğraşmak yerine onunla uğraş."
"Öyle mi? Konunun Nicole ile ne ilgisi var şimdi? Onu kıskanıyorsun değil mi?"
Öfkelendim.
"Alparslan saçmalamayı hemen kes hemen."
"Neden öfkeleniyorsun?"
"Etrafındaki bütün kadınlar sana bayılmak zorunda değil mi? Hepsi senin etrafında pervane olsun, sevsin istiyorsun? Ne bu ego yarışın mı? Üzgünüm limon surat ama senden etkilenmiyorum. Yumurtana karabiber ister misin?"
"Etrafımda olan hiçbir kadın bana bayılmak zorunda değil ve hiçbiriyle ego yarışına girip etrafımda pervane olmalarını istemiyorum neye göre böyle yargıda bulunuyorsun hakkımda bilmiyorum çokbilmiş. Karabiber istemem."
"İyi."
Kolumu tuttu.
"Neye iyi?"
"Söylediklerine iyi işte."
Yumurtayı tavaya koydum kızarmış ekmekleri çıkardım masay diğer kahvaltılıkları da koydum.
"Benimle neden kahvaltı etmekten kaçıyorsun?"
"Kaçan yok. İşlerim var."
"İşin fırından poğaça alıp yemek mi?"
Nereden biliyor bu poğaça aldığımı? Ha birde sapık gibi takip etmesi kalmıştı.
"Sen beni mi takip ediyorsun?"
"Sapık mıyım ben ne diye takip edeyim İpek söyledi."
İpek çok şey söyler oldu oda beynimi yıkamaya çalışıyor aşık oldun bu adama diye ama yemezler canım aşık falan değilim.
"Yumurtan hazır."
Tuttu sandalyeye oturttu beni tavadaki yumurtadan tabağa koydu başka tabak alıp kendi önüne koydu bu kez.
"Afiyet olsun."
Zorba mı bu ne yapıyor kafasını illa kırmam için zorluyor beni başka bir şey değil. Limon suratlı adam ne olacak ay bal gibi çocuğa limon surat diyorum Allah çarpacak beni sus Gökçe sus o bal yapan arılar soksun dilini senin emi. Yumurtamdan aldım bir parça.
"Bugün seni bir yere götürmek istiyorum Gökçe."
"Ne nereye? Olmaz."
"Sakin ol vakit geçirelim istedim."
Çatalı tabağa çarptım.
"Neden Alparslan benimle neden vakit geçirmek istiyorsun bak ben seninle sevişmem sevişemem anladın mı?"
Yüzü değişti sandalyeden kalktı bana doğru geldi. Yüzü ciddileşti hatta belki biraz kızdı bilmiyorum.
"Pardon ne dedin?"
"Seninle olamam."
"Seninle sevişmek istediğimi mi düşündün?"
"Başka ne düşüneyim sürekli etrafımda bana iyi şeyler yapıyorsun."
"Sen hastasın gerçek manada hastasın ve tedavi olman bunu atlatman gerek."
"Hasta değilim."
Gülerek kafa salladı.
"Öylesin herkesin senin bedeninle alakası yok. Kırgın bir kızsın, üzgün, yaralı istedim ki kötü anılarını unut seninle yatmak gibi bir gayem yok benim sapık mıyım ben Gökçe? Nuri Alço muyum? Yakında içeceğine ilaç attığımı iddia edersin."
"Hayır o kadar da değil."
"Ne kadar Gökçe? Çocukluğunu yaşayamamışsın ben arkadaş olduğumuzu düşündüğüm için bir plan hazırladım senin için ama önemi yok sapık olduğumu düşünmeye devam edebilirsin. Afiyet olsun."
Öfkeyle eşyalarını toplamaya başladı.
"Alparslan özür dilerim kırmak istemedim."
Dinlemedi beni eşyalarını toplayıp çıktı. O gidince ağladım ne yaptım ben? Neden böyleyim ki ben? Adama nasıl davrandın kötü biri değildi ki sapık olsa aylardır evindeyim bir şey derdi, yapardı o arkadaşça yanaşmıştı hep bana. Evine kuruldum zaten kalkıp ev aramıyorum bile bedavaya ev buldum tabi fatura derdi yok bir şey derdi yok ben nasıl birisiyim böyle? İnsanlara böyle davranmaya hakkım yok. Kendim kırılmak istemezdim ama onu kırdım. O gidince öylece kalan sofrayı toparladım, etrafı temizledim ama içim içimi yiyor bir türlü kendimi iyi hissedemiyordum bende çantamı aldığım gibi dışarı attım kendimi. Hatalıydım ve özür dilemem gerekti insanların kendini affettirmesinin en basit yolu olan jestlerden birini yapmak istedim onun için bir cafeden kahve ve pasta aldım ve çalıştığı okula gittim. Danışmada odasını gösterdiler kapıyı tıkladığımda heyecandan yüreğim ağzıma çıkacaktı neden ama neden kendine gel Gökçe. Kapıyı açıp içeri girince göz göze geldik şaşırdı beni görünce.
