“Unutma bu tokadı, Agrej ağa!” 🤬🤬

1375 Kelimeler
Odama girdiğimde derin nefesler almaya çalıştım. İçimden de kaderime sövüyordum. Başımda adam gibi bir ağabey olsaydı bunların hiç birisi olmayacaktı ama elimizdeki adam da kumarcının biriydi. Kafayı kırmama az kalmıştı. Biriyle dertleşmek konuşmak istiyordum. Ama ne telefonum vardı ne de Şehriban’dan başka arkadaşım. Dışarı da çıkamazdım. Sanmıyordum bu kadının beni bırakacağını. Bir şekilde odamda oyalanarak öğleyi zor ettim. Odamda dışarı çıktığımda kapımın önünde Seher adlı çalışan kadın vardı. Hayırdır gibisinden başımı salladım. “Hanımağam emretti, misafiri gelecek aşağı inmesin bir süre dedi.” Başımı salladım. Seher giderken odamın kapısını geri açmıştım ama aklıma gelen fikirle geri kapattım. Biraz araştırma yapmaktan zarar gelmezdi. İkinci kata fazla ses çıkarmamaya çalışarak indim. Nurbanu gelin ağa ve Agrej ağanın odası bu kattaydı. Etrafımı koladan edip, kimsenin olmadığından iyice emin olduktan sonra, ilk odanın kapısını açtım. Çalışma odasıydı. Geri kapatıp, diğer kapıya yöneldim. Bir yatak odasıydı. İçeri geçip kapıyı kapattım. Aldığım yasemin kokusundan dolayı emin olmuştum, Nurbanu gelin ağanın odası olduğuna. Benim odama benzer bir odaydı ama biraz daha büyüktü. Yatakta ve giysi dolabı da büyüktü. Yavaşça giysi dolanının yanına gidip, açtım. Bir tarafta Nurbanu gelin ağanın, bir tarafta da Agrej ağanın kıyafetleri vardı. Ne aradığımı da bilmeden şöyle bir yokladım. Sadece kıyafet vardı. Dolabın kapağını geri kapatıp, çekmecelere bakmaya karar verdim. İlk çekmecede sütyenler, ikinci de külotlar, üçüncü de fantezi kıyafetleri. Son çekmeceyi açtığımda ise bir çok gecelik gördüm. Bana aldığımızın daha güzelleri ve daha açık seçik olanlarıydı. Hemen geri kapattım. Ayağa kalkıp, bakınmaya devam ettim. Yatağın hemen yanındaki komidin dikkatimi çekti. Oraya gidip yatağa oturdum. Komidinin üzerinde düğün fotoğrafları vardı, iki tane. Birinde yan yana, diğerinde dans ederlerkendi. İkisinde de ışıl ışıl bir gülümseme vardı. Fotoğrafları aynı şekilde bırakıp, küçük çekmeceyi açtım. Bir kaç defter, dosya, pasaport galan vardı. Orayı kapatıp ikinci çekmeceyi açtım. Demir bir kutu vardı sadece. Elime alıp, baktım güzel işlemeler vardı üzerinde. Kapağını açtım. Yine fotoğraflar vardı. Kime aldığım fotoğraflara bakmaya başladım. Tanımadığım insanlardı çoğu. Bir tanesini elime aldım aralarından, Agrej ağanın askerlik resmiydi galiba. Üniforma vardı üzerinde. Pek genç değil gibiydi yirmili yaşlarındaydı sanki. Arkasına baktım, ‘seninle en yakın zamanda kavuşmak dileğiyle. Sedece beni bekle. Yakında seni alacağım.’ yazıyordu. İkiside birbirine bayağı aşık gibiydi sanki. İyi de bu kadın beni neden kocası için hazırlayıp, duruyordu o zaman? Hayır, bebek için bile olsa kim ister ki eşinin başka bir kadınla birlikte olmasını? Saçmalıktı hepsi. Kutunun köşesinde bir asker künyesi görmemle ona uzandım, o sırada ayak sesleri duymamla, elim havada kaldı. Elimdeki kutuya resimleri koyup, ses çıkarmadan çekmeceye yerleştirip, kapattım. Kalbim hızla atarken, yerimden kalktım ve banyo olduğunu düşündüğüm, kapıyı açıp içeri attım kendimi. Kalbim boğazımda atıyordu resmen. Uzun bir süre korkudan orada bekledim. Nihayet kendimi biraz cesaretlendirip, banyodan çıktım. Kapıya