Konağın önüne geldiklerinde, Asmin yek kelime etmeden, telefonunu Agrej’e geri uzattı. Uzatılan telefonu eline aldı, Agrej. Genç kadın onu beklemeden kapıyı açıp, indi ve konağın kapısından içeri girdi. Agrej bir nefes aldı önce giden kadının arkasından bakarken, kapısını açıp, aşağı inerken telefonunu da cebine sıkıştırdı. Şeref ve adamları çoktan gelmişler, büyük kapının iki yanında duruyorlardı.
Az önce Asmin’in gidişine bakarken yüzünde oluşan tebessüme inat sert bir ifadeyle adamlarının yanına geldi. “Bir daha, benim haberim olmadan bu konaktan çıkmayacak, Asmin. Hele yalnız başına hiç çıkmayacak. Eğer bir daha böyle bir şey olursa, hepinizi kurşuna dizerim.” Sözlerini bitirip, gözleriyle hepsinin yüzüne baktı. Ona bakmıyordu adamlar. “Anladınız mı beni?” Bağırarak konuşmasıyla anladıklarını belirten yanıtlar söylediler. Hemen yan tarafında duran, Şeref’e baktı. “Bana bak Şeref, adam et bunları. Başlarına vura vura öğret, iyi bellesinler dediklerimi. Böyle bir şey olursa bir daha, senin de kafana sıkarım.” Şeref başını salladı. Epey bir mahcup olmuştu ağasına. “Emredersin ağam.” Agrej sert bakışlarla yeniden adamları süzüp, konağın avlusuna girdi.
Asmin merdivenlerden çıkarken, buradan nasıl koşarak gittiği halen gözünün önüne geliyordu. Yine de başını sik yutarak odasına girdi. Tokat yediği köşeye bakmamaya çalışarak, o tarafa sırtını dönüp, yatağa oturdu. Okumasına izin vermişti Agrej ağa. Kurtulamazdı belki bu hayattan ama bir umuttu işte. Umut olmadan olur muydu insan? Olmazdı. Asmin en kötü günlerinde bile kalbine umutsuzluk ekmemeye çalışırdı. Her şeyin güzel olacağına inancı vardı. Yani çoğu kez vardı demek daha doğru olurdu. Zorla evlendirilmeden önce ders çalışıyordu zaten. Eski kitaplarını defterlerini atmamıştı. Şimdi elinde bir şey yoktu ama isteyecekti Agrej ağadan almasını.
Yerinden kalkıp, biraz uzanmak için, yatağın baş kısmına doğru ilerlerken odanın kapısı açıldı. Kaşları çatılırken bakışları, kapıya kaydı Agrej ağa gelmişti. “Ne oldu? Neden geldin?” Gerilmişti biraz. Bugün daha da konuşup, muhatap olmak istemiyordu bu adamla. “Uyuyacak mısın?” Sorduğu sorulardan bambaşka bir soruyla oldukça sakin bir sesle konuşan adama baktı. “Bir mahsuru mu var?” Agrej başını iki yanına salladı. “Yok. Beraber uyuyalım diyecektim.” Asmin’in gözleri büyüdü. Elbetteki istemezdi böyle bir şeyi. “Ne münasebet? Çık odadan lütfen.” Aslında çok güzel küfürler geliyordu diline bu adama sıralamak için ama kendine hakim olmaya çalışıyordu. “Sen benim karımsın, kadınımsın Asmin. Münasebetimiz buradan geliyor.” Asmin’in iki yanında duran elleri yumruk oldu. Biliyordu ki ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın bu adam yine bildiğini okuyacaktı. Ve Asmin çok yorgun hissediyordu. “Bana dokunmayacaksın ama.” Yorganı açıp, altına girdi. Agrej zafer kazanmış bir ifade ile diğer tarafa adımlayıp, yanına uzandı.
Asmin gözlerini kapatıp, yanındaki adamın olmadığını düşünmeye çalıştı. Sırtını da ona dönüp rahat bir pozisyon aldı. Lakin beline satılan kollarla gözleri anında açıldı. “Bırak be ne yapıyorsun?” Agrej daha da sıkı sarılırken, Asmin’in kulağına doğru yaklaştı. “Şşt, uyuyalım hadi.” Biraz debelendi ama bırakmadı adam. El mahkum, duruldu sonra. Kapattı gözlerini, her şeyi herkesi yok saydı.
Konuşma sesleri kulaklarına duyarken, yerinde rahatsızca kıpırdadı, Asmin. Gözlerini güç bela açıp, etrafına baktığında, odasındaydı. Hangi ara uyuduğunu bile anlamamıştı. Yatağında doğrulurken, Agrej elinde tepsiyle kapının o taraftan geldi. “Uyandıysan, yemek yiyelim beraber. Sonra yine uyursun.” Asmin yüzünde ifadesiz bir tavırla başını sallayıp, yataktan kalktı. Bu sırada Agrej de odadaki küçük sehpanın üzerine elindeki tepsiyi bırakıyordu.