"Gökçe bir sorun mu var?"
Yok anlamında kafamı salladım gözlerini devirdi.
"Sabahki konu için mi? Evimi terk edeceksin yoksa? "
"Yok hayır etmeyecektim etmem mi gerekirdi?"
"Hayır, ne oldu o zaman neden geldin?"
Elimdeki küçük pasta kutusunu ve kahve bardağını bıraktım masaya.
"Sana."
"Bana mı neden?"
"Kabalık ettim özür dilerim amacım o değildi bak sana güvenmesem evinde olmazdım biliyorsun çünkü evinde tek kuruş vermeden kalıyorum ve asla çalışan muamelesi yapmıyorsun. Başta evde kalmak yasak demiştin bende senin evinde neden kalacakmışım demiştim ama işler değişti."
"Pasta mı aldın sen bana? Kahveyi sen mi yaptın?"
"Hayır ben yapmadım başka yerden ama americano bu da."
Gülümsedi.
"Otursana."
Karşısında duran sandalyeye oturdum.
"Sen ne içersin?"
"Hiç hiçbir şey."
"Olur mu öyle şey sen yemeden, içmeden."
"Olur ben senin için geldim seni kırmak gerçekten istemedim özür dilerim."
"Önemi yok. Hala senin için hazırladığım şeyi yapabiliriz."
Kıkırdadım. Ne hazırlamıştı merak etmedim değil.
"Olur vaktin varsa bende işe gidene kadar takılırız."
Laptopı kapattı kahvesinden bir yudum aldı.
"Hadi çıkalım o zaman bayılacaksın."
İyice meraklanmıştım okuldan çıkarken içim içimi yiyordu neredeyse acaba nereye gidecektik ya da bayılacak kadar beğeneceğim bir şey olduğunu nasıl tahmin edebiliyor. Yol boyunca o kadar ağzını aradım ama tek bir kopya vermedi. Baya uzaklaştıktan nereye gidiyorduk şimdi daha işe gideceğim ben. Bir kayak merkezi gibi bir yerde durdu.
"Neden geldik buraya? Ben kayak yapmayı bilmem."
O an elimden tuttu. Elim onun avuçlarının arasındaydı çekemedim elimi, sen ne yapıyorsun diyemedim sustum ve tutmasına izin verdim.
"Hadi gel benimle."
Birlikte içeri girince oraya uygun kıyafetleri verdiler üzerimize.
"Ne oluyor Alparslan?"
Karlar ile dolu alana geldiğimizde.
"Kardan adam yapalım mı?"
O an dondum boğazım düğümlendi. Ellerim titriyordu tek kelime edemedim. Gözümden bir damla yaş aktı hemen sildi akan yaşı.
"Ağla diye yapmadım. Sevmedin mi?"
"Çok güzel."
"İyi ya hadi çok vaktimiz yok kardan adam yapma zamanı bakalım kim daha büyük top yapacak."
Kahkaha attım kardan adam için büyük bir top yapmaya koyulduk benim ilk kardan adamımdı. Şuan oturup hıçkıra hıçkıra ağlasam yeridir. Bu adam neden böyleydi bu adam neden bana harika hissettiriyordu. Elimde onunkinden biraz daha büyük topla sürüye sürüye yanına gittim. Yaklaşık yarım saatin sonunda kardan adamımız olmuştu ellerimi çocuk gibi çırptım.
"Çok güzel oldu bu."
"Değil mi aferin ama sende yeteneklisin bu konuda."
Burnuna çantasından çıkardığı havucu soktu sonra kafasına bere. Gözler, ağız bütün ayrıntılar tamamlandı bir sürü resim çekindik sonra sarıldım ona kollarımı sıkıca ona sardım.
"Teşekkür ederim. Gerçekten çok teşekkür ederim."
"Tamam benimde böyle bir şeye ihtiyacım varmış zaten teşekkür etme artık."