gittim hemen. Yavaşça kapı kolunu indirip, açtım. Başımı dışarı uzatıp, etrafa baktım. Kimse yoktu. Hızlıca dışarı çıkıp kapıyı sessizce kapattım ve odama koştum. Bugünlük aksiyon ve gerilim kotamı doldurmuştum. Sonraki iki gün, odamdan pek çıkmayarak geçti. Xate hanımağada beni görmek istememiş olacak ki, yemeklerimi odama gönderdi. Canıma minnetti aslında. Bende o kadının mendebur suratına hasta değildim. Odamda bazen canım sıkılarak bazen de uyuyarak iki günü geçirdim. Bu iki günde de Xate hanımın, misafirleri gelip durmuştu. Kimlerdi bilmiyorum ama her gün dışarı çıkmamam konusunda, Seher beni uyarmaya geliyordu. Bugün Nurbanu gelin ağa ve Agrej aşanın dönmesi gerekiyordu. Merakla falan beklediğimden değil, birbirilerine bu kadar aşıklarken, nasıl beni istedikleri hakkında hesap soracaktım. Hele o Nurbanu gelin ağaya iyice bilenmiştim. Odamda bir sağa bir sola gidip gelirken, kapım çalındı. Kaşlarım merakla çatılarken gir komutu verdim. Odanın kapısı açılınca Yaseminler doldu etrafa, Nurbanu gelin ağalar gelmişti. Ona bakmaya başladım. Gülümseyerek yanıma geldi. “Asmin, nasılsın bakalım? Ben yokken nasıl geçti günler?” Merakla sormuştu sorularını. Aklımı yitirmek üzereydim. “Bak sana ne aldım?” Elindeki çantadan bir elbise çıkartıp, askılarında tuttu. Şaka mı yapıyordu bu kadın? Elindeki elbiseyi hırsla çekip aldım elinden ve odanın bir yerlerine fırlattım. Şaşkınlıkla bakıyordu şimdi de. “Bana bak, ben senin kumanım, kuman. Ne böyle saçma hareketler yapıyorsun? Kocanı başkasıyla paylaşmak hoşuna mı gidiyor?” Elini omzuma koydu. “Sakin ol, Asmin. Sinirlerin bozulmuş. Derin nefesler al.” Allahım sana geliyorum. Ben kadına ne diyorum o bana ne diyor? Omzumdaki elini sertçe ittim. “Bırak lan beni. Bir de kocasına süsleneyim diye bana elbise almış. Aklımdan ne geçiyor kızım senin? Allah hepinizin belasını versin beni ne hale getirdiniz?” Bağırıyordum artık valla canıma tak etmişti. “Keşke geberseydim de bu saçmalığa alet olmasaydım. Canıma kıysaydım da gelmeseydim buraya. Ne yaptığınız belli değil, amına koduğumun yerinde.” Şaşkınlığı devam ederken, bana sakin olmamı söylüyordu sanki ama duymuyordum. “Saçını başını yolacağım şimdi senin. Ne bu iyilik meleği tavırlar.” Nefesim hızlı olduğundan, cümle kuramıyordum. “Ne oluyor burada? Asmin, Nurbanu sorun ne?” Agrej ağanın gelmesiyle de kadro tamamlanmış oldu. “Sizin yüzünüzden, delirttiniz beni en sonunda. Kahretsin Allah sizi. Ama önce ağabeyimi kahretsin. Onun yüzünden buradayım. Senin var ya,” Nurbanu gelin ağayı süzdüm. “saçını başını yolarım kızım. Sonra da kendimi öldürürüm. Aslında ben neden öldürmüyorum ya kendimi. Zaten burada olmak ölümden beter..” Yanağıma yediğim tokatla, başım savrulurken, bedenim de hareketlendi. Duvara son anda tutunarak, kendimi ayakta tuttum. Elim yanağıma giderken, onlara döndüm. Agrej ağa öfkeyle nefes alıp veriyordu. Nurbanu gelin ağa ise elleriyle ağzını kapatmış, gözlerinde bulunan dehşetli bir ifadeyle bakıyordu. Dudağımın kenarında ılık ılık akan kanı hissediyordum. “Sen, nasıl….senin karşında kim var görüyor musun? Nasıl saygısızlık edersin, bana bize? Kendine gel, yoksa ben getirmesini bilirim.” Tabi ya, bu adamdan başka ne beklenirdi ki zaten? Karısına saygısızlık yapınca kaldıramamıştı. Halbuki beni kuma alarak, buraya