Banyoya girip hızlıca elini yüzünü yıkadı, Asmin. Geri geldiğinde tekli koltukların arasına sehpayı koymuş onu bekleyen adamı gördü. Bir nefes alıp, odaya doğru adımladı. Koltuğa oturduğunda, eline kaşığını aldı hemen. Yemeğini yiyip uyumak istiyordu.
Sessizce yediler yemeklerini. Asmin zaten konuşmak istemiyordu. Agrej ise çok istiyordu ama nereden başlasa yatım kalacaktı. Yemekleri biterken Agrej boğazını temizledi. “Bu akşam ve önümüzdeki bir kaç gün, odana gelmeyeceğim. Nurbanu ile kalacağım.” Asmin başını salladı. Neden kendine açıklama yapıyordu bu adam onu da anlamamıştı. Kimseyi anlamıyordu zaten bu evde. Akışına bırakacaktı artık. “Misafirimiz olacak bir kaç gün. İstanbulda iş yaptığım ortaklarımdan biri. Seni bilmiyor, kimse. Bir süre de öğrenmelerini istemiyorum.” İçinden güldü Asmin. Demek bir de utanıyordu kendisinden. Sanki o alıp getirmemişti onu parayla. Çekiniyordu diğer katım demeye. Bunada eyvallah dedi. Umurunda da değildi esasında. ‘Gönlü nasıl hoş olursa öyle davransın ağamız’ dedi içinden dalga geçerek.
Odasına ilk geldiği zaman aklından geçenleri söylemeye karar verdi. “Ben kitap defter falan istiyorum ağa. Bir ay var sınava, iyice çalışır, hazırlanırım. Başka da bir isteğim yok. Ne yaparsanız yapın!” Benden uzak olun da diye tamamladı içinden. Agrej dediklerini umursamayan kadına kaşlarını çatarak baktı. “Tamam, yarın Şeref getirip sana verir istediğin kitapları.” Başını salladı Asmin. “Başka bir şey yoksa yatabilir miyim?” Yerinden doğrulurken adamın yüzüne bakmadan konuşmuştu. Agrej’in sinirleri, Asmin her yüzüne bakmadığı zaman biraz daha artıyordu ama sakin kalmaya çalıştı. “Tamam uyu sen. Gidiyorum bende.” Sert sesiye konuşup, yerinden kalktı. Kapıya doğru giderken homurdanıyordu.
Odadan çıkan adamla gözlerini devirdi, Asmin. ‘Şu misafir, inşallah bir ay kalır da odama hiç gelmezsin’ diye dua etti, yatağa girerken.
Sabah gözlerini açtığında oldukça dinlenmişti, Asmin. Dün o kadar uyumanın mükafatını almıştı. Yatağı da kalkıp, rutin işlerini halletti banyoda. Odaya geri geldiğinde kıyafet dolanına ilerleyip, kapağı açtı. Şöyle bir göz gezdirdi, Nurbanu gelin ağa ile aldıkları elbiselere. Kendi seçip aldığı sıradan bir elbiseyi giymeye karar verdi. Özeneceği bir durum yoktu.
Yeşil elbiseyi üzerine giydiğinde aynadan kendine baktı. Uzunluğu dizlerinde biten düz bir elbiseydi. Açık kahverengi gözleri bu elbiseyle biraz daha açılmış gibiydi. Saçlarını serbest bırakıp, açık yeşil bir şalla yarım örttü. Evli kadınlar böyle yapardı genelde.
Odasından çıkıp, merdivenleri inerken, ikinci kata geldiğinde, Nurbanu ve Agrej de odalarından çıkıyordu. Onları görünce başını çevirdi. Merdivenleri inmeye devam etti. “Asmin, günaydın. Nasılsın?” Nurbanu’nun neşeli sesiyle gözlerini devirdi. Cevap verme gereği duymadı.
O önde Nurvanu ve Agrej ağa arkada avluya indiklerinde, kahvaltı masasına evin diğer üyeleri yerleşmişti bile. Xate hanımağanın karşısında bir adam daha vardı. Asmin merak dahi etmedi kim olduğunu. Tam her zamanki yerine doğru yönelmişti ki, Xate hanımağanın sesi duyuldu. “Bak, Tahir oğlum. Bu da benim eşimin yeğeni, Asmin.” Asmin tanıştırılma şekline şaşkınca göz kırparak baktı. Xate hanımağa ona uyarı dolu gözlerle bakıyor, yan tarafına gelip oturması için işaret veriyordu. Asmin dün akşam Agrej ağanın dediklerini hatırlayınca, Xate hanımağanın yanına gidip, Nurbanu’nun her zaman oturduğu sandalyeye oturdu. Başı misafire dönerken, gözleri büyüdü. Aynı şekilde Tahir de ona şaşkınca baktı. Bu kız dün adres sorup da kasıklarına tekme yediği kız değil miydi? Oydu, gözleri yanılmıyordu.
Agrej ve Nurbanu masaya oturmak için sandalyelerini geri çekerken, daldığı yüzden başını çevirip, ortağına baktı. Demek kuzenlerdi. Tanımadığını söylerken yalan olabileceğini tahmin etmişti gerçi ama bu kada yakın olabileceklerini tahmin etmemişti. “Nasıl oldun, Tahir? Daha iyi misin?” Tahir, Agrej’e bakarak başını salladı. “İyiyim ortak. Sizi de endişelendirdim kusura bakmayın.” Agrej sorun yok gibisinden başını salladı. “Ne oldu ki sana? Dün gece geldiğinde soracaktım, yorgun görününce soramadım.” Tahir, Asmin’e doğru gülümseyerek baktı. “Biri doğmamış çocuklarımın, hiç doğmaması için uğraştı diyelim.” Agrej’in aldığı cevapla kaşları çatıldı. Anlamıştı az çok, ne olabileceğini. Çapkın sayılabilecek bir adamdı, Tahir. “Buraların kızları, başka yere benzemez. Her çiçekten bal alınmaz, dikkat et.” Uyarısını yapıp, tabağına koyduğu kahvaltılıklarını yemeye başladı.
Asmin ise rahatsızca oturuyordu yerinde. Dün öyle yaparken bu adamı bir daha görmem diye düşünüyordu ama kaderi yine ona bir taraflarıyla gülüyor olmalıydı. “Böyle güzel bir kuzenin olduğunu bilmiyordum, Agrej.” Tahir’in sözleri masaya bomba gibi düşerken, Asmin gözlerini öyledir açmıştı ki, az kalsın dışarı çıkacaktı. Diğerleri de çok farklı sayılmazdı ondan. Ama Agrej sinirle dişlerini sıktı. Eli de yumruk olmuştu. Onun karısına başka biri iltifat ediyordu sonuçta, sakin kalması zordu. “Az önce dediklerimi nerenle dinledin sen, Tahir? Buralarda öyle şeyler söylenmez, hele de genç bir kıza. Lafına dikkat et!” Tahir, Asmin’e bakmaya devam ediyordu bu yüzden dinlememişti pek ortağını. Asmin başını eğmiş, bir an önce nasıl kaçarım buradan diye düşünüyordu. Agrej ters ters Tahir’e bakıyordu. Ortamı yumuşatmak, Nurbanu’ya düştü. “Ah Agrej sen seversin bak, peynirin üzerine biraz bal ekledim. Ye hadi.” Agrej tabağına konan ekmeğe baktı. Eline alırken bakışları Asmin’e döndü. “Asmin, odana çık!” Asmin, yerinden yavaşça kalktı. Kahvaltı sofrasına hüzünle baktı. “Aaa oğlum olur mu öyle şey? Kahvaltısın yapsın kız, bırak da. Sonra çıkar zaten.” Asmin ayakta öylece kaldı, Xate hanımın konuşmasıyla.
Masa bir kere daha gerilirken, Agrej sinirle baktı annesine. Bilerek yapıyordu kadın. Xate hanımağa Asmin’in kolundan tutup, kalktığı sandalyeye oturttu. “Ye kızım hadi. Aç kalma.” Asmin eline çatalını alırken oldukça gergindi her an dünkü gibi bir patlama yaşayabilirdi. Agrej annesine laf söylemek için hareketlendiği esnada Nurbanu koluna elini koydu hemen. Yavaşça okşadı. Agrej bu temasla gözlerini kapayıp derin bir soluk aldı. Kolundaki elin üzerine elini koyup, patpatladı. Asmin bunları gözlerini devirerek izledi. Akışına bırakmaya çalışıyor ama her gün onu delirtecek bir şey daha oluyordu.
Kahvaltı bir şekilde devam ederken, Tahir’in telefonu çalınca izin isteyip kalktı ve konuşmak için uzaklaştı. Xate hanımağa oğluna ve gelinine dikti gözlerini. “Dün size gönderdiğim tatlıları yemişsiniz. Geceniz güzel geçmiştir inşallah. Kuvvet macunu da vardı içlerinde.” Agrej çatık kaşlarıyla annesine baktı. Nurbanu’nun yanakları kızarırken, başını eğdi. Evlendiğinden beri utanırdı hep bu konulardan. “Sana ne ana. Allah aşkına sana ne? Nasıl geçtiyse geçti?” Xate hanımağa başını çevirip yine misafire baktı. Ardından sesini kısık tutmaya çalışarak konuştu. “Bu kız geldi diye, gelinimi unutmaman için yapıyorum bunu.” Agrej Asmin’e baktı. Kimseyi takmadan yemek yiyordu. “Ana karılarımla olan ilişkilerime karışma sakın. Diline de dolama, kötü olacak!” Xate hanımağa gözlerini devirip kahvaltısına devam etti.
Agrej tabağına yeniden ekmek koyan kadına bakıp, gülümsedi hafifçe. Asmin’e değen gözleri titreşti sonra. Şimdilik böyle olmalıydı en azından misafir gidene kadar.