Nasıl etmezdim çocukluk hayalimdi bu benim. Eksik kalan yanımdı. Pencereden dışarıya bakarken hayalini kurduğum şeydi. Benim o kadar çok hayalim oldu ki hiçbiri gerçekleşmeyen...Öyle çok hayal kurmuştum ki 13 yaşıma kadar bir sürü hayaller kurdum ondan sonrası hüsran zaten. Sonra birlikte kartopu oynamaya karar verdik hunharca karla üstüme saldırınca bende ona aynı şekilde saldırdım tabi her ne kadar onun kadar beceremesemde. En son deli dana gibi onun üstüne koşarken ayağım takıldı ve yere kapaklandım bu başıma dikilmiş katıla katıla bana gülüyo.
"Bana bak ne diye gülüyorsun sen tut elimi kaldır beni."
"Beceriksiz bir ufaklıksın biliyor musun?"
"Çok güzel kafa kırarım sana söylemediler mi?"
"Bizzat gördüm ben barda nasıl kırdığını."
"Kaşınma o zaman."
"Tamam tamam."
Elimi uzatınca oda kaldırmak için uzattı bende gıcıklık olsun diye bunu çektim tam yanıma kapaklandı oda. Bu kez ben yattığım yerde kıkırdamaya başlayınca yana doğru kıvrıldı ve kollarımı tuttu.
"Hilekarlık yaparsın birde ha."
Yerden aldığı karı bastırdı yüzüme.
"Aaaaaaa kes şunu dondum. Seni mahvederim Alparslan. O kafan bu kez gerçek manada kırıldı. Sen bittin."
Bu halimden korkmuş değil de eğlenmiş gibiydi daha çok güldü ayaklandım bende yerden kar alıp suratına attım.
"Çok şımardın hadi gidelim."
"Evet daha başka yere daha gideceğiz."
"İşe geç kalmamam lazım biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum çalar saat gibi yarım saatte bir tekrarlıyorsun ya nasıl unuturum."
Dil çıkardım aman ne komiksin sen söyle. Buradan çıkınca arabaya geçi beş dakika sonra parkımsı bir yerde durduk. Her yer yem yeşil, küçük bir şelale var, etrafta olan kedi ve köpekçikler her şey çok güzeldi. Kolumdan tuttu ve beni salıncağın önüne getirdi.
"Hadi bakalım sallanmaya var mısın?"
"Salıncaklara bayılırım ya nasıl bildin?"
"Bilmem sadece tahmin ettim diyelim her kadın sever değil mi?"
Kafa salladım her kadın, her çocuk sever. Salıncağa geçtim sallamaya başladı beni çocuk gibi şendim şen kahkahalar atarken.
"Daha hızlı."
Her yükseğe ulaştığımda içim hoş oluyordu. Çok mutluydum şuanda...
Sallanma seremonisi bittikten sonra beni işe bırakmak için yola koyuldu çok eğlenmiştim bugün. Sanırım şu yaşıma kadar en mutlu olduğum anlardan biriydi. Cafenin önüne gelince arabadan inmeden eğildim yanağına minik bir öpücük kondurdum.
"Her şey için teşekkür ederim."
"Asıl ben teşekkür ederim asi kız."
Güldüm arabadan indim suratımdaki o aptal gülümseme ifadesi ile girdim cafeye İpek ne oldu dese de söylemedim sonra kafamı bulandırıyordu aşıksınız siz diye. Değildik işte ne aşkı. Tüm gün bu aptal ifade ile saatin nasıl geçtiğini anlamadan çalıştım. Akşam çıkışta cafenin önünde yine Alparslan'ı görünce şaşırdım. İpek onu görünce gülümseyerek selam verdi ayaküstü kısa sohbetin ardından biz biraz yürümeye başladık. Bir ara durdurdu beni kollarımdan tutup gözlerime baktı.
"Bir şey söylemem gerek."
"Söyle? Kötü bir şey mi oldu?"
"Kötü mü değil mi bilmiyorum."
"Ne oldu Alparslan?"
"Ben sana aşık oldum deniz kızı."
Ne dedi o? Deniz kızı mı dedi benim en sevdiğim masal karakteriydi deniz kızı birde ne dedi sana aşık mı oldum dedi ne saçmalıyordu bu kontrolsüzce ani hamle ile tokat attım.
"Sen ne saçmalıyorsun gerizekalı limon surat."
Şok olmuş bana bakarken bende içinde bulunduğum anın şokunu atlatamamıştım... Ne demek bana aşık olmuş olamazdı bana asla aşık olamazdı.