getirerek, benimle birlikte olarak en büyük saygısızlığı yine o yapmamış mıydı karısına? Ben artık birilerinin günah keçisi olmak istemiyordum. “Allah sizi bildiği gibi yapsın. Bu Tokat var ya, unutma bunu Agrej ağa. Allahım büyüktür, elbet bir masuma kıymanın cezası çıkar senden. O zaman bende en önden izleyeceğim.” Sözlerimi bitirip odadan çıktım. Xate hanımağa kapının kenarında durmuş, memnunca bakıyordu. Bu kadın ilk geldiğim günden beri bana düşmandı ama ne yaptığımı bile bilmiyordum ona. O bana gülerek bakarken ben ona acımayla baktım. Sonra da daha fazla burada durmamaya karar verip, hızlıca merdivenleri inip, avluya geldim. Çalışanlar merakla bakınıyorlardı. Hepsi de aynıydı. Ne yaptıkları belli olmayan saçma insanlar. Konağın büyük kapısından çıkıp, koşmaya devam ettim. Kapıda dikilenler şaşkınlıkla baktılar. Çabucak geçtim yanlarından. Ya ben kendimi öldürecektim, ya da onlar beni. Ama bunu da onlara bırakmayacak, kendim halledecektim. Ne kadar koştum bilmiyorum, en sonunda nefesim tıkanınca durmak zorunda kaldım. Soluklanırken, elim dudağımın kenarına gitti. Kan kurumuştu. Hafiften de acıyordu. Ağabeyimden de tokat yemişliğim çoktu ama bu kadar acıtmamıştı sanki canımı. Yere çöküp, ağlamaya başladım. Anamın babamın olmamasına ağladım. Kaderime ağladım. Böyle bir hayata beni layık gören ağabeyime ağladım. Suçsuz bir ben vardım ama kendime de ağladım. Olmaz olsun böyle düzen deyip yine ağladım. Ağlamalarım, iç çekmelere dönerken başımı kaldırıp etrafıma bakındım. Neredeydim onu bile bilmiyordum. Yerimden doğrulup, sağa sola bakınarak ilerlemeye başladım. Pek gördüğüm yerler değildi buralar. Şehrin dışıydı sanki. İlerlemeye devam ettim. Evden pek çıkarmazdı ağabeyim, ondan kendi yaşadığım şehirde bile bilmediğim yerler vardı. Nereye gittiğimi bilmeden yürümeye devam ederken, yanımda bir araba durdu. Başımı diğer tarafa çevirip, yoluma devam ettim. “Bakar mısınız?” Duymamazlıktan geldim. “Size söylüyorum hanımefendi. Bakar mısınız?” İçimden bir sabır çekerken, arabadan tarafa baktım. Genç bir adam vardı. Arabadan inmiş bana bakıyordu. “Buyur ne istedin?” Oldukça kaba konuşmaya çalıştım. Dikkatli bir şekilde bana baktı. “Şey ben buraların yabancısıyım da, adres soracaktım.” Derin bir nefes aldım. “Bende buralı değilim. Başkasına sor!” Yeniden başımı diğer yanıma çevirip yürümeye başladım. Bir kaç adımdan sonra kolumdan tutuldum. “Agrej Borotan’ın konağını arıyorum. Buraların ağası dediler. Bilmiyor musun gerçekten?” Ben onlardan uzak durmaya çalışıyordum, onlar bir yerden karşıma çıkıyordu. Kolumu sertçe çekmeye çalıştım ama bırakmadı. “Buralı değiliz dedik. Başkasına sor. Kolumu da bırak, heç eyi olmaz.” Adam gülmek üzereyken, son anda kendini durdurdu sanki. “Ne olur, çok merak ettim ya?” La havle çektim içimden. Tamamen adama dönüp, erkekliğine bir tekme savurdum. Acıyla bağırıp, iki büklüm olurken, kolumu bırakmak zorunda kaldı. Kolumdaki tuttuğu yeri silkeledim elimin tersiyle. Sonrada adama doğru bakıp, en sert sesimle konuştum. “Bu olur mittekıro. Sakın bir daha bana yaklaşma dalağını deşerim, tırrıme.” Arkamı dönüp koşar adım uzaklaştım oradan. Başıma bela alıyordum bir de iyi mi? Gerçi bende bu kader olduktan sonra ne yapsam bela gelirdi bana.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE